hesabın var mı? giriş yap

  • belediyecilik anlamında show yapılması gereken şehir ama maalesef şehir öyle belediyecilik ile düzelecek durumda değil.

    öncelikle bilmeyenler için doğma büyüme ankara, eskişehir'de 7 sene yaşamış (öğrenci+çalışma) ve son 8 senedirde bursa'da yaşayan birisi olarak size şehrin yapısını biraz anlatayım. şehrin muhtelif noktalarında (bir kaç tanesi şehrin içinde, bir kaç tanesi şehrin dışında) sanayi bölgeleri var. sadece sanayide bulunan fabrikalar değil, o fabrikalara hizmet veren firma sayısı da haliyle çok fazla. yine bu kadar paranın döndüğü bir ortamda hem bursa'nın verimli tarım arazileri sayesinde hem gelişmiş sanayi sayesinde hem de şehirdeki rayiç değerinin çok yüksek olması sebebiyle şehirdeki zengin sayısı aşırı fazla.

    coğrafi olarak ise şehir kuzey kısmından deniz, güney kısmından dağ ile sınırlandırılmış olduğu için iki yönlü büyümek durumunda. şöyle belirteyim, şehrin nerdeyse en batı ucu olan görükle ile en doğu ucu olan kestel arası 30-35 km gelirken en kuzey ucu sayılabilecek otogar ile en güney ucu arası 10-12 km geliyor. (parsel sorgu'dan ölçtüm) oranlarsak 1/3 gibi bir oranı var. eskişehir'de bu oran 1/2; ankara'da ise 1/1,5 gibi bir şey.

    ayrıca bu şehir ankara gibi cumhuriyet döneminden sonra hızla büyüyen bir şehir değil; eski osmanlı başkenti. haliyle nerden baksanız 1000 yıllık bir geçmişi var. bu da şehirdeki değişimin gerçekleşmesini daha da zorlaştırıyor.

    eldeki verilere bakarak; şehirdeki ticaret hacmi ve zengin sayısını düşündüğümüz vakit gerek fabrika servisleri, gerek firmaların mümessil araçları, gerek zengin ablaların tüm gün trafikte arabanın içerisinde tek başlarına dolaşması (çocuğu okula bırak, akşam al, o arada arkadaşlarla kahve içmeye git vs.) sebebiyle inanılmaz bir trafik yoğunluğu var. bu şehirdeki insanlar sıçmaya bile arabayla gidecek düzeyde arabaya bağımlı olmuşlar. eskişehir'deki genç nüfusu geçtim, yaşlılar bisiklet veya yürüme ile günlük mahalle içerisindeki işlerini hallederken burada insanlar ekmek almaya bile arabayla gidiyor. ankara'da ise insanlar toplu taşımaya alışmış durumda.

    coğrafi durum gereği yeni yol açılmasının mümkün olmadığını ve açılması muhtemel yolların da şehrin çok dışından gideceği için tercih edilmeyeceğini düşünürsek trafik sorununun kısa vadede çözülmesini kesinlikle beklemiyorum. toplu taşımanın kesinlikle iyileştirilmesi gerekiyor. mesela metro tüm şehri boydan boya geçiyor fakat seferlerin arttırılması gerekiyor veya inilen duraktan mahalle içlerine gidecek dolmuş/otobüs sayısının arttırılması lazım. hatta mümkünse metro yer altına alınıp şu an hattın olduğu ana yol üzerindeki alan ise metrobüs gibi bir sisteme bırakılmalı. haftasonu mudanya, gemlik gibi sayfiye yerlerine ulaşım için insanlar kendi araçlarını akıllarına getirmeyecek kadar iyi bir ulaşım ağı kurulmalı mesela.

    yıldırım, osmangazi civarında ise yapılması talep edilen kentsel dönüşüm işlerinin ise ufak parseller içerisinde bir sürü insan olması sebebiyle gerçekleşeceğini düşünmüyorum. hem o insanları ikna etmek hem de o bölgeye girecek müteahhiti bulmak çok zor. bunlar olsa bile müteahhitin o işi yapması için kat yüksekliğini arttırmak gerekecek, öbür türlü o işi yapacak adam bulamazsınız. kat yüksekliği artınca da şehrin ortasındaki tokiler gibi saçma sapan bir manzara çıkmış olacak. ayrıca şehrin altında tarih yatması sebebiyle olası kazılarda şantiyelerin durmasını hiç saymıyorum.

    kısacası şehirde yapılacak çok iş var ama bu iş sadece belediyecilik ile hallolacak bir şey değil. kafa yapısının değişmesi gerekiyor, devlet kurumları ile ortak çalışma gerekiyor, epey bir bütçe ve mesai gerekiyor vs. vs.

  • almanya'dan yıllık izne gelen akrabalarımızın benim yaşlarımdaki çocuğuyla birlikte (11-12 yaşlarındaydık) batıkent'ten demetevler'e -lunaparka- gitmek için bindiğimiz dolmuşta yaşamıştım benzer bir olayı. (aslında buna olay bile denemezdi, o zamanlar henüz olric yoktu, hava raporlari da günlük bültenlerden sonra okunmuyordu. henüz durum, bugünkü gibi açik ve seçik, bir bakima da belirsiz değildi..)

    hatırladıkça gülerim. almanya'dan gelen arkadaşımla ben en önde oturuyorduk. arkadan biri omzuna dokunup, "şu parayı uzatır mısın?", diye sordu. çocuk büyük bir ciddiyetle parayı uzatan adama dönüp, "ben burada çalışmıyorum." dedi. kimse böyle bir cevabı beklemiyordu tabii. çocuk taviz vermez bir tutumla bir zırh gibi duruyor, görevi olmayan bu işi yapmayı şiddetle reddediyorurdu. parayı uzatan adam bir şeyler eveleyip gevelemeye başladı ama ben iki büklüm olmuş kahkaha atmakla meşgul olduğum için gerisini pek hatırlamıyorum.

  • zengin olduğu tahmin edilen insanlara 'siz' diye hitap ederken yaşça çok büyük olsa bile fakir olduğu tahmin edilen insanlara 'sen' diye hitap etmek.

    hem medeniyetsizlik hem yapaylık.

  • devletin bana vergi iadesi vermesi. saka gibi la. hala guluyom. mektubu sakladim. cercelevetip duvara asacam. vatandas bile degilim. adamlar bildigin fazla vergi odemissiniz siz. biz kontrol ettik su kadarlik cek yolluyoz size. istediginiz gibi harcayin yazmislar.

    inanmadim is yerindeki arkadaslara sordum acikladilar falan. dedim baba buyuksunuz. hala soktayim be

    (bkz: god save the queen)

    yillar sonra edit: hahaha gene yaptilar, dun posta kutumda bir cek daha buldum !!! gene vergi iadesi !!!

  • çalıştığım şirkette mesai bittikten sonra
    özellikle kadınlardan oluşan 20-25 kişilik bir part-time temizlik ekibi vardı.
    personel gittikten sonra akşam 19.00 gibi gelir 21.30'a kadar temizlik yaparlardı.

    bir iki gün yoğunluk dolayısıyla geç çıkmak zorunda kaldım.
    ben bilgisayarda mail yazarken ellerinde bezlerle yanımdan geçip gittiklerini gördüm.
    işe gömülmüştüm önemli bir iş vardı yetişmesi gereken.
    büfeye gidip bir kahve alayım dedim.
    o esnada o muhteşem kahkahayı duydum.
    içten gülen, kahkaha atan insanları hep sevmişimdir.
    bir anda mutluluk aşılarlar insana.
    sahibini tanısanız da tanımasanız da...

    baktım temizlikçi kadınlardan biri.
    beni görünce sıvıştı.
    çekindi herhalde.
    ülkemizde, kahkaha atan kadın imajı sonuçta pek iyi gözle bakılan bir şey değil.

    ertesi akşam bu durumun bir benzeri yaşandı.
    yine aynı kahkahayı duydum ve yine gülümsedim.
    başka bir departmandan benim gibi mesaiye kalmış bir arkadaşım vardı.
    adı esin.
    o onlarla haşır neşir oluyordu.
    kız muhabbeti yapıyorlardı.

    kahkahanın sahibini sordum ona.
    esin anlattı;
    kadın mide kanseriymiş.
    kocası bir inşaatta çalışırken düşmüş felç olmuş.
    evde yatalak durumdaymış.
    o sene üniversiteye hazırlanan bir kızı varmış.
    kadın gündüz evlere temizliğe gidiyor akşam da bizim şirkette çalışıyormuş.

    bu kadar zor durumda olan, zor günler geçiren bir kadının bu şekilde kahkaha atması
    bana çok ilginç geldi.
    aradan günler geçti.
    esin bir gün beni ve birkaç arkadaşımızı toplantıya çağırdı.
    mevzu bizim kahkaha atan temizlikçi kadınımızdı.

    kadının kızı dershaneye gidiyormuş.
    dershane parasını da kadının evine temizliğe gittiği bir avukat kadın ödüyormuş.
    ilk 2 taksiti vermiş ama sonra avukata icra gelmiş ve ortadan kaybolmuş.
    dershane de, parayı ödemezsen gelemezsin diye kıza söylemiş.

    2000 tl civarı bir şey.
    esin ve ben şirkette çalışan herkese mail atıp durumu anlattık.
    1 hafta içinde 3500 tl gibi bir para toplandı.
    dershane parası ödendi üzeri de kadına verildi.

    aradan 2-3 ay geçti.
    kahkaha atan kadına bir yerden az buçuk maaş bağlanmış ama
    sigortalı bir yerde çalışırsa alamayacak.
    şirkete demiş ki ''ben yine çalışayım ama sigortasız olur mu?''
    haliyle şirkette hayır demiş olamaz.
    sigortasız çalıştıramayız.

    o günden sonra kahkaha atan kadınla yollarımız ayrıldı.
    aradan bir süre geçti.
    şirketin balkonunda sigara molasındayım.
    telefonum çaldı.
    açtım.
    - quente bey
    - buyrun benim
    - ben gülcan
    - gülcan?
    - kahkaha atan kadın ( ama bu sefer atmadı )
    çok şaşırmıştım.
    - buyrun gülcan hanım
    kahkaha atan kadın ağlamaya başladı.
    bir süre dinledim, anlaşılmıyor.
    arada sesi gidip geliyor ağlamaktan, hıçkıra hıçkıra ağlıyor.
    - hayrola dedim dur bir nefes al.
    - quente bey, benim kızım hacettepe üniversitesini kazandı, allah sizden, esin hanımdan
    diğer arkadaşlarınızdan razı olsun ...

    boğazım düğümlendi.
    ellerim titremeye başladı.
    hayatımda hiç görmediğim bir kız üniversite kazandı diye bunlar olur mu?
    ağlamıyorum, gözüme bir şey kaçtı...

  • (bkz: dede)

    adam 83 yaşında her sabah 5 km yürüyüş 2 km bu tarz süper serbest stil yüzme üstüne bir kahvaltı ile cila çekip öyle okeye oturuyor ki, roman abramoviç hayattan bu kadar keyif almıyodur.

    yaş oldu 89: artık yürümek bile angarya. yüzmekse çile. ah be abramoviç, etmeseydin bedduanı ne vardı...

    yaş oldu 91: o çok sevdiği denize girerken bir sabah geldi kriz, tekledi kalp. şimdi azraile karşı kulaç vuruyor yoğun bakımda solunum cihazında. azrail biz biliyoruz yüzemezsin, yetişemezsin, o kadar açılamazsın.

    2km açıktan bildiren edit: biz biliyoruz dedemizi. açılamadın azrail efendi! yemedi 2km yüzmek!

    92'den son edit: bir devir kapandı.

  • bunu diyen doktor, öğretmen, akademisyen olsaydı bu başlık altına 1000 entry girilir haram edilirdi ama kabzımalsa sorun yok, onunki alınteri.

  • 3 yıl boyunca sıfır araçtan daha pahalıya 2. el araç sattılar kazanacaklarını çok çok fazla kazandılar daha ne istiyorlar. kimsenin ekmeğinde değilim ama beter olsunlar.
    edit: hızımı alamadım geçirmeye devam edeceğim. bir gece de vergi artışlarıyla ellerindeki arabların fiyatları arttı. dolar kuru arttı saniyesinde dolar olarak aracın fiyatını arttırdılar ama dolar düştüğünde araç fiyatları yerlerinden kıpırdamadı. dola 25 aralıkda 18'den 11'e düştü ve doların tekrar 18'i görmesi 7 8 ay kadar zaman aldı. anasını satayım hangi aracın fiyatı düştü amk. ulan 1 yılda baktığım aracın fiyatı 30.000 $ 'dan 40.000 $ 'a yükseldi. doların yıllık enflasyonu en fazla yüzde 8'i gördü. bu artış ayıptır başka bir şey değildir. sadece oto galericiler değil bayiler de çok büyük suçlu bu konularda ama galericilere dediklerim konusunda onlarda üzerlerine alınırlar umarım.

    bak yine geldiler bana. mercedes bayilerin araç liste fiyatlarının çok üzerinde satmaları ve galericilere araçlarını vatandaşa göstermeden direk olarak vermelerinden dolayı mercedes kendi sitesinden araç satmaya başladı. bayileri aradan çıkarttı yani. bu oto galericiler ne yaptılar. gittiler sağlam bir yazılım yaptılar mercedes sitesinde araç stoğu gözüktüğü an yaptıkları yazılım sayesinde otomatik aracı siteden satın aldılar. sonra koy üstüne 300 500 bin aracı sarı siteye koy. insanlık mı bu anasını satayım. toptan beter olsunlar zerre acımam.