hesabın var mı? giriş yap

  • bir gün atatürk'ün sözleri bilimle çelişirse bilime inanırız mutlaka.

    ama atatürk'ün sözleri dinle çelişirse dini seçecek halimiz yok.

  • sabah çay servisinde çay yerine kahve istemek için çay ocağı aranır ama telefon açılmaz. bir kaç dakika sonra serviste çay yerine kahve gelir. "telefona yetişemedim, sen az çaldırıyorsun, aradığında da kahve istiyorsun, kesin sensindir diye kahve getirdim" der emekçi ablam.

    ben mi çok basit yaşıyorum o mu çok zeki bilemedim.

  • ürün: gucci ayakkabı

    alıcı yorumu: arkadaşlar ürün orjinal değil, kimse kanmasın.

    satıcı yorumu: kargodan kaynaklanan bir yanlıslık olmus beyefendi, 30 milyona size gucccinin yüzde 50 hisse payını da vermemiz gerekiyordu. en kısa sürede mağduriyetinizi giderecegiz. tekrar gorusmek dilegiyle

  • aslında ne tam anlamıyla bir dialog ne de komik.
    aslında daha cok trajikomik.

    arkadaşımın üstün zekalı kuzeniyle tanıştım bundan 4-5 sene önce. çocuk o zamanlar 8-9 yaşında.
    arkadaşımla çocukla tanıştığım günün akşamında telefonda konuşuyoruz, velet de yanında:

    ben: kuzenin beni sevmiş mi?
    arkadaş: sevdin mi diye soruyor lan
    velet: bu yaşta bir insanın böyle bir soru sorduğuna inanamıyorum. kendisini sevecek ya da sevmeyecek kadar tanımıyorum. sadece bir kaç saat beraberdik. ne duymak istiyor benden?

    salak çocuk.

  • basketbolun diğer amerikan sporlarına göre küresel olarak çok daha fazla ağırlığının olmasının tamamen stern ile bağdaşması tabi ki çok gerçekçi olmaz. stern yerine x bir kişi de o dönem nba'in başına geçmiş olsaydı, o eşik bir yerde öyle ya da böyle atlanırdı muhtemelen. fakat 1980'lerin ortasında bunu kafaya koyup, 30 yıl boyunca üstüne koyarak bıraktığı mirası pek fazla kişinin ardında bırakabileceğini sanmıyorum.

    stern 1984 yılında ligin başına geçtiğinde playoff maçlarının dahi bir kısmının banttan yayınlandığı lokal bir organizasyon halindeydi nba. ilk yıllarında yanılmıyorsam bir arjantin televizyonu kanalına nba'in haftalık özetlerini yıllık 2000 dolar gibi komik bir miktara "hacı alın bakam şu özetleri memlekete soccer dışında bir şey girsin .." diye satarak pazarı büyütme adına ilk adımları atıyor. bugün dönüp bakıldığında komik olsa da o dönemin şartlarında herhalde kimsenin denemeye değer dahi görmeyeceği ölü bir yatırımla başlayarak.

    o yıllara dair kendi ağzından hatırladığım en akılda kalıcı anekdot ise lig için sponsorluk potansiyeli taşıyan bir firma ile toplantı yapmanın ne kadar çetrefilli bir süreç olduğundan bahsetmesiydi. "eğer 1 saatlik bir görüşme ayarlayabilirsek, bu zamanın 45 dakikasını onları ligdeki tüm oyuncuların uyuşturucu bağımlısı olmadığına ikna etmekle harcıyorduk .." demişti. o yıllarda sponsorların 'bir avuç keş adamın basketbol oynadığı yer' olarak gördüğü nba'e olan bakış açısını anlatırken.

    en büyük şansı da hiç şüphesiz ligin başına geçtiği yıl olan 1984'ün haziran ayındaki nba draft'ında michael jordan'ın ve birçok hall of fame ismin lige adım atması oldu. 1992 olimpiyatlarında ilk kez profesyonel nba oyuncularıyla bir uluslararası bir turnuvaya gidilmesiyle de ektiklerini biçmeye başladı. hem de 1 yıl önce hiv nedeniyle emekli olmak zorunda kalan magic johnson'ın o takıma katılmasına tamamen destek vererek. wnba'de de, bugünün g league'inde de, çin pazarında da, kanada'nın lige dahil edilmesinde de bu adamın imzası var. nba tarihinde yer etmiş hemen hemen her önemli karenin içinde bu adamı bulmak mümkün.

    stern bu ligin tarihinde hiç olmasaydı da tim donaghy ve hakem skandalları yine konuşulur, seattle şehri yine takımsız kalır, draft lotarya'sında eyyam döndüğü tekrar tekrar tartışılır, her zaman her türlü şaibe ve komplo teorisinin ardı arkası kesilmezdi muhtemelen. ama stern olmasaydı nba bugün olduğu organizasyon seviyesinin ne kadarına gelebilir, küresel pazarda yerini bu kadar sağlamlaştırmayı hangi noktada başarır ya da başarabilirdi ondan pek emin değilim.

    herhalde geceleri yatarken pijama niyetine sırta geçirilen bir nba tişörtünde bile bu adamın imzası olsa hakkıdır. huzurlar içinde yatsın.

  • forrest gump'ta forrest ve jenny arasında geçen şu konuşma, (esasında forrest'in son cümlesi)

    forrest: "will you marry me? i'd make a good husband, jenny."
    jenny: "you would, forrest."
    forrest: "but you won't marry me."
    jenny: "you don't want to marry me."
    forrest: "why don't you love me, jenny? i'm not a smart man, but i know what love is."

  • bakiyorum facebook'ta adam karisiyla buyuk ask yasiyorlar. gezmeler ,tozmalar, resim altinda ask konusmalari.
    sonra bir bakiyorum iki gun sonra ayrilmislar.
    evde konusmayip internette ask yasayan cok evli cift var. malmisiniz olm siz ya.

  • mimar arkadaşın ortaya koyduğu teorileri okuyup anlamak yerine direkt bok atma, aşağılama sürecinin başlatıldığı başlık. bu yazıdan sonra kimsenin "ulan mimar sinan dedik kof çıktı" diyeceğini, mimar sinan'ın o zamanın şartları ile 3 kıtada 400'den fazla yüzyıllara meydan okuyan eserler diken büyük bir dahi olmadığını iddia edecek birinin çıkacağını sanmıyorum. cafede batak çevirmek yerine bu mimar kardeşimiz oturmuş düşünmüş araştırmış kendince bir çalışma yapmış bunu da mesleki bilgileri ile pekiştirmeye çalışmış. bilgiye saygınız yoksa bari biraz emeğe saygınız olsun yahu.

    edit1: bu yazıyı tam olarak neresiyle okuduğunu tam cozemedigim ve mimar sinan'a hakaret ettiğimi dusunup hakaret mesajı atan dingillere de ayrıca teşekkürler.