hesabın var mı? giriş yap

  • yunan trajedyaları bakış açısıyla newyorkvari bir hayatın mıncıklandığı; aşk, ihanet ve karmaşanın en sıradan görünen hayatta bile trajedyadakilerden aşağı kalmayabileceğini gösteren, yalnız trajedyanın bu kez mutlu sonlandığı film çünkü insan özgür irade sahibidir, harekete geçer ve hayatına hükmedebilirse tragedya ortadan kalkar. filmde de dediği gibi "life is unbeliaveable, miraculous, sad, wonderful." . woody allen benim kankim olsun istiyorum, hastasıyım..

  • - neden böyle bir şey yapma ihtiyacı duyuyorsun
    + hoşuma gidiyor
    - tamam

    sonra da kızı öpüyor agsgafags bu ne saçma bir diyalog ne saçma bir ortam ne saçma sapan bir nesil aw

  • prajina; cinsiyet: erkek; yaş: 31; il: istanbul
    konuşmaya 5, ilkokula 8 yaşında başladım. okumayı 10 yaşında söktüm. orta 1'de sınıfta kaldım. lise 2'ye kadar her zaman sınıfın en tembeli, en sorunlu öğrencisi oldum. ancak lise 2 ve lise 3'te takdir aldım. gece gündüz çalıştım. öys'de 56'cı olup boğaziçi üniversitesi'ne girdim. mezun olduktan sonra yüksek lisans için abd'ye burslu gittim. yl bitince tekrar bü'ye döndüm. doktoramı bitirmek üzereyim. lise 2'de ne mi oldu? şu anda karım olan sınıfın en çalışkan kızına aşık oldum. kendimi ona ispatlamam gerekiyordu.

    meali: karım biraz daha güzel olsa şimdi nasa'daydım.

  • ekşi sözlük'e hakaret etmekte kendince haklıdır. çünkü burada her yerden insanlar var ve kimsenin pislikleri gizli kalmıyor. dolayısıyla ekşi sözlük kendilerine zarar veren bir ortam. mesela şu an gibi.

    gelin size bu adam hakkında bilmediğiniz bir şey anlatayım.

    bu adam 2018 yıllarında ıstanbul aydın üniversitesi'nde medya işlerine bakıyordu. okulu asker gibi yöneten mütevelli heyeti başkanı mustafa aydın'ın da has adamıydı. kendisini akademik kadroya almaya çalıştılar fakat yök'ün gereksinimlerini karşılamadığı için almayı başaramadılar.

    iletişim fakültesi dekanına ve öğretim üyelerine baskı yaptılar. öğretim üyeleri bu kişiyi istemedi. çünkü lisans diploması yoktu. kendilerine verilen diploma da şaibeliydi. böyle bir kişi öğretim üyesi olamazdı. daha sonra kendilerine yakın olan sosyal bilimler müdüründen işi çözmeye çalıştılar. lisans öğrencilerine ders veremeyecek adam yüksek lisans öğrencilerine ders verecekti. sosyal bilimler müdürü ne kadar uğraşsa da hocaların duruşu sayesinde yine işi görülmedi. hocalar bu yüzden çok büyük baskıyla karşılaştı. bu da olmayınca basit idari görev verdiler meslek yüksek okullarında takıldı bir süre. sonra ne oldu bilmiyorum

    elinden gelen her hukuksuzluğu yaptı öğretim üyesi olup, bu sıfatı televizyonlarda kullanabilmek için. isteyen araştırabilir bu konuyu.

    şimdi ben bu olayın içinden bir şahit olarak bunu buraya yazabiliyor, kendisinin bilinmeyen pisliklerini ortaya dökebiliyorum. biri ismini arattığında google'da bu yazıyı okuyabiliyor. işte bu yüzden ekşi sözlük bu adama göre lağım çukuru. işte bu yüzden bu zihniyet sosyal medyayı tehlike olarak görüyor.

    fuatçığım bunu okursan burdan sana selam olsun nasıl da almadık seni aramıza ama.

  • başladı yine nefret kusmaya.

    enkaz altında yardım bekleyenlere de bir şeyler söylerse şaşırmayacağız. enkaz altına bilerek girip provokasyon yapıyorlar bile diyebilir.

  • atatürk'ün şıklığının dikkat çektiği görüntüler. öyle böyle giymiyormuş adam, her giydiği ayrı güzel. görüntüler çok değerli. halkın liderinin nasıl halkla beraber iç içe olduğu görülebilir. o zamanlar bile o kadar düşmanı varken deniz kıyısında sadece bir çocukla denize girebilmek her lidere nasip olmaz. keşke o dönemlerde yaşayıp kendisiyle tanışma şerefine erişebilseydik.

  • sakarya'da yaşanan patlamada iş güvenliği uzmanı aslı bozkurt'un ifadesinde geçen cümledir.
    tam hali şu şekildedir;
    "olayın olduğu gün sakarya’daydım. o bölgenin güvenli olmadığını bildiğim için fabrikaya gitmedim."
    "işçilerden sürekli kendisine şikâyet geldiğini aktaran bozkurt, "işçiler bana, ‘burası patlayacak, başımıza bir şey gelecek, bir şey yapın’ diyordu. yapmış olduğum incelemeler sonucunda her şeyi iş sağlığı güvenliği kurul toplantı tutanaklarına yazmama izin verilmiyordu"

    yani iş güvenliği uzmanı raporları yalan yanlış bir şekilde doldurması için çalıştığı firma tarafından mobinge uğruyor. aksi taktirde patlayan fabrika, firma ile anlaşmasını fesih ederek istediği gibi rapor dolduracak başka bir firma ile anlaşacak. bunu yapabiliyor çünkü sistem-yasalar-yönetmelikler buna müsaade ediyor. buna müsaade edenlerin* umurunda olan iki şey var; bir fabrikatörlerin* "rahatsız" olmaması, iki ab standartlarında denetim mekanizmalarının göstermelikte olsa yapılarak ilgili akreditasyonların ab kurumlarından alınması. ve maalesef tıpkı gıda kontrol görevlileri, yapı denetim firması çalışanları,çevre mühendisleri* gibi iş güvenliği uzmanları da benzer mobinglere yönetmeliklerin-kanunların yardımı ile kolayca maruz kalıyorlar. yani yediğimiz yemekler,içtiğimiz sular, oturduğumuz binalar, çalıştığımız fabrikalar, yaşadığımız doğa bizzat şirketler ve devletin işbirliği ile sadece göstermelik kontroller yapılarak önümüze sunuluyor. bize kalan ise kanser*, patlamada ölmek, doğanın talan edilmesi gibi felaketler zinciri oluyor.

    haberde çok daha ilginç detaylar var. mesela emniyet müdürlüğünün denetimlerinden önceden haberleri oluyormuş. bu nedenle denetim öncesi göstermelik önlemler alıp denetimi sorunsuz geçiriyorlarmış. fabrikatörlerimizin emniyette bağlantıları olduğu iddiası yani. şaşırdık mı?

    neresinden tutsan elinde kalan bir olay. allah ölenlerin ailesine sabır ve bütün bu yozlaşmışlıklara direnecek dirayet versin.

    edit: suçu iş güvenliği uzmanlarına atanlar esas meseleyi kaçırıyorlar. denetim mekanizmaları şirketlerin insiyatifine bırakılacak şekilde düzenlenirse o imzaları atanlar her zaman olacaktır.
    özetle yaşananlar iş kazası değildir, planlı-örgütlü cinayetlerdir.

  • turnuvaların efendisi, 4 yılın sultanı, herkesin sahip olmak bir tarafa, turnuvasında mücadele etmek için can attığı, almanların her daim favori, brezilya veya arjantin'in herkesin sevgilisi olduğu, nijerya'nın arjantin ile maç yapmak için katıldığı ve kimsenin beklemediği bir anda italya'nın kazandığı müthiş turnuva. hazır önümüzde yaklaşan bir turnuva varken, önceki turnuvalarda yaşananları kısa kısa anlatayım.

    1930 uruguay: fifa başkanı jules rimet'in "olimpiyatlardan ayrı bir turnuvada, dünya üzerindeki her takımın katılabilceği bir futbol organizasyonu" fikri ile ortaya çıkarttığı ve 1928 hollanda olimpiyatlarından 2 sene sonra uruguay'da oynatılmasını kararlaştırdığı turnuva ile başladı. fifa'ya bağlı her ülke katılma hakkına sahipti ama avrupa'dan 4, toplamda da sadece 13 takım katıldı. avrupa'dan diğer ülkeler mesafe ve ekonomiyi öne sürerek gelmediler. bu yüzden eleme turu olmadı. ev sahibi uruguay, arjantin'i 4-2 yenerek kupayı kazandı. maç atmosferi oldukça gergindi. hakem, maç öncesinde can güvenliği istedi ve sağlanınca maçı yönetmeyi kabul etti.

    1934 italya: 30'lu yıllar faşizan siyasetin gövde gösterisi yaptığı büyük organizasyonların yıllarıydı. 1936 berlin olimpiyatları gibi, 1934 italya dünya kupası da mussolini'nin güç gösterisi şeklindeydi. uruguay, bir önceki turnuvaya gelmeyen avrupalı ülkeler yüzünden, turnuvayı protesto etti. ingiliz milletler topluluğu ülkeleri de boykot sebebiyle katılmadı. turnuvayı ev sahibi italya kazandı.

    1938 fransa: yaklaşan savaşın gölgesinde avrupa'da oynanmış, peşpeşe ikinci kez avrupa'da oynanması nedeniyle uruguay ve arjantin boykot etmiş, ispanya iç savaş sebebiyle katılmamış ve sonunda yine italyanlar kazanmıştır.

    1942 ve 1946 yıllarında ikinci dünya savaşı sebebiyle turnuva düzenlenememiştir.

    1950 brezilya: türkiye'nin katılma hakkına sahip olduğu ama ekonomik şartlar sebebiyle katılmadığı bir turnuvaydı. futbolun ve hayatın trajedisini daha iyi anlatan bir turnuva finali varsa, bundan 44 sene sonra oynanacak final olabilir ama bu trajedi, çok başka bir yerdeydi. aslında final maçı, bildiğimiz final maçı değildi. 2011-2012 sezonu süper finali gibiydi. uruguay, 13 katılımcı sebebiyle, 4.grupta yer alan 2 takımdan birisiydi. tek maç kazanarak dörtlü finale çıktı. brezilya ise silindir gibiydi. o da dörtlü finale çıktı. brezilya'nın son maçta 4 puanı vardı. uruguay'ın ise 3. brezilya'ya beraberlik bile yetiyordu. 1-0 da öne geçmişti. maracana'da 200.000 kişi vardı. lakin, uruguay müthiş bir dönüş yaptı alcides ghiggia'nın golü ile 2-1 kazandı. şampiyon oldu. maçtan sonra 4 taraftar öldü. futbolcuların çoğu milli takımı bıraktı. brezilyalı spiker, "bu maçın üzerine maç anlatamam" diyerek görevini bıraktı. brezilya, beyaz forma giymeyi bıraktı. teknik direktör, kılık değiştirerek stadı terk etti. brezilyalı kaleci barbosa'ya vatan hainliği suçlaması yapıldı. 94 dünya kupası finalini bile stadyumdan izlemesi engellendi. barbosa ölmeden önce "ülkemde en ağır ceza 30 sene ama ben 50 yıldır ceza çekiyorum" demişti.

    1954 isviçre: doğu ve batı diye ayrılan almanların, batı olanının macaristan'a karşı "bern mucizesi" ile 2-0'dan gelip 3-2 kazandığı bir turnuva oldu. gruplarda da karşılaşan iki ekibin ilk maçı 8-3 macaristan lehine bitmiş, final maçı da 10 dakikada 2-0 macaristan lehine olmuştu ama almanlar maçı kazanmıştı. türk milli takımı da bu turnuvada almanya'ya 4-1 yenilmiş, güney kore'yi 7-0 yenmiş ve grup play-off maçında almanlara 7-2 yenilerek eve dönmüştü. bu turnuvada 3 gol atan burhan sargın ve suat mamat, hala dünya kupalarında en çok gol atan türk futbolcu ünvanını ilhan mansız ile paylaşmakta.

    1958 isveç: pele'nin henüz 18 yaşında iken dünya kupası ve dünya futboluna ismini ezberlettiği turnuva, kıta dışına çıkan ilk dünya kupası olmuştu. brezilya ilk şampiyonluğunu bu turnuvada kazanmıştı. bu turnuvanın en tuhaf tarafı ise "bu turnuvanın hiç oynanmadığını" söyleyen bir isveç komplo teorisi yapımının var olmasıdır.

    1962 şili: brezilya'nın italyanlardan sonra peşpeşe 2 kez dünya kupası kazandığı turnuva, pele'den sonra garrincha'yı onun kadar meşhur etmemiştir ama garrincha, ülkesine bir dünya kupası kazandırmıştır. turnuvanın en dikkat çeken tarafı, turnuvadan 2 sene önce şili'de 9.5 şiddetinde bir deprem meydana gelmesi sebebiyle, yaşanan hasarın giderilmesi olmuştur. baştan ayağa her şey yeniden yapılmış ve 2 senede organizasyon düzenlenebilir noktaya getirilmiştir.

    1966 ingiltere: tarihin en tartışmalı golü ile kazanılan bir kupa. ingiltere ile batı almanya arasında oynanan ve normal süresi 2-2 biten maçın, uzatma dakikalarında geoff hurst'ün çizgide seken topuna gol veren azeri hakem tevfik bayramov'un kararı ile 3-2 öne geçen ingilizler, finali 4-2 kazanmış ve tarihinin tek kupasını elde etmişti. bayramov'a kraliçe ödül vermiş, azeriler stadyumlarına ismini vermiş, kraliçe kendi ülkesine dünya kupasını takdim etmişti.

    1970 meksika: brezilya tarihinin en iyi takımı olarak adlandırılan, rivelino, carlos alberto, tostao, pele, jairzinho'lu brezilya, her maçını kazanıp, şampiyonluğu 3.kez ülkelerine getirdi.

    1974 almanya: futbolun 90 dakika oynanan ve sonunda almanların kazandığı bir oyun olmasını, bütün dünyanın öğrenmeye başladığı ilk turnuva idi. total futbol ile dünyanın dikkatini çeken ve finale kadar gol yemeden gelen hollanda'ya karşı almanlar daha ilk atakta golü yemiş, finale de oldukça zor bir durumda başlamışlardı. lakin, almanlar breitner ile beraberliği bulmuş ve sonunda gerd müller ile öne geçip, şampiyonluğu kazanmıştı. turnuvanın iki enteresan olayı vardı. birincisi, batı almanya ile doğu almanya grup maçında karşılaşmıştı. ikincisi ise zaire milli takımı idi. gol dahi atamadan elenmişlerdi.

    1978 arjantin: mario kempes'in maradona kadar meşhur olmamasının, daha doğrusu onun gölgesinde bu kadar kalmasının sebebi nedir bilmiyorum. total futbol'un ikinci kez dünya kupası finaline çıktığı ama bu kez de mario kempes'e takıldığı turnuva oldu. arjantin, ilk şampiyonluğunu kazandı. hollanda, yine kaybetti.

    1982 ispanya: italya'nın, hiç beklenmedik anlarda beklenmedik şeyler başarabildiğini gösteren efsane turnuva. bir takım düşünün, grup maçlarında hiç galibiyet alamasın, peşinden arjantin ve brezilya'yı yensin, neden turnuvaya çağırıldı denilen santrforu paolo rossi kahraman olsun ve sonunda kupayı almanlara karşı kazansın. ancak italyanlar yapabilirdi. italyanlar yaptı.

    1986 meksika: tanrı'nın eli turnuvaya değmişken, başkasının kazanması zaten mucize olurdu. maradona, arjantin'i dünya kupası şampiyonu yaptı. finalde yine almanlar vardı ama maradona ve arkadaşları başarmıştı. ne kadar anlatılırsa az kalır.

    1990 italya: bir sahne düşünün, dünya kupası yarı finali oynuyor ülkeniz. penaltılara kalmışsınız. rakibiniz arjantin. napoli stadyumunda ev sahibisiniz. topun başına gelen rakip oyuncuyu yuhalamak yerine desteklemeye başlıyor taraftarlar. napoli için maradona öyle bir isimdi işte. penaltı atışlarında maradona gol attı diye sevinmişti napolideki taraftarların bir kısmı. lakin, arjantin'in final oynadığı gün arjantin'in milli marşının roma'da yuhalanmasını maradona pek sevgi ile karşılamadı. finali almanlar kazanmıştı bu kez. maradona ise o günden sonra pek iyiye gitmedi. uyuşturucu ve alkol testlerinde sorunlar yaşadı. yavaş yavaş son yaklaşıyordu.

    1994 amerika: bu dünya kupasını aslında anlatmaya gerek yok. tek bir fotoğraf karesi yetiyor her şeye. düşünün, takımın gruplardan finale kadar attığı 6 golün 4'ünü siz atıyorsunuz, takım arkadaşlarınız 2 penaltı kaçırıyor ama dünya sizi kaçırdığınız penaltı ile hatırlıyor... ne maradona, ne hagi, ne sürpriz isveç ne de başkası... kutsal at kuyruğu için kader, italya 90'da olduğu gibi penaltılar ile dünya kupası kaybetmek üzere yazılmış idi.

    1998 fransa: bana göre, büyük futbolcuların ve büyük takımların son gerçek dünya kupasıydı bu organizasyon. herkes oradaydı resmen. aklınıza gelecek bütün büyük yıldızlar mücadele ediyordu. zinedine zidane, ilk maçında sarı, ikinci maçında kırmızı kart görmüş ve yarı finale kadar oynamamıştı. takımı finale de sağ bek oynayan lilian thuram'ın 2 golü çıkartmıştı ama finalde sazı eline alan zidane idi. bir diğer önemli turnuva olayı, finalden önceki gece odasında kriz geçirdiği ve oda arkadaşı roberto carlos'un sayesinde yapılan doktor müdahalesi ile kendine gelen ronaldo'nun sponsorlar sebebiyle oynatıldığı iddiası idi. neticede fransa, yıllarca sömürge haline getirdiği, dedelerini sirkte maymun gibi sergilediği ülkelerin çocukları ile şampiyon olmuştu.

    2002 kore-japonya: ilk 2 ev sahipli, yıllar sonra katıldığımız, çoğumuzun iş yerinde veya okullarda olduğu turnuvaydı. milli takımın, turnuva esnasında büyük bir türbülans ve kaza tehlikesi atlattığı ama sonuna kadar turnuyayı zorladığı, tarkan'ın müthiş şarkısı ile desteklediği ve herkesin bir anısının olduğu, hakemlerin sonuçlara direkt etkiler ettiği turnuvayı, bir önceki turnuvayı finalde kaybeden ronaldo'lu brezilya kazanmıştı. bize ayak ucuyla attığı gol olmasa, belki rüştü reçber'in turnuvanın en iyi kalecisi olacağı turnuva, oliver kahn gibi bir devin hatası ile almanların elinden kayıp gitti.

    2006 almanya: zidane'in son resmi maçı bir dünya kupası finali idi ama maç kupayla değil, kırmızı kart ile bitti. 1 sene önce ibrahim toraman ve ali tandoğan'ın tekmesinden kaçan ribery, dünya kupası finali oynuyordu. rakibi ise ülkelerinde şike soruşturması başlamış italya idi. ev sahibi almanya'ya karşı 119.dakikaya 0-0 girip, maçı 2-0 bitiren italyanlar, bu kez penaltılarla şampiyon olmuş, yine olmazı oldurmuşlardı.

    2010 güney afrika: maalesef vuvuzela. ispanyollar da sıkıcı oyunu ile buna eşlik etti. hatırlanmak istemediğimiz bir turnuva.

    2014 brezilya: "sana böyle maçlarda hep yalçın ne maç oluyo be derim ama bu sefer ne almanya oluyo be diyorum" diyordu ömer üründül 30.dakikası 5-0 geçilen brezilya-almanya maçı için. ev sahibi brezilya, bir başka kupa için çıktığı yolda, finalde arjantin'i izlemek zorunda kalacaktı. hem de maracana'da. evinde 7 tane yemiş, finalde de ezeli rakibinin kupa kazanma ihtimali ile yüzleşecekti ama almanlar bu işkenceden onları kurtardı. sonunda yine almanlar kazandı.

    2018 rusya: altın hırvat jenerasyonu, psg'nin para saçmaya başlaması yüzünden gençlere şans verip, değerlendirme yoluna giden fransız takımları yüzünden, 50 kişilik müthiş bir oyuncu havuzu elde eden fransızlara çarpmıştı. durdurulamayan fransızlar, herkesi eze eze şampiyon olmuş, sürprize yer bırakmamıştı.

    bakalım 2022 bize ne getirecek. umarım güzel maçlar getirir.

  • en aptalcasi olmasa da en yenisi oldugu için paylasmak istiyorum bunu: dün gecenin geç ya da bu sabahin erken sayilabilecek bir saatinde yatmisken birden garip sesler duydugumu fark ettim. sanki kafamin içinde bir kadin çigliklar atiyordu. oldukça hafifti, fakat vardi iste, ordaydi. vücudumdan geliyordur filan diye ikna etmeye çalistim kendimi, fakat yok yani, beynimin içindeydi olay. feci korktum. tamam dedim, aha iste, psikoloji okuya okuya psikotik oldum, auditory hallucination derler buna, sizofreninin kadinlarda baslama yasidir tam da benim yaslarim, ailede de yoktu ama, ben gittim iste, geçmis olsun.
    dayanamadim o sekilde daha fazla yatmaya, kalktim. kalkarken bir seye takildim lakin: teybe taktigim kulakliga. megersem radyoyu açik birakmisim ve de yastigin altina girmis kulaklik; ses ordan geliyormus. korkunç derin bir rahatlama oldu dogrusu yasadigim. :-)

    bunun disinda aptalca olmanin ötesinde nerdeyse patolojik sayilacak bir dalginligi 95 senesinde, habitatta çalisirken ve yaklasik 40 saat uykusuzluktan sonra bir aksam yapmistim: arkadasimla telefonda konusuyordum.. ben normal normal anlatirken arkadasim birden tuhaf bir tavir içine girip, "lacrima, iyi misin sen, geleyim mi oraya" filan demeye basladi. "niye ki, ne oldu" dedim.. megersem bes dakika önce anlattigim bir olayi daha önce hiç anlatmamis gibi yeniden anlatmaya baslamisim. hiç farkinda degildim dogrusu. onda da korkmustum biraz, ama uykusuzluguma vermek istedim bunu, verdim.

  • gerçekten çok merak ediyorum. abi ne yazıyorlar lan o kağıda? kendi takımının rakibi belli olduğunda o önündeki kağıda hep bir şeyler yazarlar. nedir o allah aşkına?

    örneğin bugün galatasaray chelsea ile eşleşti. lütfi arıboğan direkt kalemi eline aldı, önündeki kağıda bir şeyler yazdı. yine "bir schalke değil fakat chelsea de iyi" gülümsemesi yaptı. ne yazdı şimdi oraya "chelsea" mi? yani yazmasa unutacak mı adam? "yahu şuraya bi chelsea yazayım da maçlar teee mart'ta unuturuz falan aklımızda kalsın" mı amaç?

    ne kadar gereksiz, formaliteden bir hareket gerçekten. belki çok çok eskiden imkanlar şimdi kadar olmadığı için insanlar yazıyordur fakat şimdi gerçekten çok gereksiz. bu saçma olayın bir an önce bitmesi gerekiyor.