hesabın var mı? giriş yap

  • artık gerçekten katlanamayacağımız bir noktaya gelen durum.

    ülkedeki fakirler de alabilsin diye tüm ürünlerde önce gramaj düşüklüğüne gidildi yetmedi içerikleri maliyeti düşürecek şekilde kalitesizleştirildi ve sonunda istediğimiz kalitede bir ürün bulamayacak noktaya geldik.

    kardeşim artık şu ürünlerin kalitesini düşürmeyin! magnum 50 lira olması gerekiyorsa 50 lira olsun. benim imkanım varsa 50 lira verip alabileyim, imkanı olmayan da almasın. ama 50 lira verdiğimde de 3-5 sene önce yediğim kalitede yiyebileyim. magnum sadece bir örnek. sebzeden meyveye kadar neredeyse her üründe inanılmaz bir kalite düşüşü var. neden fakirler alamıyor diye biz de kalitesiz ürünlere maruz kalıyoruz.

    bu konuda bakanlığın gıdalarda katı sınırlar koyması gerekiyor. ben artık fakirler de alabilsin diye, yıllardır tüketmeye alışkın olduğum ürünlerin kalitesinin düşmesini istemiyorum.

  • savunanlar oldukça sırtı yere gelmeyecek restoran zinciri.

    tavuğun kilosu 50 60 tl. toptan alıyordur, ama hadi 50 diyelim. 100 gram tavuk, 5 tl. üzerine nasıl bir krema, baharat ekliyor ki 104 tl'ye satıyor? şakasınız abi.

    şurada zengin savunmayın be abicim.

  • kesinlikle test edilip onaylanmıştır.

    "eski sevgiliyle yeniden başlamak, ev tişortüyle dışarıya çıkmak gibi. rahat, bildik ama özel değil. hep bir huzursuzluk ve keşke giymeseydim hissi"

  • imkansızlıklar içinde inanılmazın başarılmasını anlatan film. christy brown'u canlandıran daniel day lewis için ne söylenilse azdır. ama en azından şunu söyleyebilirim, sanırım oyunculuk diye buna diyorlar! film gerçek bir yaşam öyküsünü anlatması dolayısıyla herhangi bir filme oranla fazlasıyla etkileyicidir. özellikle filmdeki anne, oğluna olan sonsuz inancı nedeniyle kendine hayran bırakır.
    bu film hakkında benim burda yazabileceğim hiç bir şey filmin güzelliğini anlatmaya yetmez.. ne diyebilirim ki izleyin ve bol bol ağlayın..

  • anne-baba boşanmıştır.

    baba - ben zaten anneni sevmiyordum çok.
    ben - e niye evlendiniz o zaman?!
    baba - beni soruyor mu hiç?
    ben - kim?
    baba - anan olacak kadın.
    ben - yok sormuyor.
    baba - zaten çok sevmiyordum.

    yeminle iki çocukla uğraşıyorum.

  • artık ilkokul 1. sınıf öğrencisi cimcime sabah annesinin yatağına gelir ve şehir dışında olan babasını sorar:

    cimcime: anne, babam ne zaman gelecek?

    anne: bugünü saymazsak dört gün sonra.

    c: bugünü sayarsak beş gün.

    a: evet.

    c: bugünü saymıycam.

  • 20 yaşındaki kızın 40 yaşındaki adamla çıkması başlığında eleştiren insanlara eleştirilerinin doğru olduğunu kanıtlamak için elinden geleni yapan sözlük yengesi.

    garibim sözlük müdürü de kırılmasın diye favoriye almak durumunda kalmış. ablacım (abla diyorsak yaştan değil öyle olsa abi demen gerekirdi. senden 8 yaş büyüğüm sevdiceğinden de 12 yaş küçüğüm) burada insanlar dahil olduğunuz ilişkiye dair (size hitaben değil başlıkta sizden önce girilmiş 400 entry var çoğu aynı şeyi savunuyor) eleştirilerde bulunurken 20'lerindeki kişinin yeterince olgun olamayacağını belirtirken sen çıkıp da millete;

    "@sözlükkullanıcısı dilediğinizce kusabilirsiniz ama az ötede lütfen... ben "kalbim" diyerek seviyorum, siz başka türlü sevin tutan mı var? insanların içlerinden gelerek, tüm samimiyetleriyle sevdikleri kişilere hitap etmeleri sizi neden rahatsız ediyor? asıl ben sizin yerinize utanıyorum, konuşmuş olmak için konuşuyorsunuz; zaman kaybısınız.

    edit: yolun açık olsun paşam."

    yazarsan, başka bir entry'de "ilişkimizi anlatacağım" diye lafa girip "kanzuk kalbim iyiki seni tanıdım" diye facebook gönderisi paylaşırsan sadece onları haklı çıkarmış olursun. az sessiz sakin oturup beklemek lazım. kanzuk bu sözlük'ün sahibi tabii ki hakkında burada konuşulacak. iyice yeni türkiye'ye dönen sözlük'ü tümden tüme akp türkiyesi'ne çevirmenin lüzumu yok...

    kanzuk "sen neden artık yazar olmuyorsun?" derken bunları tahmin edemedi sanıyorum. kendisi hakkında neler neler yazılıyor sözlük'te ve kendisi sözlük'ün işleyişini, dinamiklerini "bir zahmet" bildiği ve olgunluğu nedeni ile sesini çıkarmıyor, hakaret vs. içermiyorsa (bazen içerenleri dahi) okuyup geçiyor çünkü burası "ekşi sözlük".

    keşke yazarlığını açarken önce bunlar hakkında bilgi verip senin de daha olgun davranmanı sağlasaydı. durduk yere yukarıdaki başlıkta yazanları haklı çıkarmazdın.

    son olarak mutluluklar diliyorum. sizin ilişkiniz için bizim ahkam kesme gibi bir lüksümüz yok. sınırları dahilinde eleştirir ya da olumlar geçeriz. durduk yere birebir polemiklere girip de tepki çekmenin de lüzumu yok...

    edit: yukarıda @sözlükkullanıcısı olarak bahsettiğim londonphile adlı suser az önce uçuruldu... uçurulma sebebi: görsel

    edit 2: (bkz: 5 ekim 2020 birgün'ün ekşi sözlük haberi)

  • dibine eşşek kadar taşlı bilezik koymuşlar, sonra da vay efendim "dünyanın en pahallı tatlısı"

    ben de kaşıkçı elmasına krem şanti sıkayım o zaman yeni yeni rekorlara koşayım...

  • soğukkanlılığı dehşete düşürmüştür.

    sebebi de şu.
    belli ki kadın normal birisi, hırsızlık amacıyla orada değil.
    ama cüzdanı gördükten sonra insan en ufak mı bir heyecan yapmaz, falso vermez.
    ben görsem zaten kadının peşinden koşarım da diyelim ki şeytana uydum, üstüne yatmaya karar verdim.
    yemin ederim elim ayağım birbirine dolaşırdı.
    kamera var mı ya da gören oldu mu diye sağı solu kesmekten kendimi ele verirdim.
    kadınsa sanki 40 yıllık cüzdanı gibi hayatına devam etti.
    cüzdanın asıl sahibi gelse alan kadını haklı bulurdu o derece rahat.
    işte sade vatandaşın bu soğukkanlı kötülük potansiyeli esas bu ülkenin kanseridir.

  • patron taifesini geçtim, bizzat işgüzar çalışanlar tarafından da gerçekleştirilen şey. "abi ne var yaa 2 saat daha çalışsak" şeklinde o kadar normalleşir ki sanki hayatın olmazsa olmazıdır. hatta daha da fenası, tam saatinde çıkan adamlar eleştirilir. "haah 18.00 oldu hemen çıkıyo" denir. e ne olacığıdı başka ?

    yarım kalan işlerin bitirilmesi adına elbette zaman zaman az da olsa mesai yapmayı anlayabilirim. patron baskısı altında elden başka bir şey gelmiyorsa, ya da aynı durumdaki arkadaşlarım için mesaiye kalmışlığım da çoktur ama abicim bunu normalleştirmeyin.

    şunu düşünün. günde 7 saat uyusan kaldı 17 saat. işe gitmek için hazırlanmak + trafikte geçen saatler toplam 2-3 saat. kaldı 14 saat. günlük çalışma süren 9 saat ! yani sana "yaşamak" için bırakılan süre sadece 5 saat. yemek, içmek, sosyalleşmek, eğlenmek ve bir sonraki gün çalışabilmek adına zihinsel ve bedensel yenilenme yapabilmek için sadece 5 saatin var.

    birçok makalede detaylıca işlendiği üzere günlük 4-5 saat çalışmanın kişisel ve toplumsal olarak yeterli olacağını da bir not olarak ekleyelim.

    bak yazdıkça geliyor alttan alttan. şimdi mesela "deadline" diye bir kavram var. elindeki adam sayısı belli. bu adamlar günde 9 saat çalışarak o işi 10 günde bitirebiliyor. fakat gel gör ki o adamlardan 7. gün sonunda işi bitirmeleri isteniyor. sebep ? büyük resme bakılırsa eğer ister bir inşaat projesi olsun, ister finansal rapor olsun, ister fiziksel bir ürün olsun normalden erken teslim edilmesi sadece ama sadece patronun cebine daha fazla para girmesi demek. 10 günlük işi fazla mesailerle 7 günde tamamladığın zaman x tane adam 27 saat boyunca sadece ama sadece patron adına iş yapmış oluyorsun.

    oysa pekala 2 yeni adam işe alınabilir ya da işin 10. günde bitirilmesi istenebilir. ama bunların da tamamı patronun cebinden çıkacak para demektir.

    böyle bir kurguda fazla mesai için ben nasıl isyan etmeyeyim ? "abi 2 saat kalıverelim yaa" diyen adamı nasıl makul bulayım ? saat 18.00'i vurduğu anda neden çıkmakta tereddüt edeyim ? zaten beni sömüren adamlara "al hocam az daha sömür" mü diyeyim ?

    işte bu yüzden fazla mesai yapmaktan daha çok bunun "normal" görünmesi sinir bozucu benim için.