ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
12 haziran 2016 türkiye hırvatistan maçı
-
maçı izlerken 6 yaşındaki kızım geldi ve baba kırmızılar tombul o yüzden koşamıyorlar değil mi dedi, başka yorum yok.
kredi kartı dışında fiş kesmeyen küçük esnaf
-
"fiş alabilr miyim?" dediğinizde
" al amk al memleketi sen kurtaracan al" bakışı atan esnaftır.
5 şubat 2017 ziraat bankası ve ptt'nin fona devri
-
bakanlar kurulu kararı ile az önce gerçekleştirilmiştir.
varlık fonu nedir? bilmiyorsun değil mi? vallahi ben de bilmiyordum. ülkenin her bir vatandaşının hak ve pay sahibi olduğu kurumları devredeceksin, devrettiğin firmanın ne olduğundan kimsenin haberi yok. bakın firma diyorum, çünkü kurum değil, firma!
55174-5 sicil numarası ile 15.11.2016 tarihinde kurulan türkiye varlık fonu yönetimi anonim şirketi (dikkatinizi çekiyorum, anonim şirket). yani henüz 1 yıl dahi olmamış kurulalı. yönetim kurulu başkanı mehmet bostan isminde bir şahıs, daha önce özelleştirme idaresi başkanı imiş.
31/01/2017 tarihli -dikkatinizi çekerim 5 gün önce- 9253 sayfa 576 sayılı ticaret sicil gazetesi'nde yayınlanan değişiklik ile yönetim kurulu üyeliğine bilin kim getirilmiş? bayılırsınız: yiğit bulut!
hoşçakal aşağıdaki kurumlar, artık yukarıda bahsettiğim anonim şirketin birer girişimisiniz:
(bkz: ziraat bankası)
(bkz: ptt)
(bkz: botaş)
(bkz: borsa istanbul)
(bkz: türksat)
(bkz: türk telekom)
(bkz: çaykur)
(bkz: eti maden)
6 şubat 2017 tarihiyle eklenenler:
(bkz: thy)
(bkz: halkbank)
sanırım ülkenin %90 varlığı yok oldu bugün. fena kötü hissediyorum.
bu arada, milli piyango'nun da daha önce devredildiğini unutmayalım.
konuyu ehlinden dinleyin, sıkılmazsanız.
tc hazinesinin diasporacı ermeniye teslim edilmesi
-
adamın biri ekonomiyle hiç alakası olmayan damadına teslim etti. hey gidi günler denilesi trol sıçmığı...
türk sinema tarihindeki en efsanevi replik
-
sevmek zamanı'ndan gelsin:
halil: resminle benim aramdaki bir durum, seni ilgilendirmez. ben senin resmine âşığım.
meral: iyi ama âşık olduğun resim benim resmim. işte ben de buradayım, söyleyeceklerini dinlemeye geldim.
halil: resmin sen değilsin ki? resmin benim dünyama ait bir şey. ben seni değil resmini tanıyorum. belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.
meral: bu davranışların bir korkudan ileri geliyor.
halil: evet. bu korku sevdiğim bir şeye ebediyyen sahip olmak için çekilen bir korku. ben senin resmine değil de, sana âşık olsaydım ne olacaktı? belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme. belki de alay edecektin sevgimle. halbuki resmin bana dostça bakıyor.
metin erksan 1965
her şeyden biraz bilip hiçbir şeyi tam bilmemek
-
hayatın belli dönemlerinde kafamı kurcalayan şey. bir süre kurcalıyor sonra unutuyorum gidiyor. bir süre sonra tekrar kurcalıyor.
birkaç hobim var (her insan gibi) ve bu hobilerimde belirli bir derece yetkinlik sahibiyim. dönemsel olarak hobilerime ağırlık veriyorum. misal havalar ısınınca içimdeki atlet ruhu baskınlaşıyor ve bütün kış fıçıyla bira içmemiş, kiloyla patates kızartması yememiş gibi koşup hoplamaya zıplamaya çalışıyorum. tabi ki istediğim kadar koşup hoplayıp zıplayamadığım için moralim bozuluyor, tadım kaçıyor. keşke sadece koşma hoplama zıplama konusunda çok yetkin olsaydım diye hayıflanıyorum.
sonra mevsim değişiyor ve bu sefer de içimdeki çakma edebiyatçı baş veriyor. kısa kısa bir şeyler yazmaya çalışıyorum. birkaç haftam böyle geçiyor ve sonra yazdıklarımı dönüp okuduğumda bir boka benzemeyen şeyler yazdığımı görüyorum. böyle olunca da "ya var ya dünyadaki en önemli şey edebiyat yeminle bırakacaksın topu mopu kaç yaşına geldin allahalla" diye kızıyorum kendime. yine olmamış yine olduramamış hissiyle.
mevsimlerden bağımsız olarak bazı zamanlarda genel kültüre sardırıyorum. o belgesel senin bu belgesel benim izlemeye ve araştırmaya başlıyorum. ufkum genelde bir buçuk metre kadar olduğu için ne izlesem en az iki misli gatına çıkıyor. "ilim önemli, ilim çok önemli. her şeyi bilmek lazım" diye kanaat getiriyorum.
mesela tatile mi gidiyorum? hemen aklıma yüzme konusunda uzmanlaşmak geliyor. "istanbula döneyim hemen bir havuza yazılıcam. seneye geldiğimde denizde iki kilometre açılan dayıların yanına kadar kesilmeden yüzücem" diye gaza geliyorum. istanbula gelince ekseriyetle biraya vuruyorum kendimi.
diyeceğim o ki biraz biraz becerebildiğim bir dünya şey var. ama senin olayın nedir derseniz inanın ben de bilmiyorum. zaten sanırım çoğu kişi de bilmiyor. geçen yine bir belgeselde evrende ne kadar önemsiz olduğumuzu gördüm. adamlar benim gibi mallar da anlayabilsin diye animasyonlu falan yapmışlar, çok tadım kaçtı. o an uzaybilimcisi olmanın ne kadar önemli olduğuna kanaat getirdim. bence kesinlikle bu konuda uzmanlaşmak lazım. *
debedit: oğlum ben dükkan açtım ya az çok demeyelim rezervasyonları boş geçmeyelim :( pinhane.com
kalçası görünen adamın iç burkan serzenişi
-
benzer olayı başka bir petrol ofisinde yaşamıştım. yerler parlak fayansla kaplıydı ve kapılar yere kadar uzamıyordu bir karış yukardaydı. ben pisuvarda işimi hallederken kabinde klozette hacetlenen bir abiyle yerdeki yansımadan göz göze gelmiştik.
erkeklerde uzun sakal modası
-
bize, sakalını kesmeden çalışabilen şanslı piçleri göstermiş modadır.
:(
dişçiye bir umutla hangi diş macunu diye sormak
-
ergenlik yıllarımdan (ki hala çıkamadığım iddia edilir) bir eylem. ne zaman diş hekimine gitsem izlediğim reklamların etkisiyle muayenenin sonunda sorardım: "peki hangi diş macununu önerirsiniz? hangisini kullanmalıyım?"
yanıt ne olurdu dersiniz dostlarım? aha söylüyorum: "farketmez". şu ana kadar bana en çok alaka gösteren diş hekiminden aldığım yorum da şuydu: "hepsi üç aşağı beş yukarı aynı, farketmez aslında... bir açıdan fırça macundan daha önemli". fırça macundan önemliyse ver misvakla sazımı düşeyim anadolu yollarına aşık gülabi gibi.
şu duygusuzluğa bak, hepsi aynıymış, domatesleri elleye elleye seçen kadını azarlıyor sanki pazarda. lan peki ben reklamlardaki sevgiyi göremeyeceksem ne anladım dolgudan, ne anladım yirmilik çekiminden, diş taşı temizliğinden. bunu kullanmanızı öneriyorum desene, kolgeyt desene, yumurta çıkarsana ipana testi yapsana. duygusuz.
31 temmuz 2020 bayram hutbesinin dinletilmesi
-
bu sabah devam eden anlamsiz olay. saat sabahin koru ve imam efendi hutbeyi ayni ezan gibi tum mahalleye dinletiyor. 7 aylik kizimin uykusunun icine etti. kiz deli gibi agliyor. polise mi sikayet edeyim bekciye mi gideyim yoksa sen napiyosun haci diye camiye mi gideyim? ya ben hutbeyi dinlemek istesem zaten bayram namazina giderim. kimi nereye sikayet edecegiz bu ne dusuncesizliktir ya saat sabahin koru ya.
namazi disarida kilanlar icin sesi disari veriyor diyenler olacaktir. kapasitesi yetmiyorsa fazla adam almayin arkadasim kimsenin colugu cocugu sabahin altisinda uyandirmaya hakki yok.
edit: lokasyon istanbul kucukyali emek cami
edit: sampiyonluk kutlamalarini, muzik sesini, eglenceyi ornek verenler olmus. sabah 06:00dan bahsediyoruz. ortamda cit sesi dahi yokken bas bas hutbe okumanin savunulacak hicbir nedeni olamaz. ayrica siyasal islamin bayrak salladigi bu gunlerde bunun toplum icinde yasamakla uzaktan yakindan alakasi yok bu bildigin islami showdur. tipki olur olmadik seylere sela okunmasi gibi.