hesabın var mı? giriş yap

  • daha büyük saçmalık olamaz.

    bir defa anayasaya aykırı, mülkiyet hakkını dolaylı yoldan deliyor. yani benim zamanında aldığım ve bir köşeye koyduğum cihazı devlet 1 senedir kullanmıyorsan artık hiç kullanamazsın diyor. yani cihazın hiç bir değeri kalmıyor hurda değeri dışında. yani şununla farkı yok, bir evim var ama 20 senedir öyle duruyor ne ben oturuyorum ne de başkası ve devlet bir kanun çıkartıp diyor ki artık bu evde kimse oturamaz. evin mülkiyeti benim olsa da bir değeri yok.

    ikinci taraftan, kamu yararına aykırı. kullandığım telefon bir sebepten arıza yaparsa tamir süresi boyunca evde tuttuğum bir yedek telefona hattımı takar en azından atanabilirim mesela. şimdi ise gidip bir telefon daha satın almam gerek sırf bunun için. eee amacınız döviz çıkmasın dışarı değil mi, ne anladık bundan.

  • burger king'i küresel bir krize sokacak gelişmeler zincirinin ilk halkası olacak şube. lan burger king sende hiç akıl yokmuş. açgözlü burger king! civelek burger king! tuza, ranch sosa, bir buffalo sosa, bir ballı hardal sosa ekistradan para almaya başladın, sözlükçü dostlar başta olmak üzere ülke gençliğini perişan ettin, sonra da gittin odtü'de şube açtın. yedirmezler artık sana o pastayı koçum burger.

    verirler mi sanıyorsun sana o ranch sos için acı sos için ekistra para ha? verirler mi? abooovvv düşününce bile tüylerim diken diken oluyor. hele tuza 10 kuruş fazladan iste bakalım, "hocam senin ne hakkın var ya" diye bir başlar hak ve özgürlükten girer odtu-kızılay dolmuş hattının saatlerinden çıkar yaman odtülüm. hey yavrum hey... sonra da gelsin isyanlar.

    oh olsun size. açın da odtü'de şube şirket politikanız değişsin. inanıyorum ki bu şube bir isyan ateşi yakacak ve bu ateş büyüyecek büyüyecek önce yurt geneline sonra ecnebi ülkelere yayılacak. ve inanıyorum ki burger king artık sosları bedavaya da verecek dostlarım. hatta istemeyene de verecek. hatta burger yemek istemeyene bile "olmaz dost olmaz, gel eşitçe dostça yiyelim bu whooper'ı, yan yana birarada kardeşçe dişleyelim steak house'u" diye diye zorla yedirecekler burgerları.

    evet... inanıyorum ki yıllar sonra burger king'in şirket tarihinde şu cümle yer alacak:

    "2011 yılında odtü'de açılan şubeye gösterilen tepkilerin büyümesi sonucunda önce soslardan para almaktan vazgeçtik, ardından da şirketi kamulaştırdık". sonra da gelsin yeni menüler:

    - iyi günler burger king'e hoş geldiniz.

    - iyi günler, bir proleter menü alacağım.

    - 50 kuruş farkla ekmek arası helvanızı büyük seçim yapalım mı?

    - yap emekçi dost... varsın büyük seçim olsun ama hakça koy helvayı hakça böl ekmeği... hakça böl ki yedikçe güçleneyim, güçlendikçe vurayım düzenin bekçilerine, uşaklarına yumruğumu...

    - bir büyük seçim proleter menü lütfeeen!!!

    odtü'de şube açmak ha? yanlış strateji, terso seçim burger king. ateş şimdi seni çağırıyor...

  • vay arkadaş! girişimcilikte bir çağ açar!

    benim 1 yaşını 20 gün geçmiş bir kız çocuğum var. her gün çoraplarını 1378 kere giydiriyorum. peşine dolanıyorum çocuğun. tuttuğu yerde çekip çıkarıyor çorabını. aynı durumu yine bizim evlerde birçok çocukta da görmüşlüğüm var. artık genetik midir nedir bilmiyorum ama böyle bir gerçeklik var ki bu çocuk denilenler, çoraplarını çıkarmaya bayılıyorlar. e biz ebeveynler de ne yapalım çocuk hasta olmasın diye peşi sıra takip edip o çorabı giydiriyoruz hâliyle. hatta benim kız beni görünce artık doğrudan doğruya çorabının olduğu yeri gösteriyor. çözdü meseleyi. ya da bunu bir oyun belledi. hiç bilemedim.

    diyeceğim o ki ey girişimciler! ey sermaye sahipleri! ey üretim araçlarını elinde bulunduranlar! ey iş gücü olanlar! çocuklar için, özellikle de benim çocuğum için ne yapın edin de bir ayaktan çıkmayan çorap üretin! ebeveyn yardım etsin de çıksın!

    hoş bu entry bir sinir patlaması anında yazılmıştır. yoksa çorapları çıkarmak da elbette bu mini mini yavrular için kimi motor becerilerin ve bilişsel becerilerin gelişmesine ve ilerlemesine yardım ediyordur. varsın çıkarsınlar be! ben on saniyede bir çorap giydirmeye de razıyım evet evet...

    ağzını yediğimin çocuğuna bak ya! yine çıkarmış ve "bababababa" diye bana sesleniyor! dur dur geliyorum minik kelebeğim!!! pehhe...

  • burcu inanmıyorum...

    23 nisan'da doğmuşsun!! çocuk bayramı resmen ya... eminim senin doğumgünlerin çifte bayram olarak kutlanıyordur, değil mi? beni soracak olursan, deliye her gün bayram hehehe:)... (kendime deli dediğime bakma, aslında zeki olarak bilinirim çevremde. üniversite sınavında epey netim vardı, buluştuğumuzda ösym sonuç kağıdımı getirebilirim, mesele oysa).

    geçmiş doğumgünün kutlu olsun diye yazdım, gerçi 3 ay geçmiş ama olsun, kanuni olarak 4 aya kadar vakti var (hehehe, bu tür bomba esprilere hazırlıklı olmalısın:)

    kendine iyi bakıyorsun...

    mustafa

  • rollo may bunu farklı perspektiflere dayandırarak temellendirir. bunlar:
    -cesaret
    -karşılaşma
    -bilinçdışı süreçlerdir.

    altta rollo may'in açıklamalarından yola çıkarak konuyu yorumlamaya çalışacağım.

    ...cesaret
    ilk perspektif cesarettir ve düşünülenin aksine psikotik süreçler içerebilir. çünkü psikotik süreçler yaşayan kişilerin cesareti çok yüksektir ve düzene karşı durabilirler. may cesareti fiziksel, moral ve toplumsal olarak 3'e ayırır. yalnız hastalığın buna neden olduğunu reddeder. hatta şöyle söyler: "bu psikolojik süreci iyileştirsek, yaratıcılıkları son mu bulacaktı?"

    cesaretle geldiğimiz nokta başkaldırıdır. örneğin prometheus, insanların ateşsiz kaldığını görerek tanrılardan ateşi çalıp insanlara hediye ederek bir medeniyeti başlattı ama zeus bunu sevmedi ve bir ölümsüz olan prometheus'un ciğerlerini kartallara yem etti. ölümsüz olan promethues her gün iyileşerek aynı acıyı yaşamak zorunda kalıyordu... bu hikayede de bir başkaldırış görüyoruz. ironik şekilde ölümlü olmayı karar verdikten sonra bu işkenceden kurtuldu.

    duygusuzluğu da ayırt etmek gerekir. şöyle der rollo may: kişinin dünyanın baskısı altında içe dönmek zorunda kalmasıdır ve bundan kaçınmak gerektiğini anlatır. çünkü insan dış dünyayla mücadele edemezse yaratamaz. korkaklaşır ve vazgeçer.

    kişiler tutkuyla tükenmişlik duygusuna kadar "cesaret" etmelidir. hatta büyük sanatçılar her gün bir keşfin yorgunluğu ile vazgeçer fakat ertesi gün yeniden başlamaya karar verir.

    ...bazı psikologların görüşleri
    alfred adler'in psikanalitik teorisi insanın eksik doğduğunu iddia eder, bunu tamamlamak için kendini geliştirdiğini ve yaratmak zorunda olduğunu belirtir. otto rank ise 2 korkudan bahseder, yaşam ve ölüm korkusu. yaşam korkusu; kendini tek hissetmemek için birine bağlanmaktır, orjinalliğin yok olmasıdır ve bu bağlılık kendini gerçekleştirmeyi ve yaratıcılığı yok eder, bir süreden sonra o kişiye dönüşür. ölüm korkusu ise özerkliğin yitirilmesi ve yok oluşu içerir. bu da bağlanmanın tersidir, kişi o kişiden kaçmaya çalışır. bu yüzden varoluşçulukta ölüm metaforları önemli bir yerdedir. yaratıcılık için gereklidir.

    yaratıcılıkta dogmatizme yer yoktur, bir şeyden sonsuz seviyede emin olan yıkıcılığa daha yakındır. yaratıcılık cesareti ve inancı gerektirse de kişi her zaman şüphe de duymalıdır. işte bu da cesaretin paradoksudur.

    ...buradan varoluşçu felsfeye ulaşırız.
    bir şeyin sonunda ölüm yoksa yaratıcılığın olmayacağını da belirtir. çünkü yaratmak ölüme başkaldırmaktır. eğer ölüm yoksa yaratmak anlamsızlaşabilir. örneğin adem ve havva; yehova'nın baştan çıkartmasıyla yaratıcıya ve kurallara karşı çıkarak elmayı yemeye cesaret etmiştir. bu merak onların cenetten kovulmasına neden olmuştur ve adem ve havva devamlı yaratmıştır. sonuçta yehova'nun kötü olduğu sorgulanabilir. yaptığı kötü görünse de insanlığın evrimine neden olmuştur. tarihte ilk başkaldıranın ve öldürülenin sokrates olduğunu görüyoruz, yine isa; inançlara karşı başkaldıran kişiydi ve çarmıha gerildi... örnekler çoğaltılabilir. işte rollo may'e göre psikanalizin temel görevi bilinci arttırarak iyi veya kötü elmadan yemeyi sağlamaktır.

    ...karşılaşmanın önemi:
    karşılaşma olmazsa yaratıcılık eksik kalır. örneğin ressamlar güzel bir sahnede yutulur, emilirler, ardından eserlerini üretilirler, eğer bu yapılmazsa ve sadece anın verdiği güzel duygularla kişi kendini kısıtlarsa yaratıcılık yarım kalır ve buna "kaçak yaratıcılık" denir. çoğumuz için "heves" diyebiliriz. o anla haz duymak yaratıcılık için yeterli değildir. karşılaşma anında kişi yoğun bir farkındalık haline girer. bir şey bulduğunu fark eder. bu aynı bir bilim adamının çözüm bulması ya da sanatçını eserini fark etmesidir. örneğin wolfgang köhler de bunu "içgüdüsel öğrenme" olarak açıklar. bulmaya çalıştığını şeyi devamlı düşündüğünüzde gelişme olmuyormuş gibi görünse de bir yerde çözüm zihninizde belirir. işte bu karşılaşmadır. bu aşamaların hepsinin emek ve inatla cesaret içerdiği unutulmamalıdır.

    ...şüphe duymak, bilindışı ve jung
    aslında buradaki farkındalık bilinçdışında gizlidir. kişinin amacı bu şimşeği çaktırmaktır ama bilinçdışı jung'a göre bilinçle hep kavga eder. bilinç, bilinçdışının sapkınlıklarını kontrol ederken, bilinçdışı da bilincin sıradanlıktan kurtulmasını sağlar, renklendirir. bu yüzden sadece bilinçle ve dogmatikleştikçe bir şeyi yaratamayız, yazıda bahsettiğimiz gibi şüphe de gereklidir, bilinçdışı burada devreye girer ve bizi sarsar, rahatsız eder!

    ...yoğun çalışma ve rahatlama
    picasso "her yaratma edimi, ilk önce bir yıkma edimidir" demiştir.
    yaratıcı kişi buna izin verendir. dogmatik düşünceden uzaklaşmanın yanında bir ihtiyaç da rahatlamadır. yoğun bilinçli çalışmadan sonra örneğin uykudan uyanış, dalış veya sıradan otonom bir iş yaparken gerginliğin azalmasıyla ortaya aniden çıkabilir. sonunda kavrayış ve rahatlama gerçekleşir. bilinçdışındaki bilince taşınır. tarihe baktığımızda her yaratıcılık ve keşif, dönemin insanlarını sarsmış, hatta keşfi yapanın ölümüne mal olmuştur.

    burada yine otto rank'in bağlanma korkusuna geliyoruz, kişi bunları başarmak için bağımsız ve tek olmalıdır, kaygıyı hissetmelidir. kitle araçları bizi zaman zaman uyumlu hale getirerek yaratıcılığımızı yok eder. rollo may buna "uyumculuğa kapılmak" diyor. modern çağı da eleştirir rollo may. yeteneğin olduğunu fakat insanların uyumculuk yüzünden rahat bir yaşama yöneldiğini belirtir.

    ...yoğunluk ve vecd
    yoğunluğu vecd olarak da tanımlayabiliriz. yani duyguların taşması diyebiliriz. yaratıcı edim esnasında kişiler vecd duyar ve bir bilinç yoğunlaşması yaşar. rollo'a göre vecd, esnasında kişi entelektüel, iradi ve duygulanımsal işevlerinin hepsi aynı anda işlevseldir. ancak vecd halinde bir nesneyi net olarak görebiliriz.

    ...yaratıcılık bir gerileme süreci değildir.
    işte tam bu karşılaşmada duyulan vecd'in varlığından ötürü yaratıcılığın bir regresyon yani gerileme ile kendinde olanı çıkartma olduğunu reddeder rollo. klasik freudçu bakış açısını doğru bulmaz. güçlü bir tutkuyla cesaretle bilinçli bir çalışma olmadan rahatlama esnasında yaratım edimi görülmez. yani sadece gerileyerek, rahatlayarak, geçmişe giderek, balık tutar gibi bir şey gerçekleştirdiğimize inanmaz. etkisi vardır fakat yaratıcılık aynı zamanda ilericiliği, yani karşılaşmayı da içerir.

    bunu da yaratıcı edimin 2 kutuplu olmasıyla destekler. bir kutupta bilinçli kişinin kendisi vardır. diğer kutup kişinin kendi dünyasıdır fakat nesnelliği ve etkileşimi içerir. yani kişi çevresinden aldıklarını içinde kurgular, bu yüzden sanatçıların eserleri dönemlerini yansıtır. örneğin picasso'nun ilk eserleri yunan figürleri çizerken, faşist rejimin gelmesiyle bombalanmalarıyla çizdiği yüzler tanınmaz hale gelmiştir, metalleşmiştir. yani sanatçı çevresinden etkilenmiş, bununla "karşılaşmıştır," bunun vecdini duymuştur. her şey geçmişten çıkartılsaydı eserlerde o dönemin etkilerini görmezdik. demek ki tutkuyla bilinçli çalışma sonrası karşılaşma ile bilinçdışındaki dışarı çıkartabiliriz. aksi halde yaratıcılık gerçekleşmez.

    ...özetle
    özetle; kişi ilgilendiği nesne ile ilhamla "karşılaşma" yaşaması halinde öncelikli olarak "cesaretli" olmalı ve o konu hakkında yalnız kalarak tutkuyla bilinçli düşünmeye kendini zorlmalıdır fakat asla dogmatik bir yöne sapmamalıdır aksi halde "bilinçaltı" farkındalıkları yüzeye çıkamaz. en sonunda rahatlama haliyle birlikte kişi vecd duyarak yaratımı gerçekleştirir.

    ileri okumalar:
    rollo may - yaratma cesareti, metis yayınları

    debe edit.

  • yandaş mısınız?

    general mi olmak istiyorsunuz?

    amaa askeri okul bitirmediniz mi? hatta sizi almadılar mı?

    hiç problem değil artık akp hükümeti sayesinde her yandaş general olabiliyor.

    bu fırsatı kaçırmamak için yapmanız gereken tek şey ilçe teşkilatımıza üye olmak.

  • yaklaşık 1 senedir reel olarak havalimanında yaşadığına şahit olduğum, daha bu sabah poğaçasını alıp ikram ettiğim, boy uzunluğundan bagaj bantlarında yattığını düşündüğüm, hikayesini okuyunca çok üzüldüğüm basketbolcu. ki haberler çıkana kadar da basketbolcu olduğunu bilmiyorduk.

    söz edildiği gibi psikolojisi bozuk. ama zararsız. kimseden bir şey dilendiği yok, kendi halinde biri. kontuar ve bilet satışlara san francisco'ya gitmek istediğini söylemenin haricinde kimseyi rahatsız etmiyor.

    bir ara ortalıktan kaybolmuştu, bakırköy ruh ve sinir hastalıklarına yatırılmış ancak tedavi görmek istememiş. yaklaşık bir hafta önce geri geldi. az önce sohbet ettik insanların gelip kendisiyle fotoğraf çekilmesinden rahatsız oluyormuş, ki bu çok normal. pr çalışması falan yaptığını sanmıyorum, acınılası bir hali var. bomboş gözlerle çaresizce etrafa bakıyor.

    bir an önce destek olunup, sağlığına ve eski başarısına kavuşmasını dilerim.