hesabın var mı? giriş yap

  • bizzat ülkeyi yönetenler tarafından gerçekleştirilebilecek, belirli bir plan dahilinde amaca uygun olarak yürütülen eylemler silsilesidir.

    - ülkenin devlet desteği ile kurulmuş uzun yılların sonucunda para basan dev kamu iktisadi teşekkülleri özelleştirme adı altında yok pahasına bedellerle peşkeş çekilir.

    - ülkenin ürettiği her ne varsa üretilmesinin önüne set çekilir, ağır vergilerle engellenir, bu üretim kalemlerinin dışarıdan ithalatı kolaylaştırılır.

    - tarım ve hayvancılık bitirilir.

    - ülkede köprüler, hastaneler, otoyollar gibi inşaat kalemleri astronomik garanti ücretlerle yıllarca ipotek altına alınır belirli zümrelere peşkeş çekilir.

    - halka çok çok ağır vergiler dayatılır, ekonomik buhrana zemin hazırlanır.

    - herşeye rağmen ülkeye gelen paralar üretimdense inşaat sektörüne kaydırılır.

    - eğitim tamamen bitirilir, 20 sene içerisinde son derece bilinçsiz, idealsiz ve cahil birkaç nesil yaratılabilir, böylece ileriye dair umutlar da bitirilir.

    - ülke; dünya çapındaki tüm güç odakları ve büyük devletlerin tamamı ile birden sorunlu politikalar yürütülerek dış politikada tam bir açmaz içinde bırakılır.

    - başka ülkelerin iç işlerine karışılır, muhtelif bölgelerde devamlı savaş içerisinde bulunulur.

    - bununla birlikte ordu da bitirilir, kalifiye subayların ipi çekilir.

    - milliyetçi ve mezhepçi söylemlerle vatandaşlar arasındaki kutuplaşma zirveye çıkarılır, ülke içeride birbirini bir kaşık suda boğacak milyonlarca düşmandan teşekkül hale getirilir.

    daha da çok var...

    böylesi bir durum artık basiretsizlikle, şanssızlıkla, kötü yönetimle açıklanamaz. bu isteyerek, planlı, belirli bir amaca yönelik eylemler bütünüdür.

    silivri diyecekler için... silivrinin de a.q sizin de!

  • 2023 edit: 2016'da bu entry'i girildiğinden beri hiçbir çözümü olmamıştır bu olayın. o dönemler lisedeydim ve bunun bir hata, düşüncesizlik olduğunu düşünüyordum ama 7 yıl boyunca böylesine bir olayın çözülmemiş olması akp belediyelerinin kedileri azaltmaya yönelik bir politikası olduğunu düşünüyorum. şu anda konya'da yaşamıyorum ve bir ilişiğim yok, eğer bu konuyu tekrar belediyelere taşımak isteyenler varsa iletişime geçilebilecek kişilerin nick'lerini buraya yazabilirim:

    kapaklarının tasarımından dolayı genellikle açık bırakılması ve boyutu yüzünden, kedilerin ölmesine sebep olan çöp kutuları.

    öncelikle: içerisinde kalan bir kedinin fotoğrafı konteynerin dışarıdan görüntüsü konteynerin derinliği hakkında fikir sahibi olabilirsiniz

    fikir olarak güzel olabilir, ama ortada büyük bir problem var. bu çöp kutularının kapakları genelde açık bırakılıyor. hatta gördüğüm bazı yerlerde kapaklar direkt sökülmüş. ve konteynerin derinliği dolayısıyla -resimde de görüldüğü üzere- bırakın buraya düşen bir kedinin, insanın bile yardım almadan çıkabilmesi imkansız. konteynerin temizliği de haftada bir defa olduğu için, giren kedi oradan çıkamayıp ölecektir.

    şu an konya'daki havayı bilenler bilir. dışarıda diz boyu kar var, o hayvanların halini düşünmemiz ve bir şeyler yapmamız gerekiyor. o konteynerlerin içerisinde ölen her hayvanın vebalini üzerimde hissediyorum. farkındalık yaratmamız gerekiyor.

    basit bir kapanma mekanizması ile bu sorun çözülebilir. ve bu sorunu çözebilirsek eğer, bu yapabileceklerimizin sadece bir göstergesi olur. birlik olmamız gerekiyor ve desteğinize ihtiyaç var. bu başlığı gündemde tutmak ,şu kampanya'ya imza atmak ve bimer'e bireysel şikayette bulunmak yapabileceklerimizden birisi.

  • "kuran okutmayın" şeklinde cevaplanabilir soru.

    edit: başlık neden başımda?

    yine edit: ateist olmaktan korunmuş bir arkadaşın mesajı

    abi hoşgörü dini ya, bayılıyorum.

    yıllar sonra bi edit daha: sevimli bir çaylak dostumuz köksal baba gibi dellenmiş. söz hakkı tanımadan da engellemiş. yani tıpkı gerçek hayatta yaptıkları gibi...

  • bundan sonra sizden başka yerden iskender yemem. sizin gibi firmaların da ayaklı reklam tabelası olurum gerekirse.

    akp sermayesine karşı öyle bir kinim var ki çevremdeki herkes uyuz olur bu huyuma. bütün firmaların, holdinglerin, şirketlerin sus pus olduğu yerde bu reklamı çektiğiniz, çekebildiğiniz için teşekkür ederim.

  • daha ne kadar haksız olunabiliri sorgulatan taksicilerin, haksız olmakta bu kadar mı haklı olunur dedirten aksiyonu.

  • arkadaşlar merhaba, bu başlık şimdiye kadar neden dolmamış?

    benim gibi hayatı boyunca evde hiç üst üste iki gün boyunca oturmamış, bunu sevmemiş, evde biraz fazla zaman geçirince sokağa çıkma, hayata karışma arzusu, hatta ihtiyacı duyangillerdenseniz şu günlerde çok zorlandınız ve hayatı özlediniz. benim için evde hayat yok krdsm ya, zorla mı. işte bizim gibi milyonlarca insan da aynı şeyleri hissederek evde hayata benzer bişi olsun diye kendini bitki bakımına verdi ve böylece son yıllarda zaten bir trend haline gelmiş evde bitki yetiştirme çılgınlığı iyice büyüdü, büyüdü, kendi içinde bir sektör haline geldi. bu sektör, plant youtube (plantube) ve çılgınlıkları hakkında daha sonra yazmayı düşünüyorum aslında. ama şimdi buraya kendi engin deneyimlerimden ve pek tabii ki plantubedan edindiğim bilgilerle yeni başlayanlar için genel bir bitki bakım entrysi yazacağım. ama merak etmeyin ki çok uzun olmayacak çünkü göreceksiniz ki yazının ana fikri ışık, su gibi temel bitki ihtiyaçları dışında bitkilere dair genellenebilecek çok da fazla şey olmadığı yönünde olacak. başlayalım.

    ışık: evet, bitkilerimiz için en önemli faktör sudan ziyade ışıktır. mümkünse güneş ışığı, mümkün değilse yapay bir şekilde grow light. bilirsiniz ki bitkiler çok güneş sevenler ve az güneş sevenler olarak ayrılırlar, ama istinasız hepsi ışık severler. hiç güneş ışığı almayan mutfağınızda buzdolabının üstüne koyduğunuz bitki kusura bakmayın ama can çekişerek ölüyor. dolayısıyla evinize bitki alacaksanız ilk göz önünde bulundurmanız gereken faktör ışık olmalı. genel olarak ficus ailesi (kauçuk olarak geçen ficus elastica, keman yapraklı kauçuk olarak geçen ficus lyrata vs.), hoya (mum çiçeği) ailesi, sukulent ve kaktüsler, pilealar yüksek güneş ışığı seven bitkilerken; deve tabanı olarak geçen monstera türleri, prayer plant (dua çiçeği) ailesi, pothos (sarmaşık) ailesi, syngonium türleri görece düşük ışığı tolere edebilir bitkilerdir. burada yüksek ışık derken günde en az 4-5 saat direktimsi güneş ışığından bahsediyoruz (ki bu da pencereye olan uzaklık, pencerenin baktığı yöne göre değişir, mesela güneye bakan pencereler kuzey yarımkürede her zaman kuzeye bakan pencerelere göre daha direkt bir şekilde güneşi alırlar). düşük ışığa karşı en toleranslı olan bitkiyse paşa kılıcı (sanseveria) ve zizzi bitkileri gibi zor koşullara alışık çalımsı bitkilerdir. yine de en toleranslı bitki bile ışık sever diyip bu konuyu kapatalım. grow light konusu içinse ayrıca bir yazı yazacağım sanırım.

    su: bence bitki bakımı konusunda en çok karıştırılan konu su oluyor, çünkü bu işe yeni başlayanlar genelde iyi bakımın sık sulamadan geçtiğini düşündüklerini için bol bol sulayıp bitki köklerini çürütüyorlar. eğer bitkinize "o kadar da su vermiştim niye öldü anlamadım" diyorsanız, büyük ihtimalle tam da fazla suladığınız için öldü o bitki. hiçbir bitki için haftada bir, iki haftada bir sulanır gibi genel geçer kurallar yoktur, bitkinin yerine, boyutuna, saksısına, mevsime ve aldığı ışığa göre su ihtiyacı değişir. ama genel olarak hiçbir bitki su içinde oturuyor olmaktan hoşlanmaz. sukulent, kaktüs türleri, sansevieria gibi su sesmez türler tamamen kurumadan sulanmamalı (tahmini iki hafta), monstera, syngonium, hoya, tradescantia gibi türler üst tabakası kuruduktan sonra (tahmini bir hafta- on gün), dua çiçekleri, fern, peace lily gibi nem sever bitkilerse üst tabakaları azıcık kuruduktan sonra sulanmalı (tahmini beş gün-bir hafta). ama dediğim gibi bu yazılan zaman aralıkları tamamen tahmini ve hiçbir bitki bu şekilde bir sulama rutinini takip etmemeli. zaten bir süre sonra halinden, tavrından, yapraklarını bükmesinden ne zaman suya ihtiyacı olduğunu anlıyorsunuz.

    saksı: eveet, erken bitki ölümünde önemli rol oynayan bir başka faktör de saksılar sanırım. terracotta, plastik ve beton olarak üç ana gruba ayırabiliriz. ben beton saksı kullanmadığım için diğer ikisi üzerinde duracağım. bitkileri ilk aldığımızda genelde plastik altı delikli saksılar içindeler ve bir çok insan eve gelir gelmez bitkiyi o saksıdan çıkarıp dekoratif durması için yeni, bazen altı delikli olmayan ve hava almayan sırlı saksılar içine koyuyor. bitki, yeni ortamına alışmanın üstüne yeni saksısına alışmanın şokunu yaşıyor ve üstüne bir de fazla sulanıyorsa havasız saksısı içinde hızlı bir şekilde kötüye gitmeye başlıyor. bu bakımdan ben bitkileri gerçekten büyüyüp ihtiyaç duyacakları bir hale gelene kadar saksılarından etmiyorum. üstelik hoya gibi bazı türler saksı değişimden hiç hoşlanmıyorlar. saksı değiştirmek gerektiğini bitkiyi saksıdan çıkarıp köklerin tabana deyip değmediğini kontrol ederek anlayabilirsiniz. eğer çok sulamayı seviyorsanız saksı değişimi yaptığınızda terracotta saksılar alın, çünkü bu saksılar hava aldıkları için fazla suyu muhafaza etmeyeceklerdir. çok su isteyen peace lily, fern gibi bitkileriyse suyu koruyan plastik saksılarda tutmak daha avantajlı olabilir. her zamanki gibi bitki ihtiyacına göre değişen bir şeydir saksı seçimi.

    bitki besini: genel prensip bitkinin büyüdüğü zamanlarda ayda bir, iki haftada bir ek besin vermek, büyümediği kış aylarındaysa hiç ellememektir. bunun üzerine ve bitki çoğaltma üzerine bir sonraki entrymde detaylı bir şekilde değineyim diyorum, ne de olsa lanet covid bür süre daha devam edecek gibi.

    son olarak bir amme hizmeti daha yapıp favori plantuberlarımı buraya bırakıyorum. dediğim gibi bu mesele de başka bir yazının konusu ama girişi yapalım:

    planterina (en ünlülerinden biri, benim de ilk tanıdığım oldu sanırım.)
    summer rayne oakes ( kendisi bir ara evindeki bitkilerle her güne bir bitki videosu çekti ve 365 günü tamamlayabildi)
    kaylee ellen (daha ziyade nadir bitkiler üstüne)
    harli g (bebeğini doğurma sürecine şahit olduk ve çok tatli bişi allahım)
    crazy plant guy (esprileri kötü ama sempatik)
    nick pleggi (bazen kişisel hayatından falan da bahsediyor, dedikodu yapıyor, arada sivri dilli olabilen tek plantuber olduğu için seviyorum)

    türkiye'dense sanırım şimdilik sadece fem güçlütürk'ün labofem'i var, dolayısıyla henüz satürasyona ulaşmamış açık bir alan bu. meraklısına duyrulur. neyse yoruldum, hadi bakalım bir saat oyaladık kendimizi ve işten kaytardık, darısı diğer günlere.