ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
aşık olunmaması gereken birine aşık olmak
10 aralık 2021 büyük bim zamları
-
asgarî ücret artışı bir gelsin, o zaman göreceğimiz asıl şenliğin fragmanıdır..
edit: "neden" diye soran arkadaşlar olmuş. buraya yazayım;
peynir üretiyorsun diyelim. yanında 10 kişi çalışıyor. ocak ayındaki zamla beraber bu adamların maaşına 1000 lira zam gelse, sigortası, vergisi, algısıyla beraber senin cebinden çıkacak para kişi başı 1500 lira olur. 10 kişi için 15 bin lira fazla ödeme yapacaksın. bu maliyeti ister istemez ürünlere yansıtman gerekir.
aynı durum senin malını taşıyan lojistik firması için de geçerli. daha sonra ürün markete gelecek, markette de aynı şekilde işçiye daha fazla ödeneceği için bu maliyet de yansıyacak..
yani asgari ücretin artmasının maliyetlere bir yansıması olacak her şekilde.
edit 2: biraz önce başka bir markete gittim. pınar süt 8,90 falandı. 15-16 lira olması an itibarıyla doğru değil yani.
32 çocuk yapıp kaymakamlıktan yardım bekleyen adam
-
kaymakamlığın kendisine yardım edip çükünü keseceği kişidir.
otuz iki çocuk yapan bir adama yapılacak en mantıklı yardım budur.
belli ki adam nasıl kullanacağını bilmiyor, en iyisi kesin gitsin.
çay
-
hayatımın ilk yirmi yılı içemedim. içmeyi denediğimde midem bulanıyor, fenalaşıyordum. istanbul'a taşındığımda çalıştığım firmada sabahladığımız zamanlar elemanlarla gittiğimiz bir pastane vardı. sahibi dükkanı açar açmaz fırından yeni çıkmış zeytinli açma yiyip yanında çay içiyorduk. o ikili aşırı güzel geliyordu. çaya orada alıştım ve sonra aşırı sevdim. birkaç ay sonra zeytinli açmadan soğudum ama o başka bir hikayenin konusu. artık sudan daha çok çay içtiğim günler oluyor.
çay'ın türkiye'de yüksek hacimde üretim tarihi alt tarafı 70 yıllık ama dünyada kişi başına en çok çay tüketen ülkeyiz. açık ara, öyle böyle değil.
bu vaziyet bana garip gelmiştir. ne çabuk bokunu çıkarmışız? bildiğim türkiye'de eskiden çay içilmediği, osmanlı döneminde paso kahve içildiği, çayın da türkiye'de üretimle kültüre girdiği idi. niye böyle oldu?
halbuki çay çin'den batıya ilk olarak 5.yy'da türk tüccarlar tarafından taşınmış. o dönemler tedavi için ilaç niyetine içilen bir şeymiş. keyif içeceği olarak kullanıma başlaması ise 6.yy'ın sonunu bulmuş. batıda ilk çayı ise ruslar batum'da yetiştirmiş.
osmanlı 19.yy'da çayı ülke topraklarında yetiştirmek istemiş fakat bunu bursa'da deneyince iklim uyumsuzluğundan başarısız olmuş. proje rafa kaldırılmış. sonra türkiye cumhuriyeti dönemi tekrar canlandırılıp doğu karadeniz'de denemeler yapılmış. 1930'larda başlayan üretim süreci kârlı bir rekolteye ancak 1940'ların sonlarına doğru ulaşabilmiş.
yüksek hacimli üretimin o sırada başarılması ülkeyi rahata sokmuş zira ikinci dünya savaşı sebebiyle çay ithalatı sıkıntıya girmiş. bu da henüz üretmediğimiz halde ülkede kayda değer çay tüketimi olduğunu gösteriyor.
tahminim çayın yurtiçinde üretilminin yol açtığı ucuzluk, kahveden daha çok popülerleşmesine yol açmış. 1960'larda çay tarlaları o kadar artmış ki hükümet kanunen izinsiz çay üretimini yasaklamak zorunda kalmış ve çaykuru kurup üretimi devlet kontrolü altına almış.
1984'te bu yasaklar kaldırılmış. günümüzde çay üretiminin %35'ini özel sektör yapıyormuş ve kalite standartları da kanunla denetime tabiymiş.
tutması 10 yıl süren ilk yetiştirme denemelerinde iklim o kadar çok sorun çıkartmış ki üretim hedefi sadece ülke içi düşünülmüş. oysa türkiye günümüz itibariyle dünyanın en büyük 5. çay üreticisi.
konuyu okurken çay üretmek için gösterdiğimiz sebata hayran kaldım. fikrin raftan indirilmesiyle kârlı rekolte seviyelerine ulaşmamız arasında neredeyse 20 yıl var. hani osmanlı'nın ilk yaptığı gibi biraz uğraşıp "ya bu olmayacak galiba, öff sıkıldım!" deyip bıraksan çay diye bir şey bilmeyecektik. onuncu yılda "bundan kar edemeyiz" deyip projeyi iptal etsen çay kalmamıştı. oysa bugün karadeniz bölgesinin en ciddi gelir kalemlerinden olmuşsun, dünyanın beşinci büyük üreticisisin. o yıllarda "bunu biz yaparız" diye hayal eden bir insan varmış, "yapmadan bırakmak yok" diye inat ve sebat edenler, sonunda da başaran birileri olmuş. cumhuriyetin ilk yılları, öyle deli zengin koşullar da değil.
geçen sene "türkiye emoji alfabesine tek sembol katma imkanına sahip olsa bu ince belli çay bardağı olmalı" diye bir twit atmıştım. onu da kültürümüze en yerleşik ve en büyük ortak paydamız olduğundan. şimdi çay gözüme daha kıymetli geldi. hem tarihi kıymetinden hem de başlı başına gurur duyulacak bir azim ve başarı hikayesi olmasından.
bugün hiç alakamız olmayan, ülke koşullarında hayatta olmayacak, kime sorsanız "olmaz o iş" diyeceği bir şey hayal edin. 30-40 yılda dünyada o konuda ilk 10'a girebileceğinizi söylesem?
*hüüp*
(not: alt tarafi "çay bizde 70 yıllık" twiti yazacaktım konuyu araştırmaya başlayınca sayfalarca entry'ye döndü)
manuel neuer
-
adamda acayip güven veren bir tip var. bir gomez'e bakıyorum, bir buna bakıyorum, enver paşa'yı daha iyi anlıyorum.
kiracıların ev sahiplerinin evine çökme furyası
-
buna da hastayım; ev sahibi ananız babanız değil.
ben ev sahibinin anası babası mıyım da kanunda belirtilenden fazla zam yapayım? her gün ayrı bir dilenci şu başlıklarda. yok len para mara aha mahkeme orada. 500 bine aldığı ev 2 milyon olunca bişey yok. kirası 3 den 5 e çıkaramadı diye bik bik. amk aç köpekleri.
elit kesimin çocuklara koyduğu sikimsonik isimler
leyla ile mecnun
-
ya bu dizinin finalinde mecnunun leylaya kavusmasi benim icin hic onemli degil artik. sadece o kuru yük gemisi gelsin bana yeter..
kütahya'da chp'lilerin kovulma görüntüleri
-
pkk dışarı diye slogan atıp hüdapar' ın içeride olmasını umursamayan beyinterklerin eylemi.
atv haberin şatafat görüntülerini aklama çabası
-
yalakanın hası, efendisi osurduğunda derin nefes alırmış.
ne le dis a personne
-
kesinlikle insanı duvara çarpan fransız filmi.
iyi film yapmanın ilk ve en büyük kuralının senaryo olduğunu kabul eden bir zihniyetin ürünü. senaryo çok sağlam olduktan sonra ortaya kötü bir film koymak zordur. bu film bunu gösteriyor.
ayrıca soundtrack olarak çok sevdiğim bir müziği barındırıyor.
http://www.youtube.com/…usfra50rwpi&feature=related
columbia türkiye boykotu
-
"columbia" sevdiğimiz ve kullandığımız markalardan biri fakat yurtdışında 1 birime satılan ürün, türkiye'de 2-3 birime satılıyor. bu durum sadece vergilerle açıklanamaz. konu, x'te de tartışılıyor bkz.link.
columbia merkez ofisi, türkiye distribütörünün belirlediği fiyatlara karışamayacağını belirttiği bir mail attı. kısaca ya boykot edeceğiz ya da 3.000 tl'lik mala 10.000 tl ödemeye devam edeceğiz. umarım columbia türkiye bu uyarıyı dikkate alır.
edit: amazon'dan daha ucuza alabileceğimi ben de biliyorum. columbia dünya çapında pahalı bir ürün değil. tüm dünyada insanlar makul fiyatlarla ulaşabiliyorlar. bu duruma tepki göstermek en doğal hakkımız.
avustralya türklerin olsaydı olabilecekler
-
suriyeliler yine bize göçerdi.
fakir uyuşturucuları
-
çekirdek en tehlikeli olanlarıdır.
başladınızmı bırakamazsınız. yedikçe daha çok yersiniz.
zamanla kontrolü kaybedersiniz.