hesabın var mı? giriş yap

  • -saçını yeni bir renge boyamış bir kadına, "ay canım yeni saç rengin seni olgun göstermiş derhal değiştir.",

    -saçı kahverengi kadına, "ya sana böyle alev kırmızısı/havuç turuncusu/kömür karası/hardal sarısı/soğan kabuğu/vsvs renk süper gider mutlaka dene!!"

    -kilosuyla barışık bir kadına, "ay bir 5 kilo versen muhteşem olursun.",

    -kilolu kadına "ay valla ben kiloluyum yani 32 bedene giremiyorum artık:( belim de 50 cm olucak biraz daha yersem:'(",

    -uzun birlikteliği olup henüz evlilikle ilgili bir şey yapmayan kadına, "ee düğün ne zaman;)",

    -yeni evlenmiş kadına, "valla iyi cesaret, ne acelen vardı :/, evlilik akıl karı değil valla",

    -ev işi yapan kadına, "ay , hizmetçi değiliz, hayatta yapmam, yapanı da anlamam",

    -ev işi yapmayan kadına, "ya benim elim yatkın, çok iyi yemek yaparım, manyak titizim",

    demeleri, böyle abidik gubidik cümle kurmaları...

  • bunlar varlık kavgası. paraları olmasa birbirinden önce harcamak için kavga edebilirler miydi?

  • yav yürü git be dayı.. kız bir pantolon bir beyaz body giymiş ''anadan üryan dolaşıyorsun,beni tahrik ediyorsun'' diyorsun ya...
    kadının kıyafetinin depremle ne ilgisi var be.. kafayı yemişsin,sağa sola sataşmaya yer arıyorsun.
    senin kafa yapının içine edeyim küfrettiriyorlar ya...

  • türk kadınları gitsin, yerine italyan erkekleri gelsin ona bile razıyım. en azından muhabbet ederiz.

  • o okulun inşaatında tuğla taşıyacak bile vasfı olmayan adamın pırıl pırıl gençlere yaptığı muameleye bak. umut falan yok. gidebilen gitsin.

  • sene 1996 dönemi. yaş 10. ana-oğul beraber yaşıyoruz annem de beşiktaş'ta beyaz gıda adında markette çalışıyor o zamanlar. sefilleri oynuyoruz desek yeridir sanırım.

    okullar kapandı yaz dönemi. herkese karne hediyeleri geliyor sanırsın noel akşamı birader. kimine bisiklet kimine krampon kimine marangozda özel yapım uçurtma.

    tabi annem beni hep yokluğu alıştırarak büyüttüğü için canım ne zaman bir şey istese param yok derdi bu duruma zamanla alışınca yanımda dondurmada yalasalar gıkımı çıkaramazdım.

    bir de o zamanlar mahalle kültürü var herkes herkesi tanır kim kimin çocuğu hangi dersleri zayıf bilirlerdi. bak bu hep ideal evlat ruşen amcanın oğlu sedat kavramı o zamanlar hortladı zaten.

    neyse efendim 8 kişilik arkadaş grubumuz var içlerinde bisikleti ve kramponu olmayan bir ben varım. zaten o dönemin zengin çocuğu kavramı da şu; bisikleti, saati, tv'ye takmalı atarisi ve kramponu olan çocuk. riçi riç gibi pezevenk.

    aradan iki gün geçti bizimkiler kireçburnuna bisiklet gezisine gittiler tabi ben piç gibi kalakaldım ortada. akşama döndü bunlar bu seferde maça gidiyorlar top sahasına adamlar 40 yıllık mahalle maçına kural koymuşlar kramponu olmayan gelmeyecekmiş. fifa hakemi kesildiler başımıza mına goduklarım.

    kemal diye çok samimi arkadaşım vardı babası buna krampon almış nike'ın. herif sattı beni giderken de sen gelmiyor musun diye dalga geçti resmen. ben de ezikliğe yatmamak için diyorum ki "yok oğlum evi temizlicem yemek yapıcam. annem yorgun aç açına geliyor işten." vah benim eziğim.

    he şunu da belirteyim daha okula bile başlamadan bizim ailede derli toplu olma eğitimi verilirdi. ondan bu düzen. bir de çalışan anne olunca kendi ihtiyacını gidermeye mecbur kalıyorsun şartlar zorluyor. kendi ayaklarımın üzerinde durma kabiliyetim o yoksulluktan miras şimdi.

    ben de isterdim top koşturup eve girince "annee yemek hazır mı annee su ver suu" demeyi, diyemedim ya la.

    her neyse bunlar maça gitti arkadaş döndüm evi cillop gibi sildim süpürdüm makarna ile hazır çorba da yaptım. sonra balkonda başladım ağlamaya. nasıl içerlendiysem artık. bizim komşumuz vardı hemen yan binada sürekli balkonda otururdu ayşe teyze. beni de torunundan ayırt etmezdi şimdi yukarıda allah var. arada cebime harçlık koyardı.

    benim ağlamaları mı duymuş sen git üstünü giyin zili çaldı fermuar aşağıya gel diye. elimden tuttuğu gibi ayakkabı dükkanına. dükkan sahibinede babası bunun hayırsızın teki oğlum anası çalışıyor gariban biraz indirim yaparsan ayakkabı alıcam dedi. adam da nur yüzlüydü nasıl olsun demez mi?

    lan öldüm öleceğim o an kalbim yuvadan çıkacak tabi krampon diye çoşkuyla bağırıverdim. dişlilerden lescon marka aldık. 3.5 milyon tl idi 3 taksit yaptırdı ayşe teyze parayı kendi ödedi.

    akşam oldu tabi bu ipneler maçtan topluca dönüyor. şortumun altına dizlerime kadar spor çorabını çekip pırıl pırıl göz kamaştıran kramponlarımı giymiş karşılarına dizilmiştim.

    herkesin gözü ayaklarımda kimisi altını kaldır oğlum uvv dişlere bak diye yalanıyor. o gün ellerinden topu alıp iki sektireyim dedim onda da kabileyetsizim ya yine rezil olduydum bayağa güldülerdi. ama içimin yağları erimiş varsın olsun o günden sonra mahalle maçlarının adamı olmuştum ya la.

    yalnız içimde ukte kalan bisiklet hikayesi vardır ki onu da başka zamana artık.

    4 yıl sonra gelen edit: ayşe teyze 2 yıl önce vefat etmiş. mekanı cennet olsun. annem dün tarabya'da kızını görmüş o söylemiş. içimde bir şeyler cız etti. hayat kısa kuşlar uçuyor.

  • --- spoiler ---

    bizimkisi bir rant hikayesi
    yeşil dolar şeklinde biraz
    yalan dolan ve iftira
    bizimkisi dava gibi biraz

    bu ihale senin için
    bu arsaları kapatalım
    hiç utanma arlanma
    sen zenginleş daima

    bizimkisi beka hikayesi
    yeşil dolar şeklinde biraz
    pkk feto yediririz halka
    bizimkisi talan gibi biraz
    --- spoiler ---

    edit: arkadaşlar şarkının yaratıcısı ben değilim. gereken ilgiyi görmediğini düşündüğüm için alıntı şeklinde koydum buraya. övgüleri lütfen kendisine iletiniz. (bkz: #88497506)

  • bengal kıtlığı, ikinci dünya savaşı sırasında britanya hindistanı'nın bengal eyaletinde 60,3 milyonluk nüfusun tahmini 2,1 – 4 milyonunu, açlık, sıtma, yetersiz beslenme, nüfusun yer değiştirmesi, sağlıksız koşullar ve sağlık hizmetlerinden yoksunluk nedeniyle artan diğer hastalıklar ile öldüren yıkıcı bir kıtlıktı. kriz ekonominin büyük bölümünü altüst ederek milyonlarca insanın fakirleşmesine ve sosyal dokunun korkunç şekilde bozulmasına yol açtı. sonunda aileler dağıldı; erkekler küçük çiftliklerini sattılar ve iş aramak ya da orduya katılmak için evden ayrıldılar ve kadınlar ve çocuklar genellikle organize yardım için kalküta'ya ya da başka bir büyük şehre seyahat eden evsiz göçmenler oldular. tarihçiler kıtlığı sıklıkla "insan yapımı" olarak nitelendirdiler. savaş zamanı sömürge politikalarının buna yol açtığını ve daha sonra krizi şiddetlendirdiğini öne sürdüler. azınlıkta kalan bir görüş de kıtlığın doğal nedenlerden kaynaklandığı.

    askeri masrafların finansmanı, binlerce köylüden arazi tahsis edildiği için savaş zamanı enflasyonuna yol açtı. birçok işçi hasadın oranına göre değil, standart maaş ile ödeme aldı. fiyatlar keskin bir şekilde yükseldiğinde, aldıkları maaşlar yetersiz kalmaya başladı; reel ücretlerdeki bu düşüş daha az gıda alabilmelerine neden oldu. japonya'nın burma işgali sırasında, bölgenin pazar arzı ve ulaşım sistemleri, ingilizlerin pirinç ve tekneler için "inkar politikaları" (işgale karşı "yok ederek geri çekilme" yanıtı) ile bozulduğu için birçok pirinç ithalatı kaybedildi. bengal ticaret odası (çoğunlukla ingiliz şirketlerinden oluşur), bengal hükümeti'nin onayı ile yüksek öncelikli görevlerdeki işçilere mal ve hizmetlerin tercihli olarak dağıtılması için bir gıda programı tasarladı. silahlı kuvvetler, savaş endüstrileri, devlet memurları ve diğer "öncelik sınıflara" konumlarını terk etmelerini önlemek için mal ve hizmetler öncelikli olarak sağlandı. bu faktörler tahıllara kısıtlı erişim ile daha da güçlendi: yerel kaynaklar iller arası acil ticaret engelleri tarafından kısıtlanırken, uluslararası ithalata erişim büyük olasılıkla savaş zamanı nakliye sıkıntısı nedeniyle churchill'in savaş kabinesi tarafından büyük ölçüde reddedildi. nedenler arasında, güneybatı bengal'deki büyük çaplı doğal afetler (bir kasırga, gelgit dalgaları ile sel ve pirinç mahsul hastalığı) vardı. bu faktörlerin her birinin ölüm sayıları üzerindeki göreceli önemi de bir tartışma konusudur.

    eyalet hükümeti bir kıtlığın var olduğunu reddetti ve insani yardım da krizin en kötü aylarında etkili değildi. hükümet ilk önce çeltik fiyatını etkilemeye çalıştı, ancak bu da karaborsacılığa yol açarak satıcıları mal stoğu yapmaya itti. spekülasyonlar ve mal stoklama da hiper enflasyona yol açtı. hindistan ordusu ekim 1943'te fonların kontrolünü ele geçirdiğinde yardımlar da önemli ölçüde arttı, ancak esas rahatlama aralık ayındaki rekor bir pirinç hasadının ardından geldi. açlıktan ölümler azaldı, ancak kıtlıkla ilişkili ölümlerin yarısından fazlası 1944'te gıda güvenliği krizi ortadan kalktıktan sonra hastalık nedeniyle meydana geldi.

    kaynak: https://en.wikipedia.org/…iki/bengal_famine_of_1943