hesabın var mı? giriş yap

  • paranızı yerel para birimine türkiye'den çevirerek giderseniz daha iyi oranlar bulabilirsiniz. ayrıca bir çok yerde dolar da geçerli ama kredi kartına güvenmeyin fazla. ayrıca oranın güneşi buralara benzemez, güneş kremi falan kesinlikle alın yanınıza.

    vize'yi havalimanında halledebiliyorsunuz. turistik bölgede bile halk yeterince ingilizce bilmiyor ama yine de gündelik kısmı kotarırsınız. öyle müzeydi kalıntıydı beklemeyin, camış gibi yatıp içip denize girmelik bir yer. balık avlamayı seviyorsanız eğer muhteşem ötesi seçenekleriniz var. ayrıca dalmak için dünyadaki en güzel 5 yerden birisidir aynı zamanda.

    wikitravel sayfasına bakmadan zaten hiç bir uzak asya ülkesine gitmeyin. buradan planınızı yapın, orada internet de sıkıntılı olabiliyor zaman zaman.

  • yaklaşık üç ay siparişle pizza söylenmesi sonucunda şöyle vahim haller olabilmektedir:

    "bi zahmet çabuk hocam, turunculu arkadaş sırtının üstünde dönmeye başladı" -ninja kaplumbağalar

  • elektriğin kesilmesi sebebiyle yakılan muma, hiç dikkat çekmeden yaklaşan kedinin ''bu alev nası kokuyo la acaba?'' diye merak etmesi.

    ''annaaam yancak ciyaakk pissst paşaa hööö'' diye yerimden zıpladığımda çok geçti. o iki saniyede bizimki çoktan yüzünün sol tarafındaki bıyık ve kaşlarını yakıp, korkuyla kaçmıştı. üç buçuk yaşında eşek kadar adam oldu halbuki... çok korumacı davrandım galiba bu yaşına kadar. gerizekalı çok komik görünüyor şimdi. yüzüne karşı gülünce saldırma huyu olduğundan, kuytuda köşede çaktırmadan gülüyorum. üç yıldır uzattığı pala bıyıklar gitti, üzerine tek kaş kaldı yavrucak. gergin biraz tabii.

  • bir derdini, problemini paylaşmak istiyorsa dinlenir, envai çeşit sorularla ağzından laf alınmaya çalışılmaz.

    daha fazla anlatması için ısrar edilmez.

    "sen de şöyle yapsaydın", "neden öyle yaptın ki" tarzı gereksiz cümleler kurulamaz. gerçek bir öneri varsa söylenir. yoksa susulur.

  • hem ekonomik, hem kulturel, hem cografi, hem siyasi olarak "chicago" ve "diger sehirler" olarak ikiye ayrilan eyalettir ve midwest bolgesinin tam ortasinda bulunur. yillar once amerikan agir sanayii zirvesindeyken bu eyalet buyuk rol oynamisti ve michigan, ohio ve indiana ile birlikte bir cok fabrikaya ev sahipligi yapmisti. daha sonra fabrikalarin cogu cin, hindistan gibi ulkelere tasininca bu eyalet de ayni cevre eyaletler gibi bir cok hayalet sehre sahip oldu. yine de bu eyalette bir cok fabrika bulunmaktadir ve illinois abd'de sendika kulturunun oturmus oldugu 3-5 eyaletten biridir.

    chicago sehrini icine alan cook county cogu zaman crook county diye anilir cunku 1930'lardaki mafya doneminden beri amerika'nin yolsuzluk baskenti olarak kabul edilir. ozellikle chicago belediyesinde her ay yeni bir yolsuzluk skandali su ustune cikmaktadir. neyse ki eyalette su ustune cikan yolsuzluklar hali altina supurulmemekte, yolsuzluga karisanlar cezalandirilmaktadir. bir teoriye gore chicago'da gazetecilik kulturu cok gelismis oldugu icin bu bolgedeki yolsuzluklarin yakalanma orani diger yerlere gore daha fazla. yani bu teoriye gore chicago'da yapilan yolsuzluklar diger buyuk sehirlerden daha fazla degil, sadece yakalanma orani daha fazla oldugu icin goze oyle gozukuyor. gercekten de bu eyalette basin oldukca merakli ve hicbir konuya burnunu sokmaktan cekinmiyor. abd'nin bir cok eyaletinde basin illinois (ve new york; biraz da california) ile karsilastirinca cok daha pisirik geliyor.

    eyaletin yukunu chicago cektigi gibi ekmegini de chicago yemektedir. toplanan vergilerin buyuk bir kismi chicago'ya yatirim olarak gitmektedir ve yine chicago'da harcanan paralar yuzunden eyalet finansal olarak batma noktasindadir. bu yuzden bu eyalette polisler haril haril ceza yazmak icin bahane aramaktadir. buradan gecerken dikkatli olmak gerekiyor. chicago harici diger onemli sehirler genelde illinois irmagi uzerinde kuruldugu icin irmagin etkisini bu sehirlerde gormek mumkun. ornegin sehirlesmeler genelde irmak etrafindan iclere dogru gelismektedir.

    illinois 4 mevsimi birden yasayan eyaletlerden biri. kis mevsimi gercekten sert ve soguk geciyor ve baharla beraber her yer yemyesil oluyor. eyaletin her yeri devasa parklarla dolu, ve bu eyaletin belki de en sevilesi yonu. sonbahar geldiginde agaclarin renk degistirmeye baslamasi oldukca guzel manzaralara sebep olur ama illinois'in hemen kuzeyindeki michigan ve wisconsin eyaletlerinde daha da guzel manzaralar gorulebilir.

    illinois'in en sevmedigim yonu trafik tabelalarinin got kadarcik olmasi. en kucuk kasabadan en buyuk sehre kadar sokaklarin isimlerinin yazili oldugu tabelalar ufacik ve ozellikle gece vakti asla okunmuyor. bu yuzden bu eyalette surekli gps'e bagimli kalabilirsiniz.

    michigan nasil araba endustrisi ile hatirlaniyorsa illinois de agir is makinesi endustrisi ile dikkat cekiyor. eyalet hem caterpillar hem john deere gibi sirketlere ev sahipligi yapmakla beraber japon devi komatsu'nun da eyalette bir cok fasilitesi bulunuyor. chicago civarinda finans ve bilisim sektorleri one cikiyor.

    bunun disinda bu eyalet al bundy reyisin ve buyuk ihtimalle homer simpsons'un memleketidir. simpsons dizisinin hangi eyalette gectigi hicbir zaman aciklanmadi ama dizideki bir cok ipucunu birlestirince ortaya illinois veya cevre eyaletlerden biri cikiyor. zaten illinois'in baskenti de springfield.

    bunun disinda yeni bilgiler edindikce bu entry'i editleyip yazarim.

    yillar sonra gelen edit: simpsons dizisi oregon'da geciyormus.

  • kaç oyla kabul edildiğini merak ettiğim paket. tv'deki görüntülerde mecliste en fazla 100-150 milletvekili vardı.
    kalan 400 tane kayıp milletvekilinin nerede olduğunu merak ediyorum. hadi akp vekillerinin canı cehenneme de, muhalefet vekvekilleri neredeler mesela? o atarla ayrılan emine ülker tarhan nerede? paylaşım rekorları kıran, akpyi titreten muharrem ince nerede? mustafa balbay nerede? neredesiniz ulan?

  • dogma 95 hareketinin kurucularından biri olan thomas vinterberg'in en son filmidir.
    başrolünde oynayan mads mikkelsen ile 2012 yapımı jagten filminden bu yana ikinci defa bir araya gelen ikili, yine harika bir iş çıkarmış ki, oscar, bafta, golder globes, cannes, toronto gibi büyük, küçük bir çok festivalde 52 defa aday gösterildi ve seçkiye girdi.

    --- spoiler alert ---
    buradan sonra yazılanlar ciddi oranda spoiler içerektir.
    --- spoiler alert ---

    film temelde, belli bir seviyeyi aşmayan alkol tüketiminin dünyayı daha iyi algılamamızı ve aslında alkolün belli oranda gerekli bir şey olduğunun teorisini kendileri üzerinde deneyen bir grup lise öğretmeninin hikayesini anlatıyor.

    bir grup lise öğretmeninin öğrencilerle ilişkilerini, hayata dair boşluklarını ve genel depresif ruh halini bize tanıtarak başlayan film, orta sınıfın içinde sıkışıp kaldığı 'evden işe, işten eve' psikolojisini çok güzel hissettiriyor. yetmezmiş gibi karakterimizin ailesi ile iletişimsizliği ve gitgide yalnızlaşması izleyiciyi daha da büyük bir depresyona sürüklüyor.

    bu dört arkadaş, aralarından birinin* doğumgünü sebebi ile buluşup biraz eğlenmek istiyorlar, tam bu noktada ikinci aks ve kırılma yaşanmaya başlanıyor. yemeğin başlangıcında protagonist karakterimiz martin'in, bir çeşit orta yaş bunalımı ya da bir varoluş bulantısına girmiş son derece net hissediyoruz. hayatın ortasında sıkışmış, sıkıcı bir insan olmuş, keyif alamaz olmuş ve hissizleşmiş bir tavır ile seyirciyi olacaklara hazırlıyor.

    yemek devam ederken nikolaj, norveçli psikiyatrist finn skårderud’den ve onun teorisinden bahsediyor. bu teoriye göre, insanın vücudundaki alkol oranının düşük olduğunu ve bu oranın az üstünde alınacak promilde alkolün, bireyin daha yaratıcı ve keyif alabilir olacağından bahsediyor.

    bu teoriden ilham alan dört öğretmen, gün içinde az oranda alkol tüketip sonuçlarını gözlemlemek ve bunu hakkında bir rapor tutup, bir çeşit psiko-sosyolojik deney yapmaya karar veriyor. resmen bilimsel bir deney olma yolunda emin adımlarla yürüyen bu dört arkadaşın, beklenen şekilde bütün hayatları düzelmeye meyilleniyor. çünkü, alkolün rahatlatıcı ve sakinleştirici etkisi hızlıca kendini hissettiyor. öğretmenlerin çevresindeki insanlarla, eşleriyle, öğrencileriyle kurduğu iletişimin pozitif olarak değişmesi ile bu aniden değişimi gözlemleyebiliyoruz.

    bu noktadan sonra, yaptıkları deneyi biraz daha ileri safhaya taşımaya karar veren dört öğretmen, promil seviyesini arttırmaya karar veriyor. yönetmen filmin trajikomik faslının resmen başladığını izleyiciyi biraz gülümseterek ama bazen de gerginlik vererek ispat ediyor. öğretmenlerin alkol etkisiyle fazlaca neşeli olması, bir tatlı çakırkeyflik halleri güldürürken, tamamen yasadışı şekilde okul içinde gündüz vakti alkol tüketmeleri ve sürekli yakalanmaya ramak kalmaları izleyiciyi fazlaca geriyor.

    fakat deneyin üçüncü safhasına geçtiklerinde hikayelerinin trajediye doğru sürükleneceğini hissetsek de, engellenemez şekilde olaylar gerçekleşiyor. üçüncü ve son aşamada alkolün doruk noktasına ulaşarak bilincin kaybolması ve kontrolü tamamen bırakmak fikri yer alıyor. buna önce çekimser kalsa da, martin dionysos’un yoluna saparak, belki 'ne olacaksa olsun' düşüncesi ile belki de bir çeşit bağımlılık hali ile yeni bir boyuta geçiyor.

    varoluşçuların hayatı anlama üzerinde metotlarını ve söylemlerini yoğun olarak gördüğümüz filmde, yönetmen, varoluşçuk felsefesinin ilklerinden kierkegaard'a atıfta bulunmayı ihmal etmiyor. elbette bu tesadüfen yapılan atıf değil. kierkegaard'ın hareket etmenin ve sabit kalmamanın faziletleri üzerine söyledikleri ve kaygı, korku, endişe gibi kavramların hareket için en önemli tetikleyiciler olduğunu filmin dört kahramanı ve protagonist karakterimizin yolculuğunda açıkça görebiliyoruz. yürüyüş her zaman bir yere varmak için yapılmaz, bazen de varolmak için yürürüz. hareket ettiğimizce varoluruz.

    filmde kullanılan ikilemler, varoluşçuların çokça ilgilendiği bazı harika ikilemlerin yansıması olarak karşımıza çıkıyor. düzenli,sıkıcı bir hayat ve heyecan dolu, dengesiz bir hayat, apollon ve dionysos, risk ve garanticilik, kaygı ve koyvermişlik, kusursuzluk ve olduğu gibi kabullenme benzeri ikilemler, seyircinin gözü önünde inceleniyor. hangisinin daha doğru olduğu, yine vinterberg sineması şanına yakışır şekilde seyirciye bırakılıyor.

    finalde, artık kendini gerçekleştirmiş, hem ailevi hem profesyonel olarak istediği düzeye tekrar gelebilmiş bir martin görüyoruz. dionysos'un tarafına geçtiği için artık 'kusursuz' davranışlarda bulunmasına gerek kalmamış olsa gerek ki, filmin başından beri merak ettiğimiz caz baleti performansını nihayet filmin son anında görebiliyoruz. martin'in aslında hüzünlü olması gereken bir gündeyken, what a life? şarkısı eşliğinde umarsızca dans edişi ile varolmanın hafifliğini hissediyoruz ve kierkegaard'a bir kez daha hak veriyoruz.

    'kaygı, özgürlüğün baş dönmesidir'

  • deney ihalesini cengiz inşaat-albayraklar ortak girişimi alırdı.

    deneyin yapılacağı bina ormanın ortasına yapılırdı. çevresi imara açılır villalarla dolardı.

    çapulcu oldukları gerekçesi ile odtülüler çalıştırılmazdı.

    ve en önemlisi; deney sonucuna halk sandıkta karar verirdi.

  • şahsi fikrim bu mahlukat cinayete teşebbüsten yargılanmalı! sakın ekmek parası vs. gibi duyarlar kasmayın. planlı olarak adam öldürmeye teşebbüsten yargılanmalı.

    edit: iş yeri 5 aydır kapalı, asgari ücretliyim, devlet 5 krş yardım yapmadı. ev kredisi ödüyorum. borçlandım, kredi çektim, çaresizlik had safhada..
    ne olursa olsun "ekmek parası" adı altında kimseye zarar veremezsin. buna hakkın yok. nokta.

  • türkiye de olmaması biraz olsun içimize su serpmiştir.
    bu arada o kadar hızlı sıçılıyor mu yahu? biz iki saat ıkınıyoruz wc de. *