hesabın var mı? giriş yap

  • osmanlı padişahı sultan üçüncü murad'ın 100 - 130 arası sayıda çocuk sahibi olduğu doğrudur.
    bu sebeple de ölümünün ardından tahta geçen oğlu üçüncü mehmed, osmanlı saray tarihinin görüp görebileceği en büyük katliamı gerçekleştirecektir. 19 kardeşini boğduracaktır o gece. babasından hamile olan nice cariye de denize atılır.

    üçüncü murad'ın bu denli çocuk sahibi olma sebebi ise annesi nurbanu sultan ile karısı safiye sultan arasındaki çekişmedir.

    nurbanu sultan, valide sultan olarak haremdeki tüm gücü elinde tutmak ve üçüncü murad'ın kör kütük âşık olduğu safiye sultan'ın oğlunun gözünden düşmesini sağlamak istemektedir. bu sebeple dünyanın çeşitli yerlerinden gencecik ve güzel hâtunlar getirilir hareme.
    öyle ki üçüncü murad'ın 500 civarında cariyesi bulunmaktadır.

    nurbanu sultan'ın bu amansız cariye merakı sebebiyle tutsak pazarında 200 - 300 altından 3.000 - 5.000 altına çıkmıştır fiyatlar. yahudî kadın tüccarları, büyücüler sarayda cirit atmaktadır.

    saraydaki çekişmeyi şuradan da anlayabiliriz: üçüncü murad; 11 defa sadrazam, 7 defa şeyhülislam değişikliği yapmıştır.
    sokollu mehmed paşa bu dönemde suikast sonucu öldürülmüştür.

    ayrıca bu dönem osmanlı imparatorluğu'nun dünya siyasetinde hâlâ en güçlü devlet konumunda bulunduğu bir zamandır ve güç zehirlenmesi yaşanmaktadır.

    üçüncü murad'ın babası gafil sarı selim, padişahın ordu ile birlikte sefere çıkmaması geleneğini başlatmıştır. padişah da sarayda ne yapsın?
    cuma selamlığı da olmasa haremden çıkmıyordu zaten.

    lâkin şunu da söylemem gerekir: üçüncü murad, bunca cariye ile cima eylemesine ve bunca çocuk sahibi olmasına rağmen safiye sultan'a olan aşkı her daim yerinde durmuştur. safiye sultan bu sebeple gittikçe güçlenecek ve devletin başına bela olacaktır.

    üçüncü murad'ın türbesi ayasofya camii haziresinde bulunmaktadır. padişahın yanı sıra haseki safiye sultan, yirmi şehzade, kızları fatma, fahri ve mihriban sultanlarla padişahın diğer yirmi kızının kabirleri bulunmaktadır.

    bu devrin, sarayda böyle karışıklıklar varken hâlâ daha toprak kazanımlarıyla devam etmesinin başlıca nedenlerinden biri de özdemiroğlu osman paşa'dır. nâm-ı diğer kafkas fatihi.

    kendisi türk tarihinin en büyük mareşallarından birisidir. saygıyla anıyorum.

  • "erkek arkadaşı fark etmesin diye aynı yerden öpmek gibi bir avantaj verir size."

    --piç iyimserin el kitabı, sâhife 74

  • - yaşınız?
    - 14
    - hmm. peki bu aşırı kilolar nereden?
    - ne bulursam yerim, evde bulamazsam apartmana sıvışır çöpleri deşerim
    - annadım. bizim evi tercih sebebiniz nedir?
    - emeklilik günlerimi geçirecek bir yer arıyordum, bu sokakta en enayi siz göründünüz gözüme.
    - başka bir kedi daha alsak.. yavru bir tekir mesela, beraber çalışmanız mümkün olur mu acaba?
    - hayır. gördüğüm yerde basarım tırmığı.
    - biz sizi sevebiliyo muyuz?
    - deneyin bakalım. bana da heyecan olur hem.
    - peki. eee, biz biraz düşünelim, sizi geri arayalım. telefo...
    - eeeh be! amma konuştunuz ulen. çekilin kenara. şu karıya da söyle kalksın koltuktan. orası benim yerim artık!
    - tısss!

  • normal koşulları olan bir uygarlıkta böyle bir keşif büyük heyecan yaratırdı. hadi halkı bir yana bırakın, bilim insanlarının bu işin peşine düşmesi beklenirdi.

    altın elbiseli adamın şanssızlığı bu işte. 2500 yıl sonra ilgisizliğe mahkum olması.

    yanındaki tabakta bulunan yazının ilk cümlesi okunmuş ve diyor ki :" hanın oğlu 23'ünde öldü..". 2500 yıl önce atalarımız bir alfabe kullanıyordu. bu bile çok heyecan verici bir olay değil mi? dile kolay 25 asır öncesinden bahsediyoruz. 300 spartalı thermopylae'de savaşırken, altın elbiseli adam orta asya'da türk dili konuşuyor, alfabe ile yazılar yazıyordu. bugün antik pers ve antik yunan tarihini okurken, aynı dönemlerde türklerin ne yaptığıyla ilgilenmiyoruz. ve hatta aşağılıyoruz kendi atamızı, "şehir kurmamışlar, yazıları yoktu, medeniyetleri yoktu". bu kadar basit değil. işte yazı vardı, işte altını en güzel şekilde işleyen, ölümsüz bir sanat eseri haline getiren bir medeniyet olduğu da ortaya çıktı. niçin kimse ilgilenmiyor? niçin daha fazla araştırılmıyor?

    uçsuz bucaksız orta asya steplerinde daha çok şey bulunacağına inanıyorum. didim, efes, truva bunlar toprak altında değil miydi? birileri araştırdı ve buldu. almanlar türkiye'deki hititlerle ilgili kazılara niye sponsor oluyor? çünkü hitit diliyle almanca arasında yakın ilişki olduğu biliniyor. adam sahip çıkıyor.

    peki aynı şey türkler için niye yapılmıyor? ortaya çıkacaklardan korkuluyor belki de. toprak altında şehirler, başka uygarlık kalıntıları olmadığını kim söyleyebilir? işte dün altın elbiseli adam yokken türk tarihini 500 lü yıllardan başlatıyorlardı.

    2500 yıl öncesinden gelen bir miras var orada, dil mirası, uygarlık mirası. konuştuğumuz dilin atası orada, yok denen uygarlığımızın, alay edilen kültürümüzün temeli orada. sadece ilgi bekliyor, toprağın altında.

  • türk kadınları gitsin, yerine italyan erkekleri gelsin ona bile razıyım. en azından muhabbet ederiz.

  • ölmeden açıp sevdiği bir şarkıyı dinlemeyi es geçmeyen adam. gözlerinin içi de gülüyor, şaraptan da şarkıdan da hala tat alıyor.. canının açıp şarkı dinlemeyi çekmesi bile yaşam kıvılcımı aslında. sırf o güzel şarkılar için bile yaşayabilirdi.
    ayrıca empati yapmayı denedim yapamadım, misal biraz sonra ölmeye karar versem ve son bir şarkı dinlemek istesem hangi şarkıyı dinleyeceğime bile karar veremem yahu. onu mu dinlesem bunu mu dinlesem derken hepsinden biraz biraz dinlerim zaman alır yürür. madem bunu dinledim son bir de film izleyeyim derim, onu mu izlesem bunu mu izlesem derken acıkırım, onu mu yesem bunu mu yesem derken tekrar hayata dönerim herhâlde. sırf en son yapacağım şeylere karar veremediğimden ölemezdim herhâlde.

  • ben geldim!
    var mı içerde biri?
    duyuyorsan beni başını salla sadece...
    acaba var mı biri evde?

    hadi... yapma ama böyle!
    duydum ki keyfin değilmiş yerinde...
    acını hafifletebilirim istersen,
    ayaklarını bastırabilirim tekrar yere...

    sakinleşsene!
    biraz bilgiye ihtiyacım var öncelikle,
    sadece basit gerçeklere:
    acıyan neresi göstersene...

    aslında acımıyor hiçbir yerim...
    ama sen kaçırıyorsun dumanını ufukta kaybolan geminin
    artık sadece dalgalarla boğuşarak kurtulabilirsin!
    dudakların kıpırdasa da duyamıyorum ne dediğini...
    çocukluğumda... bir gece ansızın fırlamıştı ateşim...
    ellerim büyümüş, büyümüş... ve taşlaşmıştı sanki!
    aynı duyguyu yine hissediyorum şimdi...
    açıklayamam, açıklasam da sen anlayamazsın nedenini
    hem zaten ben hep böyle değildim ki...
    son zamanlarda halinden memnun bir uyuşuk oluverdim...

    tamam... peki!
    sadece ufacık bir iğne deliği,
    ve sonra geçecek hepsi!
    ahhhhhh!
    ama kendini biraz kötü hissedebilirsin...

    ayağa kalkabilecek misin?
    sanırım işe yaradı. iyi!!
    bu sağlayacak gösteriyi devam ettirmeni.
    hadi ama... gitme vaktimiz geldi!

    aslında acımıyor hiçbir yerim...
    ama sen kaçırıyorsun dumanını ufukta kaybolan geminin
    artık sadece dalgalarla boğuşarak kurtulabilirsin!
    dudakların kıpırdasa da duyamıyorum ne dediğini...
    çocukluğumda... bir bakış yakalamıştım ani,
    gözümün ucuyla bir an için...
    ama tekrar baktığımda o çoktan gitmişti!
    ne olduğunu bile hatırlamıyorum oysa şimdi...
    o çocuk büyüdü... kurduğu hayallerse yitip gitti...
    halinden memnun bir uyuşuk oluverdi şimdi!