hesabın var mı? giriş yap

  • genellikle hatta sıklıkla show tv ana haber bülteninin haber klişelerinden biridir. bakın dikkat edin "ana" haber diyorum. öyle mühim bi haberdirki bu ana haber bültenine kadar gelmiştir. kimdir bu konuk ? çoğunluka pandadır, devedir, devekuşudur, ittir, kopuktur, eşşeğin sikidir. nasıl tanıtılır ?

    "kayseri ahcanımbenim hayvanat bahçesinin yeni bir konuğu var bu günlerde. iki gün önce hayvanat bahçesine getirilen devekuşu rıza ziyaretçi akınına uğradı" (sıradaki haber: dişiyle uçağı nasıl taşıdı)

    şimdi olabilir devekuşu rıza güzel şekil bir hayvanımızdır. kayseri hayvanat bahçesi yetkilileri sizi arayıp "hafız bize süpper bi hayvan geldi tam ana haberlik" demiş olabilir. sizin bahanenizde "halk bu tür haberleri seviyor" olabilir. ama bu kadarı da olmasın be. yurtta cihanda ne olmuş diye beklerken devekuşu rıza'nın uğradığı ziyaretçi akımı beynimi uyuşturuyor benim.

    ya da ben niye show haber izliyorum ki amın düdüğü müsün be adam !

  • geçenlerde bir akşam telefonum çalıyor. arayan defne'nin anaokulundan sınıf arkadaşı engin'in annesi. numaramı acil bir durum nedeniyle okuldan almış:

    - merhaba barış bey, ben defne'nin sınıf arkadaşı engin'in annesi...
    - merhaba engin'in annesi hanım...
    - defne oğluma üst katımızda oturduğunuzu söylemiş...
    - öyle mi??? (alakasız semtlerdeyiz)
    - bizimkini burada oturmadığınıza inandıramadım, defne'yi bulmak için bütün yukarı katları dolaştı. bulamayınca krize girdi, bir saattir kendini yerden yere atıp ağlıyor. defne'yle konuşturup ikna etmesini sağlayabilir misiniz?
    - şu anda evde değilim, numarayı vereyim, evden ararsanız konuşabilirler...

    ardından eve dönüyorum, olup biteni defne'ye soruyorum:

    - arkadaşınla konuştun mu tatlım?
    - konuştum baba.
    - eee anlatsana neler oldu?
    - olan bir şey yok baba. engin tamamen uydurmuş bence.
    - ama çocukcağız seni araya araya perişan olmuş, insan kendi uydursa böyle olmaz ki.
    - yok yok, uydurmuştur.
    - bari iyisi mi okula gittiğinde engin'le konuşayım da üzülmesin.
    - olmaz baba! konuşma!
    - neden?
    - belki deeee... uydurmamıştır!
    - yaaaa?
    - belki deeee... birisi ona şaka yapmıştır.
    - demek şaka?
    - ama baba, engin şakadan anlamıyorsa şaka yapanın suçu ne?
    - ama yazık değil mi, çocuk her yerde seni aramış, çok üzülmüş.
    - erkekler de hep böyle baba ben napayım?
    - sen başkalarına da mı yaptın bu şakayı?
    (o pis sırıtışı imkanı yok tarif edemem)

    araştırıldı ve öğrenildi ki bizimkinin hayranı çokmuş. dahası, küçükhanım hayranlarından bıkmış da dalgasını geçmeye başlamış. yaş daha dört!
    yalnız ne yalan söyleyeyim, kız babası olarak kızımın erkekleri parmağının ucunda oynatmasından haince bir zevk almadım değil.

  • yalnız camından bakıp "denize giriyürler" diye ihbar eden vatandaş da bayağı iyiymiş. stalin görse duygulanırdı.

  • 1970'li yılların başında kaliforniya'da 13 cinayet işlemiş seri katil.

    ikinci dünya savaşı gazisi babası tarafından küçük yaşta silahlar konusunda eğitim görerek yetişmiş. lise yıllarında çok saygın ve sınıf arkadaşları tarafından ilerde başarılı olmasına kesin gözüyle bakılan birisiyken en yakın arkadaşını bir trafik kazasında kaybetmesiyle kaçıklığı tetiklenmiştir. 21 yaşında çeşitli akıl hastahanelerinde yatmaya başlamadan önce bile garip davranışlar sergilemiştir. bunlardan en belirgin olanı kendi kendine konuşması ve derisinde sigara söndürmesidir.

    25 yaşında ailesinin yanına kaliforniya'ya dönmüş ve eyaleti büyük bir depremden cinayetlerle kurtarabileceği fikrine kapılmıştır. bu garip kanının kaynağıysa kafasındaki seslerdir. sonra yunus'un (jonah) "beni öldür böylece insanları kurtar" dediğini iddia ederek bir evsiz adamı beyzbol sopasıyla ölümüne dövmüştür. otostopla arabasına bindiği birini ve günah çıkarmak için gittiği kilisede rahibi de öldürdükten sonra orduya katılmaya karar vermiş; testleri geçip, kaydında bulunan ufak çaplı suçlar nedeniyle geri çevrilmiştir. (cinayetleri bilen yok daha) bunun üzerine komple teorisyeni zihni bunun arkasında hippilerin olduğunu düşünmeye başlamıştır.

    sonra kendine ot (cannabis) satan lise arkadaşını öldürmeye karar verip gittiği evde arkadaşının taşındığını öğrenmiştir. buradaki hanımdan yeni adresi öğrenerek gitmiş eski arkadaşını ve onun eşini önce tabancayla vurmuş; sonra da cesetlerini bıçaklamıştır. geri dönüp arkadaşının eski evindeki kadını ve 6 ve 9 yaşlarındaki iki çocuğunu da öldürmüştür. zira buradaki bayanın kocası da bir uyuşturucu satıcısıdır. ama ilginç olan cinayetleri akli dengesini yitirdiği için işleyen katilin, geri dönüp kendisi hakkında konuşabilecek tanıkları öldürmesidir.

    bütün bu cinayetlerden yakalanmadan kaliforniya santa cruz'daki henry cowell redwoods state park'da dolaşırken gördüğü kamp yapan 4 genci vurmuş; 3 gün sonra da yolda giderken, yol kenarında ekinlerini biçen yaşlı bir adamı vurup arabasına binip yoluna devam etmiştir. tabi son cinayeti güpegündüz işleyince yakalanmıştır.

    cinayetleri bir depremi engellemek için işlediğini savunmuştur kendisi. doğumgünü de 18 nisan yani 1906 san fransisco depremi'nin yıldönümündedir zaten. savunmasında yakın zamanlarda deprem olmamasını kendi çabasının ürünü olarak açıklamıştır. 4 ay içinde 13 cinayet işlemiş bu katil müebbet hapiste ve hala hayatta.

  • bunu sadece said nursi değil, cin ali okula başlıyor kitabının yazarı rasim kaygusuz da önceden haber vermiştir:

    [c. sinan sağıroğlu sesiyle okuyalım]

    "git ali git." ve "ali haftada yedi gün var." cümlelerindeki derin manaya bakalım. öncelikle ali'nin tam ismi, cin ali'dir. yani insan olmayan ali. bu uzaylı olduğunu gösterir. şimdi ikinci cümleye bakalım: "ali haftada yedi gün var"

    gün neye göre belirlenir? güneş'in konumuna göre. yani güneş'e göre. güneş ne güneş? gezegen. güneş gezegendir. cümlede 7 tane günün olduğu söyleniyor, yani yedi güneş, yedi gezegen demek.

    son cümle: "ali okula git. git ali git."

    yani diyor ki, geldiğin yere dön cin ali, yani uzaylı ali. senin diyor gezegenin diyor burası değil diyor. yedi tane yaşanabilir gezegen var, bunlardan birine git diyor. işte bu da böyle bir kanıttır. çerçeve belli.

    şüphesiz ki bunda niçe kanıtlar var.

  • sanat, oluştuğu evren bakımından sınır tanımayan; amaç boyutunda değerlendirilirken bir kalıba sokulamayan; ifade edildiği dünya bakımından maddeye bağımlı olan bir varoluş anlatımı. sanatın ortaya çıktığı evren insanın düşüncelerini, duygularını, gözlemlerini, algılarını içeren bir evren. böyle bir evrenin içinde sınırlar çizmek pek de mümkün olmamakla birlikte, bu evrene açılan ve onu besleyen kapıların, sadece içinde bulunduğumuz maddi dünyadan ibaret olduğunu ileri sürmek fazla cüretkâr bir tavır olurdu. aralarında öylesine belirli bir sınır olmamasına rağmen, birbirinden insan faktörüyle ayrılan iç ve dış dünyaların, bir bütün olarak birbirleriyle etkileşiminden doğan sanat, bu iki dünyanın sadece birinden doğmuş olamaz. bir sanatçı, sadece iç dünyasına yönelirken diğeri dış dünyaya odaklanır, fakat ikisinde de diğer dünyanın etkileri görülür. sadece iç dünyaya yönelmeye çalışan bir sanatçı, reel dünyada yaşadığı olayların etkisini de yansıtır. diğer yandan dış dünyayı betimlemek isteyen bir sanatçının çalışmasında da, yaratı sürecindeki ruh hâlinin etkileri gözlenir. insan kendi başına bir evren. bu evrenin sınırlarını çizebilmek nasıl mümkün değilse, sanatın sınırlarını çizip de onun doğduğu evreni bilinen boyutlara mahkûm etmek de o denli olanaksızdır.

    görsel sanatlar, plastik sanatlar, sessel sanatlar*, ritmik sanatlar, karma sanatlar gibi kategoriler altında, amaçsal anlamda birçok türü katışıksız kalıplara sokmak da mümkün değil. sanatçının amacı eğlendirmek olabilir, düşündürmek olabilir, gerçekliği kendince ifade etmek olabilir, sadece kendini ifade etmek olabilir; bunun ötesinde sanatçı kendi amacının farkında da olmayabilir. bir şair, ortaya koyduğu dizeleri neden yazdığını bilemeyebilir; bir ressam, fırçasını tuvalde dans ettirirken ne yaptığını bilemeyebilir. yani salvador dali'ye kendi resimlerini sorsalar, ne anlatmak istediğini kendisi de bilemeyebilir. bunları bilmemekle beraber, sadece dehayı ortaya koymak için sanatını icra etmiş olabilir (belki de deha, sanatçı aracılığıyla kendisini ifade etmiştir).

    son olarak sanat, madde aracılığıyla ifade edilmesi yönüyle maddeye bağımlıdır. sanat eseri, evreninde doğup kendine bir amaç bulduktan sonra maddesel dünyada da ifade edilmeye yönelik, doğal bir eğilim içerir [belki de bu, sanatın kendisine ait bir varoluş sıkıntısıdır]. çaresi yoktur, bir şekilde reel dünyanın içinde bulunan maddelere tutunup başka insanlara, yani başka evrenlere uzanır. resim için boyaya, tuvale, palete ihtiyaç vardır. tiyatro için sahneye ve dekora; sinema için çeşitli set ekipmanlarına ihtiyaç vardır. insan şiiri ya da şarkıyı bir yere yazmasa bile, bunları duyurmak için dile, kelimelere ve ses tellerine ihtiyaç vardır. yani sanat ifade edilmek istendiğinde mecburen maddeye tutunur ve ona bağımlıdır.

  • tam hali 24 mayıs 2021 izmir barosu tarafından süleyman soylu, mehmet ağar, sedat peker, tolga ağar ve erkan yıldırım hakkında suç duyurusunda bulunması olacak.

    kaynak

  • asıl utanması gereken, bissürü teknik hukuki terimin kullanılacağı belli olan basın toplantısına tercüman olarak öğrencileri görevlendiren sorumlu organizatördür. ayıp ulan, üç kuruş hesap için mi yaptınız bunu merak ediyorum.