hesabın var mı? giriş yap

  • ekşi şeylerde paylaşılan entryden geliyorum. birkaç önemli noktaya değinmek gerek, öyle tek bir tarafın savunması öne çıkmış olmasın diye yazmayı zorunlu gördüm.

    andrew, caner taslaman’ın, devr-i batıl veya fasit döngü denilen ya da yazarın dile getirdiği “petitio principii”denilen bir safsata yaptığını iddia ediyor. bu nedir kısaca; bunu yazıyorum çünkü arkadaş manipüle ettiği için fasit döngü örneğini bile bozarak vermiş, absürtü daha absürt hale getirmiş. neyse misal, “x’in sebebi y’dir. y’nin kanıtı x’tir. o halde x de y de doğrudur.” şimdi bu absürt döngünün “batıl” ve “fasit (bozuk)” olarak adlandırılması bile bu döngünün saçma bir safsatadan ileri olmadığını gösteriyor. eli yüzü düzgün hiçbir kaynak bu argüman ile kanıt yapmaz, caner taslaman’ın iddiası da bu fasit döngü içinde yer almaz. peki nasıl; allah’ın varlığının delili, kur’an veya peygamber değildir. kur’an bir haber, peygamber ise bu haberi insanlara (kullara) ulaştıran bir aracıdır ki bu kur’an’da açıkça ifade edilmiştir. yani hiç kimse allah’ın delili kur’an’da yazıyor demez. kur’an, allah’ın varlığını yaratılmışlar/yaratılanlar üzerinden açıklar. yaratılmışlar, bu döngünün dışında olduğundan delillendirme çalışır ve “fasit döngü” iddiası çöp kutusuna atılır. konuşmada caner taslaman, misalleri yaratılmışlar üzerinden veriyor ve dolayısıyla “fasit döngü” içine girmiyor. zaten fasit döngü içinde olmadığı için metnin ilerleyen noktalarında yazar da caner taslaman’ı bu kez “natüralit” olmakla suçluyor. kardeşim bilimsel delil istiyorsunuz, getirince de “natüralist” diyorsunuz. sonra da onu natüralist / metodolojik natüralist kavramlarını karıştırmakla suçluyor. ya üstte sen karıştırdın zaten kavramı işin içine.

    bilimsel delilden kasıt allah’ın gözle görülmesi, kulakla duyulması ise bu “tanrı” tanımına aykırı olduğundan dolayı zaten olanaklı değildir. burada safsataya düşen yine yazarın kendisi olmaktadır. yazar bizden “yanmayan bir ateş” istiyor ama ateş doğası gereği yanarak var olur ki böyle bir istek mantık dahilinde olmadığından safsatadır. tanrı “aşkın” olduğu için duyular ile algılanamaz. ancak idrak edilebilir ki idrak da görmek gibidir. örneğin sevmek soyut bir kavramdır, biz bir kişinin bize olan sevgisini çeşitli hareketleri ile (sarılma, öpme, vs.) görebiliriz ama bunu manipüle eden insanlar da vardır. insan bunu idrak ederek anlayabilir. başkasının bizi sevmesi üzerinden örnek vermek belki maddi kanıtları olduğundan yetersiz kalabilir bu yüzden bir insanın örneğin eşini sevmesi veya doğrudan kendisini sevmesi üzerinden de örnek vermek daha doğru olacaktır. sizin eşinizi sevmenizin kanıtı nedir veya kendinizi sevmenizin kanıtı nedir. insan kendisini, kendiliğinden sever. bunun bir maddi kanıtı olamaz. bu akıl ile idrak edilen bir kavramsal sonuçtur.

    ayrıca şu nokta çok önemli, karşı tarafın “rasyonel kanıt” beklentisinin mahiyeti net olmamakla birlikte, “2 x 2 = 4 eder” veya “güneş doğudan doğmaktadır” önermeleri gibi kaçınılmaz sonuçlar bekleniyor ise o halde imanın “sınav” vasfı ortadan kalkardı. sınav vasfı ortadan kalktığı anda zaten dinin ve yaratılışın da bir önemi kalmıyor olurdu. yine dönüyoruz idraka. tüm deliller allah’ın idrak edilmesini sağlayan argümanlardır. özgür irade konusundaki safsataya cevap bile verilmez. tanrı insanı “özgür irade ile yarattı denildiğinde” ne anlıyor bu arkadaş ben anlamadım. özgür iradenin temellendirmesini mi istemiş acaba. irade insanın varlığının ön koşullarında biridir. irade yoksa insandan zaten bahsedilemez. tabi ki bir nihilist özgür iradeyi reddedecek. yoksa nihilist olamaz malum..

    bilimsel mucize demişken de gazali’yi anarak devam etmek lazım ki burada arkadaş yine bir manipülasyon ile haklı çıkıma basına girmiş. din hakkındaki tartışmaların birçoğunda gazali ile ilgili bu mantık hatasını görmek mümkündür. nedir bu; gazali bilime karşı idi, meşhur tuhafetül felasifesi ile bilimi sınırlandırdı, nedensellik inancını ortadan kaldırdı. gazali deyip ardından pamuk örneğini verince her şey bitiyor sanıyorsunuz ama kazın ayağı öyle değil. “bilimsel tefsir usulünün” temelini atmış bir adam hakkında “bilimi bitirdi, nedenselliğe karşı çıktı” argümanlarını savunmak, bilim etiği açısından ne derece doğru okuyucu karar versin. bilimsel kesinliklerin reddedilmesini, islam’a karşı bir cinayet işlenmesi olarak yorumlayan, akıl azledilemez bir hüküm koyucudur diyen bir adam nasıl bilimi sonlandırmış oluyor. o meşhur pamuk örneği de nedenselliğin ortadan kaldıran bir örnek değil mucizeleri temellendiren bir örnektir. nedensellik kabulü olmadan bilim yapmamızın imkanı dahi yok. eğer böyle bir şey olsaydı gazali’nin (haşa) bilimle uğraşmak şirktir demesi gerekirdi ki bunu değil gazali hiçbir alim dememiştir… safsata yine çöktü!

    bir diğerine gelelim. andrew şüphecilik ile ilgili bir diyalog kurmuş, orada yine bir manipülasyon var. şunu okuyan insan, ulan bu caner hoca nasıl felsefe profesörü diyecek. oysa ki asıl olması gereken diyalog şu aşağıdaki gibi;

    taslaman: “tanrı var olmalıdır.”

    şüpheci: tanrı’nın var olduğunu nereden biliyorsun?”

    taslaman: “çünkü evrenin anlaşılabilir kurallarının olması, evrende bir kaostan söz edilememesi ve evrenin insan tarafından keşfedilmeye açık olması, onun bir yaratıcısının olmasını zorunlu kılmaktadır. çünkü bu örnekler kendiliğinden olamayacak kadar derin bir temele dayanır. o halde bu kâinatın muhakkak bir yaratıcısı olmalıdır.

    şüpheci: “iyi ama kem küm…?” ne oldu dilini mi yuttun? karşı tarafı safsata yapmak ile suçlayanlar safsatanın kralını yapıyor. kimse cevap vermeyecek diye düşündü herhalde. keşke şunları sözlük yerine günlüğüne yazsaydın.

    ha buradan sonra tabi şüpheci yine kendi argümanlarını ortaya koyabilir ama olay andrew’in yazdığı kadar basit değil.. yani şu olayı aydınlanma diye yazıp bir de caner taslaman’a teşekkür etmesi gerçekten absürtlüğün nirvanalarından…

    ya çok komik aynen aktarıyorum, andrew kurban ibadetini şöyle reddetmiş; “oysa masum hayvanların kanının allah'ın talep edeceği bir adak olmadığından hareket eden yeni bir ahlak anlayışı pek ala ağaç dikmenin allah'a samimi adanmışlığın bir nişanesi haline gelmesine sebep olabilir”. kur’an-ı kerimde kurban ibadeti ile ilgili ayeti (hac suresi ayet 37) de aynen yazıyorum; “onların etleri ve kanları asla allah’a ulaşmaz. fakat o’na sizin takvanız (allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı allah’ı büyük tanıyasınız. iyilik edenleri müjdele.” adam kurban ibadetini eleştiriyor ama kurban ibadetinin mahiyetinden haberi bile yok. kendi toplumunuza bu kadar uzak olmayın komik oluyor zira…

    (bkz: #150733707) nolu entry editine yönelik edit: safsata olduğunu düşündüğüm metne bu şekilde cevap vermeyi uygun gördüm, kendisinin de akademik bir üslubu olduğunu düşünmüyorum. üslubunca cevap verdiğimi düşünüyorum. ben de (bkz: buraya smiley koyuyorum)

    edit: kurban konusunda; (bkz: #152212473)

  • bu aralar kafayı taktığım cengaver. hakkında bilinmesi gereken temel özellikler şunlardır:

    yaşam alanı genellikle afrika, güneybatı asya ve hindistan alt kıtasını kapsıyor. bilim çevrelerinde kullanılan adı mellivora capensis (ratel olarak da geçiyor). sansargiller ailesinden geliyorlar. zorlu yaşam koşullarına abartı derecede dayanıklı olmaları alametifarikaları. iyi bakılır ve eceliyle ölürse yaşam süresi 24 yıl kadar. boyu genellikle 23-28 cm arası değişiyor. beslenme türü yılandan, arı larvasına kadar her şeyi yemesinden anlayabileceğiniz üzere hepçil (omnivor). ağırlığı erkekte 9-16 kg arası, dişilerde 5-10 kg arası değişiyor. aslanlara bile kafa tutuyor bunlar. cesaretin insan bilincinden bağımsız olarak da var olabileceğinin kanıtı kendileri.

  • yaş 21, ekim 2007, 450 tl maaş aldım. anneme, babama, kız kardeşime 50'şer lira verdim ve eve gelmeden önce 100tllik erzak aldım. sonra babamın kredi kartını alıp kendime 6 taksitle nokia n73 telefon aldım. 100 tl daha babama verdim. 100 tl param kalmıştı 2 gün içinde o ilk maaşım bitti. o zaman anladım işte 1 ayın ne kadar uzun bir süre olduğunu, emeğin ise ne kadar değersiz...

  • http://www.sondakika.com/…i-ikiye-katlandi-7690794/

    arada sırada uzun yol gidenler fark etmiştir, sürekli şerit kapamalar, yol çalışmaları trafiği daha da çekilmez hale getiriyordu. kokusu da çıkmış.

    2008'de 665 milyon tl olan bakım masrafları 2014'te 1.6 milyar tl'ye ulaşmış.
    yeni yolların bakım masraflarını düşürmesi gerekirken, tersine katlanarak artmış.

    tabii mesele yandaşları zengin etmek olunca, bitümlü sıcak karışım yerine sathi kaplama kullanılınca durum böyle oluyor.

    bakım firması da yandaş olunca bir değil sekiz defa söğüşlüyor devleti yandaş ekip.
    değil mi ak kıl kardeşim?

  • bu iddiada doğruluk payı varsa iki ihtimal var:

    1 - ülkenin başbakanının onlarca askerinin ve tabur komutanının öldürüldüğünden haberi yok.
    2 - ülkenin başbakanı, onlarca askerinin ve tabur komutanının öldüğünden haberdar bir halde milli maçta etrafa, önünde şehit çocuğu varken gülücükler dağıtıyor.

    hangisi daha az korkunç, daha az acı, daha az sinir bozucu geliyorsa onu seçin. ben birini seçemedim.

  • kan beynime sıçradı, ne kadar aptal insan var şu trafikte ya.

    safi zarar safi ziyan. umarım ağır yaralanmıştır. adam öldürmeye teşebbüsten de yargılanmanı temenni ederim.

    en sol şeritten yardır yardır en sağ şeride geçiyorsun, neden çünkü 2 mt öne geçicen. gece saati köprü akıyor, nereye ne kadar geç kalmış olabilirsin?

    ayrıca sağ şeritte ne var görmeden ne diye bodoslama atlıyosun sağ şeride. sen öl zaten de arkasında sakin sakin giden adamı bile kazaya karıştırdın yok yere. ziyanlık ya.

  • sonunda, faturasını kesen esnafı ayrı tutarak söylüyorum, vergiden kaçmak için türlü dansözlükler yapıp zarar gösteren esnaf gerekirse batacak ama o borcu ödeyecek.
    lafa gelince memura maaşını vergilerimizle ödüyoruz demeyi, ahkam kesmeyi biliyorlar.