hesabın var mı? giriş yap

  • kadının bir şekilde değiştiğini gösteren fotoğraflardır.

    azcık burun, gözler, kaşlar, dişler ve bir ton makyaj ile değişmiş işte hiç şaşırmadım.

    göksel'i çok severim, umurumda değil okul yıllığındaki hali.

  • merkezi ordunun-merkezi yönetimin olmadığı ve meşruiyetini tanrıdan alan sistem.
    merkezi ordu yerine parçalanmış ordu, merkezi yönetim yerine yerinden yönetim vardır bu sistemde.

    merkezi ordunun olmamasının sebebi o dönemlerde fiziki şartların gelişmemiş olması, teknolojinin yetersiz olması, barutun bulunmamış olmamasıdır. çünkü böyle bir dönemde merkezi ordu ile imparatorluk sınırlarını kontrol etmek imkansızdır. bir bölgeden bir bölgeye hareket etmek zordur ve merkezi ordunun olması imparatorluk sınırlarının savunmasız kalması demektir bir bakıma.

    bu yüzden imparatorluk toprakları parçalara bölünür. her parçanın başında bir lord vardır. lordlar topraklarında köylüleri çalıştırır. her lordun kendi toprağında yetiştirilen ürüne el koyma hakkı ile kendi toprağında yargılama hakkı vardır. bu hakların karşılığında imparatorluk için ordu besleyeceklerdir belli sayıda ve sınırlarını koruyacaklardır. bütün bu haklar vassallık sözleşmesi ile verilmiştir. vassallık sözleşmesi kral ve lordlar veya lord ile lordlar arasında yapılabilir.

    bu sistemde kralın bütün kararlarını kilisenin onayı ile alması gerekiyor. kilise tanrıyı temsil etmektedir ve ruhbanlar sistemin meşruiyetini anlatmaktadır. insanlar din yolu ile sisteme boyun eğmek zorunda bırakılmışlardır. bunu yaparken bağlı bulundukları lordlara itaat etmeleri gerektiği anlatılmakta ve bunu yaptıkları takdirde öldükten sonra rahat edecekleri anlatılmaktadır. kilise sistemin dayanağıdır. matbaa bulunup aydınlanma yaşanana kadar insanlar kiliseye sorgusuz itaat etmişlerdir.

    bu sistemdeki önemli sınıflardan biri de tüccarlardır ki daha sonra sistemin dönüşümünü sağlamada öncü görevi göreceklerdir. tüccarlar kentlerde yaşamakta ve ülke dışından getirdikleri lüks tüketim ürünlerini asillere satmaktadırlar.

  • 1.5 yıl baykuş besledim. yuvasından düşmüş, annesi terk etmiş bir yavruydu. uzun süre ben besledim, büyüdüğünde gözü hep dışarıdaydı. açıkcası pek dışarıya salmak istemiyordum çünkü ev kuşu olmuştu.
    iyi dedim madem çok istiyorsun, ne olur ne olmaz diye ayağına bilezik ve hafif zincir bağladım, omzuma oturttum. 1 ay kadar hiç hareket etmeden omzumda dolaştı, sürekli etrafı izledi. mahalleli ekşisözlük halkı gibi çok korkuyordu. cesaret edenlerin sevmesine eğer o izin veriyorsa ben de izin veriyordum. seçiciydi. sonra yavaş yavaş hareketlendi, bisiklet sürerken ön sepete tüneyip kanatlarını açıyordu. yakında evden ayrılacağını ikimiz de biliyorduk, orman bölgesinin nerede olduğunu bile gösterdim ona.
    bölgesini benimle gezerek tanıdıktan sonra rahatlamaya başladı. ayağındaki zinciri çıkarttım. öğle vakti ben okuldayken evde uyuyor, akşam geldiğimde biraz oyun oynadıktan sonra dışarı çıkmak istiyordu. iyii dedim, açtım pencereyi, oturdu pencerenin dışına. ilk defa kendi başına dışarı adım atmış oldu. bunu bir hafta kadar yaptıktan sonra da ilk defa yalnız başına mahallede uçtu.
    her akşam beraber yemek yerdik ama uçuşları başladıktan sonra yemek yemez oldu. karnına baktım, paşam yemiş “bir şeyler” karnı tok, güzeelll.
    1 ay kadar süre de oğlanı her gece dışarı saldım, sabah ışıklarında da eve geri uyumaya aldım. bazen eve erken geliyordu, cama tık tık yapmazsa imkanı yok gelişini duyamam. çook sessiz uçuyordu. baykuşla yaşadığımı bilen misafirlerim pencereden dışarı baktığında içeriyi gözetleyen bir çift gözü görünce korkarlardı.
    sonrasında da ikimizin de beklediği o gün geldi. nasıl anladık bilmiyorum ama ikimiz de birbirimizle vedalaştık. pencereyi açtım, bana uçarken hünerlerini sergiledi ve gitti.
    3 ay gibi uzuuun bir sürede hiç denk gelmedik. belki de geldi ama uzaktan izledi, ben görmedim. bir gece odamda takılırken bir baykuş sesi, cama tık tık, yatağımdan zıplarken ağlayacaktım neredeyse. evett paşam gelmiş hem de misafiriyle. yanında tanımadığım daha küçük boyutlarda bir baykuş daha vardı ama o bana hiç yaklaşmadı, 5 metre ileride ağaç dalında benim oğlanı bekliyordu. oğlan sevgilisini tanıştırmaya getirdi galiba. eve çağırdım, gelmedi.
    sonrasında bazen hanımla, bazen yalnız, ayda bir ziyaretime geldi. o herkesin korktuğu sesi, cama iki tık tık sedini duymak ve kocaman gözlerini görmek için sabırsızlanıyordum.
    arada bir pencereme hediyeler geliyordu, sahibini biliyorum ama görüşemiyorduk.
    gelelim kalıcı ayrılışımıza, okulum bitti. evi alttan dersi olan arkadaşıma devrettim. sırf onu son kez görmek için mezun olduğum halde gelmesini günlerce bekledim ama gelmedi, denk gelemedik. veda edememiş olmak beni gerçekten üzüyor. onu çok özlüyorum. ben gittikten sonra arkadaşıma 2 sefer hediye bırakmış, sonra bırakmış bir daha da gelmemiş.

    çok hayvan baktım, çok hayvanla beraber yaşadım ama baykuş tanıdığım en ilginç en özel hayvandı. saniyesinde vahşi bir yırtıcı olabilirken bir saniyede bebek moduna geçebiliyordu. eğer yaşıyorsa bu sene 7 yaşına girmiş oldu. batıl inançlara inanmayın aslında inanılmaz tatlı hayvanlar.
    o baykuş sesini çok özlüyorum çoookkk.

  • ödeyenler keriz mi diyerek karşı çıkacağım kampanya. !!!

    şaka lan şaka, biz skildik bari siz ödemeyin aq. sonuna kadar destekliyorum :)

  • size saygısız davranan erkeklere/kadınlara aşık olmak, peşlerinden koşmak.
    daha doğrusu, genel olarak size saygısı olmayan, nezaketten haberi olmayan ya da nezaketi, centilmenliği, hanımefendiliği, kibarlığı zayıflık gibi gören insanlarla arkadaş olmak.

  • her iş çıkışı sonrası, illa bi a101’e uğrar; öyle eve giderim. bugün de perşembe olduğundan uğrayayım dedim. bilgisayar kampanyasını biliyorum ve bana yâr olmayacağını bildiğimden, alma düşüncesine bile girmedim.

    neyse, salına salına yürürken, bizim çengelköy şubesinin depo kapısı, hemen arka taraftadır. şube müdürü, battaniyeye sarılmış iki kutu ile çıktı depodan. şöyle takip ettim çıkışını ve örtüyü açınca hooop iki adet lenovo bilgisayar :)

    şaşırdım mı? tabii ki hayır... sistem böyle maalesef. adalet, hak, görgü, ahlak, erdem... bunları “ucuzluk” markette bekleyip de üzmeyin kendinizi...

    tanım: müşteri alsın diye numunelik gönderilen kampanya ürününü, battaniye ile dükkandan çıkartan müdürlere sahip marketler zinciridir... fazlası var; eksiği yok...