hesabın var mı? giriş yap

  • birinde 51, diğerinde 50 adet tuvalet vardır. böylelikle rahatça sidik yarışında bulunup milleti galeyana getirebilir, tarihin ilk futbol troll'ü olarak kayıtlara geçebilirsiniz.

  • hello greece!

    i am from turkey! my name is mustafa, in other words, moustapha!

    i hope that pease may be in the world. like atatürk said. (he did not step over greek flagg)

    ok, no more mister nice guy... i have home in istanbul. (in other words, konstantine). if you like to try turkish food like imambayıldı (in other words, imambayıldıkis), you can contact me... i have big house near taksim. (30 km... it is beylikdüzü).

    thanks and kalimera!!!!!!!

    mustafa

  • benim bu, ilkokuldan beri hep sessiz çocuk dediler benim için. halbuki ben sessiz değildim sadece anlatacak çok şeyim yoktu. 30 yaşındayım hala sessizim, birçok şeyi hala anlatılacak kadar özel bulmam. insanlar neden her şeylerini anlatır ki?

    çok konuşan insanlar mı onları hiç anlayamadım bak...

  • bu sorunun tek cevabı var, o da sirius black. tartışması bile kabul edilemez.

    bazıları bu soruya remus lupin, severus snape ya da fred weasley cevabını verir ama hayır, gerçekten bahtsız olan kişi sirius'tu. remus hayatının çoğunu acı içinde geçirdi ama ailesi tarafından seviliyordu ve hayatının son döneminde mutluluğu buldu. evli ve çocuklu bir kahraman olarak öldü. hele severus snape hiç değil. evet, ailesi onun tercihi değildi. evet, lily onu seçmedi ama kendisi bir ölüm yiyendi ve hak ettiği azkaban'ı boylamak yerine dumbledore'un desteğiyle yırtarak özgür bir şekilde yaşadı. hayatının son iki yılında çok istediği karanlık sanatlara karşı savunma öğretmeni ve hogwarts müdürü oldu. öldüğünde de harry, onun bir kahraman olarak anılması için her şeyi yaptı. fred weasley ise sevgi dolu bir ailede doğdu ve hep sevgiyle büyüdü. ölümü hem hp evreni hem fanlar için bir yıkımdı ve hep sevgilye hatırlanacak.

    oysa onların aksine sirius gerçekten de gün yüzü görmedi. ilk talihsizliği karanlık büyü düşkünü, kuralcı, sert ve baskıcı bir ailenin parçası olarak dünyaya gelmesiydi. ailesinin fikirlerini hiçbir zaman paylaşmadı. her zaman onlarla çatışma halindeydi. sevilmeyen çocuktu. sürekli kardeşiyle kıyaslandı ve istenmeyen evlat ilan edildi. öyle ki kendi annesi aile ağacındaki portresini bizzat elleriyle uçurdu. daha on beş yaşında ailesinden kaçmak zorunda kaldı.

    hogwarts'tan mezun olduktan sonra arkadaşlarıyla mutlu olabilirdi belki ama james çok erken evlenerek odak noktasına ailesini koydu. en yakın arkadaşıyla arasına lily ve harry girdi. üstelik daima savaş içerisindeydiler ve çok kısa sürede zümrüdüanka yoldaşlığı'nın birçok üyesini kaybettiler. sevdiği insanların, arkadaşlarının ölümünü izledi.

    üstelik bu arkadaş dediği kişilerden biri ona ihanet ederek 12 yıl azkaban'da yatmasına neden oldu. tek amacı arkadaşlarına yardım etmekti ve sonucu hapishanede bitti. masum bir adam olarak 12 yılını hapishanede geçirdi. bu da yetmezmiş gibi kendini en yakın arkadaşının ölümünden sorumlu tuttu. zira kılkuyruk'un sır tutucu olması fikrini o ortaya atmıştı. amacı ise "ne de olsa en yakın arkadaşı olduğum için herkes benim sır tutucu olduğumu düşünür ve benim peşimden gelir. beni sıkıştırıp büyüyle söyletseler bile sır tutucu olmadığım için arkadaşlarımı tehlikeye atmam" fikriydi. yani sirius, sırf arkadaşları yaşasın diye kendi hayatını hiçe saydı. karşılığı da hapis ve vicdan azabı oldu. evet, snape de vicdan azabı çekti ama bu vicdan azabını dışarıda, özgür bir adam olarak çekti. 12 yıl hapis yatmadı.

    sirius'un hapishaneden kaçması bile "ben masumum, burada olmamam gerekir" düşüncesiyle değil, vaftiz oğlunun tehlikede olduğu fikriyle oldu. kendini değil, harry'yi düşünerek azkaban'dan kaçıp kılkuyruk'un peşine düştü.

    tam harry ile yeni bir hayat kurup mutlu olacakken kılkuyruk kaçmayı başardı ve sirius kaçak hayatı yaşamaya başladı.

    kaçak hayatı da pek parlak gitmedi. zümrüdüanka yoldaşlığı'nda herkes aktif olarak çalışırken ona "gereksiz adam" muamelesi yaptılar. sevdiklerine yardım etmek isterken payına kenarda oturmak düştü.

    talihsizliği burada da bitmedi. harry'yle kolay iletişim kurmak için hediye ettiği ayna kenara atıldı. harry, sirius'un hayatını kurtarabilecek o nesnenin ne olduğunu ancak o öldükten sonra öğrendi.

    ölümü de çok büyük şanssızlıktı. vaftiz oğlu olacak harry, sirius'un ona verdiği aynayı kullansaydı tuzağa düşmeyecekti. sirius da onu kurtarmak için canından olmayacaktı.

    bitti mi sanıyorsunuz? bitmedi. hayatını doğruluk ve iyilik için adamış, her türlü bencillikten uzak, diğer karakterler gibi "kendi tercihiyle" asla kötü yola sapmamış, sevdiği insanlara yardım etmek için hapsi, kaçak hayatı ve ölümü bile göze almış, en sonunda da hayatını harcamış bu kişi büyücü dünyasında bir "kahraman" olarak değil, "kaçak bir ölüm yiyen" olarak anılıyor. şimdi söyleyin bana, var mı daha şanssızı? iyiliğinden, cesaretinden ve doğruluğundan asla taviz vermeyen biri olarak sirius'un bahtına mutluluktan uzak bir hayat ve kaçak bir ölüm yiyen olarak anılmak düştü.

  • enterensan olay.
    sebebi neymis ki?
    kriz mi var yoksa?

    edit : yahu gecen hafta turgut reisteydim. esnafin fiyatlari yine kol gibiydi. simdi sezlongu bedava yapmislar da bilmem ne. kardes 20 senedir bu isi yapiyorum diyorsun. umarim 20 senede kenara halktan aldiginiz fahis paralar karsiliginda biraz atmissindir. yoksa bu sene batar gidersin. ayrica kriz sana varsa, tatile gelen yazlikciya da var . tabi markete gider adam parasi yoksa virus ortaminda niye sana gelsin.

    gurbetci ya da yabanci turist meselesini de corona bitmeden ulkeyi acanlara soyle. ya da butun dunyayla kavga edip, biz gucluyuz diyenlere anlat.

  • pekçok şirkette, pekçok olay ile gerçekliği kanıtlanmıştır.

    zira varolan müdürlerin, yöneticilerin yerine de kendilerinden daha yırtık, daha çalışkan, kafası çalışan alt kademe personeller geçecek kural bu. bunu istemeyen yöneticiler de potansiyele sahip personelleri şutluyor.

    kendi biriminde sırf sonradan şirkete girdi diye birim yöneticisi olmayan ama uzun vadede sağlam bir aday olan personeli saçma sapan bir şekilde işten çıkartmışlardı. sonrasında 3 kişi aldılar, meğerse adam 3 birimin işini yapıyormuş ciddi anlamda. tabi bu olayar genelde dedikodu ile dönen, yöneticilerin personeli sadece gelen dedikodular ile değerlendirdği şirketlerde yaşanıyordur.

    yönetici herşeyi bilir, yönetici bilmiyorsa senin bilmen mümkün değildir. biliyorsan da yanlış biliyorsundur. malesef bizdeki mantık bu.

  • bu yurtdisindaki insanlar hakkinda yurticindeki herkesin bu kadar bilgi sahibi olmasi goz yasartici. valla bravo.

    oncelikle, oy vermek icin randevu alma gerekliligi ve bunun getirdigi zorluklari [bu yuzden egitim duzeyinin cok daha yuksek oldugu abd gibi ulkelerde yasayan turk vatandaslarinin oy verme orani, almanya gibi ulkelerde yasayan ve egitim seviyesi cok dusun turk vatandaslarinin oy verme oranindan daha yuksek zira randevu alma islemi bu insanlar icin pek de kolay bir is degil] vesaire bir yana koyalim.

    yurtdisinda oy verme islemi, turkiye'deki gibi herkesin yasadigi sehirde yapilmiyor. turkiye cumhuriyeti temsilciliklerine gideceksiniz. bu da ornegin abd'nin bati yakasindaki eyaletlerde (washington'dan, alaska'ya, colorado'dan hawaii'ye kadar) yasayan herkesin los angeles'a gitmesi demek.

    kafanizda canlanmamis olabilir, bahsettigim mesafeler soyle.

    - hawaii'den los angeles ~4000km.
    - alaska'dan los angeles ~4000km
    - denver-colorado'dan los angeles ~1400km

    simdi bu mesafeleri istanbul'a uygulayalim

    - istanbul'dan madrid 2800km
    - istanbul'dan berlin 1750km
    - istanbul'dan londra 2500km

    umarim mesafelerin buyuklugu hakkinda bir fikir vermistir. avrupa ozelinde, zaten gurbetci adam bu kadar yol tepecegine gider turkiye'de oy verir (sinir kapisinda)

    sahsen ben los angeles'a nispeten cok daha yakin olan san francisco'da yasiyorum. kalktim oy kullanmaya gittim. oncelikle haftasonu san francisco'da bulunmak zorunda oldugum icin mecburen bir is gunu izin almak zorunda kaldim. ayni sekilde yine hemen donmek zorunda oldugum icin araba ile degil, ucakla gittim. bunun oteliydi, araba kiralamasiydi, yeme icmesiydi $1000 civarinda para harcamam gerekti. ıki kisi icin $1500 diye dusunun. ben gittim bu parayi harcadim ve oyumu verdim. ama herkesten bekleyemem.

    bu baska ulkelerde ayni hesaplamalara yol acmiyor olabilir, her ulkenin karakteristigi farkli lakin hangi ulke olursa olsun, kalkip belki de mahallenizde oy kullanmak gibi bir is olmadiginin farkinda varmalisiniz.