hesabın var mı? giriş yap

  • lise mudurumden geliyor:

    degerli ogretmen arkadaslarim, lutfen ogrencilerinizi 10'ar gun arayla sinif baskani yapin ki ilerde baskan veya baskanlik gibi saplantilari olmasin.

  • aslında çok da özel bir şey olmadığını yüksek tahsilli bir sığırdan öğrenmiştim.
    iş çıkışı, kurumun cafeteryasında toplanıp, birer kahve içeriz stresten arınmak için. kurumda çalışan erkek doktorlardan biri de masamıza ortak olur mütemadiyen, çok da güzel sohbetler edilir. sadede gelelim;

    ilişkiler üzerine konuşurken, kız arkadaşlardan biri "hocam evli misiniz?" diye sordu.
    "1. turu sonlandırdım, 2. tura başlayacağım." dedi.
    bu boşandığını ve 2. kez evlenmek üzere olduğunu söylemenin kuuuul versiyonu olsa gerek. neyse... derken 2. irdeleme cümlesi geldi arkadaştan; "zor olsa gerek hocam 2. bir evliliğe karar vermek."

    "20 sene önce fakültedeyken aşıktım ben ona. evlenme teklif ettim, kabul etmedi ama ona olan tutkum hiç bitmedi. sonra o evlendi, ben evlendim, çocuklarımız oldu. eşlerden ayrıldık. 20 yıl sonra tekrar evlenme teklif ettim ve kabul etti." diye cevap verince bizim ultra romantik salak kız birden "ayyyyyyy ne tatlıııı!" diye göz bebeklerini kalp şekline bürümüştü ki cümlenin devamı geldi;

    "20 yıl bekletti beni. aylarca nefes aldırmadan becereceğim onu!"

    hayatımda o kadar sinirlendiğim çok zaman olmuştur ancak birinin yüzüne kusmak istememin örneği çok da yoktur. velhasıl dostlar, her zaman çok da "ayyyyyy ne tatlıııııı!" olamayabildiğini 1. ağızdan dinleyerek öğrenmiş oldum.

  • atina international hava alaninda erkekler tuvaletinde, bir kapinin arkasinda yazan yazi: " constantinopolis is the capital of greece"
    altinda ise bir turk gencinin yazisi:" then greece is a district of turkey"
    helal olsun turk gencine.

  • bitmiyor, sessizliği en son ne zaman tattım bilmiyorum. yaz günleri pencere açık, daha kötüye gidiyor. susmuyorlar. devasa ama kulağa hoş gelmeyen bir orkestra gibiler. sabah kuş sesleri yapıyor açılışı. uyandıklarında tüm odak kendilerinde ama saatler ilerledikçe arka plana geçiyorlar. hani huzurlu denir ya bu sesler için, değil işte. sabahtan akşama kadar duyunca değil. yavaştan ikişer üçer sokağa çıkan çocuklar başlıyorlar hayvan gibi bağırmaya. kuşları kıskanmış olacaklar ki bizim onlardan ne eksiğimiz var dercesine enerjileri bitene kadar tepiniyorlar kendi ses tellerinin üzerinde. tabii bu arada sırası gelen her araç repliğini söyleyip çekiliyor ansızın. külüstürden moderne tüm araçların motor sesi geliyor kulağıma. her otuz dakikada bir ise motor sürücüsü motorunun çıkardığı o mide bulandırıcı sesiyle çevredeki gürültüyü yararak gidiyor bir anda. bir ok gibi bulanıklaştırıyor her şeyi ön plana geçmek için ve lütfen bana söv diye yalvarıyor sanki. bazı külüstür araç sürücüleri ise benim aracım yeterince gürültülü değil dermişcesine eline hoparlör alıp bağırarak geçiyor sokaktan. kimisi, dinleyenlerin bu kadar yüksek ve berbat gürültüyü kimin çıkardığını merak ettiğini düşündüğünden kendini tanıtma ihtiyacı hissedip, eskiciyim ben diyor. kimisi ise dolaylı yoldan anlatıyor. dolmalık biberim var diyor. o sırada karşıdan da akrabası geliyor herhalde. o da, benim de çileğim var diyor. hava kararmaya başladıkça annesini sevmeyenler grubu giriş yapıyor lobiye. arabalarımızdan açtığımız bu iğrenç şarkıları hepinize dinleteceğiz sloganıyla birlikte başlıyorlar işe. eskiden bu grubu susturmak için polisi arayan ben ve diğer site üyeleri artık tenezzül bile etmiyor. daha az önce suçluların dışarıda dolaştığı ülke haberlerine bakan site üyeleri bunun bir işe yaramayacağının geç de olsa farkına varıyor. ben ise aşağıdaki hıyarın güzel gönlü ne isterse onu dinliyorum. bazen bağırıyor bazen kalabalık gelip hayvan gibi konuşuyorlar ama ses etmiyorum. allahın belası ülkeden ya şu an kurtulayım ya da geberip gideyim diye iç geçiriyorum sadece. tabii karanlık çöktüğünde zaten var olan, serengeti düzlüklerinde askerlik yapmış olan başıboş köpekler; “belki burada olduğumuzu bilmeyenler vardır” diye düşünmüş olacaklar ki başlıyorlar havlamaya. normalden daha yavaş konuşan caminin imamı ezan okuduğunda, kendilerine ilahi bir gücün seslendiğini düşünüp cevap verme gereği hissettikleri için aniden kurt moduna geçiş yapıp uuuluyorlar. neyse ki saat sabah dört olduğunda sessizliği yakalıyorum. tek tük araba sesleri çok da rahatsız etmiyor artık. kafamı dinliyorum çünkü nadiren o saate kadar uyanık kalıyorum. az sonra günün en pis, en eski ve en iğrenç sesli motorunun geçeceğini bilmeden anın tadını çıkarıyorum. ama istinasız o an geliyor ve motor, tüm kuşları uyandırıp döngüyü tekrar başlatıyor. ben de bundan kurtuluşum yok deyip kafamı yastığa koyuyorum ve uyumaya çalışıyorum.

  • bende aşırı sinir şeklinde vuku bulan fobi. resmen sinirden ölüyorum delikli bir şey görünce. parçalamak istiyorum o şeyi. mideme vuruyor sonra da bu sinir. sadece delikli şeyler de değil. mesela çocukken ufak bir göletin içinde birikmiş kurbağa yumurtalarına rastlamıştım ve o zaman da aynı şeyi hissetmiştim. aynı şekilde havyar görmeye de dayanamıyorum. illet bir fobik durum. ve ilk kez bu kadar zorlandım bir entry girerken.

  • insanlarin cocuguna hic gofret alamamasinin ne demek oldugunu bilmeyen, tahmin edemeyenlerin; onlarin neden bim'den alisveris yaptigini(zorunda oldugunu) anlayamacagi asikar. bim reklam yapmaz; bim isikli, albenisi cok yuksel olan market raflari, urunler kullanmaz. bim sadece urettirir ve satar. bu yuzden de ucuz. ve bu yuzden de, gelir seviyesi dusuk insanlar tarafindan tercih edilir. kusura bakmayin ama, gucumuz buna yetiyor. midemiz de.

  • hogwarts'ta işlerin ne derece kirli işlediğini gözler önüne seren bir gerçektir.

    --- spoiler ---

    bilindiği üzere harry potter'in ilk senesinde bölüm kupasının sıralaması şöyleydi;

    1. slytherin 472 puan
    2. ravenclaw 426 puan
    3. hufflepuff 352 puan
    4. gryffindor 312 puan

    bu sıralamaya göre bütün hogwarts süslenmiş, bütün odalar "saldır yılanım" flamalarıyla bezenmiş, her yer şanlı slytherin'in yeşili ve siyahı boyanmış, taraftar şampiyonluk kutlamalarına başlamışken tutuyor bu alçak hogwarts müdürü hiç bir kurala kanuna dayanmayan tamamen sikinin keyfine verilmiş puanlarla gryffindor'u şampiyonluğa ortak ediyor.

    bütün sene haşaralılıklarıyla herkesi hayatından bezdiren, değerli hocamız severus snape'a, öz beöz slytherin çocuğu malfoy'a ve camiamıza ağza alınmayacak hakaretler eden hermione-ron-harry üçlüsüne sırayla 50, 50, 60 puan vererek adeta ulu orta kayırmacılık yapıyor.

    ama işte allah'ın sopası yok. hesabını iyi yapamamış olacak ki bunak herif, şikeyi bile doğru düzgün yapamadan iki takımı 472 puana eşitlemiş oluyor.

    bundan sonrası daha da evlere şenlik. kürsüde konuşurken yaptığı hatayı anlayan dumbledore, son bir kıvırmayla bütün sezon yokları oynayan nevile'e 10 puan daha yazıyor.

    bu tiyatroya itirazlarıyla adeta çılgına dönen slytherin taraftarına ise hiç kulak asılmadan flamalar filan bir büyüyle değiştiriliyor.

    böylesine şaibeli ve ahlaksız bir sonuçtan bile utanmayan gryffindor takımı ve bilhassa harry potter, sözüm ona tarafsız dumbledore ile objektiflere poz vererek kupayı kaldırıyor.

    buradan bu tiyatroyu kınıyorum. ve slytherin'in alnının akıyla kazandığı kupasının geri verilmesini talep ediyorum

    --- spoiler ---

    edit: bugün gryffindor'un yanında olan hufflepufflu ve ravenclawlı kardeslerime sesleniyorum; bu ateş üflemekle sönmez. adaletini bozduğunuz kantar birgün sizi de tartar.

    edit2: arkadaşlar gerçek şampiyon slytherin'imizin asıl renklerinin yeşil gümüş olduğunu biliyorum. o seneki deplasman formasının yeşil-siyah olmasından ötürü öyle söyledim. siz bu algıcı gryffindor yosmalarına aldırmayın.