hesabın var mı? giriş yap

  • markete girdim.
    canım ne istiyorsa aldım, hem de ikişer tane.
    muzlu sütler, çikolatalar, krakerler, pahalı sakızlar falan...

    -9.75 kardeşim...

    cebimden çıkarıp bakmadan adama uzattığım şey, benim sandığım gibi 'yeşil bir yirmilik' değil; sadece 'mor bir beşlik' imiş.
    para üstü beklerken, para eklemem gerektiğini anlamam uzun zaman almadı.
    montun cebi, pantolonun cebi, arka cep falan detaylı taradım. 3 tane 1 lira ve işe yaramaz 10 kuruşlar buldum.
    ''param var'' sanırdım, yanılmışım...

    hala eksik olduğunu anlayınca;

    tekrar cebimi kurcaladım...
    elime anahtar geldi, para sanıp heyecanlandım...
    kurcalamaya devam ettim...
    elime yine anahtar denk geldi, yine para sanıp heyecanlandım....

    pantolonumun bir şalvarbank olmadığını kabullenince, cüzdanımdan daha işlevli bir bankanın kartını çıkarıp adama uzattım.

    +al abi, buradan çek
    - pos yok kardeşim ya
    +hayda...

    elimi tekrar cebime attım refleksle...
    yine anahtara denk geldi ama hiç heyecanlanmadım...

    "cebinde darphane yok amk, birinden birini bırak." dedi içimden bir ses alaylıca...

    +sakız kaç para?
    -2.50
    + o kalsın, o zaman...

    para yetmediği için alınamayan şey?
    (bkz: sakız)

    başlıktaki herkese eksi verecem amk.

  • temel askerdedir. ilk gün komutan gelir ve:
    -benim adım ali kırç. unutmayın kırç, arada r var. soyadımı yanlış söyleyen veya dalga geçen olursa yakarım.
    komutan ara sıra askerlere kendi soyadını sorar. en sonunda sıra temel'e gelir.
    -temel söyle bakalım benim adım ne?
    temel düşünür ama bi türlü hatırlayamaz. o sırada arkadaşı kopya verir:
    -temel olum unutma arada r var.
    -haah hatırladım komutanım. ali gört!!!

  • çok iyi anladığım mağduriyet.
    direnişçiler benim de bir arkadaşımın kaynının amcasının dayısına osurmuşlar.

  • 1555-1560 yılları arasında (kanuni dönemine rastlar) osmanlı imparatorluğu ile avusturya arasında süregiden bir sınır anlaşmazlığını çözmek üzere görevlendirilen flaman elçi .(1522-1592)

    türkiye iş bankası kültür yayınlarından çıkan '' türk mektupları'' isimli eserle tanınır . bu eser ,yazarın bu dönemde dostu ve meslekdaşı macar asıllı diplomat nicholas michault'a yazdığı mektupların derlemesidir .
    eser osmanlı'nın en şaşaalı dönemine dair yakın gözlem içermesi ve dönem hakkında pek çok bilgi içermesiyle uzun süre kaynak olarak kabul edilmiş ve pek çok dilde tekrar tekrar basılmıştır .

    türk mektupları isimli eserde kanuni'nin hürrem'le olan ilişkisinden tutun da rüstem paşa'nın maddiyata düşkünlüğüne , osmanlı ordugahlarındaki düzenden hamam adetlerine , halkın batıl inançlarına ,giyim kuşamlarına ve yaşam biçimlerine ,sokaktaki hayatın işleyişinden dönemin dedikodularına kadar pek çok bilgi verir .

    kitabın bir başka özelliği de osmanlı imparatorluğu'nu ,hümanist eğitim almış bir batılının gözüyle anlatmasıdır .busbecq bir taraftan osmanlı devlet anlayışını batının çürümüş devlet anlayışına karşı örnek gösterirken , diğer taraftan osmanlı ülkesinde gördüğü aksaklıkları ,adaletsizlikleri ve yanlışları da kayda geçmiş ve eleştirmiştir .

    busbecq avrupa'ya sadece osmanlı'ları tanıtmakla kalmamıştır .ankara'daki augustus tapınağında yer alan monumentum ancyraum yazıtını ilk kez yayınlayarak batı literatürüne girmesini sağlamıştır .ankara keçisiyle leylağın yanı sıra ,bir yüzyıl sonra tulıpmanıa'yı doğuracak laleyi de avrupa'lılara tanıtmıştır .

    eserinden bazı alıntılar :

    örneğin aşağıdaki kısımda türkler'in neden başarılı olduklarını liyakate verilen öneme bağlar ve kendi ülkelerindeki sisteme karşı osmanlı'nın bu sistemini över

    --- spoiler ---
    sultan'ın karagahı çok kalabalıktı.hizmetkarlar ve yüksek mevki sahibi kimselerle doluydu.bütün hassa süvarileri,sipahiler,garibler,ulufeciler ve çok sayıda yeniçeriler karargahtaydı.bu muazzam kalabalığın içinde tek bir kişi yoktu ki itibarını kendi şahsiyetinden ve meziyetlerinden başka bir şeye borçlu olsun,doğduğu aileden dolayı diğerlerinden farklı kılınsın. kişiye verdiği hizmetlere ve yüklendiği vazifeye göre saygı gösteriliyor .bu nedenle üstünlük mücadelesi de yok. herkesin yaptığı işe uygun olarak tayin edildiği bir makam var .sultan vazifeleri ve görülecek hizmetleri bizzat kendisi dağıtıyor .bunu yaparken o kimsenin servetini ve rütbesini önemsemiyor.namzet olanın şöhretini ve nufuzunu düşünmüyor.sadece meziyetlerini gözönüne alıyor.kaabiliyetini,karakterini ve mizacını tetkik ediyor .işte böylece herkes layık olduğunun karşılığını görüyor ve makamlar da işlerin üstesinden gelebilecek kişilerle doluyor .

    türk imparatorluğunda her insanın içinde bulunduğu şartları değiştirme ve kaderini tayin etme imkanı vardır.sultanın altındaki yüksek mevkilerdeki kimseler genellikle sığırtmaçların oğullarıdır.böyle doğmuş olmaktan utanmak şöyle dursun,bununla övünürler .meziyetlerin doğum ya da ısi yolla soydan soya geçtiğini kabul etmezler .onlara göre meziyetler ,kısmen tanrının bir lutfu kısmen de alınan eğitimlerin,gösterdikleri çabanın ve hissettikleri şevkin ürünüdür .nasıl ki sanat ,matematik ve geometriye olan istidat babadan oğula geçmiyorsa ,karakterin de ırsi olmadığını ,oğulun mutlaka babasına benzemesi gerekmediğini ve vasıfların tanrı tarafından insana ihsan edildiğini düşünürler .dolayısıyla türkler arasında itibar ,hizmet ve idari mevkiler kaabiliyet ve faziletin mükafatı oluyor .kişi tembel ve sahtekar ise hiçbir zaman yükselemiyor ,küçümsenip hakir görülüyor.

    işte türkler bu nedenle neye teşebbüs etseler başarılı oluyorlar ve hükmeden bir ırk olarak hakimiyetlerinin hudutlarını her gün genişletiyorlar .bizde ise durum çok farklı .bizde meziyete yer yoktur.her şey doğuma dayanır ve yüksek mevkilerin yolunu açan tek şey soylu olmaktır.
    --- spoiler ---

    aşağıdaki kısımlarda ise türklerin tarihe ve tarihi eserlere önem vermemelerinden dolayı üzüntüsünü anlatır ...
    --- spoiler ---
    iznik ,aynı adı taşıyan gölün kıyısında .şehrin surları ve kapıları iyi korunmuş durumda.dört kapı var ve bunlar pazar yerinin ortasından görünüyor .hepsinin üzerinde de latince ile şehrin antonius tarafından onarıldığı yazıyor .onun hamamlarına ait kalıntılar da vardı.türkler burasını istanbul'daki devlet binalarının yapımında taş ocağı olarak kullanıyorlarmış. biz oradayken neredeyse hiç bozulmamış güzel bir silahlı asker heykeli buldular fakat onu hemen çekiçleriyle parçaladılar .bundan rahatsız olduğumuzu belli edince işçiler bize gülerek ,adetlerimiz gereği ona tapmak ve dua etmek isteyip istemediğimizi sordular ....

    amasya civaındaki kasabalarda pek çok sikke bulmak mümkündü .sikke aradığımı söyleyince bir bakırcının cevabına oldukça öfkelenmiştim .kendisinde birkaç gün öncesine kadar bir küp dolusu bakır sikke varmış ve bunları değeri olmadığını düşünerek eritip bronz kaplar yapmış.eski çağlara ait bu sikkelerin yok olmasından büyük üzüntü duydum .''bunu yapmamış olsaydın yüz altın verirdim'' diyerek ondan intikam aldım.
    --- spoiler ---