hesabın var mı? giriş yap

  • sanatçı arzularını kullanan kişidir. karakterlerinde, kurgusunda, eserinde her seferinde yeniden sahneye koyduğu şey arzusudur. nasıl bir arzudur bu? arzuyu sanat eserine çevirmek için kullanmak ve arzuladığı gibi yaşamak iki farklı şeydir. acaba sanatçı arzusunu karakterlerine/-de yaşatan, ortaya koyduğu yapıt aracılığıyla arzusunu canlı tutan kişi midir? bu soruya evet yanıtını veriyorum. sanatçı, yaşam düzleminde o ya da bu şekilde engellenmiş arzusunu başka bir düzleme taşıyarak kendini özgür hissettiği o alanda engellenmeyi gerçekleşmeye dönüştürebilir (büyülü gerçekçilik). ya da ilk engellenmişliğini eserinin yapısı içerisinde yeniden görünür kılar(aynı temayı onlarca defa sahneye koyan sanatçılar). ya da travmatik bir anı, anı parçasını, olayı başka bir biçimde yeniden sunar (dışavurumculuk). bir sanat eseri onu ortaya koyan sanatçının arzusuyla ilişkisinin yakınlığı ölçüsünde etkileyicidir.

    arzuyu gerçekleştirmekle onu kullanmak arasındaki fark sanatçının her daim ihtiyaç duyduğu besleyici yalnızlığı kavramamızı, yaratıcı yalnızlığı algılamamızı sağlayabilir. yaşamla yapıt arasındaki geçiş bölgesidir yalnızlık. çocuğun oyun oynarkenki yalnızlığından çok da farklı değildir. ölü ya da ertelenmiş yaşantı parçacıklarını fantazm düzleminde yeniden harekete geçirebilmek için gereken alanı yalnızlıkta bulur sanatçı ve bu yüzden yalnızlık yaşamsal bir şeydir onun için. yazar yalnızlığı sadece klişe olmaktan uzaktır.

    arzusunu ölümden koruyan kişidir sanatçı. içinde saklı kalan o çok değerli şeyi kullanışının toplum tarafından kıymete değer olarak alımlanışı sayesinde "sanatçı" adını alır. içindeki birikmiş arzunun hareketli hali olan eserini görücüye sunar, bu anlamda beğenilmek ister. sanatçı, arzusunu beğendirmeye çalışır ya da ortaya koyduğu arzunun beğenilmesiyle sanatçı haline gelir. karşılıklı bir süreç. oldukça kırılgan bir arzu dinamiği var burada çünkü arzusunu ortaya koyma biçiminin beğenilmesini istiyor. manik-depresif bir ruh hali: eserin üretim sürecindeki yaratıcı depresyon ve ortaya konan eserin beğenilmesinin doğruduğu manik hal. burada bir başka soru geliyor aklıma: ortaya koyduğu yapıtların ilgisizlikle karşılanması halinde sanatçının ruh haline ne olur?

    arzuladığımızı/la yaşamak için karşımızdakine açılıp da geri çevrildiğimiz birkaç seferin, o anlık reddedilişlerin ardından umutsuzluğa kapılıp bir daha denememe yolunu seçebiliyorsak, yani bir süreliğine de olsa vazgeçiyorsak, arzusunu en vurucu haliyle eserine yedirmek için yıllarca uğraşan bir sanatçının karşı karşıya kaldığı reddedilmişlik hissinin yıkıcılığı oldukça yoğundur herhalde.

    sanatçı, arafta yaşayan bir varlık. arafının yalnızlığında cehennemine bakarak üretiyor ve işler yolunda giderse cennete ulaşmaya çalışıyor.

  • vay be neler dedi neler.

    yalnız harbiden neler dedi lan anlamıyom olum ben ingilççe falan birisi açıklasın sevabına.

  • bunun görgü ile değil tamamen karakterle ilgisi vardır. bir çok hatunla yeme içme takılma fırsatım oldu. bazıları buluşma yerine gelirken mesajda "aa cüzdanımı evde unutmuşum eve dönsem mi ?" diye mesaj atacak kadar yüzsüzken, bazıları ise tuvalete diye gidip çaktırmadan ödediğin hesabı kabul etmeyecek kadar gururlu oluyor.

    mesela para, görgü değil. imkanı olmayıp 2 çay içip kendi hesabını ödeyen kadın ile masaya bi yanarlı dönerli meyve tabağı söylemediği kalmayan ve hesap geldiğinde numaradan çantasını ağır ağır karıştıran kadın arasında bariz "asalet" farkı vardır.

  • insan vucüdunda, ay çiçeğinde, yapraklarda, salyangozda, insan kafasında, mısır piramitlerinde kısacası birçok şeyde bulunan orandır. altın oranın ne zaman keşfedildiğine ve kullanılmaya başlandığıyla ilgili kesin bir bilgi yoktur. rönesans sanatçıları altın oranı eserlerinde denge ve güzelliği elde etmek amacıyla kullanmışlardır.

    leonardo da vinci'de bu oranı kullanmıştır. örneğin; son yemek (the last supper) ve mona lisa tablosunda. son yemek'te hz. isa'nın ve havarilerin oturduğu masa altın orana göredir. mona lisa tablosunun boyunun enine oranı altın oranı verir. mona lisa'nın yüzünün etrafına bir dikdörtgen çizdiğinizde ortaya çıkan dörtgen bir altın dikdörtgendir.

    türk mimarisinde de altın oran kullanılmıştır. mimar sinan'ın da birçok eserinde altın oran görülmektedir. mesela süleymaniye ve selimiye camileri'nin minarelerinde bu oran vardır.