ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
31 aralık 1999 sabahına uyanmak
-
şu anda gerçekten isteyeceğim şey. annem babam sağ, henüz hiç kimse ölmemiş, henüz kötülük bu ülkenin başına bu kadar sirayet etmemiş...
ingilizceyle ilgili hatırlanan ilk şey
-
öğretmen; one
sınıf: one
ö: two
sınıf: two
...
ö: six
sınıf: gülüşmeler.
smooth criminal
-
sarkinin sozleri kemalettin tugcu tarafindan turkceye de cevrilmistir.. ustadin 'hunhar suclu' adli eserinden aynen aktariyorum:
pencereye yanastigi vakit
bir de ne gorsundu
cresendoya kesmisti ortalik
kizcagizin evine girmis
halida kan lekeleri falan
anlatilir gibi degil yani
yavrucak masanin altina saklanmis
caresiz bir haldeymis
usuyormus ayaciklari
oradan yatakodasina seyirtmis
sonu gelmismis minik yavrunun
ayse iyi misin evladim
ayse iyi misin
iyi misin ayse
ayse iyi misin
evladim iyi misin
iyi misin ayse
ayse iyi misin
iyi misin ayse
sana diyorum ayse
iyi misin
ayse iyi misin
iyi misin ayse
ayse iyi misin
ayse konusur musun lutfen
bir isaret var pencerede
bagirttirmis seni herhalde
ayseeee!
kizcagizin evine girmis
halida kan lekeleri falan
anlatilir gibi degil yani
seyirtmissin yatakodasina
ne fayda
vaden yetmis aysecik
ayse iyi misin
cocugum iyi misin
ayse iyi misin
iyi misin
hunhar bir suclunun
saldirisina ugradin
avluya gelmisler
gunlerden pazarmis
ne kara bir gun, yazik
suni teneffus mu dersin
usuldan kalp atislari mi
kar etmemis
ahh ayse ah
ayse iyi misin
evladim ayse iyi misin
iyi misin ayse
ayse iyi misin
ayse konusur musun lutfen
iyi misin
ayse iyi misin
cocugum iyi misin
iyi misin ayse
ayse iyi misin
iyi misin ayse
hunhar suclu
vurdu seni
tamam, tantana yaratmayin
toplanmayin lan dagilin
iyi misin aysecik
gulec yuzlu cocuk
iyi misin
ayse iyi misin
28 aralık 2014 thy istanbul los angeles uçuşu
-
(bkz: uçakta internet var ona göre)
lezita
-
türk işçilerini işten çıkarıp yerine hindistan'dan ucuz işçi getiren iğrenç şirket. ürünlerini kesinlikle almayacağım artık.
gördüğüm kadarıyla bu skandalın üzerinde tek duran parti de zafer partisi. ümit özdağ işçilerin yanına gidip bizzat destek vermiş.
ürünün etiketinde gdo'suz olduğunu belirtme yasağı
-
ilgili yönetmeliğin 5. maddesinde aşağıdaki ifadelerle yer alan yasak:
"gdo'suz ürünlerin etiketinde ürünün gdo'suz olduğuna dair ifadeler bulunamaz."
son zamanlarda kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. milyonlarca insan toplanıp çığlık atsak belki rahatlarım.
bu yasağın 'mantıklı' bir açıklamasını ('yabancı şirketlerin çıkarlarını korumak' gibi bir açıklamayı insanlık dışı bularak reddettiğimizi varsayalım) yapabilecek babayiğit varsa beri gelsin.
kendi yönetimi tarafından insan yerine konulmamak ne acı. bunun farkında olmayan milyonlarca da 'vatandaş'ımız var üstelik. onlar için ayrı, kendim için ayrı üzülüyorum.
yürüyen banknotlarız biz!
keep talking
-
son derece etkileyici "müzikalite"sinin yanında; pink floyd un kendine özgü dahiyane söz kurgusunu da yogun biçimde yansıtır..
sozlerin içerigine bakıldıgında hislerini anlatamayan bir insanın sozleri gibi görünür..
oysa ki birçok anlamı bir arada barındıran bu parca,
cagımızın modern toplumunda iletişim teknolojilerinin ust duzeyde oluşuna karşın var olan "iletişimsizlik" sorununu ele alıyor izlenimini verirken, aynı zamanda da ilkel çağların, iletişim kurmayı, yani konuşmayı, bir "dil" yaratmayı henuz cözememiş insanının hislerini dışa vurmakta yasadığı imkansızlık halini de anlatır..
there' s a silence surrounding me - "bir sessizlik var etrafımı saran"
i can' t seem to think straight - "dogru duzgun dusunemiyorum"
i' ll sit in the corner - "bir köşede oturacağım"
no one can bother me - "böylece kimse beni rahatsız edemez"
kısmında bu "ikili" anlatım açık biçimde görülür.. ancak bu anlatım butun sarkıya yayılmış olmasına karsın tum soz duzeni içinde kendini gostermez.. biraz daha acarsak:
i think i should speak now (why won' t you talk to me)
i can' t seem to speak now (you never talk to me)
my words won' t come out right (what are you thinking)
i feel like i' m drowning (what are you feeling)
i' m feeling weak now (why won' t you talk to me)
but i can' t show my weakness (you never talk to me
i sometimes wonder (what are you thinking)
where do we go from here (what are you feeling)
sanirim simdi konu$malıyım (neden benimle konu$muyorsun)
konusabilecegimi sanmıyorum (neden benimle konu$muyorsun)
dogru sozcukleri bulamiyorum (ne du$unuyorsun)
sanki boğuluyor gibiyim (ne hissediyorsun)
şu anda kendimi gucsuz hissediyorum (neden benimle konu$muyorsun)
ama bu gucsuzlugumu ifade edemiyorum (benimle hic konu$muyorsun)
bazen merak ediyorum (ne du$unuyorsun)
'nereye' gidiyoruz (ne hissediyorsun)
bu ilk kısımda, ilk çağlarda herhangi bir konuşma-iletişim kurma yeteneği bulunmayan ilkel bir insanın dusuncelerini, acılarını, korkularını, kaygılarını ve daha bircok envai çeşit duygularını ifade edemeyişindeki "boğulma" hissi anlatılmak istenir.. keza şarkının bu bolumundeki sozlerde de*****bu "içinde kalan duygular arasında boğulma" hali açıkça dile getirilir..
hemen devamında yer alan iki mısra ise** bu bogulma hissinin nereye kadar surecegini, hislerini anlatamadan nereye kadar dayanabilecegini dusundukce gelecegin neler getirecegini bilemeyişin ve bunun getirdigi kaygının anlatıldıgı bir kısımdır..
ikinci kısım ise gunumuzun "modern çağlar"ına ayrılmış bir ikinci bölüm gibidir..
why won' t you talk to me (i feel like i' m drowning)
you never talk to me (you know i can' t breathe now)
what are you thinking (we' re going nowhere)
what are you feeling (we' re going nowhere)
why won' t you talk to me,
you never talk to me
what are you thinking
where do we go from here
neden benimle konu$muyorsun (sanki boğuluyor gibiyim)
benimle hic konu$muyorsun ($imdi soluk alamadigimi biliyorsun)
ne du$unuyorsun (hicbir yere gitmiyoruz)
ne hissediyorsun (hicbir yere gitmiyoruz)
neden benimle konu$muyorsun
benimle hic konu$muyorsun
ne du$unuyorsun
'nereye' gidiyoruz
bu ikinci "soru-cevap" bölümü ise "we're goin' nowhere" sözü ile ilk bölümdeki "ilkel adam"ın sorusuna bir cevap niteliği taşır..
bir çelişkinin ortaya çıkışına işaret edilir,yani;
ilkel insanın elinde bırakın herhangi bir iletişim aletini, konuşabilecek bir dili bile yoktur, iletişimsizlik içerisindedir ve bu durumun ne noktaya kadar surecegi onda bir merak, bir kaygı yaratmaktadır,
diğer taraftan ona gore muthis derecede "üstün" olan gelişmiş "modern" cag insanı yuksek teknolojinin yarattıgı imkanlara ragmen iletişimsizlik sorunu yaşamakta, aynı "boğulma" hissi halen surmekte * ,toplum içinde kendini yalnız hissetmektedir, iletişim açısından "varlık içinde yokluk" çektiği bu durumda o ilkel insandan ne farkı oldugu tartışma konusudur..
her iki soru-cevap kısmının ardından yinelenen;
it doesn' t have to be like this - "böyle olmak zorunda değil"
all we need to do is make sure we keep talking - "tek yapmamız gereken konuşmaya devam etmek"
sözü, iletişimsizliğin ve bunun sonucu olarak gelen içine kapanıklık, depresiflik ve yalnızlık hissinin tek çaresini gözler önüne serer, "konuşmak".. "bir köşede oturup" kendini insanlardan çekmek yerine, "keep talking", iletişim kurmaya devam etmek..
işte pink floyd'un muhteşem sanat ve anlatım yeteneği burada ön plana çıkmaktadır.. bu "ikili anlatım" pink floyd'un bircok parcasında üstü kapalı biçimde gorulebilecegi gibi, jethro tull'ın "steel monkey"*isimli parcasında da nispeten daha görünür biçimde kendini belli eder..
elon musk'ın atatürk tweet'i
-
hala pr çalışması, beğeni alınca aktı, cingöz recai diyen, aşağılık kompleksinden kurtulamamış insanların olduğunu bize gösteren nefis twit.
işin ilginci adamın milyarlarca dolar serveti var, istese tüm dünyada üretebildiğinden fazla iş bağlayabilecek potansiyeli var, uzaya uydu göndermiş, sen daha iyi fikri olmadığını ve twitterdan atatürk yazarak pr yaptığı söylüyorsun. haklısın tabii.
büyük oyunu bozdunuz, tebrikler.
kış uykusu
-
sürekli filmin uzunluğuna vurgu yapıp, vay be, o kadar da sıkıcı değilmiş, diyen sinemaseverler sanırım hep kısa metraj izliyorlardı.
birçok sinefilin yere göğe koyamadığı the godfather 175, devam filmi 200, once upon a time in america'nın director's cut versiyonu ise 229 dakikadır. daha tonla örnek verebilirim!
demek ki neymiş, uzun filmler de çekiliyormuş! artık papağan gibi aynı şeyi tekrarlamayın da filmi okuyun, iki orijinal bir şey söyleyin!
edit: imla
evlenmek için muhteşem 15 sebep
-
ihaleye başka katılan firma olmaması. eheh.
market deposunu meyhaneye çeviren yurdum insanı
-
polisin çocuk azarlar gibi koca koca adamları azarlaması , muhabbetin ne ile edileceğinin karar merkezi gibi konuşması.. nereden tutsan elinde kalır . kes cezasını , yap işlemini ne diye işi şova dönüştürüyorsun . bu ülkede az biraz yetkisi olan kendini allah zannediyor ya ona yanıyorum.