hesabın var mı? giriş yap

  • valla annem karnında ur var diye gezmiş 9 ay, sonra hastaneye bir gidiyor beni doğurup eve dönüyor. adımı da bunun şerefine urcan koyuyor.

    şaka la, ama urcan koysaymış efsane olurmuş.

    9 ay hamileliği anlamamak bana da saçma geliyor ama anneye da yalancı diyemiyoruz işte.

  • aslinda her insan bu yanilgiya duser. hatta kendine her seyden bir pay cikarir. bak benim sevdigim resmini facebook profil resmi yapmis, bak bu paylastigi sarki ikimizi anlatiyo vs gibi ama gercekler cok farkli dostum. hic ozlemedi, ozlemiyor ve ozlemeyecek.

    ama belki bi baskasini ozluyodur.. gercekler aci kabullenmeliyim, kabullenmelisin...

  • kamu kurumu mülâkatlarında görülmesi mümkün notlardır.

    adam nasıl oluyorsa sözlü mülakata 67.821, 72.045 gibi küsuratlı puan veriyor. e tabi, torpiline göre adam sıralamak da kolay iş değil.

  • stanley kubrick’in bu filmdeki mükemmelliyetçiliği ile ilgili yıllar önce sinema dergisinde bir yazı vardı. filmi bitirdikten sonra diğer ülkelerdeki gösterimleriyle de yakından ilgilenirmiş. o ülkede dublaj yapılacaksa stanley kubrick direkt olarak seçime etki edermiş. bundan sebep bu film bizim ülkemizde dublajlı gösterilmemiş. özellikle çocuğun seslendirmesini beğenmediği için filmi altyazılı gösterime sokturmuş. sonra tv yayınları için dublaj yapılmıştır, bilemem ama sinemada olmamış böyle bir şey. türk seyircisinin filmden alacağı keyfi bile düşünmüş. kral hareket.

    bu konu, rahmetli hakkında bir kitap okurken aklıma geldi. kitapta yazılana göre benzer bir duruma yine etki ediyor stanley kubrick. bir sahnede jack’in bunalıma girip daktiloda defalarca yazdığı bir cümle var:

    “all work and no play makes jack a dull boy”

    * sürekli çalışmak ve oyun oynamamak jack’ı sıkıcı bir çocuk yapar.

    filminin diğer ülkelerde gösterime girdiğinde bu sahne için o dillerde ve her biri yine farklı anlamlarda olacak şekilde cümleyi değiştirmiş. o dillerde orijinale benzeyen anlamlarda cümle yazılmış o sahnede.

    italyanca: il mattino hal’orna in bocca (erken uyanan altın bir güne başlar)

    almanca: was du heute kannst besorgen, das verchiebe night (bugün yapabileceğinizi asla yarına ertelemeyin)

    fransızca: un tiens vaut mieux que deux tu l'auras (eldeki bir kuş çalıdaki iki kuş değerindedir)

    ispanyolca: no por mucho madrugar amanece mas temprano (siz ne kadar erken kalksanız da güneş erken doğmaz)

    (her ne kadar anlamlar birbirlerine uzak gibi görülse de stanley kubrick yapmıştır yine kral hareketi diyerek itiraz etmiyoruz )

    kitap: estetiğin ve sembollerin gizemli yönetmeni stanley kubrick
    yazar: melissa mey

  • sanki koskoca osmangazi köprüsü değil, zamdan önce sigara istifleyen bakkal. o beş dakikalık sürede kaç liralık kâr etmiş olabilirsin - ki aradaki zararını zaten devlet bizden alıp sana veriyor.

    küçücük hesapların adamları kocaman yerlere gelmiş memlekette.

  • bugüne kadar gördüğüm en tatmin edici rezalet. yazar arkadaşa teşekkürü borç bilirim. epeydir böyle kaliteli rezaletler göremiyorduk.

    puanım: yıldızlı 10

  • "anladıysam arap olayım" bir galât-ı meşhûrdur. aslında türkçe'de "arap olmak" diye müstakil bir deyim veya bir kullanım yoktur. deyimin aslı "anladıysam a'râb olayım"dır. yâni "arap" başka şeydir, "a'râb" başka bir şeydir.

    deyimin aslındaki kelime “arap” değil “a’râb”dır. "a’râb”, “arab” kelimesiyle aynı kökten gelir. arapça'da herhangi bir kavmin bedevîlerine "a'râb" denilir. şehir, kasaba veya köylerde yerleşik hâlde yaşayan medenî topluluklara arap dahi olsa “a’râb” denmez.

    elmalılı muhammed hamdi yazır, “şehirli bir arab’a ‘yâ a’râbî!’ diye hitap edilecek olursa, hakarete uğradığını düşünür ve bu onu hiddetlendirir” dedikten sonra şunları yazıyor: “bunun aslını bilmeyenler arap ile a’râb lafızlarının söylenişlerini ayırd edemezler de halt ederler yani karıştırırlar: a’râb diyecek yerde arap derler.”

    arap dilcilerinin izahatına göre önceleri çölde göçebe hâlde yaşamış olsalar bile bilâhare yerleşik hayata geçmiş kimse yahut topluluklar da “a’râbî” değildir. buna mukabil hakikî a’râbîler de zaman zaman ihtiyaçlarını karşılamak için şehre inseler dahi a’râbî vasfından kurtulmuş olmazlar.

    esasen “a’râb” bir topluluğun özel ismi değil, bir “tip”in adıdır. çölde yaşamaları, göçebe olmaları bizâtihî ayıplanma sebebi değildir. bu hayat tarzının tabii olarak inşa ettiği câhil, kaba, inatçı, katı, görgüsüz ve idrâki kıt bir insan tipidir takbih sebebi.

    hâsıl-ı kelâm: "a’râbîlik" araplar'a mahsus değildir. her milletin a’râbîleri olabilir. “anladıysam a’râb olayım” deyimini arapları aşağılamadan doğru kullanmaya itina göstermek, insan hakları, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, hakîr görme, aşağılama, dışlama gibi günümüzde mücâdele edilmeye çalıştığımız ve fakat bir türlü de önünü, önlemini alamadığımız bilimum istenmeyen, beğenilmeyen, kötü, kaba, cehâlet ürünü, katı, görgüsüz, idrâki kıt bir insan tipinin hâl ve hareketi, yâni "a'râbî" bir anlayıştır.