hesabın var mı? giriş yap

  • spor olsun diye koşmak.

    bunu yapan ilk insan var ya, insanlık tarihimizin en önemli kırılma anını işaretleyen varlıktır.

    bir hayvanın en önemli bireysel aktivitesi, enerji kazanmak, yani yemek yemektir. o enerjiyi hiçbir hayvan boşa harcamaz.

    ama bu ablamız/abimiz, kazandığı enerjiyi kaybetmekten korkmayıp spor yapıyor. çünkü yerine yenisini koyacağını biliyor.

    bu lüks, daha önce hiçbir insan için mümkün olmamıştı.

    az şey mi?

  • sonuçta ortaylı hocanın her söylediği kanundur, kesindir, tartışılmaz diye birşey yok.

    bu kendi görüşüdür. ama ben kendisine kesinlikle katılmıyorum.

    bayramlaşmaya gidip sonra geri dönen suriyeliler başta olmak üzere, tüm hepsi yurtlarındaki barış sağlanır sağlanmaz ülkelerine geri gönderilmelidir.

  • dvd'sine değişik final alternatifleri de koyulmuş olan ayardır.

    adam: biliyor musun ne var, bence berber diye bir şey yok.

    berber: bu nasıl olabilir ki? ben buradayım ve bir berberim.

    adam: hayır, yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı ve sakallı adamlar olmazdı.

    berber: hayır, ben buradayım berber olarak, ama tek berber ben değilim, bir sürü berber var, sen nasıl bana geliyorsan başka insanlar başka berberlere gidiyor. bu insanların özgür iradesiyle seçimine bağlı bir şey, isteyen evinde traş olur veya traş olmak istemediği zaman traş olmaz. peki sana "bütün bu sakallıları topla bana getir hepsini traş edeceğim," desem bana ne cevap verirsin? insanları zorla, baskıyla tutup buraya mı toplarsın, yoksa benim traşım bana yeter, benim sorumlu olduğum benim başım, banane elalemin traşından mı dersin?

    adam: dur ben biraz daha çalışıp öyle geleyim.

  • yılbaşı özel programında turabi'nin olmasını protesto eden hakan-gökhan özoğuz ilk defa bir yarışmacının performansında koltuklarında değillerdi. acun durumu çaktırmamaya çalıştı ama türk televizyon tarihinin en kötü karakterlerinden biri olan turabi'yi kötü örnek olduğu için protesto etti athena. protestoları gram şaşırtmadı, adam gibi adamlar.

  • la bu odtü'lülerde hakikaten espiri anlayışı yok. öss ile türkiye'nin kalbur üstü öğrencilerini alıp, garip bir hale getirip, üstüne ego yükleyen bir üniversite oldu çıktı odtü.

    edit: garip bir halden kastım; solcu desem solcu değil, sağcı desem sağcı değil. solcu faşist, hafif de liberalite serpilmiş ama geri alınmaya çalışılmış bir hal.

  • evet dogrudur, acilmamasi gerekir cunku pantograf katenere temas ederken hotorofler poturder.

  • bazen gerçekten taşı gediğine koyar.
    olay tekirdağ'da geçmektedir.
    3 aylık ilayda gecenin bir yarısı etinden et koparılmış gibi bağırmaya başlayınca acile gidilir. nöbetçi doktor muayene eder ve farklı bir şey yedirip yedirmediğimizi sorar. azıcık -ama gerçekten azıcık- kavun emdirildiği söylenir. doktorun cevabı:
    - yanında beyaz peynir ve rakı vermezseniz bağırır tabi.
    mekan tekirdağ olunca bir şey diyemedik. adam haklı.

  • hayattaki en büyük arzularımdan birisi şudur: bir gün tek başıma bir anket yapmak istiyorum. türkiye'yi il il gezip çocuklarla konuşacağım. bakalım en sevdikleri şarkıcı yonca evcimik mi... yeter lan. bu yonca evcimik'in yıllardan beri "beni en çok çocuklar seviyor, çocuklar bayılıyor bana, yoncimik'im ben zaten, bebeğim de çıktı, alıp oynuyorlar, fankulübümün çatısı çocuklar, çocuklar beni dinlemeden yemek yemiyormuş, kasetimi alan çocuklar erken konuşuyormuş, çocuklar beni çok seviyor, çocuklar bana bayılıyor, zaten beni çok seviyorlar, en çok beni seviyorlarmış, yonca abla diyorlar bana, çocuklar şöyle, çocuklar böyle..." demesinden fenalık geldi. gidip konuşacağım yarınımızın teminatları çocuklarımızla... diyeceğim ki böyle böyle diyor bu, hakikaten böyle böyle mi?

    yoncimik'in bu iddiasını araştırmaktır benim arzum, evet. bu araştırmanın hemen ardından bir başka araştırmaya girişmek istiyorum: jean claude van damme'ın alnındaki şişliğin nedeni ne? ilk filmlerinde "herhalde filmi çekerken darbe aldı van dam" diye düşünüyordum. ama adam toruna torbaya karıştı, alnındaki o pinpon topu büyüklüğündeki şişkinlik aynen duruyor. sebebi ne acaba? gerçekten merak ediyorum.

    üçüncü araştırma konum da şu olacak: izel 'i her görüşlerinde ya da izel'in herhangi bir parçasını her duyduklarında "izel yıllardır bir çare bulamadı şu cildine, aslında sesi de kendi de çok güzel, parası da var belli, ama çare bulamadı bir türlü kızcağız... demek ki bu kızın cildinin tedavisi zor" şeklinde geyik çevirenlerin ruhsal dünyalarını çözümlemek.

    son araştırma konum ise başlığımızda gizli. annemiz neden elektronik eşyaları dinlendirmek istiyor? sebep ekonomik gerekçelerse bunu neden açıkça söylemiyor bize? neden aşağıdaki diyaloğu yaşıyoruz?

    - oğlum kapat hadi şu bilgisayarını biraz...

    - bi' dakka bi' işim var.

    - oğlum kapat hadi, kaç saatir açık dinlensin biraz...

    - ya dur anne bi' dakka

    - kapat dinlensin... senin de gözün dinlenir...

    bilgisayar dinlense ne olur, dinlenmese ne olur? illa bir dinlendirme tutkusu. bilgisayar... o olmadı, gözümüz. illa dinlendirecekler. ha keza televizyonda da aynı şey. "kapat da biraz dinlensin televizyon"... şimdi bu nedir allahaşkına? televizyona duyulan bu şefkat, bu merhamet nedir? gerçekten anlaşılmaz bir tutku. ha şimdi bazılarınız çıkıp elektronik eşyaları dinlendirmek annelere özgü bir durum değil... bazı tv kumandalarında sleep tuşu var, yani mantık aslında aynı baboli derse; onlara da derim ki o televizyonu o kumandayı yapanların da bir annesi olduğunu unutmayın.

    unutmayalım ki bir soni'nin, bir toşiba'nın, bir elci'nin, bir filips'in, bir simens'in de annesi vardı ve bugün kumandamızda sleep tuşu varsa, bu büyük ihtimalle, bu televizyonu-kumandayı üretenlerin annesi yüzünden olmuştur. e sen adama iki de bir "toşiba oğlum kapat şu televizyonu da dinlensin biraz" dersen o da televizyon yaptığında, kumanda yaptığında oraya o sleep tuşunu koyar... haklı mı? bence haklı. delirttiniz çünkü...