hesabın var mı? giriş yap

  • işini yapmaktadır. müşterisi 15 yaşındadır. sorun 15 yaşındaki çocuğun 55 yaşındaki adama ayakkabılarını boyatması değil, 55 yaşında ayakkabı boyayan bir adamı çilekeş gören beyindir. ekmeğini kazanıyor, helal yiyor, işinide söverek değil severek yapıyorsa kimseye bok yemek düşmez.

  • cok boktan bir olaydir.
    universite arkadasimin evlerine hafta sonu munasebetiyle gittim. arkadastan cok annesine benziyorum. yani yanyana gorseniz benim annem sanirsiniz. ailecek beni cok sevdiler, sohbet, muhabbet. babasi zaten bana hayretler icinde bakiyor, gozlerine inanamiyor. neyse efendim ertesi gun pazar ve evin en kalabalik oldugu gun. kahvalti sonrasi kahvelerle beraber sigaralarimizi iciyoruz. o sirada arkadasimin evli olan ablasi ve kocasi geliyor. simdi evde ben, arkadasim, annesi, babasi, iki tane ablasi, enistesi ve kedileri var. oturduklari ev kira. bir muddet sonra ev sahibi ve karisi tesrif ediyor. gunun ilk sigarasi bagirsaklarimi haraketlendiriyor. (bkz: durduramiyoruz efendim)
    tuvalete gidiyorum. afedersiniz siciyorum. sifonu cekip klozeti izliyorum. su seviyesinin yukselmesine paralel benim gozler aciliyor. su yukseliyor, gozler portluyor. gozler portlerken su yukseliyor. neyse ki klozet tasmiyor ama ortada bok var. kufur ediyorum. ev kalabalik bok varmis gibi herkes evde. bakiniyorum care yok. arkadasima sesleniyorum. yanima geliyor ve boka bakarak gulmeye basliyor. acil biseyler yapmam lazim napalim diyorum. arkadasim annemi cagiralim diyor olmaz diye karsi cikiyorum. ugrasiyoruz gitmiyor. en son annesi geliyor sorun nedir diye. arkadasim anlatiyor. kadin seviniyor. ev sahibine sikayet ediyor tuvalet tikaniyor halletmek gerek diye. o sirada ev sahibi yanimiza geliyor. butun ev hakli banyoda benim boka bakarak yorum yapiyor. sifonu cekiyorlar bok gitmiyor. millet nasa yada csi da calisir ciddiyetiyle durumu degerlendiriyorlar. hic dusunen yok bu kizin psikolojisi ne hale gelir diye. abi ayip ya.
    tek basina halledenleri sansli insanlar sayiyorum.

  • ingilizcem pek fena değildir. yurtdışında kalmadan getirilebilecek en iyi seviyeye getirdim diyebilirim.

    bir japon firmasıyla yaptığım görüşmede bunu söylemeden direk ingilizce olarak bir iş gününüzü anlatabilir misiniz dedi kadın.

    nedendir bilmem hiç es vermeden,
    i usually get up early dedim. sonra bi gülme geldi bana ki anlatamam. sustum, sıktım kendimi ama dayanamıyorum artık, o gırtlaktan gelen garip sesleri yapmaya başladım sonra da koyverdim kahkayı ama gözümden yaş geliyor artık görmeniz lazım. kadın zaten kleopatra'nın mumyası gibi böyle siyah küt saçlı ve yaşlı öylece bana bakıyor ifadesini bozmadan.

    neyse yatıştım, kusura bakmayın devam edemeyeceğim dedim ve terkettim odayı.

  • işverenin iş kanunu'na dayanarak yasal olarak gerçekleştirdiği eylem. normal şartlarda çalıştırmadığı günü bir lütuf olarak sunduğu için, izin zamanı bunu hatırlatmış oluyor. gelin türkiye'de sıklıkla mesai sürelerinde yapılan hesaplama yanlışı da dahil olmak üzere "nasıl?" kısmını konuşalım. okumak istemeyenler için özet: çalışma saatlerinizi doldurmadığınız için iş verenin 1 günümüzün peşine hukuki bir şekilde düşmesi demek bu. tabii ki hukuki olduğu etik olduğu anlamına gelmiyor.

    türkiye'de hafta tatili pazar günüdür. bu gün haftanın kalan 6 çalışma gününden herhangi biri ile pazarın yer değiştirmesi ile başka güne işçi rızası ile de kaydırılabilir. öte yandan haftalık çalışma saati 45 saat, ara izin süreleri 4-7,5 saat arası için 0,5 saat, 7,5-11 saat çalışma için ise 1 saattir. bu izinler ise çalışma saatlerinden sayılmaz.

    bu bağlı olarak çalışmayı 2 ayrı mesai düzeniyle göz önüne alalım. böylece kendinize göre hesaplama yapabilirsiniz.

    1) 09:00-17:00 arası mesai olan bir iş yerinde. günün 8 saati iş yerinde geçiyor demek. bu çalışma sisteminde işveren çalışana (en az) yarım saat ara izni vermesi gerekiyor demek. bu izin elbette yarım saat değil 1 saat olarak verilir hemen hemen her yerde. şu halde 09:00-17:00 çalışan bir işçi günde 7 saat çalışmaktadır. 5 günlük çalışma 35 saat yapar. haftalık çalışma saatinin 10 saat altında kalan bu iş yerinde iş veren cumartesi sizi çalıltırsa bir 3 saat altında kalmış olacak kendine tanınan üst limitin.

    2) 08:00-18:00 arası mesai olan bir iş yerinde. günün 10 saati iş yerinde geçiyor demek. ilk bakışta haftalık sınırı aştı gibi görülen bu çalışma sisteminde işveren çalışana (en az) 1 saat ara izni vermesi gerekiyor demek. bu izin genelde 1 saat değil 1,5 saat olarak verilir. 1 saatlik öğle arası olarak kullandırılır ve kalan süre de sabahtan öğlene, öğlenden de akşama kadar çay (kahve, sigara) molası olarak bölünür bu mesai sistemi olan yerlerde. 1 saatlik izin üzerinden hesaplarsak şu halde 08:00-18:00 çalışan bir işçi günde 9 saat çalışmaktadır. 5 günlük çalışma 45 saat yapar. haftalık çalışma saatini tamamlamış oluyor. bu noktada cumartesi gününün izinde düşülmesi hukuki sorun oluşturabilir.

    ikinci maddeye alt madde olarak mesai saatleri içerisinde çay molaları ile birlikte ara izni 1,5 saat kullandırıldığında haftada 42,5 saat ile cumartesiye 2,5 saat kalıyor. türkiye'deki en yaygın sistem olan 08:30-18:00/08:00-17:30 mesai saatlerinde ise 1 saat izinde 42,5 saat, 1,5 saat izinde 40 saat çalışma yapılıp sırayla 2,5 ve 5 saat çalışma saati kalıyor. işverenler de bunu cumartesiyi çalışma gününden sayıp izin keserek hallediyorlar. evet, cumartesiye 1 gün kalmamış olsa da. bunu dile getirirseniz çözüm olarak, işine gelmediği için hak aramayı çocuk yaşta kötü bir şey gibi öğreten ilköğretim ve lise öğretmenlerimiz gibi "o zaman 2,5 (ya da 5) saat için bundan sonraki cumartesilere işe gel" diyebilir. bu da aslında iş kanunu'nun 22. maddesine göre işçi için haklı fesih sebebidir ama göz korkutmada başarılı olur.

    burası türkiye. haklarınızı bilmezseniz kimse sizlere onu altın tepside sunmaz. işverenlerin haklarınızı altın tepside sunmaması, (her zaman için) o haklarınızı gasp etmek istedikleri anlamına gelmez. işverenlerin de çoğunun tipik bir türk vatandaşı olarak, kanunlardan haberi olduğunu sanmıyorum.

    (bkz: 4857 sayılı iş kanunu)

  • pistin yanlış şehre kurulmuş olmasındandır.. o zamanlar da gündemde olan antalya seçilseydi pist için yarış biraz daha devam ederdi türkiye'de.. antalya hem konaklama ve tesis açısından, hem türkiye'de yarışın yapıldığı mevsimin turizm yoğunluğu açısından, hem de çok adam bilmez bunu, antalyalı'nın motor sporlarına ilgisi yüzünden daha mantıklı bir tercih olurdu, olmadı, nedendir bilmem.. bu işin meraklısı da zaten istanbul, ankara, izmir'den koşa koşa giderdi yarışları izlemeye..

  • bu adam büyük adam be. geçenlerde iz tv de bir belgesel izliyorum, yeşilçam ile ilgili.. röportaj yapıyorlar yeşilçam'ın emektarlarıyla, tarık akan'a sıra geldi, ben hayatımda böyle mütevazı bir adam görmedim. konuşması şu şekildeydi;

    komedi oyuncusu olmak çok zor, ben hiçbir zaman bir komedi oyuncusu olamadım, etrafımdakiler, kadroda bulunan arkadaşlarım iyi birer komedi oyuncusuydu, kemal sunal, zeki alasya, metin akpınar, adile naşit, münir özkul. ben onların sayesinde bu kadrolarda parladım.
    yani adam demiyor ki ben olmasam bunlar hikaye, ben başrol oyuncusuyum, benim egom tavan vs. tarık akan'ın oynadığı yüzlerce başrol filmi vardır ama adamdaki saygıya bakarmısın, eski devrin filmleri bir başka olduğu gibi, oyuncuları da çok kıymetli ve çok efendi. tarık akan hala yaşıyor ve yaşıyorken bu adamın kıymetini bilelim.