hesabın var mı? giriş yap

  • şu otomobili ya adam akıllı üretin adam gibi herkes baksın incelesin ya da hazır değilse de temcit pilavı gibi ikide bir yarım yamalak göstermeyin şunu. yok bagajı açmak yasak yok zoom yapmayın yok binmeyin bu ne arkadaş böyle tanıtım mı olur? yaptığınız iş kendinize benziyor, tebrikler.

  • dizinin efsane repliklerinden biri şu şekildedir;

    memnun kaygısızı bir suçtan dolayı polis arar. polis, görgü tanıklarından olan konu ile alakalı vatandaştan robot resim çizimi için karakolda yardım istemektedir.

    robot resim çizimi tanık tarafından tam tarif edilemez, polis baskı yapar. bunun üzerine söz konusu vatandaşın ağzından şu cümle dökülür, “bizimkilerin kapıcısına benziyordu memur bey”

  • anlatıda bir sanatçıyla bir üreticiyi ayıran çok temel bir fark vardır. bu; tekniğin, kullanılan ekipmanların, deneyimin ve bütçenin ötesinde bir ayrımdır. bir üretici projeye başlar ancak ortada üretmeye çalışmaktan başka bir amaç yoktur. bir yazıya başladığında önemli olan anlatılan şey değil o yazının sonunu getirebilmektir, bir filme başlandığında amaç filmin izleyici üzerinde etkisi değil post prodüksiyondan çıkabilmesidir. bir sanatçı ise elinde daha kötü koşullar olsa da bu tür girdaplarda kaybolmaz ve derdi neyse onu anlatmaya çalışır.

    bir sanatçıyı fark etmenizi sağlayacak en kolay unsurlardan biri budur. sanatçı ortaya bir ürün çıkarmak için işe başlamaz. bir işe başlar çünkü anlatması gereken bir derdi vardır. bu yüzden üreticiler ilham beklerken ya da writer’s block’la uğraşırken sanatçılar tutkuyla çalışmaya devam eder.

    ancak bir derdinizin olması ve onu bir şekilde anlatılabilir bir formata getirmeniz ortaya çıkardığınız filmin izleyici tarafından beğenileceği anlamına gelmez. burada “ama filmin bir mesajı var.” gibi bahanelere de sığınamazsınız çünkü filmi yapan kişi olarak fikri izleyiciye ulaştırma konusunda büyük sorumluluk size ait. bir de bu filmin yönetmeni spike lee gibi derdiniz güncel politika ise işiniz daha da zor. çünkü derdinizi anlatmaya çalışırken atacağınız yanlış adımlar sizi bir çığırtkana dönüştürebilir.

    bu nedenle şimdi bahsedeğimiz blackkklansman çok özel bir film. çünkü derdini didaktik olmadan, izleyiciyi manipüle etmeye çalışmadan müthiş bir teknikle aktarmış. ayrıca spike lee burada derdini anlatırken hem bunun bir film olduğunu unutmamış hem de çok derin sosyal konulara işaret etmiş. şimdi filmimiz önemli bir konuyu işlerken sanatsal yönden güçlü olmayı nasıl başarmış bir bakalım.

    --- spoiler ---

    1 ) ılımlı ana karakter: sinemada yapılması gereken en temel işlerden biri izleyiciyle ana karakter arasında bağ kurdurmak olduğu için yönetmenler ana karakter üzerinden görüşlerini izleyicilere kolaylıkla aktarabilirler. ancak yapılan şey bir miting değil film olduğundan fikirleri direkt olarak aktarmak ve izleyicinin bunları kabul etmesini beklemek “sigara içmek kötüdür.” gibi çok temel bir fikirde bile alıcının direnç göstermesine neden olur.

    çünkü izleyici yönlendirildiğini hissetmekten hoşlanmaz. bu yüzden böyle bir filmde tek bir yöne bakan bir ana karakteri kullanamazsınız. mesela malcolm x filminde bile merkezde bir fikir adamı olmasına rağmen spike lee, malcolm'u fikirleri değişen ve gelişen bir insan olarak resmederek izleyicinin kaçmasına engel olur.

    bu nedenle yönetmenimiz derdini anlatırken kwame ture gibi bir adamı değil de ron stallworth’u ana karakter olarak seçmiş. çünkü kwame’nin fikirleri çok keskin ve her diyaloğunda bunu görebiliyorsunuz. ancak bir fikri sinemada sadece diyaloglarla ve aşırı uçlu karakterlerle anlatmaya çalışırsanız ne yapmaya çalıştığınız kısa sürede fark edilir ve fikrin değerinden bağımsız olarak izleyiciler filmden sıkılır.

    ron ise kwame’den oldukça farklı. çünkü ana karakterimiz konuşmaktan ziyade fikirlerini yaptığı işlerle gösteren bir insan. mesela siyahiler ile beyazların uyumlu bir şekilde yaşamasını istiyor. ancak bunu bir salon dolusu insana anlatmak yerine gidip polis oluyor. çünkü sistemin ancak içeriden düzeltilebileceğine inanıyor. ırkçılarla mücadeleyi de yine harekete geçerek başlatıyor. çünkü bir eyleme katılıp bin yerine bin birinci insan olmak yerine, gerçekten bir soruşturma yürütüp gerekli tutuklamaları yapmayı tercih ediyor.

    2 ) güçlü anlar: eğer ırkçılık gibi bir konu hakkındaki görüşlerinizi geniş kitlelere aktarmak istiyorsanız, mantık çok işinize yarayacak bir şey değildir. isterseniz şemalar kullanın, polis şiddeti vakalarının istatistiklerini tutun, bunların eyaletlere göre dağılımlarını gösterin. elinizdeki materyal ne kadar gerçek olursa olsun bir rakam izleyici için bir rakamdır. 532 ile 523 sayısı kolaylıkla karıştırılabilir. ancak aradaki 9 fark, 9 farklı insanın hayatı demek.

    bu yüzden ayrımcılık gibi bir konuyu işlerken mantığa değil duygulara hitap etmek zorundasınız. o aradaki 9 rakamı önce 9 isme daha sonra 9 hayata ve sonunda da toplumu etkileyen 9 insana dönüşmelidir. spike lee de bunu filmde jesse washington’ın linç edilmesini anlattırarak yapıyor. spike lee zaten monolog çekmek konusunda çok başarılı. filmlerinde de konuşmacılara sıklıkla yer veriyor. ancak bu sahne diğerlerinden farklı. çünkü bu filmdeki kwame ture ya da malcolm x gibi karakterler, insanları harekete geçirmek için konuşuyorlardı. bir talepleri vardı ve ateşli bir şekilde bunun nedenlerini aktarıyorlardı.

    jesse washington’ın başına gelenlerin anlatıldığı sahne ise bundan farklı. birincisi bu sahnede monoloğa başlayan karakter sizden bir talepte bulunmuyor. ikincisi de toplumun başına gelen sistematik bir olaydan bahsetmiyor. çünkü toplum çeşit çeşit insandan oluşur ve onların tümüyle bağ kurmak zordur. ancak anlatılan kişi sayısını bire indirirseniz ister norveç’te ormancı olun ister kazakistan’da at yetiştiricisi, bir insan olarak yaşanan acıyı karşınızdakine hissettirebilirsiniz. bu his de rakamlardan daha kalıcı olur.

    3 ) karikatürize kötü adamlar: genel olarak filme bakarsanız klan üyelerinin kafası pek çalışmayan insanlar olarak resmedildiklerini görürsünüz. ilk başta bu klan üyeleriyle dalga geçmek için yapılmış bir şey gibi görünür. ancak bunun anlatım olarak farklı bir amacı var sanırım. çünkü belli bir grubu kötü göstermek istiyorsanız bunun onlarca farklı ve ciddi yolu var, onları karikatürize tipler olarak göstermek bunların en sonuncusu. bir de her ne olursa olsun hiçbir yönetmen filmlerindeki karakterlerin böyle basit görünmesini istemez.

    benim fikrime göre spike lee’nin bunu yapma amacı filmi daha izlenebilir kılmak. çünkü eminim ırkçılığın içine doğup büyümesi nedeniyle spike lee amerika’daki gerçek bir ırkçı nasıl biridir biliyordur. istese bundan çok daha gerçekçi karakterler üretebilir. ancak bunu yapmadı çünkü ortalama bir izleyicinin bir ırkçıyı sinir krizi geçirmeden izlemesi çok zor. eğer american history x’deki gibi amacınız izleyiciyi rahatsız etmek ve böylece konuya dikkat çekmekse o zaman başka. ancak spike lee’nin amacı bu değil. o, ron’un hikayesini anlatmaya çalışıyor. bu yüzden klan üyelerinin gerçek yüzünü gösterip seyircisine mide krampı yaşatmaktansa bu karakterleri dalga geçilesi bir hale getirip hikayenin önüne geçmelerini engelliyor.

    mesela filmdeki connie karakteri nefret edilesi bir insan. ancak klan toplantısına kraker getirdiğini görüyoruz çünkü nefret izleyiciyi bir kere ele geçirirse bakış açısını bulandırır. bu da hikayenin düzgün bir şekilde anlatılmasına engel olur. bu nedenle dalga geçilesi kötü karakterler gerçekçi kötü karakterlerden daha işlevsel bu hikaye için.

    4 ) mizah: bu konu benim spike lee filmlerinde en sevdiğim noktalardan biridir. çünkü yönetmenimiz burada öyle bir teknik kullanır ki normalde çok ciddi meselelerin konuşulduğu bir diyaloğu izlerken sürekli gülersiniz. bu teknik de görüntü yönetmenliğiyle kurgunun birleşimiyle yapılır. öncelikle kamera konuşacak oyuncuyu tam orta portreden alır. çoğu filmde diyalog esnasında oyuncu karşısındaki insanın konumuna göre hafif sağda ya da solda yer aldığı için tam karşıdan görmek izleyicide bir şeylerin garip olduğu hissini yaratır.

    tekniğin ikinci aşaması da kesmelerle alakalı. o1 ve o2 diye iki tane oyuncumuz olsun. normal bir diyalog sırasında o1 repliğini söyler. susar kamera hala onu çekerken o2 konuşmaya başlar ve ilk kelimenin bittiği yerde kesme yapılarak ekran o2'ye geçer. bu da kesmelerin doğal görünmesi için yapılır. çünkü normal hayatta da karşınızdaki insan siz yüzüne bakmaya başladığında konuşmaz. bir kelime söylemeye başladığı anda siz bakışlarınızı ona yöneltirsiniz. bu teknik de insandaki bu huyun bir taklididir.

    peki spike lee bu doğallığı neden bozuyor? çünkü eğer ciddi bir diyaloğu teknik anlamda doğru çekerseniz onu ağır bir hale getirirsiniz. ancak tekniği bozarsanız garip bir durum oluşur. bu da hem o diyaloglardaki meseleleri aktarmak hem de filmi ağırlaştırmamak için kullanılan bir yöntemdir.

    5 ) minik zaferler: insan zihni başlanan bir işin tamamlanmasını ister. böylece dosyayı kaldırıp arşive atabilir. ancak bir yönetmen anlattığı meselenin film biter bitmez unutulmasını istemez. bu nedenle spike lee de ron’un ve ekibin başarısını minimum düzeyde tutmuş. tabi bu gerçek olaylardan uyarlanmış bir hikaye ancak spike lee seyirci mutlu olsun diye karakterlerine madalya bile verdirebilirdi isterse. ancak onun yerine dosyayı olabilecek minimum kazanç ile kapatıp izleyicinin gerçeklerden uzaklaşmasını engellemiş.

    çünkü zaferin tonu tutturulamazsa seyirci sahte bir tatmin duygusuna kapılabilir. böyle bir durumun önüne geçmek için de klan üyelerinin planladığı saldırının başarısız olduğunu görüyoruz daha sonra bombayı yerleştiren connie’nin tutuklandığını öğreniyoruz. bu da en azından hikayeyi toparlamak için yeterli oluyor. bir de sanırım polis şiddetini es geçmemek adına hikayenin başlamasından önce siyahi bir çocuğu vurmuş olan polisi de tutuklatıyor ama kazanılan şeyler bundan ibaret.

    ayrıca siz finalde daha büyük bir zafer beklerken, film bu kadarı yeter şimdi gerçeklere dönelim diyerek önce soruşturmanın sonlandırıldığını haber veriyor. daha sonra ron’un david duke ile son bir kez dalga geçmesini gösterip önce ortamı yumuşatıyor sonra da yanan haç sahnesi ve gerçek haberlerden derleme görüntüler ile ana fikrin altını kalın kalın çizerek finalini yapıyor.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak bir film çok önemli bir meseleye dikkat çekmek istiyor olabilir. ancak meselenin önemi ya da bu çabanın değeri bir filmi iyi yapmaya yetmiyor. çünkü sinemada bulunan fikri uygulayabilmek o fikri bulmaktan çok daha önemli. spike lee de bu filmde gerçekte çok ağır olan bir konuyu izleyicisini yormadan aktarmanın yollarını aramış ve mizah, gerçekler ve sert konular arasında müthiş bir ton tutturmuş. ki bu da başarması gerçekten zor bir iş çünkü ırkçılık gibi bir konunun işlendiği bir filme mizahi kısımlar eklemek işin elinizde patlamasına yol açabilirdi. ancak spike lee nerede mizaha yer vereceğini nerede ciddileşeceğini çok iyi bildiği için iki uç arasında rahatlıkla gezebilen ve bunu yaparken ana fikrini seyirciye kolaylıkla aktarabilen bir film çıkarmış ortaya.

  • ilk maaşımı istanbul'da aldım. hemen atlayıp ankara'ya geldim ve hepsini babama verdim. ama hepsini. hani sorsalar istanbul'a nası dönecen diye -ki babam sormuştu- şov peşindeydim, ekmek kazanıyordum ve sekiz köşe kasketiyle babam bunu görmeliydi. takribi 10 dk. sonra paranın yarısını geri aldım. zaten babam da kasket takmazdı.

  • (bkz: canım kardeşim) hastalığını öğrenen kahraman ile arkadaşı arasındaki konuşmadır benim için.

    -bana bak, sana bir şey söyliyim mi?
    -söyle
    -kimseye söylemek yok ama!
    -iyi ya söylemem.
    -yemin et bakiyim.
    -valla billa söylemem.
    -ben ölücekmişim.
    -ne var oğlum bunda yemin ettiricek?
    - hiiiiç..ama abimle halit abim “duydun mu?”
    diye bağırdılar akşam bana. ben de korkudan “duymadım” dedim.
    -sen sahiden ölürsen bilyeler nolucak?
    -ne biliyim ben.
    -bana versene?
    - iyi ya, ölünce abimden alırsın.
    -yaşşa ulan.

    edit: son cümle eklendi. @hamsikola ve @gunebakandolmakalem'e uyarıları için teşekkürler.

  • yan ofiste çalışan hafif kırık kızdan duyduğum übermensch tümce.

    tam olarak ''kızım geberecem sıkıntıdan da bugün bir psikolog 200 lira. oraya gideceğime nine west ayakkabı alırım, kendimi daha iyi hissederim'' dir.

    ben alt kata çay içmeye gidiyorum.

  • aynı zamanda camel'in camel olduğu zamanlardı galiba,

    ya ben küçüktüm ve bütçem/iz dar olduğu için bir adet magnum'un nispi fiyatı fazla geliyordu, ya da harbiden magnum eskiden çok pahalıydı ve neredeyse lükstü. zira hiçbir zaman alamazdık.

    tıpkı kinder sürpriz yumurta gibi.

    şimdi bok gibi param var ama o zamanlarki isteğim yok.

    sıçarım böyle düzene...