hesabın var mı? giriş yap

  • “bu kadar zamma bu insanlar dayanamayacak. bunun sonu çok kötü olacak” demiş afedersin rizeliler.
    ne olacak?
    oy mu vermeyeceksiniz?
    ne yapacaksınız?

  • rezalet gibi rezalet. zamanında nasıl yırtınırdık çaylakken yazdığımız 10 entrynin imla kurallarına uyması, anket olmaması, bilgi içerikli olması için. demek kanzuk efendi'nin oğluna torpil yapan rektörden bir farkı yok. aslında olay çok basit. işe birisini alacaksınız. iş için istediğiniz şartlar var. bu adam hiç birini karşılamıyor ama işe alınıyor.

  • dünyanın en pahalı mumunun ispermeçet mumu olduğunu söylemek mümkün. özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda ispermeçet mumuna olan talep en yoğun zamanlarını yaşamıştır. muma bu kadar talep olmasının sebebi ise asla isli bir duman oluşturmaması, koku yapmaması ve uzun yanma süresine sahip olmasıdır. bu talep doğrultusunda da balina avcılığı endüstrisi büyük ölçüde önem kazanmıştır. o dönemin balina avcılığına ilişkin en önemli kaynakların başında da herman melville'nin moby dick'i yer almaktadır.

    ispermeçet mumu adını ispermeçet balinasından almaktadır. ispermeçet balinasının baş boşluklarında yağlı bir sıvı bulunmaktadır. bu bölüm trigliserid ve mum esterlerinden oluşmaktadır. ispermeçet organının kapasitesi ise ortalama 1.900 litredir. avlanan ispermeçet balinasının baş bölümüne delikler açılarak yağlı sıvının ayrılması sağlanmaktadır. balinanın boyutu ortalama olarak 20 metre ve ağırlığı 50 tondur.

    mumun pahalılığı nedeniyle sadece zengin ailelerin kullanımı ile sonuçlanmıştır. ancak bir süre sonra sadece amerika kıtası değil avrupa ve diğer kıtalardan da yoğun talep oluşması arz düşüklüğü sonucunda büyük bir krize neden olmuştur. hatta ve hatta ülkeler arasında ciddi üstünlükler kurulmasına, jeopolitik bir sorun oluşturmasına giden süreçler yaşanmıştır.

    osmanlı dönemi'nde de ispermeçet mumları çoğunlukla saraylarda ve konaklarda kullanılmıştır. dönemin çoğunda ithal olarak getirilen ispermeçet mumları 19. yüzyılın ikinci yarısı itibariyle "paşabahçe ispermeçet mum fabrikası" açılarak, üretilmeye başlanmıştır.

    1984 yılında ise uluslararası balina avcılığı komisyonu tarafından ispermeçet balinalarını avlamak yasaklanmış ve tür koruma altına alınmıştır.

    kaynaklar: 1, 2, 3, 4

  • "viskinin berbat bir içki olması" başlığı gündem olunca aklıma geldi. eminim viskinin tadını kötü bulanlar sinatra'nın içtiği şekilde içerse viski içmeyi sevecektir. mükerrer entry olacağından kusura bakılmaz umarım.

    frank reyisin her zaman içtiği favori içkisi/kokteyli şöyle imiş:

    malzemeler: sadece jack daniels tennessee whiskey ve su.
    sinatra'nın "this is a gentleman's drink" diye tanımladığı bu kokteyle zaman zaman "jack daniel'in kara kıçı" dediği de olurmuş. "this is nice" diyerek de içkisini ne kadar sevdiğini yer yer gösterirmiş.

    hazırlanışı:
    mümkünse bir kurşun kristal bardak kullanın. sinatra zarif bardak takımlarını çok severmiş ve kaliteli bardaklardan oluşan bir koleksiyonu dahi varmış. hangi içki olursa olsun iyi bir bardakta en iyi verimin alınacağına inanıyormuş.

    bardağa dört küp buz atın. daha fazla değil. sinatra buz sayısı daha fazla olduğunda bir kaşıkla dışarı atarmış ve barmene, "içki içmek istiyorum, kayak yapmak değil" diyerek ihtarı çekermiş.

    bardaktaki buzların üzerine iki parmak viski koyun - daha fazla değil. sinatra'nın korumaları barmenleri uyarırmış, "içkiyi sert hazırlayarak ona hoş görünmeye çalışmayın. o bu şekilde sevmez." sinatra bir keresinde çok sert içkiyi şöyle tanımlamış, "bir bardağın içinde sammy davis."

    bardağın kalan kısmını kaliteli bir kaynak suyuyla doldurun. sinatra suyu yalnızca bir kokteyl karışımı olarak kullanırmış, içecek olarak içmezmiş.

    içkinin kendini bulması için iki dakika bekleyin. sinatra martinileri bardağa koyar koymaz içermiş ama buzların içindeki bu karışımın inceliklerinin ortaya çıkması ve içilebilmesi için biraz süre geçmesi gerektiğine inanıyormuş.

    ve tamamiyle sinatra tarzı içeyim ben derseniz de bir peçeteye ihtiyacınız olacak. sinatra bardağı eliyle direkt tutmazmış. hep bir mendil ya da peçede ile sarıp öyle tutarmış.

    bunu denediğimde gerçekten de viskinin içindeki aromaları farketmeye başladığımı gördüm. sek içtiğimde baskın alkol oranından bana sanki tüm viskiler aynı gibi geliyordu. frank baba gerçekten işi biliyormuş. türkiye'de viskiye su koyduğunuzda yadırgıyorlar. esasında milleti pek sallamamak lazım.

    afiyet olsun.

  • "akar sözlerinin sonunda harekatta gösterilen başarı dolayısıyla genelkurmay başkanı orgeneral güler ve sıralı komutanları tebrik etti."

    haberde tam 3 kere tebrik etti seklinde yaziyor. 13 rehinin olduruldugu, 3 bordo bereli sehit verdigimiz operasyona nasil utanmadan basarili bir operasyon denilir aklim almiyor. sehitlerimize saygimdan agzimi daha fazla acmiyorum

  • oniki yaşındaki oğlan ondört yaşındaki amcaoğluna soruyor:
    - abi ablam nişanlanıyor biliyorsun...
    - yaz sonu nikah varmış, bizim evde de konuşuyorlardı.
    - ben sana bir şey sormak istiyorum...
    - söyle...
    - bu nişan dedikleri ne? evde sordum, 'eh evlenecekler işte' diyorlar ama nişanlanınca ne oluyor, onu anlayabilmiş değilim.
    - hıııım... zor soru, bak ben sana bir örnekle anlatayım...
    - dinliyorum.
    - diyelim ki şubat'ta yarıyıl karnesini aldın, hepsini pekiyi getirdin. sana bir bisiklet alıyorlar ve 'haziran'da bütün dersleri pekiyi getir, sınıfı geç, bu bisiklet senin' diyorlar. işte şubat ile haziran arasındaki o süre var ya, bisiklet senin ama binemiyorsun; o süreye 'nişanlılık dönemi' deniyor.
    - haa şimdi anladım, bisikletin var, evde duruyor; sen ona bakıyorsun o sana bakıyor; ama binemiyorsun ta ki sınıfı geçene kadar. peki dokunmaya izin var mı?
    - vallahi onu ben de tam bilemiyorum; binmek kesinkes yasak da, galiba ziliyle oynayabiliyorsun!.

    ***

  • kara kafalı, cücük boylu, kalçasız, omuzsuz, göbekli, piknik tip türk erkeğinin bir türlü beğenmediği vicuttur.

  • bizim evin salonundan aktarıyorum. bir saat yirmi dakika önce izlemek üzere bir film açtık. sevgili kişisi yeni edindiği strateji oyununa gömmüş burnunu. ayıp olmasın diye filme razı oldu, belli. filmi başlatmadan önce tuvalete gittim niyetini anlamak için. oyunu geri başlatmış aynı benim sabahları beş dakika daha uyumak için her fırsatı ganimet bilmem gibi. hır çıkarmadım tabii. du bakali modundayım başıma geleceği bildiğim halde. sonra düşündüm. strateji oyunları oynamaya bayıldığım dönemlerde anama ettiklerim geldi aklıma. filmine tüküreyim dedim, ona bi şey olmasın. yan yana oturuyoruz, huzursuz olduğumu anlamasın diye bücürük tableti kaptığım gibi kozmetik, entari artık ne kadar karı-kız işi incik mıncık satan site, tanıtan blog varsa açtım önüme. halbuki çok sıkılıyorum sözlük, bildiğin gibi değil. bi de özledim mi ne. ağzını burnunu mıncırasım var ama kıyamıyorum. ellemeyeyim istediği şeyi yapsın dedim. o bilgisayarda galaksiler arası dalgadan bi savaşta dünyayı kurtarırken ben bebeği gözünün önünde dünyadan bi haber oyuncaklarıyla uslu uslu oynayan bir anne gibi oldum. öyle, garip bir his. sevginin aşkla usulca, güvenle yer değiştirdiği anlardan birinin tadını çıkarıyorum.

    birden ayaklandı az önce, geldi ayağımı öptü ve sonra ellerimi. dondum kaldım öyle sözlük. teşekkür etti, başımı göğsüne bastırdı. günlük hayatın içinde eriyip gidebilecek ufak bir jesti görmezden gelmeyip mutluluğa dönüştürebildiği andır. şimdi ben bunu sevmeyip ne yapayım!

  • rıza kayaalp'i türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak görmediğim için benim de dahil olduğum küme.

    çok açık söylüyorum, gezi direnişine karşı çıkan, ''ama otobüsleri yaktılayyyyy, kabataş'ta türbanlı bacıma işedilerrrr.' diyen herkesi vatan haini ve halk düşmanı olarak görüyorum.