hesabın var mı? giriş yap

  • ya menüden geçtim. niye araplar gibi yerde yiyorsunuz kardeşim? ne bu arap özentiliği?
    masa var sandalye var insan gibi otursanıza.

    mide bulandıran görüntü.

  • aynı zamanda gaz yiyen çocuklar kendilerine maske yapsınlar diye başlarındaki tülbentleri camlardan aşağı atan halktır. en başından beri başörtüsü ile türban arasındaki fark buydu.

  • trt'de yayınlanan teşkilat adlı dizide, akp'nin suriye politikasını eleştiren genç kesimlere 'okkalı' bir cevap verilmiş. daha doğrusu diziyi yapan kekolar bunun okkalı olduğunu düşünüyorlar.

    özetle dizide bir karakter, "suriye'de ne işimiz var?" diye bir soru soruyor. diğer karakterler de "her masada varız, sen rahat ol" gibi aptal saptal ifadelerle genç karaktere yanıt veriyor. hatta bir yerde "döverim ben bunu" falan diyor bir karakter.

    fakat bu soruya verilen cevaplar da akp'nin "yalan üretim merkezi" videosunda olduğu gibi, sorunun altında kalıyor.

    kaynak

    bravo trt, bizim vergilerimizle bize saldırmaya devam et.

    sevgili akp, z kuşağını ve diğer genç kesimleri böyle kazanacağını zannediyorsan çoktan siki tutmuşsun ama haberin yok.

  • dünyanın yüzölçümü 510.100.000 kilometrekare, sulardan oluşan alanı dolduracak materyalimiz olmadığına göre karada işimizi görecez. karasal yüzölçümü 149.000.000 kilometrekare, dünya nüfusu 2017'de 7.530.000.000 ve hala artmaya devam ediyor. bir insanın kişisel alanı en az 1 metrekare desek, daha tarım yapılacak, yollar, işyerleri ve alan kullanılacak daha bir çok konut dışı mekan. dünya sadece bizim de değil, hayvanlara da alan ayırmalısın. karasal yüzölçümü sınırlı, ama sema sonsuz, çık çıkabildiğin kadar.

    belki meslektaşlarım söylediğime katılmayabilir fakat yatay mimariyi savunanlar dünyanın katilleridir.

  • benim bir arkadaşım var, tanıdığım en kişilikli ve düzgün adamlardan biri. kadıköy'de tekel bayisiyken biri aklına girdi bar açtırdı bu adama. adam tuncelili, öyle bar ortamını gece hayatını bilmiyor, sevmiyor da... neyse, saflığı (salaklık anlamında değil, oldukça cindir kendisi) ve samimiyeti sayesinde açtığı yerin müdavimleri oluştu dört yılda...

    bir şeyler oldu, 3-4 ay uğrayamadım, neyse sonunda gittim yanına. dedim, nasılsın? dedi, sorma çok fenayım. dedim, hayırdır? dedi, çok fena bir şey olmuştur bana... dedim, delletme insanı, ne oldu yahu, anlatsana? başını öne eğdi, "aşık oldum" dedi utanarak...

    memlekete gittiğinde bir kadına vurulmuş. barı kapatıp kapatıp memlekete kaçıyormuş.

    "geçen eve gidiyordum. minibüsten inemedim, bir baktım sabiha gökçendeyim. ilk uçağa atladım elazığ'a gittim, oradan dersim'e geçtim. sevdiğim kadını iki saat görüp geldim..."

    adam her hafta tunceli'ye gidiyor. hiçbir şey beklemiyor, sadece bir ihtimal sevdiği kadın da onu sever diye umuyor.

    biz de dinlerken yutkunuyoruz arkadaşımla... "maltepe-beylikdüzü arası mesafe çok şekerim" diye lokasyon sorunu yüzünden başlamadan biten ilişkiler geçiyor gözümüzün önünden...

    adam gözümüzde adeta "parka gidecekmiş iki gözümün çiçeği" diyen bir yarı tanrı, adeta bir vecihi, o paraya öküz alırız diyen anasını sallamayan bir feyzo, sevda'ya sevdalı bir muhsin bey...

    her kazıktan sonra, "aşk ne ki, hofff!" desek de var böyle bir şey, böyle yaşayanlar...