hesabın var mı? giriş yap

  • akıllara freud'un şu sözünü getiren durum;

    "bir insan bir yere bakıyorsa, orada ilgilendiği bir şey vardır. bir insan bir yere hiç bakmıyorsa, orada ilgilendiği bir şey kesinlikle vardır."

  • elle gelen düğün bayram demiş atalarımız.

    herkes ölümsüz olsa da sen 90 yıl yaşayıp ölecek olsan asıl görürdük kim çıldırmıyor.

    dur daha net yazayım, senin ölümünü kabul edilebilir kılan, diğer herkesin de ölüyor olması.

  • soru:hz.ali ile hz.muhammed arasında geçen bir diyaloğu yazınız

    hz.ali ile hz.muhammed bakkala giderken yolda karşılaşırlar ve

    +selam-un aleyküm ya muhammed
    -aleyküm selam ya ali
    +nasılsın iyimisin?çoluk çocuk nasıl
    -iyiler sağol ellerinden öper
    +evdekiler çok selam söyle hadi allaha emanet ol

    hoca gerçek bir diyalog olma ihtimalinden ötürü 5 puan vermişti

  • " ama onların kültürü bu... " şeklinde savunanların da artık kabul etmeleri gereken durum.

    bir değil, iki değil, üç değil. tarih boyunca dünyaya sürekli salgın hastalık yaymışsın. üstelik bunu orta çağ'da kasıtlı bir şekilde gerçekleştirmiş, ipek yolunu veba hastalığını yayma niyetiyle kullanmışsın.

    2019'a gelmişsin bir gram akıllanmamışsın.
    " wuhan'da salgın başlayacak " diyen doktoru tehdit edip bunu haber yapan gazeteciyi hapse atmışsın ve hâlâ seni savunuyorlar!

    neymiş başka milletler de koyun, domuz falan yiyormuş!

    siz hiç türkiye'de bir koyunun diri diri kaynar suya atılıp daha sonra da derisinin canlı canlı yüzüldüğünü gördünüz mü?

    almanya'da domuzların odunlarla kafalarına vurulup can çekişirken ayaklarının kesildiği bir pazar var mı?

    bakın bu öyle çin'de üç beş kişinin yaptığı bir şey değil; pazar kuruyor adamlar pazar!

    her şeyi ama her şeyi yiyorlar. tamam ye, ne yersen ye ama bari sağlıklı koşullarda ye! bu da mı kültür?

    hangimiz kaldırımda satılan ve üzerinde sinekler uçuşan kırmızı etin kilosu 10 lira bile olsa alırız?

    bu adamlar sidikte yumurta haşlayıp yiyorlar!

    dünyaya asla saygısı olmayan, dünyanın en kibirli ülkesidir çin!

    sıçmışım komünizmine, emperyalizmine, sosyalizmine... ben size insanlık diyorum!

    " ülkemize gelip bize virüs bulaştırmayın " diyor çinliler.

    bu, tüm dünya ile alay etmektir.

    insanlar babalarını, annelerini, eşlerini, çocuklarını kaybediyorlar bu salgın hastalık yüzünden.

    tüm dünyada hayat durdu lan. şu hâlimize bakın.

    ve hâlâ çin'i savunabiliyorsunuz öyle mi?

    yazıklar olsun.

  • özellikle pandemi başladığından beri dikkatimi çeken ve kullanımı giderek artan hadise.

    telefonu veya bilgisayarı açıyorum, yemek söyleyeceğim. fiyatlara bakıyorum, şu neymiş 24.99 yazıyor, açıyorum bir bakıyorum fiyatın yanında "kişi başı" yazıyor. ulan bu ne?

    meğer menünün yanında "2 kişilik" yazıyormuş. verdiğin bir tane sıradan, bir tane de dandik hamburger. birkaç patates, taş çatlasın 1 litre kola.

    ilk çıkan ikili menüler nedense kişi başı fiyatla çıkmıyordu? ya sen kimsin benim alacağım menüye kişi başı fiyat yazıyorsun. (bkz: sen kimsin ya)

    bunu denetleyecek bir kurum yok mu ? bunun yasak olması lazım değil mi yani?

    6lı tabak çanak setine de 300 lira yerine kişi başı 50 yazsınlar. ne bileyim araba firmaları da arabalar 5 koltuklu olduğu için 500.000 liraysa kişi başı 100.000 diye satsın. böyle bir şey olabilir mi ya?

    bu hadsizliğe biri dur demeli. kimse benim yiyeceğim menüyü ikiye bölemez.

  • bu gözlemini de 1988 yılında yaptığı bir finlandiya gezisiyle perçinlemiş. amk kıyamet koptu lan o dönemden beri, sovyetler yıkıldı, berlin duvarı yıkıldı, iran-ırak savaşı bitti, abd ırak'a iki kere girdi, akp geldi, o gün daha doğmamış çocuklar hakkari'nin dağlarında ölmeye başladı. kuzey kore'nin devlet başkanı bile öldü lan, ama finlandiya illa ki aynı kalacak, çünkü engin ardıç en son o vakit gördü.

  • bizim oğlanda iki sene önce ilkokula başladığında, okulunun koridorundaki satranç köşesinde akran öğrenmesi vesilesi ile bir satranç sevdası yeşerdi. her akşam eve başka bir arkadaşı ile yaptığı maçların hikayeleri gelmeye başladı. bir akşam biz de bir maç yaptık, ben tabi acımam affetmem bak diye önden göz korkutmak için " ortaokulda turnuvada üçüncü olmuştum*" dedim buna. sonra da maçta tokatladım zibidiyi. adam rocky balboa gibi, günden gün iyice kaptırdı kendini.

    önce youtube'da satranç eğitim videoları izledi. bütün taşları, hamleleri, açılışları, terimleri öğrendi. ekran karşısında adeta kung-fu yüklenen neo gibiydi. bir süre sonra satranç uygulamalarına dadandı. evin içinde "vezir gambiti mi hint savunması mı daha estetik?" diye gezmeye başladı. (bkz: #87953133)

    son seviyede artık kasparov'un, karpov'un, carlsen'in eski maçlarını seyretmeye başladı. "orada fil g5'e mi oynanır yeaa?" diye edepsiz yorumlarda bulunuyordu. iş artık 1851'de oynanan maçların hamlelerini ezberlemeye ulaştı. artık hemen her akşam maç yapıyorduk ve beni yeniyor ya da yenemese bile çok zorluyordu.

    pandemi döneminde çocuklara sokağa çıkma yasağı başlayınca, daha önce yüz yüze satranç dersi aldığı bir satranç kulübünün başka bir eğitmeninden çevrimiçi eğitim almaya başladı. skype'taki derste önce öğretmenle tanıştılar. ardından öğretmen muhabbet açılsın diye sordu:

    - ünlü oyunculardan kimseyi biliyor musun?
    + babam var.
    - aaa kim ki?
    + bir kere turnuvada üçüncü olmuş.

    var ya, işte o an, öğretmenin çaresizliğini falan boş ver, kasparov'un carlsen'in tüyleri nasıl ürpermiştir, anderssen ve kieseritzky aynı anda nasıl ters dönmüştür mezarlarında. lan sen bütün satranç külliyatını hatmet ama gelen ilk temel soruda bilal oğlan gibi "babacım" diye mırıldan. yok yani babacı da değil ibiş:

    - deniz, ara tatilde ikimiz ankara'ya gidelim mi?
    + annem de gelsin ben onsuz yapamam çok özlerim.
    - bak ya! siz ikiniz gidin o zaman bence.
    + ee valizleri kim taşıyacak??

  • jandarma komutanıyken üç saat içinde önce kara kuvvetleri komutanı sonra da genelkurmay başkan vekili oldu. böyle giderse sabaha kadar mareşal olur.

  • ev, araba, çocuk, eş, ohaaa .

    otuz yaşımı düşünüyorum da ev sahibi kirayı almaya geldiğinde ayakkabımın altındaki deliği göstermiştim. kadın üzülerek gidip 1 saat sonra 100 mark getirmişti bana, kocası vermiş "gitsin güzel bir bot alsın kendine" diye. ayakkabım bile yoktu lan.

    şimdi hepsi var, ayakkabıları da alsın diye yerden tavana kocaman ayakkabılığımız bile var. ama o 100 markı koşa koşa evinden alıp gelen ev sahibim yok artık. o kadın ayakkabımın altındaki deliği kapatmaya çalışıyordu, şimdi her yanınızdaki deliği açmaya ve bu açıkları bulmaya ve daha da ötesi bu açıkları daha üstteki başlara sergilemeye can atan iş arkadaşlarım var. ve bu açık peşindeki iş ortamının yarattığı garip aura sana iş araba ev olarak dönüyor (eş ve çocuğu sokmayalım bu dünyaya)

    bundan dolayıdır ki, ne kadar kaçabilirsen o kadar mutlusun. ama eninde sonunda insan yakalanıyor. çünkü diğeri de çıkmaz yol haline geliyor.

  • polislere sadece "şiddet içermeyen eylem yapan eylemcilere gaz sıkma, plastik mermi eğitimi" dışında "gerçek polislik eğitimi" verilmesi gerktiğini gösteren acı olay.