ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
kafe bar açacaklara isim önerileri
-
(bkz: merveler)
sen benim kim olduğumu biliyor musun
-
1978 yılıydı. çaycumada hakimlik yapıyorum. hukuk hakimi arkadaşım ; " ankarada bir işim var, hafta sonu kendi arabamla gideceğim. pazar akşamı döneriz. gelmek ister misin ?" diye sordu. sevindim. birlikte ankaraya gittik. pazar akşamı beni bulunduğum yerden aldı. dönüşte sanırım devrek yakınında trafik polisi kontrol yapıyor. yolun ortasında dikilmiş, araçları durduruyor. hava kararmak üzere. polis net olarak görünmüyor. kendisi için tehlike.. neyse durdurdu. ben arkadaşıma "hakim olduğunu söyle" dedim. "hayır" dedi. arkadaşımın bir eksiği çıkmadı. polis,
"gidebilirsiniz " dedi.
hareket ettik. niçin kendisini tanıtmadığını sordum. "iki sebeple" dedi." birincisi ,memur görevini yapıyor. görevde eşit davranmak gerekir. benim kim olduğumu söylemem onu zor duruma sokabilir. ikincisi, trafik kanuna göre hakimin trafik suçu işlemesi durumunda suçüstü hükümlerine göre ağır ceza mahkemesinde yargılanması gerek. bu uzun bir süreç. bu yüzden kim olduğumu söylemedim" dedi. "yani bazen kim olduğunu söylemek aksi sonuç doğurabilir" diye de ilave etti.
edit : bir yazar arkadaşım, niçin "hakim olduğunu söyle" deme ihtiyacı duyduğumu sormuş. meslektaşlarımdan öyle görmüştüm. henüz hukuk hakimi arkadaşım kadar olgunlaşmış bir hakim değildim. bu bana bir ders oldu.
nikola jokic
-
beyefendinin en iyi pasları için 2 sene önce şöyle bir şey yazmıştım.
bu sezon itibariyle bence tartışılmayacak bir şekilde nba tarihinin en iyi pasör uzunu olduğu kesinleşti.
adam resmen pivottan oyun kuruyor.
kah takımın kısasına alley-oop pası da atıyor kah yarısahadan topu getirip, lazer gibi köşede boş adamı buluyor...
gerekirse şu basit ver kaç pasını hazırlıyor, ya da tek başına saha görüşü ile hayrete düşürüyor.
şuna diyecek bir şey bulamıyorum, milsap bile sadece gülüyor artık...
hayır işin ilginci her pası hem çok bilinçli hem de kaza eseri verilmiş gibi gözüküyor.
bu adam bir guard veya en azından kısa forvet fiziğinde olsaydı ne izlerdik acaba diye düşünmemek elde değil.
hee bu arada kendisinin yalnızca 23 yaşında olduğunu da belirtmek gerek.
adam 95li be... yazıklar olsun.
a. hakan'ın sokak röportajları yasaklansın önerisi
-
“liboş/şakirt köşe yazarlığı yasaklansın” kampanyasıyla işi büyütüyorum
kendisini gazeteci olarak görmeyin, gerçek yüzü budur bu herifin. onun yaptığı gazeteciliği vasıfsız herhangi birisi de yapabileceği için sokak röportajı gibi gerçekten g.t isteyen bir işi kıskanmaktadır.
bak ahmet, zaten sana ve yaptığın işe duyulan saygı sıfıra yakın, boş boş konuşup kendine laf söyletme.
#dövizinitürkiyeicinboz
-
(bkz: büyük resmi gören ilkokul mezunu akp seçmeni)
debe editi:
(bkz: ekşi kütüphane ağrı aşağı köşk ilkokulu yardımı)
kendime not
-
eğer gece ağrılarım yoksa,
vücudum uyuşmamışsa uyuyabilmişsem;
gece mide bulantısıyla uyanıp kusmamışsam, sabah yemek yiyebilmişsem…
aynaya baktığımda saçlarım varsa ve kaşlarım kirpiklerim.
ne çok şeye sahibim?
ne çok şeye sahibim.
bu dünyada su içerek aldığım kemoterapi ilaçlarını atmam gereken fakat bir yudum su içemediğim, çünkü midemin almadığı zamanlar da yaşadım.
normalliğin, rutinin sihrine hep inandım. ancak standart donanımlara sahip her insan gibi düzgünce uyuyup uyandığım dağınık saçlı sabahlarımı çok özledim. çok özledim.
bir sabah kanser oluyorsunuz ve söylendiğiniz tüm normalleriniz hastanenin camlı vitrininde unutulmuş kurumuş bir çiçek gibi solup gidiyor.
kemoterapiye gittiğim günlerde hastanenin camlı vitrininde, sevinçle yollanmış ama sahibine ulaşamadan solmuş çiçekleri her gördüğümde aklıma kendim geliyor.
kendime not: yaşamanın kolay olmadığı bu hayatta en önemli şey kendimim. vitrinimdeki çiçekleri asla soldurmayacak, kendimi asla söndürmeyeceğim.
buz mavisi loft pantolon giymiş efsanevi nesil
-
tam olarak 90'lı yılların başına tekabül eder.
bakmayın şimdi loft'un sıradan bir marka olduğuna, o dönemde statü simgesiydi neredeyse. ben hiç alamadım ama giyinmeyeni dövüyorlardı nerdeyse. pantolonun arka cepleri büyük ve daha aşağı yerleşmişti paçaları biraz geniş, çift dikişli ve dikişler biraz yukarıdaydı. loft etiketinin altından kemer geçerdi. marka görünsün diye millet, tişörtü, kazağı pantolonun içine sokardı.
popüler olan bir de gri rengi vardı sanki.
30 ocak 2018 ttb doktorlarının gözaltına alınması
-
bu gidişle dışarda sadece sarıklılar kalacak.
can yaman'ın hayranına arka odaya geçelim demesi
-
o lafı dediği an yanındaki çevirmenin utancı aslında olayı özetler nitelikte.
seni önce döverim sonra youtube'a koyarım çocuk
-
kafama takılan soru;acaba dövemeyip dayak yeseydi yine youtube'a koyar mıydı?