hesabın var mı? giriş yap

  • tur bisikleti ile uğraşıyorum, anadolunun bazı yerlerine pedal çevirdim. hani kıyıda köşede kalmış dağ köyleri falan, tamam çok lakap duydum da. köylerinden birinde resmen muhtar bize şunu dediler, git kahveye şerefsiz mustafayı sor size yer göstersin.

    kahveye gittik. mustafa bey orda mı dedik, hangi mustafa dediler. şerefsiz olanmış dedik. şerefsiz mustaaaf benim diye birisi kalktı. çok distopik bir anadolu insanımız var adam bide benimsemiş ya sdlkfsşdfşlsd.

  • her akşam iş dönüşü yaptığım gibi dün akşam da evimin ordaki laz bakkala girdim, birkaç parça şey aldım, gözüm biscolata paketlerine takıldı, tam da elimi uzatıp bir tanesini alıyordum ki bakkalım:

    +şu güzelliği bozma, dedi.

    ben de zannediyorum ki, "kilon çok iyi, böyle şeyler yiyip de bozma." demek istiyo.

    -hı, ne? falan derken yabıştırdı devamını:

    +tam 10 lira tuttu, bırak böyle kalsın!

  • küçüklüğümde babamın sorumsuzluğu yüzünden yaşadığım onca şeyin hepsini hatırlıyorum. hiç birisine üzülmüyorum. içimi burkanlar sadece annemin yaşadıkları. ilkokula başladığımda kalemtraş alacak parası olmayan annemin, ağlamaklı ağlamaklı bıçakla kalemi açmaya çalışması. portakal istediğimde onu da alamadığı için iş yerinde tatlı olarak portakal çıktığı gibi tüm arkadaşlarının hakkını da alıp eve bana getirmesi, babamın kumar borçları yüzünden gelen hacizler sonunda sırf ben üzülüp sıkılmayayım diye, mahalledeki beyaz eşyacı salih amca'ya maaş aldığı gün peşinatı ödeme sözü vererek bir yıl içerisinde eve 7 televizyon alıp, hiç çamaşır makinesi almaması ve koca bir yıl tüm çamaşırları elinde yıkaması.
    canım annem seni o kadar çok seviyorum ki... iyi ki de boşadın onu. artık biraz da sen mutlu ol.

    dipnot: bu arada bugün acayip melankoliğim. her an ağlayabilirim. bunun entrylerime yansımasını affeyleyin.

  • agatha christie'nin kurgu karakteri meshur dedektif hercule poirot'nun tespiti. insanlik tarihi ve dunya tarihinin tek cumlelik mukemmel bir ozeti.

    dunyanin tarihi boyunca bitmek bilmeyen, ve insanlar varoldukca asla bitmeyecek acilarin, kiyimlarin, savaslarin, cinayetlerin, tecavuzlerin, goz yasi ve caresizliklerin sebebini bundan daha mukemmel sekilde aciklanabilir miydi bilmiyorum.

    cunku herkes kendine gore iyi, yaptiklarinin kendilerine gore hakli sebepleri var. en azili katiller de, en yuzsuz hirsizlar da, en acimasiz diktatorler de kendinin iyi bir insan oldugunu dusundu tarih boyunca. bir sey yapiyorlarsa "hakli bir sebebi" vardi elbette.

    dunya tarihinde "seytana uyup" nice canlar alindi, nice kadinlar katledildi kanlariyla "namus temizlemek" icin, nice ilac ve tedavi paralari dolandirildi "zor durumdaki" insanlar tarafindan, kim bilir kac kez gasp edildi kucucuk cocuklarina ekmek goturenlerin son kurusu "sadece karni ac olan gariban kader kurbanlari" tarafindan. kimi zaman engizisyon mahkemelerinde "kotulukle mucadele etmek icin" akla hayale gelmeyecek yeni iskence turleri icat etti "tertemiz ruhlu iyi insanlar" , kimi zaman isgal ettikleri ulkelerdeki kadin ve cocuklara sistematik olarak tecavuz etti "savasin stresi yuzunden ne yaptigini bilmeyen" buyuk buyuk ulkelerin parlak uniformali askerleri, kimi zaman onmilyonlarca genc dunya savasi siperlerinde cansiz yere dustu "kotuluge karsi mucadele eden" politikacilarin korunakli konutlarindan verdikleri kararlarla. "kutsal dava"lari icin nice hayatlar yoketti "yuce ruhlu dava adamlari". "bir anlik ofke" ile nice canlara kiydi "aslinda iyi biri olup asla oyle bir sey yapamayacak" tipler. kac firma "insanlara daha iyi urunler sunabilmek icin" katletti dogayi, kac delik acildi dunyanin kalbine "degerli madenlere ihtiyac oldugundan". laboratuarlarda kac hayvan akil almaz acilara maruz birakilarak dilsiz isyanlarini haykiramadan olduruldu "kadinlarin ciltlerinin hic olmadigi kadar parlak" olmasi icin "fedakarca calisan bilim insanlari" tarafindan.

    hep bir "hakli sebep" vardir. birbiriyle savasan iki ulkeye sorsaniz ikisi de kendilerinin iyi dusmanlarinin kotu oldugunu soyler, "hakli sebep"lerini siraladikca siralar. iki kisi kavga ediyorsa ikisi de kendini hakli ve iyi karsisindaki haksiz ve kotu gorur.

    kimse de demez ki "hepimiz iyiysek dunya neden bu kadar kotu?". karsisindaki "kotu"yu ortadan kaldirinca dunyanin cennet olacagini dusunur. kendisinin de birilerine kotulugu dokunmus olabilecegini, birilerine gore "kotu" olabilecegini aklina getiremez.

    halbuki bir "kotulugu" ortadan kaldirmak icin insani sinirlari astiginda, basarili olunsa bile ortada hala bir kotuluk ve kotu kaldigini, bu kotulugun de kendisi oldugunu idrak edemez "iyi" insanlar.

    kisacasi bir gezegen dolusu maho (bkz: banker bilo) aklina esen her seyi yapar da yine kendini hakli gorur. "yaptim, yaptim ama hele bi sor niye yaptim" diye sebeplerini siralar. ustelik bu sebeplere o kadar sorgulanamaz sekilde kendini inandirmistir ki gozlerinde "tereddutsuz hakli" bakislari gorebilirsiniz.

    yani yarin bir gun uzaylilar dunyaya gelip "oglum hem gezegeninize hem de birbirinize niye bunlari yaptiniz kavat bacanaklar?" dese "yaptik, yaptik ama hele bir sor niye yaptik?" diyerek ne kadar hakli sebeplerle yaptiklarini, aslinda ne kadar iyi bir insan olduklarini anlatacak bir gezegen dolusu insan var. hatta bu inanmislikla uzaylilari bile "bu kuskusuz hakli sebebe" ikna edebilirler.

    kisacasi insanoglu varoldukca kotuluk hic bitmeyecek.

    tabii ki sizi haric tutuyorum. ben sizin yureginizin guzelligini biliyorum caniiiiim, neler neler yasadiniz da bir gik bile demediniz, kimseye bir kotulugunuz dokunmadi, ne kadar iyi bir insan oldugunuzu bilen biliyor.

    ben mi? ben zaten melek gibi adamim, hic kimseye bir kotuluk yapmamisimdir. ha yapmissam da, "yaptim, yaptim ama hele bir sor niye yaptim".

  • lan oğlum ben de 86’lıyım şu adamın yaşını abartıp durmayın alınıyorum üzülüyorum ya.

  • volvo’dur. bir tane denyo gormedim bu araci kullanan. zaten genelde guvenlik icin alinan bir araci kendisini ve cevresini dusunenler kullanir diye tahmin ediyorum.

    edit: yogun mesajlardan anladigim kadariyla xc90 haricmis.

  • benim bir evliliğim vardı; aslında dünya tatlısı bir kadının birlikteliğimizin uzun bir döneminde beni gerçekten çok sevdiği, gözümün içine aşkla baktığı tutku dolu bir şeydi. nasıl bu kadar şanslı olabildiğime inanamazdım.

    birbirimizin bedeninde yaşardık biz. sabaha kadar hiç ayrılmadan sarılarak uyuyan insanlardık. aslında hep kolum ağrır ve uyuşurdu ama ben çekmezdim hiç, çekmek aklıma bile gelmezdi. keyif alırdım bundan. televizyon izlerken bile neredeyse benim üstümde yatardı mesela, bana sarılmadan film izlemeyi reddederdi. tek başına yatağa gitmezdi hiç, hatta ne zaman uykum yok desem gerekirse kavga çıkarır bir şekilde beni o yatağa getirirdi, uyuyamazdı bensiz. uyumadan önce kafa kafaya verirdik, benim verdiğim nefesi o alırdı, onun verdiği nefesi ben alırdım. birbirimizin nefesi olurduk.

    benim bir evliliğim vardı; sabahları işe hep geç kalırdık. tüm gece sarılıp uyuduktan sonra çıkamazdık yataktan bir türlü, öyle tatlı gelirdi ki ayrılamazdık. sonra işe geç kalacağız diye panikler kavga etmeye başlardık. ben kavgadan dolayı gergin görünürdüm ama içten içe hep gülümserdim bu yüzden, fark etmezdi. panikti zaten hep, hemen heyecanlanır ve acele edeceğim diye daha fazla vakit kaybederdi.

    benim bir evliliğim vardı; eşim olmadan bir şey yaptığımda veya bir yere gittiğimde eksik hissederdim. o yanımda olmadığında geri kalan her şey eksik kalırdı, tat vermezdi. mutlu olabilmenin ön şartıydı benim için; dünyanın en eğlenceli şeyi bile onsuz yetersiz kalırdı. tamamlayıcı parçam, diğer yarımdı benim.

    benim bir evliliğim vardı; öyle güvenirdim ki ona. ne sevgisi ne de sadakati için o uzun yıllar boyunca bir an bile şüphelenmedim. o da bilirdi beni, gözümüz arkada kalmazdı hiç. zaten benim için dünyanın en güzel kadınıydı, fiziksel kusurları o kadar tatlı gelirdi ki bana, kepçe kulaklarına aşıktım mesela anlamazdı.

    benim bir evliliğim vardı; sorumluluk paylaşabildiğimizde birlikte bir şeyler yapmaktan çok zevk alırdık. kavgalı olmadığımız zamanlarda mutfağa birlikte girer harikalar yaratırdık mesela. temizlik konusunda çok kavga ederdik ama; beğenemezdi bir türlü.

    benim bir evliliğim vardı; şu hayattaki en büyük zevkim onun neşeli olduğunu görmekti. "ceylan gibi sektiğinde.." derdim ona, işte o zaman dünyalar benim oluyor. o neşeli olduğunda yaşadığımı hissederdim, onun neşesi kadar mutlu edemedi hiçbir şey beni tüm hayatım boyunca.

    benim bir evliliğim vardı; babamı kaybettiğimde limanım olmuştu benim eşim. bu kadar zaman geçti, hala sadece onun yanında ağlayabildim mesela. artık babam için ağlayamıyorum tek başıma.. "büyük adam" olmak zorunda hissetmediğim tek yerdi onun kolları. benimle birlikte ağladığında hafiflerdi acım. güvenirdim ona.

    bunlar sadece bir kısmı, daha binlerce güzel şey anlatabilirim. biz bir zamanlar birbirimizi gerçekten çok sevdik. iki değil, bir kişiydik. birbirimizin nefesiydik.

    ama benim evliliğim yukarıdakiler gibi mükemmel şeylerden ibaret değildi. bir zaman sonra çok kötülük ettik birbirimize. kavga ettiğimizde çok kırdık birbirimizi, utanılacak şeyler yaptık ve söyledik. egolarımız ve intikamlarımız önüne geçti sevgimizin. en sonunda kötülüğün sevgiden bile güçlü olduğunu öğrendik. güzel şeyler önemsizleşti, elimizde kin kaldı sadece. faturalar kesmeye başladık birbirimize.

    en temiz duygularla seven, gerçekten birbirine aşık iki insandık bir zamanlar ve ne yapıp edip bunu mahvetmeyi başardık. artık sebepler, gerekçeler ve bahaneler önemli değil. acı gerçek şu ki; her şeye rağmen kaybettik. artık "eş" değiliz, birbirimize nefes değiliz, yabancılaşmaya başladık. sonunda anladım ki artık beni sevmekten vazgeçmiş. canı sağ olsun; insan isteyerek aşık olmuyor ki isteyerek bundan vazgeçsin, kimsenin elinde değil.

    itiraf kısmı ise şu; ben öyle sevmişim ve öyle güvenmişim ki onun beni sevmekten vazgeçtiği, nefeslerimizin birbirimize ait olmadığı bir senaryoyu aklımın ucuna bile getirmemişim hayatım boyunca. şu anda hiç tecrübe etmediğim, daha önce aklımdan hiç geçmeyen bir şeyi yaşıyorum. çocukluğumuzdan beri, insanın aşık olabileceği ilk yaşından beri seviyorduk biz birbirimizi, var mı ötesi?

    ama işte sonunda anladım ki öyle veya böyle, şu veya bu sebeple; uzun uzun anlattığım bu kadın artık bana ait değil. benim bildiğim, özlediğim ve sevdiğim kadın; şu anda aynı isimle tek başına nefes alabilen kadınla aynı kişi değil. benim eşim, bana ait olan nefesim ölmüş.

    boşanmaya karar verdiğimizde değil; boşanmamızın onun için üzücü değil bilakis heyecan verici bir şey olduğunu hissettiğimde anladım. benim düşündüğümden çok daha önce benden vazgeçtiğini, son zamanlarımızda birlikteyken bile aslında benden ayrılmış olduğunu, gözünün artık bana değil dışarıya baktığını, beni nefesi olarak değil de sadece aşılması gereken bir engel olarak gördüğünü, kendini başka insanların yanında hayal ettiğini ve yeni insanlar, yeni heyecanlar için heveslendiğini görünce anladım.

    kabullendim, bitti.