hesabın var mı? giriş yap

  • günlerden bir gün arkadaşlarınızla diablo 2 oynamak için bilgisayar başına geçince şöyle bir bakayım diye ekşi sözlüğe girersiniz ve sol frame' de bir başlık görürsünüz. ilginizi çeker bu başlık ve açar okumaya başlarsınız. girilen genelde komik, kinayeli, serzenişli yazıların arasında bir yazı dikkatinizi çeker "vay benden başka böyle düşünen adamlar da varmış." dersiniz. nickine şöyle bir bakar aratır yazılarını okumaya başlarsınız. sizin gibi yeni bir yazardır, o da yazdığı ilk yazılardan biridir şans eseri tam o anda ekşi sözlüğe girip fark etmişsinizdir onu. sonra aklınızda kalır ismi, hergün onlarca yazarın yüzlerce yazısını beğenmenize rağmen bu yazarın adı aklınızda kalır. öyle badi butonunu falan kullanmayı bilmediğinizden her seferinde arama butonuna basıp yazdığı yazılara bakarsınız, sessizce takip edersiniz yazılarını. "ben buradayım seni takip ediyorum" temalı bir yazı yazrsınız arkadaşınıza. bir gün bir yazısı sizi çok şaşırtır aylarca seninle aynı kafadan olduğunu düşündüğün adam aslında bayandır. bu şekilde yıllar* geçer yazılarını okudukça kafa yapınızın ne kadar uyumlu olduğunu anlarsın. bir gün artık dayanamaz selam edersin, haliyle pek sıcak karşılamaz senin selamını ama bir şekilde sürer diyaloğunuz. sonra bir gün birden bir şekilde o da seni fark eder. görüşmek istersiniz ama kader buna izin vermez çünkü daha zamanı değildir. iş için bir çok defa onun bulunduğu şehre gitmene rağmen kah onun sınavı olur**, kah sen arabayla şarampole uçar ölümden dönersin* defalarca denersiniz ama bir türlü görüşemezsiniz çünkü daha zamanı değildir taşlar yerine oturmamıştır. konuşmaya devam dersiniz sürekli her gün zevleriniz ne kadar kesiştiğini ne kadar uymlu olduğunuzu fark edersiniz. kimseyle konuşamadığınız muhatab bulamadığınız şeyleri konuşur gece saat 10-11 gibi "5 dk konuşup yatayım sabah işe erken gidicem" derken ne olduğunu anlamadan saati sabahın 4 ü edersiniz. bir gün ne olduğunu o an anlayamadığınız bir sebepten kavga eder ve konuşmama kararı alırsınız. için için üzülseniz de belli edemezsiniz gurur herşeyden önemlidir çünkü. şuydu buydu derken tekrar konuşmaya başlarsınız ve size bir süre sonra konferans için oturduğun şehre geleceğini haber verir. korkuyla beklersiniz o günü bu kadar zamandır uğraşamanıza rağmen türlü felaketler ve kaderin oyunları sonucu görüşememişsinizdir. o gün sonunda gelip çatar ilk defa o gün telefondan sesini duyarsınız heyecanlanırsınız. ve onu, 4 sene boyunca yazılarını takip ettiğiniz hayal ettiğiniz, hayallerinizde göklere çıkardığınız kişiyi köprünün üzerinde size doğru yürürken görünce yanınıza gelip konuşmasını duyunca hiçte hayal ettiğiniz gibi olmadığını hayallerinizdekinden çok daha mükemmel olduğunu görürsünüz. şimdi onu o köprünün üzerinde hafif tebessüm ederek size bakarken görüşünüzden tam 4 ay sonra onunla evliliğe doğru adım adım ilerlerken bazen 4 sene önce sözlüğe girip sol frame de onun yazısını görüşünüzü hatırlar ve "işte hayatı değiştirecek mükemmel tesadüf böyle bir şey olsa gerek" dersiniz.
    (bkz: bu da böyle bir anımdır)

  • 4 ay önce başvurduk, eşim ve iki kızımla birlikte maaile tıbbi raporlar, psikiyatrla görüşmeler, eve uzman ziyaretleri, mülakatlar vs. derken sona geldik. geçen hafta bizi aradılar ve "aradığınız nitelikte (0-3 yaş kız çocuğu olsun istemiştik) bir bebeğimiz var, görmek isterseniz gelin" dediler.

    gittik, 4 aylık dünya güzeli bir bebekle karşılaştık. onbeş günlük alışma ziyaretlerinin sonuna yaklaştık. her ziyarette daha fazla bağlandığımız yavrumuza bir kaç gün sonra kavuşacağız.

    bunun tarifi tanımı olmaz, olmuyor; yaşamak lazımmış hakkaten.

    evet büyük sorumluluk istiyor, çok ciddi bir psikolojik hazırlık gerektiriyor. ancak bunları hallettiğinizde dünyanın en büyük güzelliğini yaşıyorsunuz.

    tavsiye eder miyim? deli misin, hem de ne!!!

    gönüllülük vs diye kafa ütüleyen, tatava yapan tiplere inat bir hamle yapıyorsunuz ve hem bir yavrunun hem de kendinizin hayatına bambaşka bir güzellik katıyorsunuz.

    gidince yurtlardaki benzer çocukların halini görme imkanınız oluyor. evet, devlet bu çocuklara çok önem veriyor, çok güzel imkanlar sağlıyor ama şefkat denen, aile saadeti denen o büyük ihtiyacı karşılayamıyor.

    deniz yıldızlarını kurtarma hikayesini bilirsiniz. bu iş, o iş işte.

    detaylı bilgi isteyen baksın: http://www.koruyucuaile.gov.tr/tr

    ekleme: evet, yavrumuza kavuştuk. 20 gün geçti ve o artık bizim bebeğimiz. şu anda evde bebek mırıltıları ve sesleri yankılanıyor ve evin her tarafı ve kıyafetlerimiz bebek kokuyor. yani, artık evimiz bir başka güzel. dünyanın en güzel evi desem yeridir.

    herkes ne büyük sevaba girdiğimizi filan söyleyip iltifatlar ediyor ama kimin umurunda... bana ne ya, ben bonus için yapmıyorum ki bunu. aman sevap, yaman sevap diyenlerden anında soğuyorum*.

    insanlık için bir güzellik yapmak bu, bir insanın hayatını olumlu yönde değiştirmek... ömür gelmiş geçiyor, dünyayı kurtaramıyoruz, memleketi de kurtaramadık, bari bir yavrucağı kurtaralım derdi bu...

    yavrucak deyip de dışlamayayım şimdi. o bizim canımız, kuzumuz, yavrumuz, gözümüzün bebeği.

    ailesi onu devlet korumasına iten şartları düzelince bizden geri alabilirmiş. şimdiden bunu düşünemem doğrusu, varsın olsun. hatta inşallah olsun ve biyolojik ailesine dönsün isterim.

    ama gönlümün bir yanı da diyor ki... neyse...

    sonuç olarak bu koruyucu aile mevzuu ailemizi* çok mutlu etti. yapandan edenden allah razı olsun.

    her şey güllük gülistanlık değil tabii ki editi:

    hem yavrucakları hem de aileleri mutlu ediyor tamam da, bu sistem bu kadar mükemmel mi? yani işleyişte filan arızalar yok mu?

    olmaz mı... hem de iki önemli arıza. biri sistemde biri de uygulayanlarda.

    sistem:

    1. aile ve sosyal polikalar bakanlığı bu işi kurgularken bazı noktaları oturtamadı görebildiğim kadarıyla. bir defa, bu işe gönül verenler neresinden bakarsan bak, dünyanın en fedakar insanlarıdır. onlar böyle olduğu için bütün bürokrasiyi bunların önüne sermen gerekmez mi?

    en başta tam teşekküllü hastaneden sağlık kurulu raporu almak gerekiyor. tamam çok güzel. peki sağlık bakanlığıyla bir protokol yapılsa da belli bazı hastanelerin belli birimlerinde sırf bu insanların işlerini tıkır tıkır ve "ücretsiz" bir şekilde ve en kısa sürede yapmaları sağlansa olmaz mı? çalışan insanlarız, izin almak sorun; çocuklar okuyor, bir kaç gün derslerinden oluyorlar bunun için. hem ayrıca, niye bunun için para veriyorum (4 kişi için yaklaşık 300 tl)? çok mu zor yani bunları çözmek? hiç sanmam.

    2. personel sayısının azlığı da bu sistemin önemli bir sorunu. ankara il müdürlüğünde bu işe bakan personel sayısı (görebildiğim kadarıyla) üç. bu üç kişiden hem evrak işlerini yürütüp hem de saha ziyaretlerini beklemek fazlaca hayalcilik bence.

    3. ilgili personel aileleri evlerinde ziyaret etmek zorundalar. bu ziyaretlerin, ilk başvuru ve çocuk teslimi sonrasında yapılanlarında aile fertlerininin tamamının evde olması isteniyor. buna da tamam. lakin bunu akşamları veya haftasonları yapamaz mısınız? hayır efendim hafta içi mesai saatlerinde olmak zorunda. niye? ziyarete gelecek personel devlet memuru.

    iyi de bunun yüzünden hem ben işyerinden iki kez daha izin almak zorunda kaldım, hem de çocuklar iki gün daha derslerinden geri kaldılar.

    tamam kardeşim anladık personel sayınız az, memur arkadaşları da zorlamayalım; ancak olur olmaz bir sürü şey için outsource yöntemiyle hizmet alan devlet, bunun için de dışarıdan hizmet alamaz mı? bence hiçbir mahzuru yok. bu işi memur titizliğinde, hatta daha iyi yapabilecek bir çok firma ve sivil toplum kuruluşu var piyasada, farkına varın bunun artık.

    4. daha önce dediğim gibi, bürokrasiyi bu aileler için neredeyse sıfıra indirgemek gerekirken, başvuru, ilgili çocuk için dilekçe yazıp imzalama, sözleşme imzalama gibi işlemler için mutlaka aile ve sosyal politikalar il müdürlüğüne eşimle birlikte gitmem gerekti. gidip asker gibi tekmil vereceğiz illa öyle mi? kardeşim, deli etmeyin adamı, hangi çağda yaşıyoruz ya? her şeyin elektronik ortamda yürütüldüğü bu devirde bir tek imza atmak için ankara'nın bir ucundan karı koca kalkıp ulus-anafartalar caddesindeki il müdürlüğüne gitmek zorunda kalıyoruz. eşime belli etmemeye çalıştım ama lanet olsun sizin yaptığınız işe diye çok isyan ettiğim oldu, gene de yuttum, sustum...

    5. insan kaynağı: ülkemizdeki her alanda olduğu gibi burada da kompleksli, dediğim dedikçi, en doğruyu ben bilirimci, kamu gücünü kendisine işi düşen aileler üzerinde uygulamaya kalkan memurlar bu sistemin en önemli arızası. bunu ise nasıl düzeltirler bilmem. eğitimle filan herhalde...

    ama bütün bunlara rağmen değdi mi? değmez mi! yukarıda detaylı olarak yazdım zaten.

    fakat buradan bakanlık yetkililerine sesleniyorum. içinizdeki paralelcileri temizleme operasyonlarınız, çalkantılarınız filan artık dinsin de şu işlere bir el atıverin sevabına.

    -----------------------------

    bugün kızımız, kuzumuz 2 yaşına girdi. 1 yıl 6 aydır bizimle yaşıyor. bebeklikten çıktı artık. evimizin neşesi, dışarıdan bir an önce eve dönme telaşımızın, arzumuzun baş aktörü, canımız.

    bu kadar bağlanmalı mıydık bilmiyorum. ama başka türlü olmadı, olamazdı. babacığım diyor en şirin haliyle. nasıl bağlanmazsın... her şeyi konuşur oldu en komik haliyle. kullanmaya başladığı her kelimesi ayrı bir olay evde. hangimiz yeni bir kelime duysak diğerleriyle paylaşıp gülüyoruz. yaşadığı her yeni gelişme bizim için sıra dışı.

    ilk iki kızımdan hiçbir farkı yok.

    bu saatten sonra biyolojik ailesi toparlanıp (pek sanmıyorum ama) hadi alıyoruz çocuğumuzu dese, dünya başımıza yıkılır sanırım.

    neyse, şimdilik bu kadar.

    ----------------------

    evimize gelişinin üçüncü yılı ve üç buçukuncu yaş eklemesi:

    hala bizde çok şükür. anne babasından hala ses yok. bir tane ablası var 12 yaşında filan, ki o da başka bir ailenin yanında.

    il müdürlüğü nezaretinde onunla iki kez buluştular. daha sık biraraya getirmek istiyoruz ama müdürlük bunu yapamadı, yapamıyor nedense. her ne kadar diğer aile ile telefonlarımızı aldık, istediğimiz zaman buluşma imkanımız olsa da bunu hem biz hem de karşı aile müdürlük inisiyatifi dışında yapmak istemiyoruz. ama sürekli telefon görüşmesi yaptırıyoruz. ablasını evimizin bir parçasıymış gibi ev içinde sürekli zikrediyoruz. o da artık ablasını kabullendi; sürekli oyunlarına, hikayelerine onu da dahil ediyor yavrum.

    ne durumdayız? e üç yıl oldu artık... nasıl canımızın bir parçası haline geldiğini anlatmama gerek yok.

    ama çok yaramaz :)) daha önce iki tane kız yetiştirdik birader, akıllı uysal çocuklardı onlar. bunu da öyle olur sandık, hatta bir oğlan çocuğu almak istemeyişimizin sebebi, kız çocuğu konusunda tecrübeli oluşumuzdu güya. büyük konuşmuşuz ve büyük halt etmişiz abi.

    (şu an kendisi tepemdeyken yazıyorum bunları) bu öyle bir yaramaz ki, "ele avuca sığmaz" lafı hafif kalır bunun yanında. yaramazların baş komutanı, afacanların bayrak sallayanı... yaramazlık, kırıcı-dökücülük alanlarında tam bir bordo bereli.

    öyle bir ev ortamı düşünün ki, koca koca dört yetişkin, evin içinde 100 santimlik bir canavarın sürekli peşinde koşuyor. abartmıyorum, on saniyelik bir sessizlik veya tek başına bir odaya girmesi filan bilin ki bir yaramazlığın habercisi.

    bugün eşimle gittikleri bir ev ziyaretinde, kaşla göz arasında yatak odasına dalıp ev sahibesinin makyaj malzemelerinin tozunu attırmış mesela...

    yok yok şey yapmayın, çocuk yetiştirme konusunda fena değiliz aslında; sürekli uzmanları takip eden bir aileyiz, eşimin bu konuda yıllardır okuduğu kitaplardan müstakil bir kütüphane oluşur.

    tabii onun böyle olması bizim ona olan sevgimize şu kadarcık olsun halel getirmiyor. o bizim canımız, kuzumuz.

    bir yandan da şirin mi şirin eşşek sıpası. dünyanın en güzel, en tatlı çocuğu. bu iki özellik bunda bir araya gelmiş.

    eşimle aramızda konuşuyoruz; bu çocuk bu kadar yaramaz olmasaydı, onu sevgimizle boğar, bir yerlerini ısıra kopara öldürürdük herhalde, o derece yani :)

    ekleme sonu... koruyucu aile olmak muhteşem bir şey. üç yılın sonunda yine aynı şiddette öneriyorum. hatta daha derin duygularla öneriyorum. olun kardeşim, koruyucu aile olun. türkiye genelinde 15 bin civarında çocuk var yurtlarda aile bekleyen. sağını solunu düşünmeyin, bodoslama girin. yeter artık beklemeyin daha fazla. bekletmeyin daha fazla...

    gelen bir çok edit talebi içeren mesaja cevaben yazdım bunları. hepsine ve herkese selamlar.

    ..............
    son edit:

    bitti

    ama ben gene de bu sistemin yararına inanıyorum. gene olsun gene yaparım.

  • ulan bilmem kaç senedir şu dizinin ekmeğini yiyorsunuz. bilmem kaçıncı tekrar olmasına rağmen hala prime timeda gösteriyorsunuz.

    bir kere de yeni bir şey katın bari dizinin sevenini onurlandırın.

    hiç yabancı dizi izlemiyor musunuz?

    koyuyorlar oyuncuları, yapımcıları, senaristi, kostümcüyü filan sırayla aynı yönetmen koltuğuna; sırayla dizi hakkında konuşuyorlar. arka planla ilgili değişik şeyler anlatıyorlar.

    çeksene şöyle bir güzellik, bu kadar seveni diziyle ilgili bir şeyler öğrensin, mutlu olsun.

  • nadya'nın bir çubuğu tek eliyle sokmuşken ikinci eliyle destek vererek karşı takıma poanı altın tepsiyle sunduğunda sesi soluğu çıkmayan ağzı bozuk bozok'un, yine dolduruşlara gelip böğürdüğü yarışma.. ayrıca nadya '' çocuğunu bir daha göremeyeceksin, bir daha sultan'ı göremeyeceksin, bir daha annemi, babamı göremeyeceğim'' falan diyerek milleti karşı grubun üzerine püskürttü resmen.. sanırsın sadece kazanana yaşam hakkı veriyorlar, eleneni konseyden sonra vuruyorlar..

  • star wars filmlerine, ve bilinen hikayeye cok guzel gondermelerle bezenmis animasyon serisi. araya klasik star wars repliklerini sikistirmalarindan ote, minik detaylara olan dikkatleri hayranlik vericidir.

    --- spoiler ---
    13. bolumunde ciddi sekilde yaralanan `anakin skywalker' solunum cihazina baglanir. ve cok net bir sekilde darth vaderin o unlu soluk alma sesini duyariz gene...
    --- spoiler ---

    ayrica star wars evrenini daha da acar bize. sadece jedilerin ve sithlerin ve bunlarin yandaslarinin evreni olmaktan cikar, daha bir renklenir, daha bir hoslasir.

    --- spoiler ---
    13. bolumde jedi'lara haddini bildiren, sithlerden pek de farklari olmadigini, tek bir tarafin savasin suclusu filan olmadigini, savasin 2 tarafin isi oldugunu, tum baris su bu sozlerine ragmen onlarin da sonucta olum ve yikim getirdiklerini soyleyen ve jedilari pek de guvenilir bulmayan utopik, tamamen bariscil bir koye rastlamak harikaydi.

    gerci sanirim bir sonraki bolume o zavallilar da "dogru yolu" bulup, jedici olacak hatta jedilar onderliginde kendilerini korumaya girisecek ama iste bir umut. oyle olmalarina gerek kalmadan anakin'cigim droidlerin hepsini temizleyip bunlari kurtaracak ve sonra da, bunlar tarafindan "gidin koyumuzden, mahvettiniz hayatimizi, demistik biz her yere bela getiriyorsunuz siz de" nidalari ile kovulacaklar...
    --- spoiler ---

  • en sevdigim animasyon film. oldukca keyifli ve ic acici olmasinin yaninda insani mutlu eden bir yani da var. yemek yapmaya bu kadar meyilli oldugum bir dönemde izlemem, manisa kebabi`nin tarifini kendime göre degistirmem ve bir enfes yaratmamla sonuclandi üstelik. ayni anda esimde de benzer yan etkileri birkac gün sonra ortaya cikti. o da kendi ratatouille tarifini yaratti ve sonuc mükemmeldi. kisacasi insana verdigi ilhami yeter.

    not: bakin o kadar gaza geldik ki restoran acmaya karar verdik.

  • dinamiklerini bir türlü çözemediğim, nasıl bir arada kalmayı başardıklarına anlam veremediğim poligomik kolonilerdir bunlar. bir sene misal herkesin mutlu mesut bir ilişkisi vardır... 6 ay geçer, bir bakarsınız sanki barn dance yaparmış gibi herkes partner değiştirmiş, ilişkisel bir reset atılmış tüm komüne:

    erkek1, kız1 ile, erkek2 kız2 ile, erkek3 de kız3 ile çıkıyo olsun misal.

    erkek1: kız1 ile çok mutluyum abi ya, valla süper gidiyo....
    kız2: ...ben bilemiyorum...galiba erkek2 the one değil felan yaaani.
    erkek3: yaaa, ben de kız3 ile geçinemiyorum, senin gibi olsa keşke...
    kız2: ehihihihi

    3 ay sonra.... nice ilişkiler yıkılmış, büyük vaatler çürümüş, vay anasını olmuştur:

    erkek1: yok abi yok, kız1 ile yürümüyo
    erkek2: biz kız3 ile çok feci aşığız ya!
    kız2: ben de erkek3 ile süperim... senin gibi vurdumduymaz değil!
    erkek2: hadi leen.. zaten hemen koşarsın sen başkasına. the one 'mış... matrix mi lan burası?

    2 ay sonrası. kimin eli kimin cebine girmiş, nerden çıkmış, çözemen:

    erkek1: kız1 ile... aman 2 ile... ulan şu an kimle çıkıyorum?!
    erkek3: abi galiba benle çıkıyosun ama emin değilim...
    kız3: yaaaa, hani benleydin??? yok yok.... ben kız2 ile miydim?
    erkek2: ulan keşke isimlerimiz olsa, böyle erkek1 kız2 karışıyo tabi...

  • herhangi bir akp'linin değil, chp genel sekreteri akif hamzaçebi'nin yumurtlaması.

    meral akşener endüstri 4.0'dan bahsetsin, google'dan danışman getirtsin. chp de seçmenin %2'si buradan ekmek yiyor kafasıyla taksici mafyasını yalayadursun. 2019'da ikinci sırayı alacağınıza çok eminsiniz, aynen devam.

    link

    olur ya chp'den biri okur editi: derdimiz* istanbul belediye seçimleri için taktik yapmanız değil, tek cümleyle prensip ve politika yoksunu olduğunuzu göstermeniz. teknoloji, ulaşım, sanayi, sosyal yaşam ve tüketici haklarına dair bize anlatabileceğiniz* bir politikanız olsa, bu cümle kurulmazdı zaten. hayırlı taktikler.

    yiğidi öldür hakkını ver editi:
    "sadece istanbul’da değil tüm türkiye’de insanlarımızın konforlu taksilerde, emniyetli bir şekilde, internet üzerinden çağrı yaparak, gerektiğinde kredi kartı ile de ödeme yaparak seyahat etme hakkı vardır. bu sistemi taksiciler esnaf odası bünyesinde kuracağız."

    link

    bir esnaf odasının rekabet edebilmesi için teknolojik sistem kurmak devletin ya da bir partinin işi değildir. yine de ilk cümlesi bile adama burhan kuzu muamelesi yapmamak için yeterli.

    akif hamzaçebi'nin cevabı editi:
    "tekrar ifade ediyorum: şehir içinde taksi ile yapılacak ulaşımın konforlu, emniyetli araçlarla internet üzerinden çağrının da olduğu, gerektiğinde kredi kartı ödemeli bir sistemle olmasını öneriyorum. bunu illa da yabancı bir şirket mi yapmalı. biz neden yapmıyoruz."

    link

    nedenlerini sayayım akif bey:
    - özet: yatırımcı parasını ülkeden çekmiş, yetenek yurtdışına kaçmış, devletin nereye ne para harcadığı belli değil, çareyi taksici esnaf odasında arıyorsunuz. bu yüzden biz yapamıyoruz, bu gidişle de yapamayacağız.
    - keşke bahsettiğiniz türkler gültepe seçim merkezi'nizde ya da taksici odası'nda olsaydı. ama maalesef çoğu yurtdışında, bir kısmı da uber ofislerindeler, taksicilerle bir olup kovacağız dediğiniz teknolojiyi geliştiriyorlar. akın akın da kaçmaya devam ediyorlar.
    - türkiye'de taksici tekel, uber de bunu tüm dünyada takır takır kıran bir şirket. yabancı şirketi ülkeden kovup, yaptıklarının kopyasını milletin vergisiyle yapıp, bi de esnaf odası'nın eline vererek bu problemi çözeriz diyorsunuz. diğer konularda da bu mantığı takip edin, ülkenin adının yavaşça kuzey kore'ye dönüştüğünü göreceksiniz.
    - mesela bitaksi vardı, onla da bi dünya yolcuya kolayca ulaştılar, komisyona gelince ağladılar, en son müşteri arayıp yakın yol olduğunu farkedince iptallere başlayıp, o sistemi de işlevsiz hale getirdiler. bunları yapan adamlara bugün sistem yazıp ellerine verme sözü verdiniz.
    - buyrun bugün geçen bir haber daha. hükümet 15 yılda 752 milyar lira teşvik vermiş, nereye gittiğine nasıl döndüğüne cevap verebilen yok. soruyu 4 ay önce soran alarko ceo'su, meclise getiren chp vekili. aynı gün, uber'i kovacağız diyerek çağdışı taksici rantını korumaya soyundunuz. akp yerine chp olsa bu para türkiye'den bir uber çıkarmaya mı harcanırdı, yoksa başka türlü rantlara mı dönüşürdü? ben cevabı bilmiyorum, umarım siz biliyorsunuzdur.
    - özel yatırımcıyı teşvik etmek de yetmez, insanların aklından "ben bu işe bu yatırımı, yeteneği, emeği gömerim de, yarın bunu da kovacağız demezler mi?" sorusunu silmediğiniz sürece, taksicilere sistem kurup ellerine vermekten başka bir şey yapılamaz. o güveni de kurultay sonrası ilk iş olarak sanayi, gençlik ve akademiyi motive edip harekete geçirmek varken, taksicilere gidip oy dilenerek inşa edemezsiniz.

    15 yıldır her gün umudunu biraz daha kaybeden seçmenlerinizi ve gençliğinizi arıyorsanız, biz buradayız. taksici esnaf odası'nda değil.