hesabın var mı? giriş yap

  • ege denizi balıklarındır.
    bu nasıl bir laf ?
    sen ne güzel adamsın ya!
    biz de ucubelerle uğraşıyoruz. şansımıza tüküreyim.

  • chp bereketi ile geldi maşallah, eskiden baraj kururdu şimdi temmuz'da yağmur yağıyor, aynı bereket ülkenin başına gelsin.

    çok iyi oluyormuş böyle yazmak ya :d

  • klasik dovus sanatlarindan cok daha farkli bir sistemdir. hersyeden once "teknik ogretmeye" dayali degildir. yumruklar aparkat, direkt, krose gibi onceden belirlenmis eksenlerden gelmez mesela. akicilik ve rastgelelik onemlidir. eger sizi engelleyen bir sakatliginiz falan soz konusuysa (gecici veya kalici), bu gecene kadar degil, buna ragmen calismaniz konusunda cesaretlendirilirsiniz. cunku sokakta size rastgele bir saldiri geldigi an "aman dur, sag tarafim sakat, bugun dovusmeyelim" ya da "soldan vursan ya bana" falan demeniz mumkun olmayacaktir.

    eger o gun yerde mucadele (submission, lock, choke gibi) uzerine calisilmiyorsa antrenmanin isinmadan sonraki bolumu fiziksel olarak cok talepkar degildir. fakat bu sizi yaniltmasin, sonucta bir takim seyleri kullanabilmek icin fizik gucune ihtiyac duydugunuz gun gibi ortadadir ve egitmenler bunu saglamak icin isinma kismini bir nevi boot camp tadinda yaptirirlar. zaten askeri kokenli bir disiplin oldugundan kelli dogasinda da bu vardir.

    evet, cok bilen cok yanilir misali systema (ya da baska bir dovus sanati/sistemi/teknigi) biliyorum diye herkese dalmaniz onerilmez. ama zaten herhangi bir dovusle bir sekilde ugrasan bir kisi kavgada kendini gosterme ihtiyaci cok daha az duyuyor, sinirlarini diger insanlardan daha iyi biliyor ve elin elden her zaman ustun olabileceginin farkinda oluyor. (en azindan ben ve cevremde bu islerle ugrasanlar icin soyleyebilirlm bunu). ha su da var, bunlardan birini bilen haliniz, bilmeyen halinize gore her zaman daha avantajli olacaktir. evet, bir tinerciye kafa tutmaktansa yuruyup gitmek yegdir. fakat yuruyup gidemeyeceginiz durumlar da olabilir. hatta benim hocam boyle durumlar icin "sevdiklerinizin hayati tehlikede iken" ifadesiyle giris yapiyor, bu biraz daha can alici bir bakis acisi.

    ne demistik, "teknik ogretmeye" dayali degildir. bunu acalim. bruce lee, wing chun'un kendini kisitladigini, yeteneklerini ve fizigini tam olarak degerlendirmesine izin vermedigini dusunerek jeet kune do'yu gelistirmistir. fakat ayni hatayi yapmis ve her insana gore degil kendi fiziksel kapasitesine gore bir dovus stili ortaya cikarmistir. systema'da, iste bu sekilde onceden belirlenmis teknikler yoktur. herkes kendisine gore tailor made bir seklide tarzini gelistirir. bunu su sekilde anlamamak lazim "karate ogreniyorum ama benim tekmelerim cok iyi, onlari kullanayim, rakibimi alasagi ederim". burada yapilan sey daha iyi oldugunuz teknikleri kullanmak degil. tamamen kendinize gore bir sistem gelistirmeniz asil olan.

    nefes, systema'nin kilit noktalarindan biridir. bunun cok uzerinde durulur. icabinda zor yoldan ogrenmeniz saglanir. bununla birlikte herhangi bir hareketi yaparken (sinav cekmek, yumruk atmak, yuvarlanmak, vs.) kullanacaginiz kas gruplari konusunda degil ekonomik, cimri olmaniz ogretilir. ihtiyaciniz olmayan butun kaslarinizin son derece rahat olmasi gerekir ki bu cok zor birseydir. sinav ya da mekik cekerken boynunuzu sikmamaya alismak gibi cok basit seylere belki biraz daha kolay alisilir. ama midenize yumruk atilirken (ki systema yumrugu bildiginiz konvansiyonel yumruklardan cok farklidir, icinizde "wind" eder, vucudunuzun icinde dolastigini hissedersiniz ve bazen etkileri sizi bir gun boyunca rahat birakmaz) karin kaslarini kasmamayi ve sadece nefes vererek darbeyi kucaklamayi ogrenmek daha zordur. (gerci ben buna daha cabuk alistim, paragrafin basinda bahsettigim zor yoldan. hoca bakti her yumrukta karnimi kasiyorum, geldi ve bana kasmami soyledi darbesi inerken. ben de o gunden beri bu konuda cok daha iyiyim).

    gereksiz kas gruplariyla ilgili bir diger ornek de isinma asamasindaki kosu. sadece bacaklariniz calisir, sadece onlar kosar. kollariniz yaninizda 90 derece aciyla durmaz, biri ileri giderken digeri geri gelmez, sadece ve sadece embesilce yere dogru sarkar. sonucta kosmak icin kollariniza ihtiyac yoktur. ama kolay sanmayin, o kollar sarkarken de insan gereksiz yere boynunu, omuzlarini kasiveriyor. o boyun kasi nasil bir kas ise, her hareketin icine kendisini sokusturuveriyor (ozellikle dovusurken. systema'da boks, kick box gibi bir gard pozisyonu yoktur, dovusurken dik durulur, ama yillarin aliskanliklari ve korunma ic gudusu insanin one dogru egilmesine, kafayi boyna dogru bastirmaya (bkz: balrog) sebep olur. bundan kurtulmak icin ilk baslarda surekli kafanizi calistirmaniz, her hareketi yaparken dusunmeniz gerekir. reflekse donusmesi, dogal olarak kendiliginden gelmesi vakit alir).

    bu cimriligin cikis noktasi bazen gunler surecek operasyonlara giden spetsnaz'larin enerjilerini idareli kullanmasindan kaynaklaniyor. ama modern systema'da da yeri var cunku, ozellikle birden fazla saldirganla dovusmeniz durumunda o kalorilerin her bir birimine ihtiyaciniz olacaktir emin olun.

    systema'da size gelen bir darbeye karsi blok almaniz degil, o darbeye vucudunuzla birlikte uyum saglayip, yumruga ya da kullanilan silaha gore pozisyonunuzu degistirip atlatmaniz, atlatamiyorsaniz acinizi degistirip uzerinizden kaymasini saglamaniz ve de sabirli olup rakibinizin acigini yakalamaniz ogretilir. sonucta "the attacker brings you the solution".

    konvansiyonel dovus sanatlarindan bir diger fark da kesikli hareketlerin olmamasidir. gerci ileri seviyelerde onlarda da soz konusu olabilecek bir takim seyler bulunabilir (karate'deki de ai ataklar gibi). hareketlerin akiciligi onemlidir. antrenmanlarda yumruklar calisilirken fiziksel kontak son safhadadir ama onun disinda yavas bir sekilde calisilir ve ritm iki taraf da kendini rahat hissettikce yukseltilir. sonucta hizli olmaktansa akici, "smooth" olmak ogretilir. hocamin sik danistigi bir askeri terim (sniper jargonundan geliyor) smooth is fast.

    systema yumrugu farklidir demistik. nedir farki? her harekette oldugu gibi minimum kas kullanmaya calisirsiniz ve darbe esnasinda kolunuzu kasmazsiniz. kolu kasmak, etki-tepki'den dolayi vurdugunuz darbenin gucunun omuzdan size geri donmesine sebep olur. hatta ben en iyi attigim yumruklarda (cok dogru birsey olmamakla birlikte) yumruklarimi bile kapatmiyorum, elim acik bir sekilde parmaklarimla vuruyorum ve arkadasin icinde guzel seyler donuyor (icimde cevir).

    hic bir zaman karsinizdaki tek kisiye ya da onun elindeki tek bir bicaga/sopaya/vs. odaklanmamaniz surekli hatirlatilir. sonucta sokakta adil dovus diye birsey yok, bu sebeple birden fazla saldirgana veya saldirganin ikinci eline karsi hazirlikli olmak acisindan cevrenizin ve durumun farkinda olmak uzere egitilirsiniz.

    tekmeler ise bel seviyesini pek gecmeyecek sekilde ogretilir cunku yuksek tekmelerde hem kiymetli zamaninizi kaybediyorsunuz (gerek atagin kendisi, gerekse ardindan tekrar pozisyon almaniz dusunuldugunde) hem de platformunuzu tehlikeye sokuyorsunuz ve haliyle tehlikeli bir sekilde yere indirilme olasiliginiz cok artiyor.

    sistemin onde gelenleri modern systema'nin kurucusu mikhail ryabko ve onun en kidemli ogrencisi vladimir vasiliev'dir. kevin secours ve martin wheeler da onemli isimler arasinda sayilabilir.

    neyse, cok uzun oldu. martin wheeler'dan guzel derlenmis bir video klip'le yazima son verirken, sabriniz icin tesekkur ediyorum.

    esen kalin,

    whoami

    http://www.youtube.com/watch?v=luwuiwysngs

  • halıdır halı.
    ne zaman halısız bi eve gitsem yeni taşınmışlar da henüz yerleşememişler gibi hissediyorum. halısız olmaz.

  • bilim dünyasının severus snape'i. gizliden gizliye yardımlar yapan ve bunu asla açığa vurmayan güzel insan. vur de vuralım, öl de ölelim howard baba. <3

    einstein garip bir adam vesselam. sınavda önce doğru yapıp sonra titizlik yapayım diye cevapları kontrol ederken cevabı silip yanlış şıkkı işaretleyen manyak öğrencilerin öncüsü adeta. bir gün yine kendi kuramını sorgularken kendi keşiflerinden şüphe duyuyor ve yanıldığına, keşfettiği şeyin aslında varolmadığına dair bir makale yazıp bir dergiye* yolluyor.(bu adam manyak demiş miydim)

    bundan sonrası için iki farklı hikaye var. einstein makalesinin neden physical review letters dergisinde yayınlanmadığını şöyle açıklıyor;

    iddiaya göre einstein amerika'da yeni olduğu için bu makalelerin yayınlanmadan önce kimliği gizli uzmanlarca denetlediğini bilmiyor. o yüzden evine "bak kardeş sen hata yapmışsın. senin problemin çözümünü içeren bi rapor hazırladım zarfın içine koydum onu oku emi aslanım" şeklinde isimsiz bir mektup gelince şaşkına dönüyor.

    hemen dergi editörüne atar yapıp "siz nası benden izinsiz makalemi dergide yayınlanmadan önce başkalarına okutursunuz" diye makaleyi geri çekip o dergide yayınlamıyor. kendisine gelen faili meçhul mektuptaki raporu da okumadan çöpe atıyor.

    tabi bu einstein'ın açıklaması. öte yandan bilim camiasının öne sürdüğü açıklama makaleyi denetleyen gizemli uzmanın einstein'ın makalesini hatalı bularak yayınlamayı reddettiği yönünde. bakın dostlar, buna bilimsel literatürde yürek yemek derler. o güne dek tek bir makalesi bile geri çevrilmemiş, 1919 yılında yaptığı ani ve muazzam çıkışla bilim camiasının tahtına oturmuş ve fizikte devasa devrimler yapmış bir adam einstein. böyle bir adamın makalesini geri çevirmek her babayiğidin harcı değildir. zannımca einstein da bunu gururuna yedirememiş olacak ki ömrü boyunca bir daha physical review letters'ta makale yayınlamıyor. ve en kötüsü ise kendisine anonim olarak gelen raporu okumadan yırtıp atıyor.

    gel zaman git zaman, einstein başka bi dergiye gönderiyor makalesini. fakat dergi tam yayınlanmadan önce asistanı leopold infeld koşa koşa gelip einstein'a "usta dur o makalede hata var hemen geri çek düzeltelim!!" diyor. einstein önce bi atar yapsa da makaleyi geri çekip kontrol ediyor ve hatalı olduğunu görüyor. sonra da makaleyi asistanın söylediklerine göre düzeltip öyle yayınlıyorlar.

    "ee ne var bunda" diyebilirsiniz. şu var; meğer ilk başta o faili meçhul mektubu gönderen kişi şu an başlığında olduğumuz howard reyizmiş. einstein atar yapıp howard'ın raporunu okumadan başka dergiye gönderince howard gizlice einstein'in asistanına ulaşıp makaledeki hataları açıklamış, sonra da "koş geç olmadan ustana anlat bunu ama benim adımı verirsen dalağını keserim kendim çözdüm diyecen" demiş.

    bu sayede einstein'in çok büyük bir hata yapmasına engel olmuş howard baba. einstein'ın asistanı leopold infeld bunu anlatmasa ve dergi doğrulamasa gerçeği hiç bilemeyecektik belki de. nur içinde yatasın howard reyiz.

    not: robertson'ın einstein'ı ne kadar büyük bir hatadan çevirdiğini hala anlamayanlar için ek bilgi; söz konusu makale meşhur kütleçekim dalgaları makalesi. ya ya.

  • bazıları sanat kurslarını, yaratıcı yazarlık atölyelerini, vs. gereksiz bulur, hatta bunun yanlış olduğunu, sanata halel getirdiğini savunur. onlara göre sanatçı sanatçı olarak doğmalıdır. bu işler öyle kursa gitmeyle falan öğrenilecek şeyler değildir. safi yetenek, ilham işidir bunlar.
    ben böyle düşünenlerden değilim. örneğin bir gitar kursuna ne kadar çok öğrenci giderse o kurstan iyi bir gitarist çıkma ihtimali de aynı ölçüde yükselir. tabi bu sırada sonunda bir halt olamayacakların sayısı da artar ama önemli değil. iyi olan alıcısını bulacak, kalıcılığı yakalayacaktır, diğerleri de unutulup, silinip gidecektir eninde sonunda.
    aynı şey diğer sanat dalları için de geçerli.
    mesela yaratıcı yazarlık kursları.
    ya da wattpad gibi platformlar.
    yazmaya uğraşmak, bunun için çalışmak, yazdığını başkalarına göstermek iyi, bunda bir sorun yok.
    ama yine de bu gibi alanlarda eser yayımlayanların tutumlarında, yola çıkarkenki amaçlarında bir tuhaflık var.
    takip edebildiğim kadarıyla çoğunun tek amacı görünür olmak, kalabalıktan sıyrılmak, kameraları kendine döndürmek.
    öğrenmek değil, (hali hazırda) bildiklerini göstermek istiyorlar.
    kendilerini geliştirip geliştirmedikleri, bir önceki sefer yaptıkları hataları tekrarlayıp tekrarlamadıkları umurlarında değil.
    yazdıkları okunsun, beğenilsin, alkışlansın istiyorlar, o kadar.
    oysa böyle platformlara başvurmaktaki asıl amaçları, bana sorulursa, kendilerini ve başkalarını gözlemlemek olmalı.
    ne hata yapmışım, başkaları ne hata yapmış. bak, bu bunu böyle yazmış, iyi fikir, ben de deneyeyim...
    ama gönder tuşuna basmadan önce kendi yazdıklarını bile ikinci bir kez okuduklarından şüpheliyim.
    görünür olma hırsı, takdir edilme arzusu bütün bunları bir anda bir kenara itiyor.
    ikinci bir kez okunsa çoğu kolayca düzeltilebilecek yazım yanlışları bile bunun bir kanıtı.
    bir işi iyi yapmak istemiyorlar, bunu düşünmüyorlar bile. iyi bir iş yaptıklarını duymak istiyorlar sadece.
    vaay, ne güzel yazmışsın, helal olsun.
    flannery o'connor şuna benzer bir şey söylüyordu.
    yazdığınızdan önce kendiniz bir şeyler öğrenmelisiniz. siz öğrenemezseniz başka kimse öğrenemez.
    bu da ufak bir tavsiye olsun.

  • pek kıymetli halk sanatçımızın dün itibari ile instagram hesabından paylaştığı tasarruf temalı, okuyanı hüzünden hüzüne sürükleyen duygu yüklü mektup. viral.

    kamu spotu niteliğinde olduğunu hatırlatmakta fayda var.

    "anne bunun içinde para var elektrik faturası için bir gün seni mutlu edeyim dedim."

    https://www.instagram.com/…llev/?taken-by=gulben123

    gülben ergen de bu mektubu görünce doğal olarak hepimiz gibi içlenmiş ve aşağıdaki mesajı yazmış:

    "elektrik, su, doğalgaz faturalarımız posta kutumuza geldiğinde çocuklara birlikte alıyoruz. bugün onlar benden önce almışlar. eve geldiğimde odamda, yatağımın ucunda bu zarf vardı... yaz sonu toplantı yapmıştık hepimiz. bütçelerimizi belirledik. kışa bir tatil daha yapabilmemiz için elektriklerimizi kapatmamız gerektiğini, suyumuzu boşa harcamamız gerektiğini, yemeklerimizi, giyeceklerimizi özenle kullanmamız gerektiğini konuşmuştuk. okullar başlayacağı için yeni #çanta, #ayakkabı, #forma, #okul kitapları, #defter, #kalem kutusu gibi ihtiyaçlarını alırken geçen sene kullandıklarını her sene olduğu gibi ihtiyacı olan çocuklara göndermek üzere birlikte koliledik ve içine el yazımızla "güle güle kullanın" yazdık. şu an sizlere bu satırları yazarken ağlıyorum... #anne evimize tek başına bakıyor bunu unutmayın demiştim onlara. anne ekrana çıkınca, konsere gidince para kazanıyor ve biz öyle evimize, buzdolabımıza, üstümüze, yeni şeyler, oyunlar alabiliyoruz diye anlatmıştım. bazı arkadaşlarında gördükleri ve bizde neden olmadığını sordukları şeyler de vardı. onlarında bizde olamayışının sebeplerini gözlerinin içine bakarak izah etmiştim. oğlum bu ay biriktirdiği bayram harçlıklarından evimizin elektrik faturasını #beyaz bir zarfa not yazarak ödüyor... yaşı 8 #şükür #minnet #evlat #mutluluk #sevinç #paylaşmak #sorumluluk"

    minik ares'i tebrik etmek gerek, bu yaşta para biriktirmeye ve aile ekonomisine katkı sağlamaya başlamış. kesinlikle akranlarına örnek olması ve takdir edilmesi gereken bir davranış.

    mektuptaki şu bölüm dikkat çekici;

    "anne ekrana çıkınca, konsere gidince para kazanıyor ve biz öyle evimize, buzdolabımıza, üstümüze, yeni şeyler, oyunlar alabiliyoruz diye anlatmıştım. bazı arkadaşlarında gördükleri ve bizde neden olmadığını sordukları şeyler de vardı."

    ares'in arkadaşlarında görüp de gülben ergen'in kendisine alamadığı şey neydi acaba.

    sonuçta yaptığı program karşılığında trt'den aylık 400 bin lira almış, halka mâl olmuş ünlü ve popüler bir sanatçı.
    onun evladı, bizlerin, yani halkın evladı sayılır. bizler de suyu, elektriği az kullanıp tasarruf etmek ve ares'in arkadaşlarında görüp, kendi evinde göremediği şey konusunda naçizane yardımcı olmak isteriz. onun mutluluğu, bizim mutluluğumuz.