hesabın var mı? giriş yap

  • şöyle anlatmış kendisini:

    "insanların benimle ilgilenecek bir nedeni olmasıyla öğünürüm. hayatımda bir kez olsun sarhoş olmadım. öğrencilerin ağzında dolaşan müstehcen sözcükleri bir kez olsun kullanmadım. hayatım boyunca ne bir dairede çalıştım, ne de bir kömür madeninde. hiçbir zaman herhangi bir ekibe, örgüte, hizbe, klana, kliğe, partiye üye olmadım. hiçbir akımın ya da okulun etkisi olmadı üzerimde. siyasi romanlardan ve sosyal içerikli dedikleri yazından her zaman sıkıldım. gerçekten nefret ettiğim şeyler basittir: aptallık, baskı, suç, eziyet, hafif müzik. sevdiğim işlerse yazı yazmak ve kelebek avlamaktır."

  • bizdekilerin ülkemizin kurtarıcısı ve kurucusuna duyduğu nefretin yanında esamesi okunmaz.

    sayın milletvekilinin konuşmasında bir nefret göremedim ayrıca. eleştiri ne zaman nefret oldu? ha doğru siz eleştirilemezdiniz.

    türkiye cumhuriyeti kıbrıs türklerini kurtardı diye kıbrıs'a kendi oyuncağı muamelesi çekemez. demokrasi demokrasi diye yırtınırken iyi, kıbrıs türk halkı ne istiyor diye kulak vermeye gelince kötü. bu arada türkiye olmazsa kktc'yi ham yaparlar, onlar da bunu akıllarından çıkarmamalı.

  • gerizekalı ruslar bu savaşta yenilmek için ellerinden geleni ardına koymamışlardır. özetle:

    -daha savaşın başlarında yetersiz rus pasifik donanması vladivostok limanına hapsolur, japonlar port arthur ve civarında rus kara kuvvetlerini silkelemeye başlar.
    -ruslar baltık donanmasını pasifiğe göndermeye karar verir.
    -rusların sahip olduğu en modern 6 savaş gemisi yola çıkar ama ne gemiler ne tayfa savaşa hazır haldedir
    -oryol zırhlısı daha limanı terk edemeden batar.
    -oryol tekrar yüzdürülür ancak bu defa da bir amerikan yelkenlisinde bulunan minyatür bir denizaltı bütün üssü sinsi bir japon saldırısı ihtimaliyle alarma geçirir.
    -sonunda rus hükümetinin amerikalılardan bir denizaltı satın aldığı ve söylemeyi unuttuğu anlaşılır.
    -bir şekilde 1904 sonbaharında kuzey denizine doğru takvimin gerisinde yolculuk başlar
    -japonya'nın müttefiği olan birleşik krallık bizzat savaşta değildir ama ruslar britlere güvenmemektedir.
    -bir gece yarısı, filo dogger bank civarında seyrederken ikmal gemisi kamchatka alarm verir ve torpido botlar tarafından saldırıya uğradığını bildirir.
    -bütün filo geminin yardımına koşar ve silahlar ateşlenir.
    -çatışma sırasında rus kruvazörleri aurora ve donskoy düşman gemisi sanılarak defalarca kendi gemileri tarafından vurulur, 2 denizci ölür.
    -bir çok gemi torpido saldırısına uğradığını bildirir, hatta borodino japon askerlerinin saldırısına uğradığını bildirir ve kaptan gemiyi tahliye etmeye kalkar.
    -20 dakikalık çatışmadan sonra ateş kesilir, arama ışıkları yakıldığında düşmanın oldukça korkmuş ingilizlerle dolu bir grup balıkçı teknesi olduğu görülür.
    -teknelerden biri batmış, 3 ingiliz balıkçı ölmüştür.
    -rus filosu hiçbir şey olmamış gibi yola devam eder.

    dikkat edilirse rus filosunun balıkçı teknelerine karşı kayıp oranı 2'ye 3 ölüdür, oryol 500 top mermisi ateşleyip hiçbir şeyi vuramamıştır ve bu filonun vladivostok'u japonlardan kurtarması beklenmektedir.

    -sabah olduğunda ingiliz balıkçılar limanlarına dönüp olanları anlatınca ingiliz donanması cinnet getirir ve bütün kanal donanması denize açılır.
    -ruslar birdenbire, kuyruklarında kendilerini takip eden 28 savaş gemisi bulurlar.
    -ingilizler rus filosunu ispanya açıklarında yakalayıp kuşatır ve ancak st. petersburg resmi olarak özür dileyip ingilizlerin intikam olarak bütün rus gemilerini batırmaması karşılığında yeterli tazminatı ödedikten sonra bırakırlar.
    -filo sonunda tam yol okyanusa açılır ama ümit burnunu dönene kadar ikmal gemilerinin yarısı mekanik arızalar yüzünden bozulur.
    -madagaskara vardıklarında ise, ikinci bir emir gelene kadar orada kalmaları istenir: görünüşe göre rus hükümeti başta çok eski oldukları için filoya katılmayan diğer baltık filosu gemilerinin de pasifiğe gönderilmelerine karar vermiştir.
    -ruslar 2 uzun ve sıcak yaz ayı boyunca madagaskar limanında beklerler, denizcilerin gemilerden çıkmasına izin verilmediği için içerideki yaşam şartları gittikçe güçleşir, sıtma salgınları başlar ve filo mürettebatı üç ayrı isyan çıkarır.
    -sıkıntıdan atış tatbikatı yapılmasına karar verilir; gemilerin hiçbiri, hedef gemiyi çeken bir tug dışında hiçbir hareketli hedefi vuramaz.
    -tatbikat erkenden iptal edilir çünkü limandan yeterli cephane alınmadan yola çıkıldığı fark edilir. bu sırada ikmal gemisi kamchatka ortada bir neden yokken batmaya başlar ve kruvazörlerden biri ana toplarından birini tıkayan "oldukça büyük bir yılan" yüzünden ateş edemediğini iddia etmektedir.
    -nihayet destek gemileri gelir ve pasifiğe doğru yola çıkılır, bu sırada limanda ölen denizciler için cenaze töreni yapılır ama borodino selamlama salvosu sırasında gerçek cephane kullanarak aurora'yı tekrar vurur.
    -filo nihayet pasifiğe ulaşır ve vladivostok'a gitmek üzere tsushima boğazına girer.

    sonrası için:

    (bkz: tsushima deniz savaşı)

  • çalışmak için sabah 7:10'da uyanıp 20 dakikada hazırlanıp 8:30 mesaisine kıl payı yetişiyorum.
    akşam ofisten 18:30 çıkış eve varmam 19:30'u buluyor iş için harcanan süre 12 saat.
    7 saat uyku = 19
    kalan 5 saat yemek hazırla, çocukların ihtiyaçları vb. akşam bir filmi izlemek için 3 gün harcıyorum resmen.
    hayatımı bu 5 saate sığdırmaya çalışıyorum.
    neredeyse haftanın 3-4 günü bu döngüyü sorguluyorum o otoparkın içinde.
    güzel günler göreceğim, güneşli günler umuduyla 20 yıl oldu

  • tlc'ye "bir gün extreme cheapskates'i türkiye'ye uyarlarsanız elinizin altında böyle biri var" diye haberini vermek istediğim eski sevgilim, evde demlenen çayın hesabını yapardı. çok uzun bir süre -3 hafta- düşünüp taşındıktan sonra arkadaş grubuyla karaköy namlı gurme'ye kahvaltıya gitmemize karar vermişti, yerken öğürdüğü halde sırf almış olduğu için rokfor peynirini canı çıkarak yutmuştu. hesabı (bozuk 4 tl'si hariç ben ödedim) görünce kısmi felç indiği için arkadaşlarına "hadi bana gidelim otururuz" dedi, birlikte yola çıktık, tramvayda buna "gidince bir çay demleriz şimdi" dedim ama vay babovv demez olsaydım. adam gözümün önünde titredi lan titredi. zangırdaması geçince "çayı az önce kahvaltıda içtik ya" diye azarladı beni. "salçalı makarna yaparken salçayı yağı yağ yarı suyla kavuruyorum daha soft bir tadı oluyor" demişti. ailesi dubai'yle ticaret yapıyordu, kendisi mühendisti. ne sebepten ayrılırsam ayrılayım herkes cimriliği yüzünden ayrıldığımı düşünecek diye jet hızıyla ayrılmaya utanıyordum; neyse ki seviyeli birlikteliğimizin 45. gününde "ortamda senin esprilerine benimkilerden daha çok gülünüyor, bu kabul edilemez" diyerek benden ayrıldı. aro kardeşim, cennette peygamberle komşu olasın.

  • bu asisti ronaldo yapsa 3 sayfa, messi yapsa 5 sayfa, bruma yapsa 12 sayfa entry olurdu. selçuk şahin yapsa hiç entry olmazdı insanlar son saatlerini sevdikleriyle geçirirlerdi.

  • bir kız çocuğunun hayatında ne kadar önemli olabileceğini gözümle gördüm. görmesem hadi len oradan derdim.

    ilayda'ya(7) ufak tefek çok hediye aldım bugüne kadar. sebepsiz yere. sadece canım istiyor diye aldım çoğunlukla.
    geçenlerde ablası ile oyun oynarken ablasından barbie bebeğini istedi. ablası da vermedi. tabii bu paylaşmama durumu beni rahatsız etti ve ablasına minik bir örnek ile sadece oyuncağını değil her şeyini herkesle paylaşması gerektiğini açıkladık falan neyse...
    sonra ilayda'nın barbie bebeğinin olmaması takıldı kafama.
    evet aç değil açıkta değil. ondan zor durumda olan binlerce çocuk var ama bir kız çocuğu için barbie bebek bi şeydir yahu yani bi şey işte, önemlidir.
    benim yoktu mesela. ha dert ettim mi? annemin dediğine göre hiç etmemişim.
    ama barbie'si olan arkadaşlarıma gıpta ettiğimi çok net hatırlıyorum. bunu net hatırlıyor olmam bana yetti zaten ertesi akşam ilayda'ya barbi bebek almak için...

    ufacık çocuk, babasının öldüğü gün 5 yaşında olan çocuk, o güne dair hemen hemen her detayı hatırlıyor...
    istiyorum ki çocukluğuna dair tek kötü anısı bu olsun...
    istiyorum ki gülerek hatırladığı şeyler daha çok, çok çok olsun.

    aldım hediyeyi. geldim eve. nasıl heyecanlıyım ama anlatamam. sanki daha önce onca hediye alan ben değilim gibi heyecanlıyım.
    sürpriz var dedim, verdim hediyeyi.

    ve işte o an...
    bugüne kadar aldığım hediyeleri ona verdiğimde bana hiç teşekkür etmeyen çocuk, barbie'yi görünce nasıl kocaman gülümsedi ve nasıl kocaman teşekkür etti, size anlatamam sevgili okur.
    annesi de ben de şok olduk.
    ilayda teşekkür etmişti.
    "oha çocuğa daha teşekkür etmeyi bile öğretmemişsiniz" diyenleriniz olacaktır.
    açıklayayım.
    ilayda babasını kaybettikten sonra içine kapandı.
    iletişimi çok zayıf.
    korkuyor. utanıyor. vs...
    daha önceki hediye verişlerimde yüzündeki müteşekkir ve mutlu ifadeyi görüyor olmam yetiyordu bana.
    en azından ahlakı, maneviyatı yerinde çocuğun diyordum.
    sadece bunu kelimelere dökemiyor diyordum.
    ama barbie bebek ile o zinciri de kırmış olduk.

    teşekkürler barbie...

    dipnot: bilen bilir... en büyük hayallerimden birisi, çok param olsun ve edebildiğim kadar çok çocuğu mutlu edeyim istiyorum. imkanım el verdikçe yapıyorum ilayda'dan başka çocuklara da. ama yetmiyor işte... o kadar çok muhtaç çocuk var ki