hesabın var mı? giriş yap

  • devlet hastanesinde çalıştığım dönem. çok roman hastam vardı. bir gün çalgıcı bir adam geldi. psikotik belirtileri var. görüştüm, tedavi planladım. reçete yazacağım, barkodu aldım, ücretli yazıyor, sağlık güvencesi yok yani. hastanın maddi durumunun çok da iyi olmadığı belli.

    antipsikotik ilaçlar oldukça pahalıdır. mümessil arkadaşlardan numune ister, onları bir dolaba koyardım. ücretli hastalara vermek için biriktirirdim numune ilaçları.

    "ben sana bunun bir aylık dozunu vereyim" dedim.
    hasta durdu.
    "kaç para kutusu hocam" dedi.
    200 lira civarı bir fiyatı var, söyledim.
    "hocam, klarnet çalar kazanırım parayı. ben parasıyla alırım. sen bunu işi gücü olmayan birine verirsin" dedi.

    o sabah başörtüsü bile en az 200 lira olan bir kadın, benden numune ilaç istemişti. onu düşündüm, bunu düşündüm. eyvallah deyip gönderdim hastayı.

    insanları etiketlemek kadar kötü bir şey yok şu hayatta. ömründe romanla oturup iki kelam etmemiş insanlar, onları kötü ilan eder. tehlikeli yanları vardır, kanunla araları limonidir ama güzel yürekleri vardır.

    dipnot: hastalar iyileştiklerinde teşekkür mahiyetinde hediye getirir bazen. bu bahsettiğim hastam iyileşince teşekkür etmek için klarnetini getirip çalmıştı benim için. gel de sevme bu insanları.

  • hayatımın en hızlı ve en uzun koşusunu yaptığım otobüs türü.

    sanırım lisede falandım, dedem vefat edeli çok olmuş, babaannem yalnız yaşıyor, ben de tek torunum. hem yalnız kalmasın hem de rahat rahat sigara içebileyim diye sık sık babaannemde kalıyorum. bu yüzden, hafta sonlarımın büyük bir kısmı babaannemin evinde geçerdi. ona gideceğim zaman annem elime sürekli bir şeyler tutuştururdu ki, sağa sola takılmadan direkt babaanneme gideyim diye. yine böyle bir gün, elime beşer litre çiğ inek sütü verdi. toplamda on litre! yoğurt yapacakmış pamuk kraliçem. sanki nereye gidiyorsam, o dönemin modası olan apartman topuklu ayakkabılarımı giyip, şıkır şıkır da süslenmiştim ama kombinime hiç yakışmayacak olmasına rağmen aldım sütleri ve gittim otobüs durağına.

    orta kapı yerine arka kapıdan inerseniz, kendinizi yan mahallede bulacağınız kadar uzun olan körüklü otobüs çok geçmeden geldi. babaannemin evi ve bizim evin arasındaki güzergah sakin olduğu için ayakta yolcu pek olmazdı. ön kapıdan otobüse bindim ve kendini formula 1 pilotu sanan şoför aniden gaza bastı. ne olduysa ondan sonra oldu.

    zaten iki elimde beşer litre süt, ayağımda topuklular var, şoförün gaza basmasıyla otobüsün arkasına doğru depara kalktım. nereye takılacağım endişesi ve sütlere bir şey olmasın paniği yüzünden bitmek bilmeyen koşuya, bir de arka camdan uçup gitme korkusu da eklenince çığlık bile atamadım. sütlerin eşit ağırlığının bedenime kazandırdığı dengeyi topuklu ayakkabılar bozsa da nihayet otobüsün arkasına vardım. daha doğrusu kapaklandım. siz hiç ayağınızda topuklu ayakkabı varken elinizde on litre sütle otobüsün koridorunda istemsizce koşup arka cama sinek gibi yapıştınız mı? canımın çok acıdığını ve otobüsteki insanların “kızım bıraksana sütleri!” diye bağırdıklarını çok iyi hatırlıyorum ama sütleri elimden asla bırakmadım. bir de ayağımdaki ayakkabıların otobüsün içinde çıkardığı o korkunç takırtıyı unutamıyorum.

    yani demem o ki, nakliyede üstüme tanımam. canım pahasına malınızı korur kollarım ve size sapasağlam ulaştırırım. fiyatta anlaşabilirsek, kırılacak, dökülecek ve sizin için değerli olan her türlü eşyanızı itinayla taşırım.

    rainbow chaser güvencesiyle.

    malınız malımdır.

  • razi'nin alkolü tıbbî amaçla kullanan ilk kişi olduğu doğru değildir; ama simyanın kimyaya dönüşerek yeni bir pozitif bilimin ortaya çıkmasında rolü büyüktür. razî, simyanın mistik yönlerini reddetmiş fakat simya için yapılan deneyler ve o deneylerin sonuçlarıyla ilgilenmiştir. ilk defa olmasa da afyon ve esrarı anestezi amacıyla kullanmıştır. kimyasal yollarla elde ettiği ilaçları insanlar üzerinde uygulamadan önce hayvanlar üzerinde denemiştir.
    döneminde kullanılan bir çok kimyasal metodu açıklamış damıtma ve kalsinasyon gibi konuları da detaylı bir şekilde açıklamıştır.
    simya/kimya alanındaki eserleri
    * kitab el-esrar (sırlar kitabı)
    * kitab el-esrar v'el sırr el-esrar (sırların ve sırların sırlarının kitabı)
    * harry potter ve sırlar odası (pardon yanlış oldu felsefe taşı, simya derken kendimi tutamadım)

    tıp alanına gelince; teşhis ve tedavi üzerine yazılmış hâvi adlı eseri dönemin en geniş medikal ansiklopedisidir ve 17. yüzyıla kadar bu alanda en önemli başvuru kaynağı olmuştur.
    çiçek hastalığı ve kızamık üzerine derlemeleri ve bu iki hastalığın ayırıcı tanıdaki farklarını liber de pestilentia adlı kitabında toplamıştır.

    hayatının son dönemlerinde parkinson hastalığına yakalanmış ve katarakt yüzünden görme yetisini kaybetmiştir. öğrencileri katarakt için göz ameliyatını teklif ettiğinde ise "artık çok geç, zaten dünyayı yeterince gördüm!" diyerek reddetmiştir.
    islami bir coğrafyada (bkz: iran) deist olması ve bir çok dâhi gibi otoriteye ve düzene uyum sağlayamaması nedeniyle döneminde hak ettiği değeri bulamamıştır.
    bir çoğu ölümünden sonra olmak üzere eserlerinin neredeyse hepsi latinceye çevrilmiştir.
    bilime olan aşkını otobiyografi niteliğinde yazdığı siret'ül felsefiyye'de (filozofça yaşama) “beni tanıyanlar bilir ki, ilme karşı olan sevgim, tutkum ve bu uğurdaki çalışmalarım gençliğimden bugüne kadar aralıksız devam etmektedir. hatta okumadığım bir kitap, karşılaşmadığı m bir ilim adamı bulunursa -büyük bir zarara uğramam söz konusu olsa dahi her şeyi bir kenara bırakıp o kitabı okumadan ve o âlimi tanımadan edemem." cümleleriyle anlatmıştır.

    felsefi görüşü dönemin aksine alışılmışın dışındadır. siyasi ve sosyal eşitliği savunmuş, insanların doğuştan gelen ünvan, sınıf ve yeteneklere göre sınıflandırılmasına karşı çıkmıştır.
    işlerini yürütebilmek için dinî liderler tarafından zorla kabul ettirilen bir düzene ihtiyaç duymadığını söylemiştir.
    bilimin karşısında da tıpkı dinde olduğu gibi otoriteye karşı tutumu aynıdır. bilimin zaten gelişimini tamamladığı, yeni bir şey bulunamayacağı görüşü o dönemde de yaygındı. bu yüzden eleştiriye hazırlıklı bir şekilde bilimin sürekli bir devinim içinde olduğunu savundu. otorite kaynağı kim olursa olsun eski otoritelere bağlı kalmadı. hatta bir eserini "galen hakkında şüpheler" olarak adlandırdı.

    son olarak zamanının ne kadar ötesinde olduğunu vurgulamak amacıyla, razi'nin zaman hakkındaki görüşü;
    aristoteles'nun hareketin ölçüsü saydığı zaman ile platon'un sonsuz/ezelî bir kavram olarak zaman düşüncesini bir arada yorumlamıştır. el-razi mutlak ve izafi olarak iki ayrı zamandan söz eder; izafi zaman ölçülebilir ve sınırlıdır, mutlak zaman ise ölçülemez ve sınırsızdır.

    not: daha önceki entry'lerde bahsedildiği için hekimlik kısmına çok değinmedim. doğum günü olarak kayıtlarda olan 27 ağustos iran'da tıp bayramı olarak kutlanıyormuş.

    edit: imlâ

  • sorunsuz yüklenmiştir (iphone x).
    ilk bakışta belirgin bir fark yok. ölçme zamazingosu çalışıyor. bildirimleri gruplama olayı ise geç kalmış bir özellikti, nihayet düşünülmüş. akıcılık ve hız anlamında bir fark görmüyorum. bu devirde flagship telefonların hepsi (android ve ios) dehşet hızlı zaten. değerlendirmeyi milisaniye hesabı yapanlara bırakıyorum.

  • kız isteme, söz, nişan, kına, düğün, balayı şeklinde seri albüm yapan, her albüme ortalama 200 fotograf ekleyen bağyan arkadaşın duvar'ına doğru;

    "aman bu gazla gerdek gecesi resimlerini de koymayasın banu'cum"

  • alemin çocukları zehir gibi!

    orda çalışsam, düşünebileceğim tek dalavere; her gün 1 porsiyon iskenderi, bedavadan yemek olurdu!

    edit: bir yazarımız sağolsun, hesaplamış. enselenmeden 7 yıl çalışsam, tatiller hariç her gün yiyebilsem, yaklaşık vurgunum: 124.488lira oluyormuş... başka bir yazarımız, kayıtdışısın sonuçta, deyip vergilerden arındırmış, netimi: 83.440lira bulmuş...

    ağlama çilekeş anam! neresinden bakarsan bak, senin de oğlun; az anasının gözü değilmiş!

  • ülkede deprem vergisi toplanıyor hükümet o vergiyi yola harcadık diyor ve harcadık dediği yollar depremde kullanılmaz hale geliyor.

    az bile söylemiş

  • umalım da düzgün ve dirayetli bir diplomasi süreci ile yönetelim.

    bir anlık gaz ile hesapsız çıkışlar sonucu s-400 mevzusuna dönmesin. sonra navtex ilan edip de bozcaadayı verip kapatmayalım konuyu.

    edit: 50 tane mesaj geldi, yok onlar ismet zamanındaydı, yok siz chp'liler ne korkaksıznız, yok türke kefen biçenin ölümü pek olur.

    ulan s-400'ü nasıl aldık? uçak düşünce herkes sıraya girdi, birbirleri ile kavga ettiler "emiri ben verdim" diye. sonra rusya höyt çekince fetö yaptı, pelikancılar yaptı, ben uyuyordum haberim yoktu e tamam ver bi kullanamayacağımıuz s-400 barışalım diye ben mi satın aldım?

    ver papazı al papazı diye, `bu fakir bu görevde olduğu müddetçe o teröristi alamazsın` diyip de papazı ben mi verdim abd'ye?

    ırak'ta askerlerin başına çuval geçirildiğinde tek parti mi iktidardaydı?

    en yakın örnek eşek adası olayı. selfie çekince arkada aydın il sınırı tabelası görünüyor amk onu da mı ben verdim yunanistan'a?

    ne kadar çemçük ağızlı var konuştukça konuşuyor ya.