hesabın var mı? giriş yap

  • outliers'ta malcolm gladwell'in güzel örneklerle(şu an sadece beatles'ı hatırlıyorum. şöhrete kavuşmadan önce, hamburg barlarında, yıllarca sabahlara dek çalımışlar çalmışlar ve çalmışlar) desteklediği teorisi. yazara bakılacak olursa, bir işte gerçek manada uzmanlaşmak için 10.000 saat emek verilmiş olması gerekir.

    hesaplayan adamlar mantalitesiyle devam edelim;

    uzmanlaşmak istediğiniz alana günde 8 saat mesai ayırsanız, haftada 5 gün bu mesaiye devam etseniz, yılda da totalde 240 güne(haftasonu ve diğer tatiller sebebiyle 120 gün yan gelip yattığınızı farz edelim. yine de kçümsememek gerek. 240 gün oldukça iyi bir çalışma süresi bir yıl için) ulaşsa bu mesai,

    240 x 8 = 1920 saat ediyor.

    arzuladığınız yoda master seviyesi için geçmesi gereken süre ise;

    10000 / 1920 = 5 yıl(küsuratı bir kenara bırakalım. yoksa sayıların inandırıcılığını arttırmak için kullanılan "küsuratlı sayı vereyim de salladığım anlaşılmasın" modeline bağlı mı kalmalıydım?)

    görülen o ki, eğer gladwell'in yöntemi bir hakikati ortaya koyuyorsa(bir önemi var mı bilmiyorum ama, ben katılıyorum kendisine), kendinizi paralamadan ve fakat ciddiyeti de elden bırakmadan çalışacağınız bir 5 yılın sonunda alanınızda uzman olabiliyorsunuz.

    buradan hareket ederek önemli çıkarımlara ulaşılabilir;

    - alanınızda söz sahibi olmak için beyaz sakallı bir dede olana dek beklemeniz gerekmiyor(ara: yaşta değil başta).
    - bir yerlerinden ter akarak, insanlık dışı performanslar sergileyip tırnaklarınızla kazıya kazıya da çabalamanıza gerek yok(sakin olun şampiyonlar).
    - her gün, adım adım, sakince ve sükunet içinde emek vermek; duygusal patlamalarla yoğrulmuş, anlık sıçrayışlara göre çok daha mucizevi sonuçlar veriyor.
    - düzenli çalışan bir insan, ömrü boyunca birkaç alanda uzmanlık elde edebilir. doyumsuz ruhlar için muhteşem bir haber bu.
    - neye zaman ayırdığınıza dikkat etmeniz hayati bir değer taşıyor. 10 yıl sonra kendinizi twitter, facebook gibi sitelerin fenafili olarak bulmayın. öyle bulursanız da hayatınızdaki başarısızlıklardan dolayı başkalarını ve kaderi suçlamayın.
    - en fantastik olanı; 5 yılı bir insanı tanımaya adadığınızda o insanda kaybolabilir, sevdiğiniz kişide diğerlerinin görmediği muhteşem detaylar görüp onda yitebilirsiniz.

  • ankete katılmayana asgari ücret kadar ceza kesmek. o değil de ne memleket ama , kapıya gelen dolandırıcı olmasa bile 1000 lira giriyor vatandaşa. dolandırıcı yine insaflı olur , bakar hane halkı fakir diye çeker gider.

  • türk telekom teknoloji genel müdür yardımcısı yusuf kıraç beyefendi hazretlerine ait bir söylem. dünyada hız sıralamasında 102'nci sırada yer alan ülkede hizmet veren bir ıss'nın genel müdürü böyle bir açıklama yapıyor.

    yusuf bey'e göre internet yavaş değilmiş, kullanıcılar yavaş interneti tercih ediyormuş. hepimiz saykoyuz, eziyet çekmeyi seviyoruz, o yüzden hızlısı varken yavaşını tercih ediyoruz. aslında bu yaptığı tam bir laf ebeliği. gerçek ortada kabak gibi dururken adam çok güzel olayı kullanıcı tercihi olarak bize yıkmış.

    o zaman bundan sonra şöyle diyelim; türkiye'de internet çok pahalı. ona da bir laf bulursunuz siz.

    haberin linki burada

  • millet ittifakı ankara büyükşehir belediye başkan adayı mansur yavaş, yarın sabah 09.00’da siz ekşi sözlük yazarlarının sorularını cevaplayacak. gözünüz sol frame'de olsun.

  • orpheus'un hikayesi, çözülemeyen bir gizemdi şimdiye kadar... sevdiği kadını ölümün karanlığından kurtarmak ve onunla tekrar birlikte olabilmek için, hades’i ikna etmişken, yeryüzüne çıkmalarına belki birkaç adım kala, dönüp eurydike’ye bakmasının sebebini hep merak ettim. kendi hayatını hiçe sayarak sevdiğini geri almaya gittikten, karanlıklara indikten, ölümün kapısına dayandıktan ve başardıktan sonra, nasıl oldu da o son bakışı atabildi, anlayamadım. o karanlıklardan, ikisinin de artık eskisi gibi çıkamayacaklarını mı düşünmüştü yoksa? korkusu aşkına yenik mi düşmüştü? veya hep söylendiği gibi, hades’in kendisine bir oyun yaptığından mı şüphelenmişti? neden sevgilisini kaybedeceğini bile bile dönüp bakmıştı ona? neden?

    ama artık neden olduğunun cevabını biliyorum: eurydike, orpheus’a “arkanı dön, bana bak” dedi... evet, orpheus’un bakmasını o istedi. orpheus'un merak içinde kıvrandığını bilen eurydike, belki hem onun korkularının farkında olan hem de aynı korkuları yaşayan eurydike, ona ve kendisine yardım etti ve “bana bak” diye fısıldadı. orpheus da dönüp sevgilisine baktı, eurydike karanlıklar içinde kaybolurken, o hala ona bakıyordu. sonsuza dek mutlu yaşamadılar belki, ama birbirlerine son kez bakarak vedalaştılar. ve hikaye öyle güzel tamamlandı ki böylece. eylemin bütün yükünü orpheus’un omuzlarına yüklemekten, sadece ona odaklanmaktan, eurydike’yi etkisiz bırakmaktan, kurtardı beni. hafifledim.

    çünkü ne var biliyor musunuz? bakanın olduğu yerde bakılan, izleyenin olduğu yerde izlenen de var. senin ona baktığın yerden, sana bakan biri var, senin onu izlediğin yerden seni izleyen biri... içiçe geçen ve kimsenin ne sadece “izleyen”, ne de sadece “izlenen” olamayacağı bu eylemlerde, çok güzel bir işteşlik var: çok güzel “son bakış”lar ve çok güzel vedalaşmalar... var da var.

    orpheus ve eurydike’nin hikayesini tamamlamak için aradığım cevabı bana veren bu film de izlenmeyi fazlasıyla hakediyor. umarım arkanızı dönüp, ona bakarsınız...

  • kendi soğan patates bahçenizi yapın kiti göndermişler.

    battisleri dörde böl, suvanları direk dik. yımırtayı bişir. gabuğuynu soy, bir havanda övüt. doz yap. zerzevatın üstüne serbiştir. zulamayı unudma.

    tanım: rezillik ötesidir. çöp satmışlar adama hu ahauahhah.

  • her yeri türkiye zanneden, medeniyet görünce güvercine dönen iri yarıların düştüğü utanç verici hal. ülkemizin nasıl bir bok çukuru olduğu aslında yurtdışındaki tavırlarından daha iyi anlaşılıyor.
    bizde bilal'e afiyet olsun, yemeğin parasını kim verdi" diyen çocuktan kimlik istemişti bir takım siyah ceketli, hiç bir sıfatı olmayan delikanlılar.
    adamı böyle mum gibi yaparlar işte.

    ibretlik bir örneği de şurada var:
    (bkz: alman polisine söyle hepsinin kimliğini istiyorum)

  • attığı 81 sayıdan sonra hakkında halen daha "şahsi oynuyor, takım oyununu bozuyor" gibi yorumlar yapılmasının komik kaçtığı basketbolcu. lamar odom'ın şut sokamadığı (1/7 ile oynadı), devon george, kwame brown, sasha vujacic, luke walton gibi skor opsiyonlarının hepsinin tel tel döküldüğü maçta şut kullanmasın da ne zaman kullansın bu adam? patır patır üçlükleri sokarkan "ulan amma şahsi oynuyorum, dur biraz da devon'a pas vereyim, gerçi bugün şut sokamadı daha ama basketbol takım oyunudur" mu deseydi?

  • delta plus varyantı vakalarından birinin istanbul'da olduğunu söyleyen koca, "bunlardan biri istanbul. ankara'da yok. diğer iki ili söylemeyeyim" dedi.

    neden? devlet sırrı mı bu? o illerde bulunan insanların daha dikkatli olmaları için gerekli değil mi bu?

    ekleme: turizm...

    "anan baban ölsün kardeşim bize ne biz niye eve kapanıyoruz?" diyen yazarları ortaya çıkaran durum. insan mıyız arkadaşlar?

  • - bana üç kilo salatalık, bir kilo havuç, iki kilo kabak, bir kilo da patlıcan...

    - ouuvvvvvv sınır tanımam diyosun yani?

    - misafirim gelecek gerizekalı

  • halkın zopasını yeyince yazılı açıklama yapmış kişi beyanatı. düne kadar meydanlarda esip gürlüyordu.