hesabın var mı? giriş yap

  • çok olumlu bir gelişme. vegan restoranlar da koyulacak mı oyuna acaba. eksikliğini hissediyoruz çünkü. silahlar da su tabancası olabilir. öyle bir fikrimiz var. bir de her yola ekstra bisiklet yolu da eklenirse çok daha güzel olur. tertemiz delirdiğimiz için... bu şekil taleplerimiz var rockstar'dan.

  • 1680 yılında etiler yoktu, diyerek başlanması gereken soru. etiler, adını etibank'ın yaptırdığı konut kooperatifinden alır. etibank da cumhuriyet sonrası açılan ve selçuklu öncesi anadolu medeniyetlerini (sümer, hitit*, akad*) isim olarak benimseyen bir bankadır. etiler'in olduğu bölge 18. yüzyıla kadar ormanlık araziydi. kışın kurt inerdi. bölgeden bir arazi 18 yüzyıl sonlarında kaptanı deryaya tahsis edilince levend* adını aldı. bugünkü levent mahallesinin kurulması ise 1950lere kadar bekleyecekti*.

    eyüp ise bizans döneminden beri bir yerleşmeydi, sahabelerden eyüp el ensari ve ordusunun 7. yüzyıl sonunda kapılarına dayanıp bozguna uğradığı konstantiniyye surlarında yer alan bir bizans toprağıydı. 15. yüzyılda konstantiniyye osmanlılar tarafından alındıktan sonra fatih sultan mehmed, ilk kuşatmayı yapan eyüp el ensari'nin mezarını aratmaya başladı. kuşatmayı yapan müslümanlar, surların dışındaki bir manastır mezarlığının dışına gömülmüşlerdi. akşemseddin rüyaya yatıp mezarın yerini tesbit edince burası türbe yapıldı, ve üzerine görkemli bir cami yaptırıldı. cami son haline gelene kadar epey elden geçmiştir. eyüp uzunca bir süre şehir dışında bir köy, mezarlık ve ruhani mekan olarak kaldı.(tarîh-i sultan süleyman, nakkaş osman, 1580*)

    1680 yılında muhtemelen eyüp'ten, konstantiniyye'den gelirken bindiğiniz atla haliç kıyısına kadar gidip, kayıkla karşıya geçip, galata'dan yukarı ormanın içine doğru da eşrafın "delü mü sikdü acep?" bakışları arasında at üstünde gidebilirdiniz.

  • kitabı aldığım tarih 21.06.2003. ilk bitirişim 23.06.2003. ikinci okuyuşum 15.04.2004. üçüncü okuyuşum 17.05.2005. en çok anlayarak okuduğum zaman, 20.07.2006. sonra bir kez daha okudum. 28.03.2008. her okuyuşumda kitaba not etmiş, her okuyuşumda başka bir karakteri sevmiş, onla bütünleşmişim. okuyan herkesin hayatını bir şekilde etkilediğine inandığım roman, herkesin bir şekilde mabelini aramasına neden olmuş romandır kumral ada mavi tuna.

    --- spoiler ---
    ilk okuduğumda aras'a aşık olmuştum. yakışıklı, güçlü, kendini beğenmiş, zeki ve biraz da pervasızdı aras. kendimi ada'nın yerine koymuştum ve arası çok sevmiştim. çocuktum çünkü 14 yaşındaydım ve aşk nedir bilmiyordum henüz. aras ise kitapta hem kendi için hem de benim için finali yapmıştı.

    ".... tak diye bir ses duyduk. tak!...o kadarç başka hiçbirşey duymadık. sert bir cismin başka bir sert cisme sertçe çarpma sesi. hepsi o kadar. bir daha aras olmadı! aras atladı ve bitti.

    ... o gece kuzguncuk uyumadı. o gece aras'la birlikte benim de bir parçam gitmiş, tümden yok olmuştu. o gece hepimiz bir şeyler yitirmiştik. geleceğimizden bir parça, umutlarımız ve neşemizden kocaman bir parça. o geceden sonra hiç bir şey bir daha eskisi kadar güzel olmadı. hiçbir şey!
    ah aras, ah böyle nereye?..."

    sonra okuduğumda ada'yı sevmiştim, kup griyeyi, fethipaşa korusunu (okurken bilmiyordum ama ilk sevgilime, aşık olduğum tek adama mabelim diyecek ve onunla beraber gidecektim oraya 3 sene sonra) sevmiştim. en çok da adanın mabele de arasa da duyduğu ayrı ayrı sevgiyi.

    tuna'ya

    "sen hiç kimsenin olamayacağı kadar çok şeyimsin benim. yüreğimde sana ayrılan yer herkesinkinden büyük. yalnız bir arkadaş, bir kan kardeş, bir sırdaş, bir çok yakın değil, bir büyük sevgisin sen... yanında sonsuz şımarabileceğim ve hala kaybetmekten korkmayacağım tek kişi. yani biraz annem, biraz babam, hatta hiç görmediğim dedem, belki de hiç doğmayacak oğlum... sonra daimi hayranım ve tabii dokunulmamış sevgilim... sen benim masumiyetimsin tuna. benim en yakınımsın! aslında belki öbür yarımsın? bütün bunlar ne demek anlıyor musun? hı?"

    diyişini,

    ve sonra meriç'i sevdim, başta en sevmediğim karakter olmasına rağmen. mabeli ne demek olduğunu bilmeden "ma belle" (güzelim) sanışını, tunaya olan umutsuz aşkını anlamıştım, ben de umutsuzca ve karşılıksız seviyordum o dönemde çünkü.

    ve en son. ah tuna..
    "beni senden koru ada" diyen tuna.
    aras için yıllar sonra ada'ya;
    "ona hep aşıktın sen..." diyen tuna. (kırık ama anlayışlı bir sesle.)

    "onu ilk gördüğümde yaşantımda çok önemli bir yer tutacağını anlamıştım ama henüz o, bunu bilmiyordu. anlamasın diye elimdeki taşa sakladım gözlerimi. bunu hissetmiş olmalı ki, o taşı bana armağan etti ve aslında gözlerimi bana geri verdi.
    ada'yla tanıştığımda ben beş yaşındaydım, o benden iki yaş büyüktü ve çok kumraldı. ada hep öyle kaldı." diyen tuna.

    "ada'yı yitirmemiştim, ama adayı bir başkasıyla paylaşıyordum. tek tesellim ada'yı paylaştığım kişinin hayattaki ilk kahramanım, ağabeyim olmasıydı. ayrıca benim için asıl önemli olan ada'yla birlikte olmak ve onun beni sevdiğini bilmekti. daha fazlasını istemedim hiç. sanırım herkesin bir sevme tarzı vardır ve benimki de buydu..." diyen tuna

    "başımı kaldırdığımda ada'nın hüzünlü kumral gözleriyle karşılaştım. sevgiyle bakan iri ela gözler. o bana acıyarak koruyarak bakmadı hiç. onun bakışlarında hep "yanında olacağım, seni anlayacağım ama sana ait olmayacağım" altyazılarını okudum ben" diyen tuna.

    ve sonra ada için ondan vazgeçip meriç'le evlenen tuna.

    --- spoiler ---
    kumral ada mavi tuna kadıköye baylana uğratır kup griye yedirtir, fethipaşa korusuna yolunu düşürür insanın, siyah dik yaka kazak giyen kısacık kumral saçlı kızlara, mavi gözlü kıvırcık saçlı gözlüklü genç adamlara baktırtır. 43 numara lacivert converse gözlerini bile yaşartabilir insanın. kumral ada mavi tuna iz bırakır.

  • olum senelerdir sürekli et kuyruğu, meyve sebze kuyruğu oluyor. askıda ekmek diye bir şey çıktı ama bu dayılar ecevit dönemindeki kuyruğu bir türlü unutmuyor. bunları o kuyrukta s.kmiş olmasınlar.

  • sadece kendi yandaşlarına ithalat izni verecek ve böylece ikinci el otomobil piyasasındaki ranttan pay alacaklar anlaşılan...

    oysa yapılması gereken bu milleti avrupa'nın kullanılmış arabalarına mahkum edip bir de üzerinden ithalatçılara rant dağıtmak değil sıfır otomobildeki ötv oranını düşürmek ve böylece manipülasyonu önlemektir.

    bir işiniz de şu milletin faydasına olsun be!

  • öyle bir ülke düşünün ki adalet anlayışı; karşı tarafın ayağından asılmak olsun. yoksa kimsenin hak hukuk falan tınladığı yok. mesela şu mantık var "yahu ben çalınca hapse giriyorum ama onlar çalınca bir şey olmuyor". baştaki insanların hırsızlığını bile kendi yapamadığı için eleştiriyor yani. kendisi de çalabilse o zaman o insanların yaptığını görmezden gelecek. %50 gibi yani. kendileri de fırsat buldukları zaman çalmaktan çekinmedikleri için bazılarının hırsızlığını "çalıyor ama çalışıyor" diye savunuyor.

    evet bu örnekler ters ve konu ile pek alakasız gibi ama aynı durum olumlu şeyler için de geçerli. bir takım insana uygulanan pozitif ayrımcılık sırf kendisine uygulanmadığı için "bu nasıl adalet ben işe giderken onlar yatmasın evde" şeklinde feryat ediliyor. evet haklısın ortada bir haksızlık var ama bu haksızlık o insanların evde yatması değil senin bu olumsuz hava şartlarında işine zorla çağrılıyor olman. yani örneği ters veriyorsun. şu şekilde söylesen anlarım; "ben de insanım ve insanca muamele görüp insan gibi çalışma şartları istiyorum. nasıl ki öğretmenler olumsuz hava şartlarında evde yatıyorsa ben de bu olumsuz havada canım pahasına dışarı çıkmayı istemiyorum. adalet istiyorum ve insanca muamele görmek istiyorum."

    ama çıkıp "herkes benim gibi hayvan muamelesi görürse adalet sağlanır" diyorsan bu işte bir terslik vardır.

    not: öğretmenim. şu an okuldayım(teneffüs) evim çalıştığım okuldan tam 70 km uzaklıkta. toplu ulaşım gibi bir şansım yok ve arabamla gidip geliyorum. ayda 650 tl yakıyor. bakım ve diğer masraflar hariç. saygılar.

    not 2: tüplü