hesabın var mı? giriş yap

  • kamil'in hapishaneye sürekli mükemmel bir otomobille gidip, hapishaneden dolmuşla eve döndüğü dizi. yazık lan koskoca emekli komiser... zaten adama rol vermiyorsunuz arada yalandan çıkıp "şimdi n'apıcaksın ezel?" diyor sonra bir iki direksiyon sallıyo... bari arabadan indirip durmayın adamcağızı.

  • orfoz son derece ürkek bir balıktır. kendisi için tehdit olarak algıladığı en küçük şey için bile yuvasının derinliklerine kaçar. bu noktada önemli olan balığı vurmak değil vurulan balığı yuvasından dışarı almaktır. şöyleki vurulan orfoz solungaçlarını açarak kafasını şişirir. ve dışarı çıkarılması çok güç bir hal alır. bu yüzden orfoz avcılık açısından kolay değil zor bir balıktır. 94 yılında avı yasak değilken vurduğum 8 kiloluk bir orfozu yuvasından dışarı almak için 3 saat uğraştığımı bilirim...
    sanılanın aksine bu balığın neslini serbest dalış ile balık avlayanlar değil, gece ve tüple avlananlar kurutmuştur. ağırlığı 1 kiloyu bulmayan orfozcukları kolay para için vurup turistik restoranlara satmaktadırlar. bilinçli zıpkıncı 5 kilonun altındaki orfoza zıpkın sıkmaz. sıkarsa seneye o bölgeden orfoz alamayacağını bilir çünki.

  • filmde 11 yaşında kız olarak (termeh) olarak izlediğimiz oyuncu 1992 doğumludur. ve film 2011 yapımı. "bu kız 11 yaşında mı?" diye soranlar sonuna kadar haklılar yani.

    söz konusu oyuncu, filmin yapımcı-yönetmen-senaristi olan asgar ferhadi'nin kendi kızıdır zaten.

    gelelim alt metinlere:

    filmin başında fotokopisi çekilen nüfus cüzdanlarından ikisi yönetmenin 2006 yapımı filminde (çaharşanbe sûri*) boşanan çifte ait. diğer ikisi de filmde boşanmakta olan çifte ait. yani orası aile mahkemesinin fotokopisi odasıdır. iki filmin hikayesi de eşzamanlıdır.

    çiftin ayrılık kavgası çok manidar. kadın ülkedeki koşulların (ki telaffuz ettiği kelime şerait) iyi olmadığını düşünmektedir. kocası ise babasını terk edemeyeceği için o koşullar altında yaşamaya devam etmeleri gerektiğini düşünmektedir.

    bu ikilem aslında yönetmenin kendi ikilemi. yönetmen yurtdışında yaşamak zorunda kalan bazı iranlı yönetmenler lehine konuştuğu, iran'ın onları geri kabul etmesini söylemiş olduğu için iran devletiyle bazı sorunlar yaşamış bir yönetmendir. öte yandan kendisi de her şeye rağmen filmlerini iran'da yapmaya devam etmektedir çünkü "kök"ü oradadır. hatta "o koşullarda film yapmak zor olmuyor mu?" sorusuna şöyle cevap vermiştir:

    - bu soruyu sormak çölde yaşayan birine o sıcağa nasıl dayanabildiğini sormaya benziyor.

    yani iranlı aydınların bir kısmı daha iyi koşullar için ülke dışına çıkmışken ve baskıdan kurtulmak sayesinde başarılarını perçinlemişken asgar ferhadi gibileri de her şeye rağmen koşullara uyum sağlayıp babasını bırakmamaktadır. boşanan çiftin ikilemi iran aydınının kendi ikilemidir.

    ayrıca simin'in piyano sahibi olması ondaki batılılığı göstermektedir. hatta zemin katın üstünü 1. kat sayması bile aslında avrupa standardıdır.

    diğer taraftan kocası nadir hafiften fars milliyetçisidir. kızına ingilizce kelimelerin farsça karşılıklarını çalıştırırken "teminat" kelimesini arapça sayması, "farsça değildir" demesi ve onun yerine safi farsça bir kelime söylemesi onun "babası"nı bırakmama metaforunun bir başka göstergesidir.

    --- spoiler ---
    filmin devamında taşımacılarla tartıştıktan sonraki çok belli belirsiz bir sahne filmin kilit sorularından birinin cevabıdır: nadir'in çantasındaki parayı alan simin'dir. nadir babasını traş ederken o malum odaya girmiş, çantadan parayı alıp taşımacılara vermiş ve çantayı yerine geri koymuştur. buna sonra tekrar değineceğiz çünkü kilit bir mesele.

    sonrasında yardımcı kadının performansını izliyoruz. yönetmen oyuncunun dini bütün bir şii havasına girebilmesi için kadına filmden önceki birkaç ay boyunca 5 vakit namaz kılması, namahrem hiçbir erkeğe temas etmemesi ve bunun gibi tüm kaidelere uygun bir yaşam sürmesi talimatını vermiştir. kadın aylarca öyle yaşadıktan sonra filmde o ruhu gerçekten yaşamaktadır. çekimlerden sonra kadıncağız normal yaşam tarzına devam etmiş tabi.

    bir ufak ayrıntı daha: filmde yardımcı kadın "şehitlerim üzerine yemin ederim" derken savaş şehitlerini kast etmemektedir. kerbela şehitlerini kast etmektedir. bir şii için bu yemin yeminlerin açık ara farkla en büyüğüdür. ağır bir yemindir.

    oradan hastane sahnesine geçelim. filmde "yenge" diye bahsedilen kadın (ki teknik olarak yardımcı kadının yengesi değil görümcesidir) burada kilit unsur. asabi kocanın başta nadir'le hiçbir husumeti yoktur, karısını tanıdığını bile bilmemektedir.

    yardımcı kadın raziye'nin de onlara bir husumeti olamaz çünkü çocuğun düşme sebebini kendisi bilmektedir ama hastanedeki kavga onun yokluğunda gerçekleşmiştir.

    "bebeğini öldürdünüz" diyerek husumeti başlatan görümcedir. üstelik filmin sonunda öğreniyoruz ki aslında görümce de bebeğin araba çarptığı için düştüğünü bilmektedir. amacı üst sınıf aileyi kardeşine tazminat ödemek zorunda bırakmaktır. zaten üst sınıf aile raziye'nin kocasının iznini de almadıkları için mahçup durumdadırlar. görümce bu fırsattan yararlanıp kardeşini kışkırtır.

    araba kazasını kocasına söyleyemeyen raziye de kendini bu husumete dahil bulur. aslında onun kızgınlığının nedeni parasını alamamış ve hırsızlıkla suçlanmış olmasıdır.

    gelelim hırsızlık meselesine. parayı çantadan alan simin'dir. buna rağmen film boyunca parayı kimin aldığı ortaya çıkmaz çünkü bu mesele hiç simin'in önünde tartışılmamıştır. raziye'ye olan her şeyi simin'e anlatan ve onları hastaneye getirtip ortalığı iyice fişekleyen görümce (evet adamlar iyi-kötü ayrımı yapmadan film çekmeye çalışmışlar ve ben görümceyi direkt kötü ilan ettim) simin'e çalınan paradan hiç bahsetmemiştir. nadir zaten raziye'ye karşı o sebeple kin beslemediği için bunu nadir de simin'e hiç söylememiştir.

    peki ortalığı kızıştıran görümce neden raziye'nin haksız bir suçlamaya muhatap olduğunu da söyleyip ortalığı daha da kızıştırmamıştır? belli ki raziye "çalmadım" dese de görümce parayı onun çalmış olduğuna ihtimal vermektedir. raziye'nin yalan söylemeyeceğine kalpten inansa mutlaka bu hususu da gündeme getirirdi. başta olmasa bile bir yerlerde simin'in kulağına nadir'in bu "iftira"sını da çalardı.

    işin ilginci raziye'nin 14 yıllık görümcesi raziye'nin hırsızlık yapıp inkar etmiş olmasına ihtimal verirken raziye'yi sadece 3 kere görmüş olan nadir onun yalan yere yemin etmeyeceğine tamamen bel bağlayıp "yemin etsin tüm tazminatı vereceğim" diyebilmektedir. ve nadir haklı çıkar çünkü raziye yalan yere yemin edecek biri değildir.

    yine de görümceyi safi kötü karakter yapmayalım tabi. raziye'nin para kazanmak için de olsa kocasına yalan söylediğini bizzat görmüş hatta onunla işbirliği yapmıştır. raziye'nin yalan söylemesine ihtimal vermesi ve hırsızlık ithamını simin'e aktarmaması bundan olabilir.

    asabi kocanın davasına karşı duruşları nadir ile simin hakkındaki ipucunu tekrar vermektedir:

    nadir, “koşullar” ne olursa olsun kaçmayarak mücadele etmektedir. simin ise önemli olanın yaşam koşulları (mesela kızının okulda tehdit edilmemesi) olduğunu düşünmekte ve bu mücadeleyi anlamsız bulmaktadır. temelde boşanmalarına yol açan ikilemin aynısı.

    peki arabanın camını kim kırdı? tabi ki asabi koca. asabi koca bebeğin düşmesinde nadir'in suçu olmadığını öğrenmiştir ama yine de evine çağırdığı alacaklılarına mahcup olmaya kadarki süreçten genel olarak nadir'i sorumlu tutmaktadır çünkü karısı, nadir'in babasını korumaya çalışırken çocuğu düşürmüştür. oysa nadir bunu bilmemektedir ve muhtemelen asla bilmeyecektir. nadir'in raziye'yi yemine çağırmasının nedeni sadece kendinin suçlu olmadığından emin olmasıdır.

    yemin konusunda önemli bir ayrıntı da nadir'in yemine kızını da çağırtmasıdır. nadir ile kızı arasındaki ilişki de ikilemin bir diğer yansıması.

    nadir kızına "ilkeli" olmayı ve koşullar her ne olursa olsun "yerinde kalmayı" öğretir. benzinciden bahşişi geri aldırması başta cimrilik gibi görünebilir ama para üstünü kızına bırakması aslında amacının kızına kolay pes etmemeyi öğretmek olduğunu göstermektedir.

    aynı şekilde, simin evi terk etmişken, yardımcı raziye'yi de kendi eliyle kovduktan sonra babasını kendi eliyle yıkamak zorunda kaldığında (tek başına kaldığı için) babasının omzuna yaslanıp ağlamaktadır ama o halde bile asla simin'e karşı geri adam atmamaktadır çünkü o hale düşmüş olmak bile onun için ilkelerinden taviz vermek kadar aşağılayıcı değildir.

    gelelim final sahnesine:

    "kızın kararını öğrenemedik" fikrine katılmıyorum. kızın kararını bal gibi öğrendik.

    kız ya babasını seçecek yani içinde bulunduğu olumsuz koşullara rağmen babasını terk etmeyecektir (tıpkı babası gibi, iranlı sanatçılar gibi) ya da annesini seçecek ve kendini yorucu mücadeleden kurtarıp tamamen kendini geliştirmeye verecektir. tıpkı iran dışındaki iranlı sanatçılar gibi.

    peki kızın kararını hakime söylemesi 10 dakika sürer mi? filmde izliyoruz. baba ve anne orada dakikalarca oturuyor. kız o süre içinde ya kararını hakime söylemiş olurdu ya da hakim kızı mahkeme salonundan kovmuş olurdu.

    anlatılmak istenen şu: iran aydınının bu ikilemi hala sürüyor ve asgar ferhadi hala babasının yanında.

  • dün gece saat 05:32 gibi yazdığım kitaptır. hiç telif hakkı istemeden sizlerle paylaşıyorum.

    (arka kapak)
    uykunuzun en güzel yerinde horultularla mı uyanıyorsunuz? tam içiniz geçmişken gürültüyle mi irkiliyorsunuz? doğru yerdesiniz.
    horlayan insanı susturma teknikleri üçe ayrılır. bunlar "kısa süreli", "orta süreli" ve siz muhteşem sözlükçülerin de tahmin edebileceği gibi "uzun süreli" tekniklerdir. bu eserde hepsini bulacaksınız.

    (içerik)
    kısa süreli teknik:
    kısa süreli bir gürültü yapılır. öksürmek, yalancıktan hapşırmak ya da şiddetlice burun çekmek, hepsi olur. bu gürültü horlayan kişiyi uyandırmaz. (gürültüye uyanan kişi zaten horlamaz.) ama uykusunu böler. bir an için rahatsız eder. horlayan kişi döner, yuvarlanır tekrar uyur. ama yaptığı bu hareketler solunum yollarını açar, horultuyu keser. uyumasıyla birlikte 3-5 saniye içinde yeniden horlamaya başlayabilir. seyrek olarak horlamayı tamamen kestiği de görülür.
    bu teknik diğerlerine nazaran daha başarısızdır. kolay yönü, diğer tekniklere göre daha kolay ve daha tehlikesiz oluşudur. yatağınızdan hiç kalkmadan, hiç efor sarfetmeden bu tekniği uygulayabilirsiniz.

    orta süreli teknik:
    horlayan kişinin yatağı (abartmadan) sallanır. 4.6 şiddetinde bir deprem yaratılır. bu teknik (kişinin deprem hassasiyetine göre) horlayan kişiyi uyandırabilir. uyandırmasa bile, kısa süreli tekniklerde olduğu gibi uykusunu böler, hareketlenmesine sebep olur. sonuç olarak, uyandırsa da uyandırmasa da horlayan kişiyi rahatsız eder ve horultuyu keser. bu teknik kullanılırsa kısa süreli tekniğe göre daha iyi sonuçlar elde edilir. horlayan kişiye yeterli miktarda rahatsızlık verilirse en az 30 saniye kadar sessizlik hüküm sürer. bu teknikte de bonus olarak horlamanın tamamen kesildiği olur. horlamanın tamamen kesildiği durumlar, oran olarak kısa süreli tekniklerden daha fazladır.
    bu tekniğin kısa süreli tekniklere göre zor yanı, kas gücüne dayalı olmasıdır. ayrıca daha risklidir. "elimi korkak alıştırmayayım, ehöhohe." diyerek, yaratacağınız depremin şiddetini fazla kaçırırsanız, horlayan kişi birden uyanır. soru işaretleri içeren bir ifadeyle yüzünüze bakar. böyle durumlar için uygun bir yalanı hazır bekletmeniz iyi olur.*

    uzun süreli teknik:
    bu teknik horlayan kişiyi sabaha, hatta ne sabahı ebediyete kadar susturur. elinize bir yastık alıp sessizce yanına yaklaşın. yastığı horlayan kişinin ağız ve burnunu kapatacak şekilde yerleştirin. şiddetle bastırın. daha sıkı bastırın. sizin uykunuzu piç ettiğini hatırlayın. bastırın! yastığı bastırdığınız anda horultu kesilecektir. ama horlayan kişi debelenmeye başlayacaktır. debelenmesi kesilinceye kadar bastırın. (hatta debelenmesi kesildikten sonra 30 saniye daha bastırın. garanti olsun.)
    bu teknik diğer tekniklere nazaran tartışmasız biçimde çok daha başarılıdır. kötü tarafı, kas gücüne dayalı olması ve yok edilmesi gereken bir ceset*(1) ortaya çıkarmasıdır.

    *(1): bu tekniğin riski tamamen size aittir. kullanılmasından doğabilecek hukuki sorunlardan firmamız sorumlu tutulamaz.

    anneme...
    babama...
    bu bilimsel çalışmamda bana yardımcı olan rahmetli oda arkadaşıma....

  • dünyanın en iyisi olduğu bir konu var ki o da beklentilerin arttığı her zaman karşılaması. herhangi bir takımla ilk maçı mı ? kral yazar golü. eski takımına geri mi döndü ? ilk maçta 2 tane yazar. yenildiği maç sonrası rakip takıma, bir sonraki maç görüşürüz mü dedi ? o maç hattrick yapar maçı alır. bu konuda dünyada gelmiş geçmiş bir rakibi dahi yok ve bu onu çok özel kılıyor.

  • şu dizideki kuzey karakteri var ya, kadın ikiyüzlülüğünün timsalidir. adam bildiğin on numara hödük ama herkesler ağzının suları akarak izliyor herifi. lan madem bayılıyorsunuz maço adamlara bu kadar, vatanımız membağı lan bunların, öküzden bol ne var memleketimde. ama güzel çankırı'mın kavruk delikanlısı yapsa bu tripleri sümüğünüzü atmazsınız adama, bu sarı sikli yapınca ooovvv beybi.

    ben de niye içlendiysem bu kadar amk.