hesabın var mı? giriş yap

  • kesinlikle ne kadar giriyor acaba diye cevirip gotune sokmaya calisan ve bu sebeple hastanelik olan turkler cikardi.

  • dilimize, çokkültürlülük ya da çokkültürcülük olarak çevrilen multiculturalizm, temelde çok kültürlülüğü benimseyen, savunan, teşvik eden bir politik akımın adıdır.

    kanımca, çok kültürlülüğün bir zenginlik olabilmesi, o ülkenin kendi şartlarına ve kendi gerçeklerine bağlı bir durumdur. bu yönden türk ulusu neredeyse tüm unsurlarıyla kaynaşık bir ulustur. ancak, italya, ingiltere, almanya gibi ülkelerin aksine ulus devlet olma sürecini tam anlamıyla tamamlamamıştır.

    batı medeniyetinin bize lütufta bulunarak yakıştırdığı kültür mozaikliğini ve bunun ne paha biçilemez bir zenginlik olduğunu gene “batı”ya bakarak anlayabiliriz. bugün ispanya, ülkesinin en zengin bölgesinde, devlet içindeki devlet konumundaki baskları kendisi için bir “zenginlik” olarak mı görüyor? aynı şekilde fransa için korsikalılar, paha biçilemez bir mozaik mi? fransa 1991 yılında “fransa halkının bir unsuru olan korsika halkı” ifadesini iptal ederken, mozaikten mi sıkılmıştı? anayasasının 2. maddesini, 1992’de “fransızca cumhuriyetin anadilidir” diye değiştirirken o mükemmel mozaiği bozduğunun farkında değil miydi, merak içerisindeyim.

    belçika, fransa, lüksemburg gibi ülkeler, azınlık hakları çevre sözleşmesini imzalamayarak neler kaçırdıklarının farkında değiller, almanya; topraklarındaki alman vatandaşı türkleri azınlık olarak değil de “göçmen işçi” olarak tanırken, “zenginlik” istemediğini mi belirtiyor? hayret. hollandanın etnik nüfusun, genel nüfusun %10’una yaklaşması karşısında, ilk hamlesi, etnik dil öğrenimine devlet desteğinin tamamen kaldırılması ve hollanda vatandaşlığına geçişin neredeyse imkansızlaştırılması oluyor madem; bu kültür mozaiği denen zenginlik, avrupa’da para mı etmiyor? ab üyesi yunanistan, ülkesindeki makedonları, arnavutları, türkleri gerçekten de bir zenginlik olarak algılıyor ama sanırım fazla zenginlikte gözü olmadığından olsa gerek, kendilerine pek nefes alma izni vermiyor.

    sonuç olarak, çok kültürlülüğün, “ulusal” imha silahı mı, zenginlik mi olduğunu, o ülkenin kendine özgü şartları iyice değerlendirildikten sonra karara bağlanması gerekiyor. kaldı ki bir ülkenin etnik mozaik olarak tanımlanabilmesi için, etnik nüfusun genel nüfusun %35’ini oluşturabilmesi önşart. türkiye’de bu oran, emik bakışla %15’i bile bulmuyor. kanımca devlet, bu gerçeği görerek, etniklik politikasını bunun üzerine kurmalı, çok sevgili müttefiklerimizin pipilerinin keyfine göre değil.

    ( menşe )

  • bence 1. sıradan zion willimson seçilir. şutu olan ve içerden dışardan oynayan acayip güçlü bir eleman. olağan dışı bir sakatlık yaşamaz ise ilk çaylak yılında 20 sayı ortalamasını rahat tutturur. ilk sene nba'de zach randolph etkisi yaratır. sonraki seneler için ise dış şutunu ne kadar iyi yapacağına göre karar verebiliriz.

    2. sıra rj. barrett : ayakları çok hızlı ve atletik. oyun zekası da çok iyi. size olarak çok ince duruyor ama şutu iyi. nba'de biraz güçlenir ise lige çok iyi bir skorer katılmış olur.

    3. sıra manute bol's : çok ince ama çok uzun bir oyuncu. dış şut tehlikesi de mevcut. yalnız çok zayıf ve ince olması sanki ağır bir sakatlık yaşama ihtimalini artırıyor. şu anda 3. sırada ama bence daha alt sıralarda seçilebilir. üst sıralar için çok lüks duruyor.

    4. sıra rui hachimura : japon asıllı siyahi oyuncu. direk bunu görünce naomi osaka aklıma geliyor. atletik ve hızlı bir oyuncu. bana göre şu anki hali ile 9-10 gibi sıralarda seçilir. izlediğim kadarı ile 4. sıra için ultra lüks. ancak içinden bir giannis antentekoumpo çıkmayacağının bir garantisi yok.

    5. sıra cameron reddish : bana göre draftın yıldızlarından biri olacak. yaşına göre hem oyunu olgun hem de gerçekten iyi bir skorer. ilk 3'den seçilir ise şaşırmayacağım.

    6. sıra nassir little : sıralama olarak bence daha aşağıdan seçilir. ancak kötü bir oyuncu olmayacak. sadece takımı tek başına sırtlamaz ama iyi bir takımda eksik olan her yeri tamamlar. sırtı dönük oyunu var ve mücadeleyi seviyor.

  • yavuzcuk, bunu tekrar tekrar oku, hatta çerçeveletip görebileceğin her yere as. o her zerresini para bürümüş gözlerine insanlık nedir hatırlatır.

    "ne hırsızlık ne arsızlık yaptın da bizi bastırmaya çalışıyorsun? o meydanda olsan sen de yuhalayacak mıydın? ne ben, ne de ailem bizi yuhalatanın da yuhalayanın da ailesini tanımayız, ismini de bilmeyiz, ağzımızdan asla kötü söz söylemez, aklımızdan ve kalbimizden asla kötü düşünce geçirmeyiz.

    ancak biz seni dünyaya getiren o güzel kadını tanırız, ellerinden öper, önünde saygıyla eğilir ve olur da bir haddiniz bilmez ona dil uzatırsa bedenizmizi siper ederiz. sen yine de o onurlu ve güzel kadına laf etme şerefsizliğini gösteren bir alçak olursa, çık ve ilk konserinde beni berkin elvan'ın annesi gülsüm'ü yuhalat. gocunmam, yaralanmam, üzülmem. derim ki şahsenem bacı anamdır ona gelen bana gelsin."

    gülsüm elvan 03/12/2014 ankara

    http://www.cumhuriyet.com.tr/…de_beni_yuhalat_.html

  • bunun bir de evde yapılan versiyonu var. ben yaptım oldu en azından. içine tereyağı ve krema giren her şeyin lezzetli olması sonucu zaten baya yenilebilir bir şey çıkıyor ortaya.

    ben şu tarifi kullandım. püf noktalarını iletiyorum,

    - köriyi abartmayın
    - soğan ve sarımsağı olabildiğince kavurun.
    - hardal mümkünse dijon ya da spicy diye geçen hardallardan olsun. (ballı hardal, tatlı hardal olmasın.)
    - o krema 75 gr olabilir.
    - ben kekiği eti marinede kullandım, sosa koymadım (az zeytinyağı, kekik, deniz tuzu)

    - 100 gr. tereyağı
    - 1 adet doğranmış soğan
    - 4 diş sarımsak
    - 50 ml krema
    - 1 çorba kaşığı hardal
    - 1/2çorba kaşığı ketçap
    - 1çay kaşığı kekik
    - 1 çay kaşığı köri
    - 1 çay kaşığı karabiber
    - tuz

    tereyağı eritilir, soğan sarımsak kavrulur. hardal ketçap köri eklenir. hardal burada topaklanıyor bolca karıştıra karıştıra kavurun. karabiber tuz da burada devreye girsin. sonra krema eklenir ve kaynatılır, krema kesilmesin diye bolca karıştırılır. mutlaka ve mutlaka sos sıcak sıcak etin üzerine konmalı ve öylece tüketilmelidir.

    çok zahmetsiz bir şey. önerilir.

    tabiki kalorisi 10bin5yüz falan.

  • adamım. babasının oğlu.

    dün takımındaki herkese sevdiklerinin fotolarını gösterdiler.

    merve aydın yine ağlama krizlerine girdi, anıl tetik duvarları yumrukladı, pascal nouma fotoğrafların olduğu tahtayı duvardan sökmeye çalıştı. böyle anlamsız ve gereksiz tepki verenlerin yanında doğukan ise sessiz sessiz sadece babasının ve sevdiklerinin fotoğraflarına baktı ve öyle düşündü.

    aralarında tek normal tepki veren adamdı, evet adamdı.

    tahtayı sökmek, duvar yumruklamak ne bilader ya, gören de sanır mahpus damındasınız. bilerek isteyerek para için geldiğiniz yerde bu pozlar nedir arkadaş ya???

  • bokun üzerine 'ekşi entryleri' yazdıkları iyi olmuş . ilk bakışta insan ekşicileri sinek kendilerini de bok olarak resmettiklerini düşünüyor çünkü.

  • çoğunlukla 50 gb olarak uygulanan adil kullanım kotası o kadar komik ve adaletsiz ki, bunu rakamlarla açıklamaya çalışalım:

    8 mbps'lik bağlantıyı tam kapasite kullanan biri saniyede 1 mb veri indirebilir. bu da ayda, (60*60*24*30=) 2.592.000 mb eder.

    yani ayın 1'inden 30'una kadar hiç durmadan 24 saat full download yapan birinin indirebileceği toplam miktar en fazla (2,592,000 / 1024=) 2531 gb'dır. yani yaklaşık 2,5 terabyte. interneti download olarak görüyorlar ya, işte 8 mbps'lik hattın download kapasitesi bu: 2,5 terabayt.

    aylık kapasitesi 2.5 terabayt olan bir hattın daha 50 gb'ını kullanan birine, "sen bu hattı sömürüyorsun" demek, en basit anlamıyla arsızlıktır.

    ben hattımın kapasitesinin daha % 2'sini kullanmışken, sen bana nasıl "adaletsiz kullanıyorsun" dersin?

    adil kullanım kotası gerekli olabilir ama bu şekliyle ve ttnet'in uyguladığı biçimle en adaletsiz uygulamalardan biri. rakamlar da ortada.

    üstüne üstlük, bu paketleri "limitsiz" adı altında satıyor. yani % 2'den sonra sınırlayacağı hattı satarken "limitsiz" ibaresini koyup tüketiciyi aldatıyor.

    benim kapasitemin % 2'sini bana sınır olarak koyan, paketin ismiyle tüketiciyi yanıltan şirketi hangi mahkeme haklı bulur acaba?

    avukat olsam veya bu işlere harcayacak param olsa bu sisteme dava üzerine dava açarım.

  • (bkz: nuri leflef kundura cilası)

    pazar öğleden sonraları ayakkabıları, serili gazetelerin üzerinde boyarken o tanıdık koku yayılırdı eve. fırçayı sallarken keyifli keyifli ıslık da çalardı bazen. boya sandığıyla sokaklarda gezdiği çocukluk yıllarını, öğle sıcağında bir ağacın altında içtiği gazozun tadını hatırlatıyordu belki de. yeni yeni anlayabiliyorum canım babam; biz büyüdük, sen gittin. mekanın cennet olsun.

    edit: mesajlarıyla yüreğimize dokunan tüm dostlara selamlar...