hesabın var mı? giriş yap

  • twitter'da 10.000, instagram'da 350 gönderisi olan, yaklaşık 10 yıldır facebook'ta takılmış ve tumblr'ı 5 sene aktif bir şekilde kullanmış bir insan olarak sosyal medya hakkında birkaç kelam etmek istedim. aslında bu yazının başlığı şu: sosyal medyayı bırakınca neler değişiyor?

    hayatta görüp görebileceğiniz her şey, her durum, her ses, her koku, her eylem bir uyarıcıdır. gün içinde karşılaştığınız ve sizin için önem teşkil etmeyen her şeyi bilgisayarda yer kaplayan 1 kilobaytlık bir dosyaya benzetebiliriz. instagram'a girip elinizi her kaydırdığınızda karşınıza çıkan yeni bir fotoğraf, siz çok üstüne düşmeseniz bile beyninize aktarılıyor. insan beyni doğası gereği bu verileri bir süre saklıyor; en önem vermedikleriniz ile 24 saat muhafaza ediliyor. siz instagram'ı veya twitter'ı her yenilediğinizde veri toplamaya devam ediyorsunuz. 2 saatlik sosyal medya kullanımında beyninize 3.000'e yakın veri aktarılıyor ki bu şu demek: gördüğünüz her fotoğrafı, her açıklamayı, her yazıyı depoluyorsunuz ve bunlar 24 saat için bile olsa beyninizde kalıyor. bu veri akışı insan beynini feci şekilde yoruyor aslında; siz farkında olmasanız bile bin çeşit değişkenle uğraşıyorsunuz. sosyal medyayı bırakınca bu yük muazzam derecede azalıyor. sindirmesi iki saniye bile sürmeyen gönderilerin beyninizde nasıl bir ağırlık yaptığını sosyal medyayı bırakınca anlıyorsunuz. hayatınız hiçbir işinize yaramayan, size zerre etki etmeyen verilerle çevreleniyor. beyin bunlara o kadar çabuk adapte oluyor ki önemli olsun ya da olmasın uyarılara fazla tepki gösteremiyor. kullan at bilgilere fevkalade alıştığınız için sizi ilgilendiren bir konu olsa bile buna yeterli reaksiyon gösterememeye başlıyorsunuz. sokak ağzıyla söylemek gerekirse 'mala bağlıyorsunuz'. bu da sizin için önem teşkil eden sorunları ayıklama konusunda zafiyete yol açıyor ve sonucu zihinsel tembellik olan bir hastalığa doğru yelken açıyorsunuz. konsantrasyon bozukluğundan dolayı yaşananları net olarak algılayamıyorsunuz, bu açmaz giderek artan bir özgüvensizliği beraberinde getiriyor. kimse 'kendime güvenmiyorum ve yaşadığım bu kötü hayat aslında tamamen benden kaynaklanıyor' diyemediği için, suçu dış sebeplere atma eğilimi gösteriyorsunuz. tüm bunların sonucunda memnuniyetsiz, mutsuz, sinirli bir insana dönüşüyorsunuz. bu da kendisini sürekli tekrarlayan bir stres hali doğuruyor.

    mukayese, insan beynini ciddi anlamda etkiliyor. evrimsel olarak toplumda yer edinmeyi kafasına koymuş olduğumuz için olası her karşılaştırma bizi kötü anlamda etkiliyor. sosyal medya hesaplarından başkalarının gönderilerine baktığımızda mukayese bir refleks olarak gösteriyor kendisini; yaşadığımız hayatla gördüğümüz yaşamları kıyaslama 'alışkanlığı' ediniyoruz. bunun bir tür alışkanlık olması konumuzun çekirdeğini oluşturuyor. kişi kendisini diğerleriyle kıyaslamayı adet haline getiriyor. bu alışkanlığın getirisi de şu: beyin kendisinde olmayanı sürekli tekrar ediyor. şöyle örnek verelim; maddi durumu iyi olmayan kişi milyoner bir insanı takip edip onun gönderilerine baktığında fakir olduğunu sürekli hatırlıyor. er kişi sosyal medyada takıldığı süre boyunca sahip olamadığı şeylerin başkalarında var olduğu gerçeğiyle her gün yüzleşiyor. sürekli olumsuzu düşünsek ve her allahın günü acılarımızı yeniden hatırlarsak ne olur? beyin her zaman olduğu gibi burada da devreye giriyor ve insanı var olan düşünceye alıştırıyor; eksikliği her gün yüzüne vurulan insanda kabullenme başlıyor. asla mutlu olamayacağını, asla diğerleri gibi yaşayamayacağını baştan kabul ediyor. bunun bir yanılgı olduğunu, her insanın belli başlı dertlerle uğraştığını, kimse için hayatın toz pembe olmadığını bir türlü göremiyor. sonunda herkesin mükemmel yaşadığını ancak kendisinin bu treni kaçırdığını düşünüyor. sürekli sosyal medyada takıldığı için beynin bu düşünce sarmalından kurtulma imkanı kalmıyor. sosyal medyayı bırakınca, günümüzün belki de %70'ini kapsayan bu mukayese dürtüsü de kalkıyor ortadan; sürekli başkalarının hayatlarına bakmadığımız için herhangi bir karşılaştırma ihtiyacı da hissetmiyoruz. başkalarıyla çok fazla haşır neşir olan her insan eninde sonunda özgüven sorunu yaşar. toplumsallığın bir getirisidir bu. sosyal medyayı bırakınca bu durum ortadan kalkıyor.

    bir insana sürekli aynı şey verildiğinde beyin ona tolerans geliştirir. sosyal medya ortalama seviyenin çok altında bir zeka seviyesi dayatıyor bize; bayat esprileri, öfkeyle temellenmiş gönderileri, fanatikliği, kavgayı görüyoruz sosyal medyada. burası herkesin rahatça girdiği bir alan olduğu için zeka seviyesi ister istemez dibe vuruyor. siz de istemeseniz bile bunlarla karşılaşıyorsunuz sürekli. ilk başlarda 'yok artık' dediğiniz şeyler bir ritüele dönüşüyor ve bu kitlesel salaklığa alışmaya başlıyorsunuz. ona karşı geliştirdiğiniz tavır gittikçe yumuşuyor ve siz artık bunun 'olağan' olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz. bunun adı psikozdur. insan beyni içinde olduğu şartlara uyumlanma refleksi gösterir. size hiç uymayan bir şey bile olsa eğer ona sürekli maruz kalırsanız beyin bu manzaraya uyumlanmak zorunda hissediyor kendisini. son dönemlerde sürekli önümüze çıkan tiktok videoları bunun en güzel örneğidir. sosyal medyayı bırakınca, aptallık bir kabul olmaktan çıkıyor ve beyin bunlara tolerans göstermek zorunda kalmıyor. özetle aptallaşmıyorsunuz, aptallığı kabul etmek zorunda kalmıyorsunuz, akılsızlığı 'normal' bir şey gibi görmemeye başlıyorsunuz.

    sosyal medyanın insana attığı son kazık, herkesin de dile getirdiği gibi beğenilme arzusu. like dediğimiz şey, sizin uzun uğraşlar sonucu elde etmeniz gereken şeyi hemen önünüze koyuyor. takdir görme isteğinizi sosyal medya gönderileriyle doyurmaya çalıştığınızda beyninizin ödül mekanizmasını eleğe çeviriyorsunuz. aldığınız her like o mekanizmayı harekete geçiriyor. bir süre sonra beyin buna alışıyor ve artık tatmin olmamaya başlıyor. ne yaparsanız yapın doyuramadığınız bu bölge sizden hep daha iyisini bekliyor. ancak bunu veremiyorsunuz ve olay artık tatminsizliğe dönüşüyor. ne yaparsa yapsın bir türlü tatmin olamayan er kişide stres yükseliyor. sosyal medyayı bıraktığınızda ödül mekanizması derin bir nefes alıyor. sürekli tatmin edilmediği için normale dönüyor ve siz tatminsizlik duygusuyla uğraşmıyorsunuz. sosyal hayatta karşılaştığınız bir insanın sizi övmesi muhteşem bir özgüvene sebep oluyor. sonucunda siz, normal insan olmaya biraz daha yaklaşmış oluyorsunuz.

    sosyal medyayı yıllarca çok aktif bir şekilde kullandığım için onu bırakmak bana imkansız gibi görünüyordu. iş olsun diye hesaplarımı dondurduğuma ne olursa olsun geri devam ederim diye düşünmüştüm. ancak daha sonra çok farklı bir hayatın içinde olduğumu fark ettim. en önemlisi kaotik yaşamdan sıyrıldığımı hissettim. daha itidalli, daha mutlu ve daha hafif hissediyorum kendimi. özgüvenim yerine geldi, sinir ve stres benden uzaklaştı. şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki sosyal medya alkolden ve sigaradan çok daha fazla zarar vermiş bana. bunu şimdi anlıyorum. sosyal medyayı bırakmak isteyen bir kişiyi dahi ikna edebilirsem ne mutlu bana.

  • iki yıl veya daha fazla süre boyunca donmuş olarak kalan topraklara verilen isimdir. kuzey yarım küredeki arazinin neredeyse dörtte biri permafrost'tur. en derin kısımları 1.5 kilometre yüksekliğinde ve en eski kısımları ise 600.000'dan daha uzun süredir donmuş haldedir.

    dünya ısındıkça, kanada, alaska ve sibirya da dahil olmak üzere birçok yerde permafrost'un kalıcılığı zayıflamaktadır. bilim insanları 2100 yılına kadar, kuzey kutbu'nun yüzeye yakın permafrost'unun 3'te 2'sinin kaybolacağını düşünmektedir. permafrost teknik olarak erimez, çözülür ve küresel ısınma ile birlikte hızlanan bu çözülme, on binlerce yıldır tecrit edilmiş halde duran virüs ve bakterilerin ortaya çıkmasına neden olabilir.

    2016 yılında, sibirya'nın 70 yılı aşkın süredir salgın görmeyen bir bölgesinde 12 yaşında bir çocuk öldü ve yaklaşık 100 kişi şarbon zehirlenmesi yaşadı. bilim insanları, salgının, permafrost'un çözülmesiyle ortaya çıkan onlarca yıllık bir ren geyiği dışkısından salınan şarbon sporları kaynaklı başladığını düşünmektedir.

    tek bir gram permafrost binlerce uyuyan mikrop türünü içerebilir. bilim insanları, çözülmenin sadece üstesinden geldiğimizi düşündüğümüz hastalıkları ortaya çıkarmakla kalmayıp (çiçek hastalığı ve hıyarcıklı veba vb.) aynı zamanda şu anda doğal bağışıklığımızın ve etkili antibiyotik veya aşıların olmadığı eski patojenleri de serbest bırakmasından korkmaktadır.

    içimizi biraz da olsun rahatlatan durum, insanların ortaya çıkan bu tehditlerle şimdilik çok fazla temas kurmamasıdır. bugün, kuzey permafrost bölgelerinde beş milyondan az insan yaşamaktadır. ancak dünya ısındıkça, yeni nakliye yolları uygulanabilir hale geldikçe ve kuzey kutbu'nda kaynak çıkarma, ticaret ve turizm arttıkça, insanların eski patojenlerle karşılaşma ve bunları dünyaya yayma riski de aynı ölçüde artmaktadır.

    önümüzdeki dönemde salgın hastalıkları görme sıklığımız artacak gibi gözüküyor. bizler görür müyüz bilemiyorum ancak torunlarımızın "kötü günleri atlattık sırada daha kötü günler var" deme ihtimali oldukça yüksek...

    kaynak: science focus

  • buradan ekşideki genç erkeklere tavsiyem, eğer bir stadyumda değilseniz ve ortamda sıfır kadın ve üçten fazla erkek varsa, o ortamdan uzak durmayın, direkt kaçın, alabildiğince fersah fersah kaçın.
    eğlenen gençlermiş peh.

  • adamı sevmem falan ama son derece üzücü bir durum. zaten birine üzülüp, şifa dilemek için sevmeye gerek yok. twitter'da alay eden, komiklik yapmaya çalışan insanları görünce hayattan soğudum yeminle.

    adamı sevmem dedim de, şarkılarını sevmem yoksa kendisini tanımıyorum. belki tanısam çok severim, bilinmez.

    hastalık hepimiz için, bugün şahaneyken yarın allah korusun bambaşka bir mücadelenin içinde bulabiliriz kendimizi.

    kendisine şifa ve sabır diliyorum. dalga geçen, komik olduğunu sananlara da bir parça merhamet.