hesabın var mı? giriş yap

  • dirkilmek.

    bu kelime bugün itibariyle lugatımda yerini buldu.

    bu detayı kim, nasıl, ne yaparken yakaladı lan? bu ülke beni cidden korkutmaya başladı.

  • okuldan cikarken iyi geceler diledigimde guvenlige, alis-veris'in ardindan tesekkur ettigim kasiyere, minibusten inerken iyi gunler diledigim sofore suratima sadece bon bon baktiklarinda soylemek istedigim soz.

  • program işliyor gençler, bana "hmm.." dedi. mealen"allah'ın yarattığına kötü bir şey deyip de günaha girmeyelim abi de niye upload ettin ki fotonu sen bilmiyor musun kendini" anlamı çıkarttım. "godlike" kategorisinden kızlar eqlesn, swh.

  • veysel şanlıejder adını alabilir. sanki lord of the rings'den fırlamış bir türk elf gibi. yakıştı. evet.

  • arkadaşlar, bildiğiniz gibi mernis projesi kapsamında geçmişe dönük yani osmanlı zamanında yaşamış olanlar dahil 120 milyon kişiye tc kimlik numarası verildi, geçmişe dönük soy kütüğü çıkartabilmek için bağlı bulunmuş olduğunuz kaymakamlığa bir dilekçe ile başvurduğunuzda 5 dk içinde belgeyi elinize veriyorlardı yani en eski dedenizden itibaren tüm sülalenizin kayıtlarını çıkartıyorlardı ama artık özel bilgilerin korunması kanunu nedeniyle böyle birşey mümkün değil ancak şimdiki uygulama duyduğum kadarıyla akraba birkaç topluluk olarak dilekçe verildiğinde alınabiliyor.

    mernis öncesi kayıtlar için, başbakanlık osmanlı arşivlerine gidiyorsunuz, merkezi istanbulda valilik binasının olduğu yerleşkede, kaydınızı yaptırıyorsunuz ve araştırmacı kimliğinizle işleme başlıyabilirsiniz, dijital ortama aktarılmış ve bilgisayar ortamında istediğiniz il ilçe köy ve mahalleyi aratarak, nıfs kayıtlarını inceleyebilirsiniz.

    bu kayıtlarda sadece nüfus bilgisi değil aramış olduğunuz kelime ile ilgili kayda geçmiş her türlü belgeyi bulabilme imkanınız var, eğer bilinen, memur, paşa, soylu vb. gibi bir aileye sahipseniz geçmişinizi incelemek daha kolay, burada soy kütüğü ve geçmiş araştırmak isterseniz 1830lu yıllardaki nüfus sayımı zamanına kadar kayıtlara ulaşabilirsiniz tabii sadece erkek nüfus kayıtlı, hatta hangi iş ile meşgul olunmuş vb. birçok bilgiye ulaşabilirsiniz, çeşitli resmi kurumların kendi bünyesinde arşiv kayıtları var, bazısı açık bazısı kapalı bir kısım arşiv artık internetten bile ulaşabiliyorsunuz.

    nüfus cüzdanında arka kısımda yazılan aile no ; bulunduğunuz köydeki aile sayısı , birey sıra no ise sülalenizdeki kişi sayınızdır yani sizden büyük akrabalarınızda daha küçük bir sayı bulunur, sizden küçük akrabalarınızda, kardeşinizde falan sayı büyüktür yani bu gittikçe sülaledeki kişi sayısı çoğalıyor demektir, aynı soy kütüğüne sahip ama farklı soyadlı aileler olabilir, mesela bizim sülalede 3 farklı kardeşe cumhuriyetin ilk yıllarında farklı soyadları verilmiş ama soy kütüğü aynı, eğer en büyük dedeniz başka bir sülaleden ayrılmışsa, ilk sülalenin kayıtlarına da bakmak lazım.

    eğer kimlikteki, birey numarası kısmındaki sayı az ise yani mesela birey numaranız 15-50 gibi düşük bir sayıda ise muhtemelen göçmen bir aileye aitsinizdir yani geçmişe ulaşılamamış demektir, mernis projesi yapılırken cumhuriyet tarihindeki sayımlar esas alınmış ama ilk sayımlarda, ölmüş olanlar, halihazırda hayatta olan birey'in beyanına göre, ana baba ve dedesi gibi ilaveler yapılmış ve cumhuriyet öncesi olarak onlara da tc kimlik numarası verilmiş ve toplam 120 milyondan fazla kişi numaralandırılmıştır.

    geçmiş araştırmalarında en kolay yöntem , yaşlı akrabalarınızın beyanları olmalıdır çünki yeni neslin unutmuş olduğu akrabalık ilişkileri olabilir yani en eski bildiğiniz dedeniz, köyünüzdeki başka bir ailenin bir evladı olabilir, bu nedenle soy kütüğü araştırmanda bu işe meraklı olan akraba ve komşularınızla birlikte hareket etmek daha kolay ve net sonuçlar verecektir ayrıca eğer tarihe not düşmek isterseniz yaşlılarınızın tüm konuşmalarını yazılı ve görsel olarak not etmenizi tavsiye ederim, kültürel aktarım, ilginç bilgiler, inanışlar vb. bunları gelecek nesillere aktarmak güzel bir şey olur.

  • mba yok, düşünmüyorum da. aile şirketi yok, peder düşünmüyor da. zaten boğa burcuyum.

  • deniz kenarında tatil yapma, deniz manzarasına bakma veya denize bakıp huzur bulma fikrinin son birkaç yüzyılda çıkmış olması.

    edit: birileri deniz-nehir farkını bilmeden kendince ayar vermeye çalışmış. bu yazıda nehirlerden değil denizden bahsediyor. nehirler tarih boyunca tarımsal sulamada kullanıldığı ve içme suyu sağladığı için için zaten kutsal bir yere sahipti. denizlerle nehirler aynı şey değil. daha en basit coğrafya bilmeden ve okuduğunuzu anlamadan başkalarına ayar vermeye çalışmayın.

    100-150 yıl öncesine kadar yazılmış neredeyse hiçbir eserde ve anlatılmış hiçbir hikayede denizden "huzur veren" bir şey olarak bahsedilmez ve deniz manzarası neredeyse hiç övülmez. genelde insanlar için deniz 2 anlam ifade etmiştir. ya ticaret ürünlerinin ve su ürünü yiyeceklerin geldiği bir kaynak ya da düşman askerlerin, işgalcilerin, korsanların, sellerin ve tsunamilerin geldiği felaketler kaynağı.

    tarih boyunca insanlar denizi iyilik veya kötülüklerin geldiği tanrısal bir kaynak olarak görmüşler ama hiçbir zaman huzur veren bir manzara veya tatil yapılacak bir şey olarak görmemişler. aynı zamanda deniz kenarındaki araziler tuzlu olduğu için fazla verim vermediğinden köylüler deniz kenarında yaşamayı tercih etmemişler. tarih boyunca krallar ve padişahlar sevmedikleri şahısları ceza olarak hep deniz kenarlarına veya adalara sürgün etmişler.

    mesela robinson crusoe ıssız adaya düştüğünde hikaye boyunca hiç deniz manzarasına hayranlıkla bakıp huzur bulmaz. 2 yıl okul tatili kitabında çocuklar hiçbir zaman deniz manzarasının güzelliğinden bahsetmez. ıssız adalarda geçen hikayelerde bile deniz ya felaket kaynağı ya da kurtuluşun geldiği yerdir ama hiçbir zaman manzarasına bakılıp da huzur duyulan bir şey değildir. eski mısır yazıtlarında nil nehrinden bir bereket kaynağı olarak bahsedilir ama akdeniz'den hiç övgüyle bahsedilmez. antik yunan yazılarında dağlar taşlar bile övülür ama denizin verdiği huzurdan hiç bahsedilmez. eski şiirlerde, ilahilerde ve kutsal metinlerde hiç denizin huzur verdiğinden bahsedilmez.

    1800'lerden sonra avrupa ve amerika'da zengin kesim deniz kenarlarında arazi satın alıp buralara yazlık villalar ve tatil köyleri kurmaya başlayınca deniz manzaraları kıymete binmeye başlamış. eğlence için plaja gitme kavramı da bundan sonra başlayan bir şey.

    kaynak soran olmus.

    https://www.smithsonianmag.com/…al-place-180959538/

    https://www.washingtonpost.com/…going-to-the-beach/

    https://dailyhistory.org/…ory_of_going_to_the_beach

    https://www.theatlantic.com/…r-of-the-beach/279175/

  • üçüncü nesil rayon kumaşıdır. modal ve viskozdan farklı olarak üretiminde solvent olarak kostik yerine n-methylmorpholine n-oxide (nmmo) kullanılmasıdır. bu da lyocelli çevreye duyarlı ve hipoalerjenik bir ürün yapar. bununla birlikte iplikçiklerinin iç yapısı diğerlerine göre çok daha muntazamdır ve su veya nem emme kapasitesi artırılmıştır. bu sebepten daha dökümlü ve daha yumuşaktır. daha fazla suyu (teri) hızla emip buharlaşmasına izin verdiğinden bakteri oluşumuna izin vermez hatta engeller dolayısıyla kokuyu da engeller. makinede soğuk sıcaklıklarda hassas devirde yıkanabilir. yine hassas devirde soğuk olarak kurutma yapılabilir. ilk yıkamadan sonra %3 çekme yapma ihtimali vardır. diğer kumaşlarla kolaylıkla karıştırılabilir. tencel lenzing firmasının ürettiği patentli ürünün adıdır. farkı odun hamurunun sadece okaliptus ağaçlarından elde edilmesidir. bunun gibi etiketlerde bambu yazan veya bambu kumaş denilen de lyocelldir. odun hamuru bambudan elde edilmiştir. ama bazı durumlarda bambu kullanılmasına rağmen kostik kullanılarak üretildiği için hipoalerjenik ve çevreye duyarlı (yeşil) üretim olmayabilir, kumaş aslında modal veya viskoz olabilir. yıkama ve kurutma talimatları incelenerek gerçek lyocell olup olmadığı ile ilgili fikir elde edilebilinir. sadece kuru temizlemeyse viskoz, 30-40 derecede makinede yıkama ve normal kurutma ise modal olabilitesi yüksektir.

  • ortamda yedi kişi vardır, telefonun sağ tarafında mükemmel bir org efekt yapmak üzere hazır beklemektedir, duvarda da bir inek zili asılıdır. arkadaşın sütaş'a başvurmuş kuzeni aranır. bu arada saat 01.30'dur. yedi kişi de speaker mode on olan telefonun önünde sıraya girmişlerdir.

    es*-aloouuvv.
    1- efendim iyi akşamlar, x'le görüşecektim.
    es- ben babasıyım, benimle görüşün.
    1-efendim kızınız sütaş'a iş başvurusunda bulunmuş.
    es-evet doğrudur, bulundu beyefendi.
    1- iş başvurusu kabul edilmiş, ben şimdi sizi müşteri temsilcisine bağlıyorum, onlar gerekli bilgiyi verecekler size.
    es-peki bekliyorum.

    1 numaralı arkadaş* telefonun 5-5-6 tuşlarına basarak yalandan bir telefon bağlama sesi oluşturur dıt-dıt-dııııttt şeklinde ve sırayı 2 numaraya bırakır.

    2- iyi akşamlar, sütaş müşteri hizmetleri.
    es- efendim iyi akşamlar, kızımın iş başvurusu için bağladılar, kabul edilmiş de.
    2- isim alabilir miyim?
    es-mehmet bilmemkim
    2- hayır kızınızın ismi
    es- haa, duygu bilmemkim
    2- daha önceden iş deneyimi??
    es- bilmemne aş, bilmemne ltd
    2- ne zaman başvuru yapılmış?
    es- bir hafta kadar önce mülakat vardı.
    2- ben bununla ilgilenemem, sizi müdür yardımcısına bağlıyorum
    es- peki

    müşteri hizmetleri adamı müdür yardımcısına, müdür yardımcısı müdüre, müdür genel müdüre genel müdür de en sonunda bokunu çıkararak sütaş çiftliğine bağlar. adamımız sinirlenmiştir. diğer elemanlar duvarda asılı inek çanını sallarken bir yandan orgla inek efekti verilir.

    6- sütaş çiftliği buyrun.
    es- yahu bu ne biçim yer, o ona bağlıyor, o ona bağlıyor. niye böyle bir kişi bilemiyor ki bunu, bu saatte yapılır mı bu??
    6- beyefendi benim bilgim yok ben sizi cepheye bağlıyorum.

    evet, son durak cephedir, çünkü orgun çok güzel bir silah sesi efektine sahip olduğu keşfedilmiş, ortamın boku çıkmıştır.

    7- buyrun ben komutan bilmemkim, burası cephe. ıaahhhhhhnnnnn!!!!
    es- yahu dalga mı geçiliyor bizimle??

    bu lafın üzerine ekip daha fazla dayanamaz ve kendini güler vaziyette yere fırlatır. arka planda "niye gülüyorsunuz, dalga mı geçiliyor" şeklinde bağrışmalar duyulmaktadır.
    (bkz: based on a true story)

  • dokuz yıl önce soğuk bir bayram tatiliydi. her fırsatta kaçtığım yer olan köye, dedemin yanına gitmiştim. tatilimin son günü, evde yalnız kaldığımız bir anda dedem bana seslendi. koştum gittim, "gel dedi, yanıma otur" oturdum. kolunu attı, sarıldı, iki damla yaş düştü gözlerinden. şaşırmıştım. çerkes ihtiyarları sert olur. sert adamdı benim dedem de. neredeyse altmış yıl aynı yastığa baş koyduğu babaannem öldüğü gün bile tek damla gözyaşı görmedim ben bu adamın gözlerinde. bana yakında öleceğini, bir daha görüşemeyeceğimizi söyleyerek vedalaştı ve helalleşti benimle. o an tek düşündüğüm şey dedemin bunamaya başladığıydı ama çok geçmeden ölüm haberini aldım. ölürken bile kendini bozmadan öldü. durup dururken " oğluma (babama) haber verin, ben ölüyorum" demiş, yatmış ve ölmüş. bir daha asla ne bir bayramın tadı oldu eskisi gibi, ne de köyün. evin direği yok o öldüğünden beri ve kimse yıl 1934, ağustosunun 26'sı diye başlayan hikayeler anlatmadı bir daha. ve eminim ki dünyada bir kez daha bu kadar saygı duyacağım bir insan olmayacak.

  • cüneyt özdemir’in ahmet şık’a laf söyleyebilmesi haddine değil. önünü ilikleyip saygı duruşunda bulunmalı.
    ahmet şık gibi bir adama para ağır basıyor demek ciddi anlamda saçmalamaktır. hele hele trol demek için kafayı sıyırmış olmak gerek.

    mevcut düzene mafyalaşmış devlet diyebilme cesaretini göstermiş, mahkemede tutuklanırken bu ülkeye hesap vereceksiniz diye iktidara bas bas bağırmış, aylarca içerde yatmış birisi ahmet şık. korkmadan cesaretle mafyalaşmış siyasete kafa tutmuş, hukuksuz faşizan sisteme boyun eğmemiş, mecliste de takır takır ağzına geleni söylemiş cesur bir siyasetçi.

    cüneyt’in ahmet şık’a laf söylemesi için kırk fırın ekmek yemesi lazım. sonra da abdest alıp takım elbise giyip kapıda sıranın kendisine gelmesini beklemesi lazım.