hesabın var mı? giriş yap

  • "ama alkolden alınan vergilerle hizmet yapılır, maaş ödenir......." diye devam ederse ancak mantığa kavuşabilecek olan önerme.

  • normalde bir ülkeye gittiğinde oraya adapte olman gerekir. bu ülke ise misafir olarak aldığına adapte oluyor. böyle küçük düşürücü bir şey olamaz.

    türkçe,ingilizce,almanca,çince,arapça vesaire bir katalog olsa itirazım yok. ürünlerin kullanım kitapçığı gibi.. kim itiraz edebilir yada art niyet arayabilir. ama bu ülke araplaştırılmaya çalışılıyor.

    edit: yazılanın farsça,arapça yada çince olmanının bir önemi yok.bu ülke araplaştırılmaya çalışılıyor mu? evet. bu durum bana mesaj atan yazarların içine siniyorsa eyv. fakat bilinmelidir ki dilimiz türkçe'dir. dilimizde davranışlarımızı etkiler. sen dilden araplaşmaya başlarsan geri dönüşü yok bunun.. anla artık bunu ey cahil yazar...

    edit: turistler için farsça katalog asmışlar ne var bunda diye garip mesajlar alıyorum.yahu kendi ülkesinde kendi anlayamadığı bir dile maruz kalmak bir tek bana mı garip geliyor bilader? yani yaz üste türkçe altada farsça yaz. konu tertemiz kapandı.

    konu migros da değil aslında.. heryerde arapça dükkanlar, işyerleri,farsça yada dili önemsiz yabancı dilde hazırlanmış kataloglar ,devletin turizm bakanlığının bizzat yaptırdığı "enjoy ı am vaccinated" temalı reklamlar vesaire vesaire.. hepsi birbirinden ne kadar alakasız şeyler gibi gözüksede aslında günün sonunda elde kalan; ekonomik sorunlara,umutsuzluğa ve ağır vergilere bırakılmış biz yurttaşlar varız. yabancılar gelsinler, yesinler, içsinler, alışverişlerinide yapsınlar ve gitsinler.. batıdan bulgarlar gelsin doğudan da iranlılar ve suriyeliler gelsin. hepsinede kataloglar basalım. serbest piyasa sonuçta benim,onun yada başka birinin itirazından kime ne ki , tekrar ediyorum konu migros değil. konu artık herşeyin çok fazla gelmesi..

    konuya genel olarak nokta koymak gerekirse çok net bir şey var.antalya'da rusça tabelalar yada doğuda ki iranlı turistler için farsça birşeyler.. tüm bunlar temelde bu milletlere ne kadar muhtaç olduğumuzu gösteriyor. itirazım bunadır.o "nolcak yea" dediğiniz konularda şuan memleketin içinde bulunduğu zorlukların temelinde yatan basit sebeplerdir. görmek istemiyorsunuz sadece..

  • insanlar 1935 yılında, galatasaray'da çiçek pasajı'nın üstündeki 'görçek stüdyosu'nda, kimsenin müdahalesi olmadan, kendi kendilerini karşılarındaki aynaya bakarak çekmişler.

    stüdyonun sahibi emrullah ali yıldız. bu abi, aslında tam anlamıyla bir mucit. ama ülkemizde, (halen günümüzde olduğu gibi) yeterince ilgi görmemiş bir mucit. aşağıya yazacaklarımı okuyun. mevzu dandik bir 'selfie'den daha derin.

    1909 yılında bursa'da doğan emrullah ali, 1926’da açılan 'yeşilköy uçak makinist mektebi'ni (vecihi hürkuş'un öğrencisi olarak) bitirdikten sonra 1928 - 1931 yılları arasında askeri hava okulu hazırlama bölüğü’nde tayyare makinisti olarak, eskişehir’de hava kuvvetleri emrinde görev yaptı. bir süre sonra aralarında sabiha gökçen’in de bulunduğu altı kişilik bir grup ile rusya’ya, kırım'da bulunan koktebel planör yüksek okulu'na gönderildi.

    1932'de, tamamen kendi imkanlarıyla bir planör tasarladı.

    1935'te, insanların kendi kendinin fotoğrafını çekmesine ve fotoğrafın tab olmasına olanak sağlayan bir fotoğraf makinesi tasarladı ve bu makineyle bir stüdyo açtı.

    1938'de, tasarladığı planörle 18 saat 35 dakika havada kalarak türkiye rekoru kırdı. yine aynı yıl, iki kişilik planör ile yanında muallim namzedi (öğretmen adayı) sezai göksu ile birlikte 14 saat 20 dakika havada kalarak, 13 saat 59 dakika olan dünya rekorunu 21 dakika daha fazla uçarak kırdı. rekor denemesini inönü'de c tepesinden kalkarak kırmıştır. iki kişilik bir planörle 172 km uçarak kırdığı mesafe rekoru da mevcuttur.

    aynı zamanda iyi bir paraşüt uzmanı olan ali yıldız, otomatik paraşüt açma sistemi olan ''kap-3''ün de mucididir. paraşüt, üzerindeki irtifa birimine göre otomatik olarak açılmaktadır. bu icadından dolayı thk tarafından kendisine bir 'ihtira beratı' (başarı belgesi) verilmiştir fakat dönemdeki maddi imkansızlıklar ve seri üretime geçmede yaşadığı güçlükler nedeniyle bin dolar gibi komik bir rakama abd patent enstitüsü'ne satmıştır.

    bunların dışında da birçok icadı bulunan yıldız, bahattin adıgüzel'in yazdığı ''gökteki venüs'' adlı kitapta yazana göre şunları söylemiş: "evet bir çok icatlarımın yanında model uçak motoru imalatım da vardı. bunlara çok emek verdim. ama kıymet bilen olmadı. helikopter patentini de 1956'da aldım. ancak ona da ilgi duyan olmadı. dikey kalkış yapan harrier'a benzer bir patent çalışmam daha olmuştu. ilgisizlik nedeniyle bunu da değerlendiremedim. sonraki yıllarda harrier uçağını görünce içim sızladı."

    toplamda 10.000 saat uçak, 2.700 saat planör uçuşu, 15 paraşüt atlayışı bulunan emrullah ali yıldız 1996 yılına kadar devam ettiği sade yaşamına istanbul’da veda etmiştir.

  • tarif edemeyeceğim kadar iğrenç bi durum. umutlarla okursun, ingilizce öğrenirsin. uğraşır didinirsin. staj falan yaparsın. ondan sonra hastalanır 1,5 yılın tedaviyle geçer askerlik ve yüksek lisans yapayım der ve bitiremezsin geçer 3 sene, hadi 5-6 ay kpss kasayım dersin olmaz. sonra tekrar özel sektörde basvurmadığın firma kalmaz. karşına 3 senedir neden işsizsin? gibi bir soru gelir doğal olarak anlatırsın. önyargıyla yaklaşırlar. eve gelirsin aileyle aranda soğuk savaş başlar. eş dost akraba ziyaretine gitmekten çekinirsin, çünkü o malum soru gelecektir yüzüne. ailenin yanında tedirgin cevaplar vermeye çalışırsın olmaz. utanırsın sanki senin suçunmuş gibi. cebindeki bozuk parayla otobüse mi binsem ya da simit yiyip açlığımı mı bastırsam diye düşünürsün.

    bizim gibiler ne yapmalı? ne yapacak yani? işsiz olmaya devam mı etsinler? günden güne sağlıksız bireyler haline mi gelsinler? herhangi bir güçlü referansı olmadan, amiyane tabirle torpilli de olmayan bizler iş bulmak için ne yapmalı? zor gerçekten zor, aynı durumda olan bir ben değilim biliyorum ama. bu çözümsüzlük süreci arttıkça da daha mutsuz ve çevresine daha da mutsuz bir elektrik yayan biri haline geliyorum. ailesine destek olacak yerdeyken, ailesinden utanarak üç kuruş harçlığı alırken hem de bu yaşta, insan içine çıkmaya utanmak neden?

    çalışan arkadaşlarla görüşürken, "olsun be oğğlum ne güzel var ya bütün gün yatıyon keşke ben de öyle olsam çalışınca anlarsın bak çok zor" diyen ego dolu açıklamalarına, güleryüzle cevap vermek zorunda hissetmek koyar adama. ortamdaki antipatik adam da olmayayım bari düşüncesi yer bitirir. sana gerçekten yardımcı olmak isteyen arkadaşlarının sayısı gün geçtikçe azalır ve umutsuzluk artar.

  • sözlükte bu kadar babası belli olmayan öğretmen düşmanı varken oraya 2000 lira maaş alıyorum diye yazsan bile az demezler hocam. yeterli derler. başka bir iş yap derler. derler de derler ama evet az alıyormuşsunuz demezler.

  • mutfakta fare görülmesi üzerine, ev arkadaşıyla para toplayıp fare zehiri almaya karar verilmesi; ancak ay sonu olması münasebetiyle de paranın denkleştirilemeyerek eve fare zehiri alınamaması. yaşanan parasızlık sorunu yüzünden gözü dönen ev arkadaşının, aynı günün akşamında, eve sokak kedisi getirmesi ve sokak kedisinin iki gün boyunca evde yaşaması.