hesabın var mı? giriş yap

  • aksam rakiyi fazla kaçırınca oturup yazamadım. kısmet simdiyeymis. şimdi size tayfun uzbay ile ilgili bilmediklerinizi anlatayım. hocamız ile aktif olarak çalışan biriyim. bilirsiniz ki şizofreni konusunda çok iyi bir araştırma yaptı (bkz: agmatin) ben de kendisiyle çocuk şizofreni hastalarında beraber çalışıyorum.

    tayfun hoca nun bir lafı vardır. bilim adami kendini yanlislamalidir diye. öyle ortaya attığınız her hipotez doğru çıkacak değil. hocanın farkı bu. etik olmasi ve diğer uyduruk akademisyenler gibi her bulduğunu çözüm gibi sunmamasi; çözüm pozitif ise neden öyle olduğuna da bakması.

    başlıkta yazılara baktım ama goremedim; sizofreni denmiş ama asıl önemli bir bilgiyi aktarmak isterim madem burası kutsal bilgi kaynağı. agmatin denen molekülün anti depresan etkisi olduğunu iddia eden bir ilaç firması grubu fdaye bunu kabul ettirmeye çalışıp yeni ilaç piyasası oluşturmaya çalıştı. halbuki daha agmatinin geçerliliği bile sorgulaniyor. peki fda neden ruhsat vermedi? çünkü tayfun hoca öyle olmadığını gösterdi. fda de buna dayanarak olaya yanaşmadi.

    tayfun hoca ile tubitaka proje yazdık, sanırım 4-5 bin lira butceliydi. reddettiler. karar gerekçesini incelesen en iyi dansöz bile böyle kıvıramaz dersin. telefon açtım bu proje bitecek ben sana garantisini veriyorum, bi yolunu bulacağım dedi. o proje şimdi bitmek üzere.

    en ama en önemlisi. hocayla reyhan pastanesinde otururken anlatti. gerçekten tanıyıp etik ve naif bir insan olan bu adam neyle suçlandı biliyor musun? hayir sadece casusluk değil. kadin saticiligindan uyuşturucuya kadar herseyle. boynuna yazılı bu suçları cezaevinde ailesiyle görüşmeye giderken hep sakladı görüp de uzulmesinler diye. bu insanlar böyle işkenceler de çektiler.

    sen cezaevinde bilimsel makale yazan insan tanıyor musun? ben tanıyorum: tayfun hoca.

    bu adam bizim için çalışırken biz onu cezaevine sokup bağlama çaldırır, resim kursuna verdirdik ama şizofreni ile çalışmasına engel olduk.

    bilin istedim turkiye de neler yapıldığını. bu ülkede pezevenk olmak bilim insanı olmaktan daha kolay. bi iftiraya bakar.

  • müttefik güçleri, çıkarma sırasında yapılacak bir hatayı telafi etmelerinin çok zor olduğunu biliyor, harekatın tam anlamıyla keskin ve kusursuz olmasını istiyordu. bu yüzden operasyonun işleyişini tehlikeye sokabilecek en küçük ayrıntıları gözden geçiriyor, ince eleyip sık dokuyorlardı.
    çıkarmanın yapılacağı sahil coğrafi açıdan geçilmesi zor, rommel’in yaratıcı zekasından çıkmış acımasız engellerle doluydu. almanlar tarafından sahilin içlerine yerleştirilmiş dikenli tel, mayın gibi engeller rommel’in elinde korkunç silahlara dönüşebiliyordu. sahilde 60.000 adet mayın olması beklenen bir durumdu. ancak bu mayınların, özellikle gevşek tutulan dikenli tellere bağlanması veya uzaktan kumda ile patlatılması, 1940’lı yılların savaş taktikleri için sıra dışıydı. insanları durdurmak için korkunç bir engeldi. gergin olmayan yatay teller, üzerlerine baskı yapılınca mayınları tetikliyor veya bir askerin geçmesini en yüksek seviyede zorlaştırıyordu. müttefiklerin mayınlar, dikenli teller ve demir kazıklar arasında askerleri minimum kayıpla ilerletebilmesi için güvenli bir yol açması gerekiyordu. sahili, o dönemin bilinen mayın temizleme teknikleriyle, yani insan kullanarak mayınlardan arındırmak hem çok uzun sürecek hem de güvensiz olacaktı. bunu yapacak bir makineye ihtiyaçları vardı. ingiliz ordusu 1943’de özel bir tank birimi kurdu. birim, özel tasarlanmış bir dizi tank geliştirilmesini koordine edecekti. amerikan shermanları ve ingiliz churchillleri, rommel’in onlar için hazırladığı bütün engellerler başa çıkmak üzere mekanik acıdan özel olarak tasarlandı. birinci engel mayın tarlalarıydı. çıkartma sırasında sınırlı sayıda taşınabilen tankların mayınlardan korunabilmesi için bir takım çözümler geliştirildi. ilk olarak mayınları önünde bulunan ve sonradan takılan bir silindir yardımıyla patlatıp imha eden bir tank geliştirildi. ancak silindirin her seferinde değiştirilmesi bu projenin hemen elenmesini gerektirdi. daha sonraları 10-15 mayın imha edebilecek silindir tankları geliştirilse de, genç bir ingiliz subayının geliştirdiği model winston churchill’in ilgisini çekti. bu modelde standart bir churchill tankının önüne monte edilen ince bir silindirin üstüne 100’den fazla zincirin takılması, bu sildirin hızla dönerek üzerinde bulunan zincirleri yere vurması ve mayınları patlatması planlanmıştı. ilk yapılan denemelerde üst seviyede başarı sağlandı. sadece mayınları patlatması gereken bir modelin, zincirlerin uçlarına çengeller takılarak dikenli telleri de parçalaması sağlanmıştı. böylece bir tankla iki engel birden aşılabiliyordu. üretilen bu araçlar beton sığınakları bile parçalıyorlardı. bunlar normandiya kıyılarında iz bırakacak makinelerdi(*). işin teknik kısmı hazır olmasına karşın önlerinde hala çözülmeyi bekleyen ciddi bir sorun vardı.
    ingilizlerin çıkacağı kıyılardan iç kısma giden ana yollar, çok iyi korunan iki köprü üzerinde bulunmaktaydı. köprülerin ele geçirilmesi için paraşütle asker indirmek, uçakların yaratacağı ses sebebiyle koca operasyonun tehlikeye girmesine neden olabilirdi. bu sebeple planör kullanılmasına karar verildi. ancak bölge üzerinde inişe elverişli açık alanların rommel kazıklarıyla donatılması, yeterli iniş alanı sağlamıyordu. problemi aşmak için kazıklara çarpınca kanatları kopan ve çarpışmanın etkisini azaltan, ahşaptan yapılmış bir planör geliştirildi. plana göre çıkarma sabahı müttefik bombardıman uçakları manş denizi üzerinden 6 planör geçirecek ve fransa kıyısında serbest bırakacaktı. bu sorununda teoride aşılması, yeni sorunların çıkmasına engel değildi.
    çıkartmaya iki aydan az bir sure kala bir ‘son dakika’ bombası patladı. havadan yapılan keşifler, tehlike potansiyeli yüksek bir engel gösteriyordu. hedef kıyılarda, tankları taşıyamayabilecek kil ve ince çamur bolümler vardı. çıkarma sırasında tankların sahil üzerinde saplanıp kalması, askerlerin dar bir alana sıkışıp büyük kayıp vermesi anlamına geliyordu. sorunun boyutu uzaktan tespit edilecek ve giderilebilecek boyutlarda değildi. yeni soru işaretinin belini bükebilecek cevap beklenmeyen bir yerden geldi. bu tüm zamanların en büyük ingiliz spor kahramanlarından biriydi. sir malcolm campbell kara hız rekorunu daytona plajında kırmıştı ve kil üzerinde yaklaşık 45.cm kum olursa işlerin yolunda gideceğini hesaplamıştı. campbell* zeminin, aracın ağırlığını taşımasından emin olmak için kıyı şeridi üzerinde kum örnekleri alabilen silindirik bir sondaj aleti geliştirildi. ingiliz ordusunda görevli iki özel eğitimli asker, bu aleti kullanarak normandiya kıyılarından kum ve kil örnekleri toplanması gibi çok riskli bir görevin parçaları olmuşlardı. zira ellerinde bu aletle yakalanan iki ingiliz askerinin ne amaçla sahile sızdıkları, almanlara çıkarmanın haberini verecekti. bu sebeple sondaj aletini imha amaçlı, elle tetiklenebilen minik bir patlayıcı bile monte edilmişti.
    teknik olarak ilk müttefik askeri, normandiya kıyılarına ayak basmıştı. başkan churchill* yılbaşı gecesi, almanların yılbaşı kutlayacağını ve bunun iyi bir zaman olduğunu düşünerek askerlerin kıyıya çıkması emrini verdi. kıyıdan olabildiğince hızlı, 12 adet kum örneği toplandı. örneklerin değerlendirilmesi sonucu, kıyının büyük bir bölümünde yumuşak kıl olduğunu teyit etti. çıkarma gününe 1-2 hafta kala gelebilecek en güzel(!?) haberdi.
    müttefiklerin, mucitlerden oluşan ekibinin çözüm üretmesi için çok kısa bir zamanı vardı. çıkarma sırasında kullanılacak tank modelleri ikiye çıkmıştı. bulunan çözüm, tankların önüne halı ruloları takılması ve tankların ilerleyişi sırasında zemine halı döşeyerek kuma saplanmamasıydı. dezavantajı, tankların keskin manevra yapmasına izin vermemesiydi. elde bulunan zaman içerisinde daha iyi bir çözüm bulunamadı ve uygulamaya konuldu(**). artık almanların tasarladığı her engel için önlem alınmıştı.
    iki milyon amerikan, ingiliz ve kanada askeri ingiltere’nin güney kıyılarında toplandı. d-günü* tarihin en büyük işgalinin başlangıcı olacaktı. rommel böyle bir hamle beklemiyordu. şafaktan itibaren, sonraki birkaç gün deniz çekileceğinden ve fırtına yaklaştığından, rommel karısının doğum günü için ülkesine gitti.
    harekatın başlamasına 18 saat kala tüm operasyonun seyrini değiştirebilecek bir haber geldi. fransa kıyılarında şiddetli fırtına ve yoğun sis vardı. böyle bir havada altı düz olan çıkartma gemilerini kontrol etmek çok zordu ve personel bunun için eğitimli değildi. ayrıca, hava bombardımanı da yapılamayabilirdi. bu, askerlerin, bombaların açacağı kraterlerde mevzilenebilmesi ve kıyıda tutunabilmeleri için çok gerekliydi. zaman ya şimdi ya hiçti. birlikler 5 haziran akşamı 5 saatlik yolculuk için toplandı. gece yarısından iki saat önce paraşütçülere uçağa binme emri verildi.
    nehirdeki köprülerde bulunan alman nöbetçiler altı ingiliz planörünün onlara doğru geldiğinden habersizdi. planörler, iki köprünün arasında 65 km uzaklıkta bir yere indiler. d-günü* ölen ilk müttefik askerleri oldular. yüksek kayıp vermelerine rağmen köprülerin kontrolünü ele geçirdiler.
    800 den fazla uçak hava indirme harekatı için fransaya yaklaşıyordu. görev, kıyı boyunca alman mevzilerinin güçlenmesini önlemek, destek yollarını kapatmaktı. utah kıyısı gerisindeki 4 önemli ikmal yolunu alacaklardı. pilotlar sis ve yoğun ateşten kurtulmaya çalışırken paraşütçülerin yarısı çevreye dağıldı. rommel bir tuzak daha hazırlamış, olası bir hava operasyonuna karşı tarlaları su içinde bırakmıştı. paraşütçülerin çoğu, ya derinliği 1,5 metreyi bulan suda boğuldu yada yoğun ve etkili alman uçaksavarlarının ateşi altında yere inemeden vuruldu. çıkarmanın askeri boyutu çok fazlaydı. yaşanan ani kayıplara rağmen müttefikler bölgede bulunan servis yollarını kesebilmek için hızlıca toparlandılar. kıyıdan yapılan çıkarma güçleriyle buluşmaları için zorlu bir 2 saat onları bekliyordu. ancak kıyıda, yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. çıkarma gemileri baskı altındaydı. manş denizinin dalgalı suları ve sahilden yüksekte konumlanmış alman makineli tüfekleri, çıkarmanın zorlaşmasını sağlamış, müttefiklere yüksek kayıplar verdirmişti. beklenen hava saldırısı fırtına yüzünden gerçekleşmemiş, gelgit akıntıları tankların sahile çıkmasını engellemişti. buna niyetlenen 14 çıkarma gemisi, taşıdığı 29 sherman dd ve churcill tanklarını sulara gömmüştü kendileriyle birlikte. piyadeler sahilde yalnız kaldı. siper alacakları bomba kraterleri olmaması sebebiyle açık hedef haline gelmişlerdi. 85 alman makineli tüfeğine karşı, kıyıda kıyasıya bir savaş başlamıştı. müttefik güçlerinin askeri gücünün yüksek olması sebebiyle kıyı içlerine ilerleme sağlandı. emir, ‘hatları kırmak’ değil ‘sahilde tutunmak’ olarak değiştirildi. kesilen lojistik destek nedeniyle almanlar mühimmat sorunu yaşamaya başlayınca hatların yarılması emri geldi ve kıyı boyunca tutunabilen müttefik askerleri makineli tüfek yuvalarına saldırmaya başladı. alman mevzileri yoğun müttefik gücüne dayanamadı ve açılmalar başladı. sahildeki direnişi kıran müttefik güçleri, tankların karaya çıkabilmesi için güvenli bir ortam sağladıktan sonra fransa içlerinde konuşlanan hava indirme birlikleri ile buluşarak zaferi ilan ettiler.

    sonuç olarak her ne kadar başarılı bir çıkarma olarak tarih sayfalarında yer alsa da, bakış açısına göre fiyasko olarak değerlendirilebilecek askeri bir operasyondur. 15.000 kişi ile normandiya sahillerinde tutnmaya çalışan alman güçlerinin mevcut kaybı 6500 olmuştur. buna karşın 150.000 kişilik bir güçle saldıran müttefik askerlerinin kaybı 11.000 olarak belirlenmiştir. müttefiklerin kaybettiği tank ve askeri araçların sayısı çeşitli kaynaklara göre değişse de harekat sırasında karaya tank çıkamaması gerekli cevabı bizlere vermektedir.

    (*)http://www.d-daytanks.org.uk/info/funnies.html
    (**)http://www.d-daytanks.org.uk/articles/avre.html

  • en azından tepkisini belirtip faturasını göstermiş, ne kadar yakıp yakmadığı bizi ilgilendirmez. kafasını kuma gömse daha mı iyi olacaktı?

    keşke herkes bu şekilde duyarlı olsa..

  • bir yılbaşı gecesi, kızılay meydanında herkes eğleniyormuş gibi yaparken havalara zıplayıp sevinç çığlıkları atarken balon satmaya çalışan orta yaşlı bir adamın -sönük balon kimseye eğlenceli gelmediğinden- o soğukta can hıraş balonları şişirmeye çalışması.. çığlık çığlığa zıplayan insanlara yorgun gözlerle bakması. cebinden parasını çıkarıp bir göz atıp tekrar cebine koyması. yanına yaklaşan birini görünce gülümsemeye çalışması. gidince tekrar acı bir üşüme ifadesi takınması. kimsenin bunun farkında olmaması. adamın haline üzüldüğümüzü belirtince sevgili arkadaşımızın "çok mu koydu içinee" diye dalga geçmesi.**ne yapıyorum ben diye sormayı aklımıza getiren bir detaydı. vakti zamanında.

  • balkan türklerini, arap bedevilerle karşılaştıran zihniyetine sokayım. açacağın başlığa da ayrıca sokayım.

  • tipik bencil insan davranışı.

    trafik tıkanınca yol ileride zoraki 2 şeritken 2 şeritli yolu 3 şerit haline getirip, ileride daralan yerde birbirinin önüne kıran, oradaki it dalaşında darboğazı iyice yavaşlatan, totalde herkes 2 şeritte efendi efendi dursa daha hızlı geçecekken kendisi önündeki 5-10 aracı geçti diye bir avantaj sağladığını sanan gerizekalılar da bunlar.

    bu kadar aptal ve hesap kitap bilmeyen adamla yaşamak çok zor.

  • "bacağına sıcak ağda döküp, kıllarını alan kadının bir örümcek görünce çığlık atabiliyor olması dünyadaki en büyük gizemlerden biridir" *

  • polisin sizden kimlik isteme yetkisi vardır. sizden kimlik isteyen polise kimliğinizi göstermezseniz bunun sonuçları vardır. bir kadın gidip de polise zorla kimlik veriyorsa başka tabii. yani polis sizden kimlik isteyip kimliğinizdeki bilgileri kullanarak size sosyal medyadan arkadaşlık isteği göndermişse, ileti yollamışsa en basit ifadeyle devletin kendisine verdiği yetkiyi kişisel amaçları için kullanmıştır. bu da kanunlara aykırıdır. meslek etiği açısından da asla doğru değildir zaten. kısacası bir kadın polise kimlik göstermediğinde nasıl ki bir sonuçla karşılaşacaksa benzer bir sonuçla da o kimlik bilgilerini kullanarak sosyal medyadan arkadaşlık isteği vs. gönderen polis de karşılaşmalıdır.

  • enkaz altında 9 saatimi gecirmi$ oldugum,hayatımda tam anlamıyla köklü degi$ikliklerin ba$ladıgı tarih..en azından benim hafızamda hep bu $ekilde yer edecek..

    yıl 1999 henuz 15 ya$ındayım..cocuk denilecek ya$tayım..bilenler bilir yalova'da aydın 4 sitesi vardır,(aydınkent'in yanında) tatil maksadıyla yazları kalıyorduk bu sitede..

    17 agustos'tan bir gun once yani 16 agustos 1999 tarihinde ben ve aynı ya$ grubumdaki gencler ile birlikte "ertesi gun aydınkent ile mac yapalım,yada olmadı ceylankent ile yaparız" $eklinde planlar kuruyorduk..fakat bir sorunumuz vardı, en onemli adamımız,kalecimiz olan bir dostum;yarın maca gelemeyecegini,ailesinin yanına istanbul'a gitmesi gerektigini söyledi..bunun uzerine itirazlar yukseldi.."o olmazsa yeniliriz,mutlaka oynaması lazım" $eklinde..kendisiyle uzun boylu konu$tum,durumu anlattım.kalması gerektigini onsuz maca cıkamayacagımızı söyledim..kendiside beni kıramayarak “1 gun daha kalacagını” söyledi,fakat $ortu olmadıgı icin benden bir futbol $ortu istedi..bunun üzerine bende mavi bir futbol $ortu verdim kendisine..

    saat 01.10 site dahilinde bir cardak,kamelya tarzı bir yerde takım olarak oturuyoruz,bir ses;

    -beyler benim icimde bir sıkıntı var..sanırım yarın biz bunları yenemeyecegiz..
    -sıkma canını..yenerizz..
    -hadi gidelim beyler,gec oldu bizimkiler merak edecekler..
    -tamam yarın goru$uruz..bana bak iyi konsantre olun haa.
    -iyi ak$amlar beyler..
    -iyi ak$amlar..

    saat 03.02
    büyük bir gurultu ile uyandım..15 ya$ında cocuk oldugumdan ve daha once deprem ya$amamı$ oldugumdan belki komik gelicek ama zemin katta olan evimizden iceri kamyon girdi ve duvarı yıktı sanmı$tım..sanki diri diri gomulmu$tum..vucudumu kontrol ettim,herhangi bir darp,yara var mı diye..yoktu burnum bile kanamamı$tı..nefes alıp veriyordum ve her nefes alıp verdigimde nefesimin tavana carptıktan sonra yüzüme geldigini hissediyordum..evet tavan burnumun yakla$ık 10cm uzerindeydi..o esnada bana güven veren bir ses duydum,ses aynı odada kaldıgım annemden geliyordu "oglum deprem oldu,korkma sakın..fakat kolumun uzerinde kolon var,ba$ımda sıkı$mı$ iki duvar arasına,sürünerek yanıma gelip,sacımı cekebilirmisin.." diyordu..aman allahım..bu nasıl bir felaketti..adeta diri diri gomulmu$tuk..

    saat 04.00 (avazım cıktıgı kadar bagırıyorum)

    etraf zifiri karanlıktı..hani karanlık bir odada uzun bir süre kaldıgınız zaman göz a$inalıgı ile nesneleri görebilirsiniz ya..i$te iceri herhangi bir $ekilde ı$ık girmediginden,o karanlıkta öylece kalıyorsunuz..üst katlardan insanlar sizin tavanınıza yani üzerinize basarak gecip gidiyorlar..seslerini duyuyorsunuz..fakat ne acıdır ki onlar sizi duyamıyor..ses gitmiyor..i$te o anda tek yapacagınız $ey avazınız cıktıgı kadar "imdaatt..yardım ediinn..yok bu sesimi duyann" diye bagırmak oluyor..

    saat 07.00 (oksijen azalıyor)

    zaman ilerledikce,uykum geliyor,üzerime bir agırlık cokuyor..eczacı olan annem odada karbondioksitin arttıgını dolayısıyla,oksijenimizin azaldıgını söyledi..cok uykum geldi..15 ya$ındaki du$uncem "acaba uyursam,ölümü hissedermiyim.."$eklindeydi..

    saat 10.00 (balyoz sesleri)

    bagırmalar sonuc vermiyor..sesimi duyan yok..fakat ertesi gun mac yapacagımız arkada$larımızdan biri geliyor evin onune..ismimi söylüyor..cevap veriyorum..ses dı$arı cok zor iletiliyor,duvarlar sesi gecirmiyor..yardım cagırıyorum diyor arkada$ım zor bela duyduktan sonra sesimi..aradan 20 dakika gectikten sonra balyoz ile tavan deliniyor..balyoz sesleri ise hala kulaklarım cınlamaktadır..

    saat 11.00 (gun ı$ıgı)

    yakla$ık 1 saat süren balyoz ile tavanı delme i$leminden sonra hayatımda hic tanımadıgım bir insan beni yukarı cekmek için elini uzatıyor..yardım uzatan eli tereddütsüz tutuyorum..beni cekiyor yukarıya dogru..gözlerimi acamıyorum..gune$ yüzümü aydınlatıyor..aydınlıgı hic bu kadar cok özledigimi hatırlamıyorum..enkaz altından cıktıktan sonra cıktıgım yere bakıyorum ve öylece kalıyorum,üzerimde bir boxerdan ba$ka hic bir $ey yok,arkada$larımdan biri bir t-short uzatıyor,onu giyiyorum..cıktıgımda apartmanın bahcesinde yatan bir beden goruyorum..üzeri gazete kagıtları ile örtülmü$ fakat kagıtların bir kısmı ucu$mu$,tanımakta gecikmiyorum..kar$ı kom$um,elinde büyüdügüm salih amcanın cansız bedeni yerde yatıyor..
    benden 2 saat sonrada annem cıkarılıyor..yaralı..ilk mudahaleyi,beyin cerrahı bir kom$u yapıyor..kısıtlı imkanlarla zar zor bir ambulans bularak ambulanstaki 10 yaralıyla beraber yalova'da stadyumda kurulan seyyar hastaneye gidiyoruz..ortalık toz duman,insanlar $uursuzca hareket ediyor..o esnada bir helikopter geliyor.. "aman allahım bir bu eksikti.."diyorum..
    helikopterden inen ki$i ise bulent ecevit..doktorlar ba$ına toplanıyor bulent ecevit'in..askeri helikopter yaralıları ve annemi alıp havalanıyor..nereye goturdukleri hakkında ise en ufak bir fikrim dahi yok..15 ya$ındayım..yer,iz bilmedigim bir yerde yalnız ba$ıma kalıyorum..kalacak yerim,yiyecek yemegim yok..o esnada bana "sana yardım edebilirim"diyen bir kadın ile tanımadıgım halde,caresizlikten dolayı beraber gidiyorum..3 gun 3 gece,sahildeki agacların altında yatıyor,domates,sogan,salatalık ile karnımızı doyuruyoruz..
    postane'nin sokaklara seyyar telefon koyduklarını duyuyorum..babama,akrabalara telefon etmek icin hızla postaneye ko$uyorum..fakat oda ne..bir kuyruk nerden baksan 1 km uzuyor,araya kaynayanlar oluyor,herkes gergin oldugundan kuyrukta sık sık kavgalar cıkıyor..cıplak ayaklarımla beklemeye koyuluyorum..saatler sonra sıra bana geliyor..lakin telefonlar istanbul'dan uzagını arayamıyor..kahretsin..benim ise aramam gereken yer amasya-ankara..
    hemen istanbul'dan arkada$ları arıyorum.."burdan du$muyor siz,$u telefonları arayıp soyleyin" diyorum..
    bu telefondan 2 gun sonra babam cıkageliyor..zorda olsa annemi buluyoruz..helikopter bursa yuksek ihtisas hastanesine goturmu$..
    gunler sonra babam ile beraber aydın 4 sahil sitesine gidiyoruz..mac icin kalmasını istedigim arkada$ın annesi ve babası ordalar..arkada$ın öldügünü anlamakta gecikmiyorum..
    bana dogru geliyorlar;
    "oglum..bir bakarmısın..biz ona benzettik,topraktan anlayamıyoruz,bedeni cok $i$mi$ acaba bu o mu" $eklinde soruyorlar..
    arkada$ın sadece bel kısmından belirli bir bolge oldugu icin tanıyamıyorlar..ben ise 16 agustos 1999 gunu ona verdigim mavi futbol $ortundan dolayı,anında tanıyor ve beynimden vurulmu$a donuyorum..ke$ke ona kal diye ısrar etmeseydim..ke$ke git,uzaklara git..deseydim..kal diyen dilimi kesmek istedim o anda..
    17 agustos 1999 depreminin uzerinden 7 yıl gecti..dile kolay tam 7 yıl..bu deprem kimilerini ilgilendirmeyebilir fakat beni cok ciddi bir $ekilde alakadar eder..hayatımın dönüm noktasıdır..ya$ayan,icinde olan cok daha iyi bilir bunu..dedim ya aradan 7 yıl gecer,yalova'ya donerim bir vesile ile,deprem anıtına gitmek isterim..anıta dogru yol alırken gordugum bir tabela tuylerimi diken diken eder..yalakalıktan koku$mu$,curumu$ yalova belediyesi 17 agustos 1999 depreminde bir cok ki$inin ölümüne sebebiyet veren muteahhit cevdet aydın'in ismini bir parka vermi$tir.."siluetini sevdigiminin turkiye'si" der,yumrugumu sıkarak yürürüm..anıta ula$ırım..deprem anıtındaki binlerce isim arasında gözlerim ya$lı olarak bir zamanlar mavi futbol $ortu verdigim,kaleci arkada$ımın ismini arar dururum öylece..

    bu da benim hayatımda en azından benim hic unutmayacagım bir anımdır..

    valla kime neyi hatırlatayım,neyi unutturmamaya calı$ayım bilmiyorum ama ben hayatım boyunca unutmayacagım o mavi futbol $ortunu ve gecirdigim gunleri..