hesabın var mı? giriş yap

  • trollerin kendi yazdıkları yazıyı delil gösterip zafer partisini kapatmak istemesi.....standart trol zekası işte.

    zorunlu ek:entrynin fazlaca fav almasından dolayı ak troller mesaj kutuma üşüşütü.ben 44 yaşında iki çocuğu da boyunu aşmış bir kadınım. ayrıca muhafazakar bir kadınım. zamanında ak partiye oy verdim.son yerel seçimler de dahil,son iki seçimde oy vermedim vermem de. en büyük sebebi de dini saltanat sahibi olmak için kullanmaları. nitekim oldular da.şimdi bana carcar eden fetönün zavallı talebeleri (ya da talebelerinin çömezleri)çok şey bildiklerini zannediyorlar.muhtemelen kardeşim ve hatta çocuğum yaşındalar bunlar.size şu kadarını söyleyeyim,çok şey bildiğinizi sanıyorsunuz ama bir halt bilmiyorsunuz. iftira ve kumpasla amaca ulaşılsaydı bunu fetöcüler başarırdı.bakın ne hale geldiler. troller olarak siz başka yol bulun bence. becerebilirseniz biraz mert olmaya çalışın mesela.

  • starbucks lüks değil. tall boy bir filtre kahve ile sabahtan akşama kadar oturma imkanı sunuyor gençlere. üstelik bedava internet ve her masada priz imkanı ile. bu dediğini no name cafelerde yapamazsın. sıra olmasının tek sebebi bu.

    ayrıca bir kahve içiliyor diye ülkedeki enflasyon gerçeğini yok saymak cebindeki telefonu çıkar diyen dayı kafası.

  • okyanuslara kıyısının olmamasıdır.

    coğrafi keşifler çağında öne çıkan bütün devletler okyanus kıyısında olanlardır. bunlar kendileri dışındaki devletleri engellemişlerdir. günümüzde küçük bir ülke olan portekiz, ya da hollanda filan o devirde devasa sömürgelere sahiptiler, çünkü okyanusa kıyıları vardı.

    osmanlı devletininse sadece akdenize ve karadenize kıyısı vardı, okyanusa çıkmamız cebelitarık'tan çıkmamızı gerektiriyordu ve bu da zordu, çünkü orası başkasının elindeydi. donanmaları lojistik olarak desteklemek de mümkün değilmiş, çünkü portekiz direk açılırken, biz ancak bütün akdenizi geçtikten sonra savaşı da göze alırsak okyanusa açılabiliyorduk. ve dönüş de gene aynı şekilde. bu yüzden okyanus denizciliği bizde gelişmemiş.

    biz de elimizden gelenin en iyisini yapıp akdenize kıyısı olan neredeyse bütün kuzey afrika ülkelerine el atmışız. kurulduğumuz coğrafya itibariyle sınavımız buymuş, bu kadarını yapabilmiş, devamını yapamamışız.

    sonradan gelen not: bir çok arkadaş özelden "kızıldenize kıyısı vardı, niye oradan okyanusa açılmadı" diyor. kızıldeniz'e osmanlı devletinin sadece merkezi idaresine tabi kıldığı uzak eyaletlerinin kıyısı vardı. yani arap bölgelerinden ve mısır'dan bahsediyorum. cebelitarık bölgesi de aynı şekilde. buralar nüfusça osmanlı olan yerler değil, fetihler yoluyla elde edilmiş, ama türkçe konuşmayan toplumların yaşadığı, vergiyle bağlı bölgeler. anavatandan yani anadolu kıyılarından kızıldenize deniz yoluyla ulaşım yok. bu da kızıldenizde ayrı bir donanma kurulması zorunluluğu demek, bu da lojistik bir çok zorluk getiriyor, kendine göre güvenlik riski de var, bir deniz savaşı çıksa afrikayı dolaşmadan anadolu'dan yardım gönderemezsiniz mesela, isyan çıksa araplar el koysa yapacak bir şeyiniz yok. kızıldenizde osmanlı donanmasına ait gemiler var, ama bunlar süveyş ve basra tersanelerinde sıfırdan inşa edilen gemiler. baştan kuruyorsunuz yani her şeyi. o bölgeden hint okyanusuna kadar portekizliler hüküm sürüyordu, bu bölgedeki donanmalarıyla osmanlı devleti de bazı seferler düzenliyor, hindistana filan gidiyor, ama işte yeterli olmuyor. en iyi denizcilerimizden piri reis çıktığı seferde portekizlilerle savaşı göze alamayıp dönüyor, ceza olarak boynu vuruluyor. gene bir başka denizci seydi ali reis portekizlilerle karşılaşıyor, o da bir çok gemi kaybedip geri çekiliyor. böyle böyle bir noktadan sonra doğu yönüne devam edilmiyor. akdenize odaklanılıyor.

    sokullu zamanında (ki akıllı adammış) süveyş'e kanal açılmak istenmesinin de sebebi budur, asıl donanmayı oradan okyanusa çıkarabilmek ve portekizlilerle savaşacak güce erişmek. ama açamamışlar, hakimiyet de kuramamışlar. "süveyş kanalını açsalarmış madem, bak, adamların vizyonsuzluğu gene kanıtlandı, görememişler geleceği" diyen adamlar da bence haklı değil. vizyon varmış, fikri düşünmüşler de, işin mali boyutu var, işgücü boyutu var, o kadar kolay mı? aha, kanal istanbul 2010'dan beri ortada, daha kazma vurulabildi mi? ömürleri, paraları yetmemiş.

    yani bugünkü köylülüklere kızıp, kızdığımız insanlar osmanlıyı da sahipleniyor diye osmanlıya da "vizyonsuzlar, tembeller" filan diye tarihi açıklayamazsınız. hayat böyle vizyonlular, vizyonsuzlar diye açıklanabilecek kadar basit değil. portekizliler, ispanyollar, ingilizler, hollandalılar, fransızlar denizcilikte gelişti de tesadüf mü bu yani. portekizliler, hatta tarihin en büyük imparatorluklarından ispanyollar, o zaman çok vizyonluydu, kömür-demir çelik çağı başlayınca mı vizyonsuz oldular? hayır, kömür, demir, bunlar ispanyollarda yoktu, ingilizlerde ve almanlarda vardı. o zamana kadar "vizyonsuz" olan ve denizlere açılamayan almanlar birden vizyonlu mu oldular da sanayi devrimi yaptılar, hayır, onların önünde (batısında) çıkmalarını engelleyen ingiltere vardı, okyanusa kolay açılamıyorlardı, sömürge edinemediler, ama sanayi üretimi yapmalarına engel olmadı bu, "çünkü çok vizyonlu" olduklarından değil, topraklarında demir kömür çok bol ve ucuz bulunduğundan.

    her şey "benim mükemmel vizyonumu paylaşan biri yönetse işler süper olurdu, uzaya gidilirdi" diye açıklanamıyor maalesef.

  • çalıştığım için karanlıkta evden çıkıp, karanlıkta eve dönen biri olarak aydınlığımı çalanlara ''allah belanızı versin, gözünüzdeki ışığı alıp dünyanızı karartsın'' diye dualar ettiğim uygulama.

  • dünya üzerindeki tatlı su oranı yaklaşık %3'tür. ancak yerküredeki bu oranın yalnızca %1'lik kısmını bizler kullanabiliyoruz. bu oranın da yaklaşık %99’luk bir bölümünü yeraltı suları oluşturmaktadır. kalanı göllere, akarsulara dağılmış durumdadır.

    türkiye’de bu durumu inceleyecek olursak;
    toplam kullanılabilir miktarı, 112 milyar metreküp olarak hesaplanmaktadır. türkiye nüfusunun yaklaşık 83 milyon ve toplam kullanılabilir su miktarının 112 milyar metreküp olduğu dikkate alındığında, türkiye’de kişi başına yıllık ortalama 1350 metreküp su düştüğü ortaya çıkmaktadır. nüfusun hala artmakta olduğu türkiye’de, dünya ortalamasının yaklaşık %18’ine karşılık gelen (dünya ortalaması 7600 metreküp’tür) bu oran bize su sıkıntısı çektiğimizin bir göstergesi aslında. türkiye su zengini bir ülke değil ama öyleymiş gibi yaşamayı seven bir ülkedir.

    şu günlerde barajların doluluk seviyeleri her şeyin çok iyiye gittiğini gösteriyormuş gibi bir yanılgıya sürüklüyor herkesi ama durum maalesef hiç öyle değil.

    su varlığına göre ülkeler, yılda kişi başına düşen ortalama kullanılabilir su miktarına göre;
    1000 metreküp ve ondan az olan ülkeler “su fakiri”,
    1000 m3 ile 3000 m3 arasında olanlar “su sıkıntısı” çeken ülkeler,
    3000 m3 ile 10000 m3 arasında olan ülkeler “yeterli suyu olan” ülkeler,
    10000 m3 den fazla olan ülkeler ise “su zengini” ülkeler olarak kabul edilmektedir.

    ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı yaklaşık olarak 1350 metreküp'tür. buna göre ülkemiz su sıkıntısı çeken ülkeler arasında yer almaktadır. ve 2030 yılında artan nüfus ile 100 milyona ulaşacağımız ve kişi başına düşen su miktarının 1.120 metreküp'e gerileyeceği öngörülüyor. senaryolar 2030 ve 2050 yılında optimist ve pesimist senaryoları buradan inceleyebilirsiniz.

    kuraklık meteorolojik kuraklıkla başlar, bunu hidrolojik, tarımsal ve sosyo-ekonomik kuraklık takip eder. şu an meteorolojik kuraklık safhasından çıkıp tarımsal kuraklığa çok ciddi şekilde geçmiş olduğumuzun sonuçlarını görüyoruz. görsel son ay neredeyse şiddetli kuraklık olarak nitelendirilmemiş bölgemiz yok.

    küçükken okullarda bizlere anlattıkları su savaşları hikayeleri ne kadar olası gözükmezdi değil mi? öyle şey olur mu hiç diye düşünürdüm o zamanlar. afrika'daki susuzluğu biz nasıl çekeriz her yerimiz su, her yerimiz yeşillik diye düşünürdüm. ama geçen 20 senede bu olayların gerçekliğine inanmamız gerektiğini düşünüyorum şimdi. çünkü hiçbir şeyi doğru yönetemiyoruz. her şeyin sonu yokmuşçasına, ilerisini düşünmeden en bilinçsiz halimizle yaşıyoruz. o yüzden sınır aşan sularla ilgili ikili anlaşmalar değişen iklim koşulları dikkate alınarak yapılmalıdır. ülkemizin brüt su potansiyeli içinde sınır aşan altı su havzasının payı yaklaşık %36'dır. bu havzaların beşinde kaynak ülkesi olduğumuz gerçeği göz önüne alındığında, havza bazında su yönetiminin ve sınır aşan su politikalarının önemi ortaya çıkmaktadır. diğer taraftan hızla artan nüfus nedeniyle daha fazla suya gereksinim duyulacağından, aynı su havzalarından yararlanan ülkeler arasında su yüzünden ciddi anlaşmazlıklar çıkabilecektir.

    türkiye genelinde toplam suyun %71,5’i tarımda, %17,8'ii sanayide, %10,7’si içme ve kullanma amaçlı olarak kullanılmaktadır. ilk öncelik tarımdaki su kullanımını yönetmek olmalıdır. hala o kadar yanlış teknikler uygulanıyor ki, dedelerimizden kalma yöntemlerle maalesef ilerlememiz mümkün değil. konya'da oluşan obrukların en büyük sebebinin tarımda bilinçsiz şekilde kullanılan yeraltı suları olduğunu hepimiz biliyoruz. her bölgeye özel tarımsal ürünler belirlenmelidir mısır gibi suya çok ihtiyaç duyan tarımsal ürünlerin o bölgede ekimi şartlar normale dönene kadar gerçekleşmemelidir.

    bu suyu bulup hor kullanan bölgeler için uygulanablir. bir de suyu bulamayıp tarım ürünleri tarlada yanan çiftçiler mevcut. ekilen ürünlerin büyümesi için yeterli yağış alınamamıştır ve sulama yapılamamış yada yeterli gelmemiştir. bunun sonucunda tarlada kalan işlevsel ürünler büyük bir kayıp olmuştur. güneydoğu'daki kuraklık

    işte bu noktada artık geri dönüşü çok zor bir yola girmiş bulunuyoruz. kuraklık tarım ürünlerini son derece acımasız şekilde etkilemektedir. her şeyi ithal almayı tercih eden bir ülke bakış açımızda bu bizim için pek sorun değilmiş gibi duruyor gerçi. kendi üreticisinin mahsulünü almayıp ithal ürünlerin ülkesinde tüketilmesini amaçlayan politikalarla ülkede tarım ürünlerine ihtiyacımız yok demektedir belki hükümet. adana'daki tarım ürünleri

    sanayiye gelecek olursak, yeraltı suları hakkında kanun'a göre "kuyu açan kimse, bulunan suyun ancak kendi faydalı ihtiyaçlarına yetecek miktarını kullanmaya yetkilidir." ibaresi yer almaktadır. ve yeraltı suyu kullanma izin belgelerinde günlük kaç metreküp çekme hakları olduğu belirtilir. çoğu bölgede kuyulardaki çekiş miktarını takip etmek için sayaçlarda mevcuttur ancak asla doğru veri sağlanamaz. hiçbir kuruluş belirtilen su miktarı kadar çekim yapmaz. hele bu sektör tekstil ve içecek ise verilen iznin en az iki katı kadar çekim yapıldığından emin olabilirsiniz. yani bu demek oluyor ki doğadan su çalıyoruz. bu izin olan kuyularda ki durum pek tabi. bir de izinsiz kuyular var ki onların kullanımındaki acımasızlık çok daha fazla. artık kuyu açımı için yapılan sondaj çalışmalarında ne kadar derine inmek gerektiğini hepimiz biliyoruz. yerüstü sularımızın kaybını görüyoruz ama yeraltını görmezden gelerek yaşıyoruz resmen.

    potansiyel risk azaltmak ve kontrol edebilmek için;
    -kuraklığa maruz alanların su envanterinin çıkartılması
    -yeni kaynakların su kalitesini ve miktarının değerlendirilmesi
    - yeraltı suyunun değerlendirilmesi
    -su tüketicilerinin etkilenme derecesinin izlenmesi
    -mevsimsel yüzey akış ve su temini tahminlerindeki hassasiyetin arttırılması (yağmur sularının toplanması için şehirlerde gerekli yapıların revizyonu ve yağmur suyu kullanma zorunluluğunun binalarda gerçekleştirilmesi)
    -su kalite problemleri için en uygun işlemlerin geliştirilmesi (suyun arıtılma standartlarındaki revizyonların yapılması)
    -tarım ve sanayi arasındaki su bölüşümü konusunda stratejilerin geliştirilmesi
    - kuraklığa karşı çeşitli mali araçların geliştirilmesi
    - ilgili alanlarda doğal kaynakların envanterinin çıkartılması
    -kuraklık yangın ilişkisi ile ilgili ileri araştırmalara önem verilmesi
    - verimsiz olarak kullanılan kırsal alanların değerlendirilmesi
    - kuraklık boyunca mümkün olan değişiklikler için su haklarını düzenleyen kanunların gözden geçirilmesi
    - kaynakları koruyacak kanunların belirlenmesi
    -yeraltı suyunu yönetecek kanunların belirlenmesi ve kontrol mekanizmalarının sağlanması
    - şehirlerin gelişmesinin sınırlarının belirlenmesi
    - atık suyun evlerde kullanımını kolaylaştıracak standartların belirlenmesi ve şehir planlamalarında uygulanan standartların güncellenmesi ( gri su kullanımı için gerekli sistemlerin sağlanması )
    - kayıp kaçakların önlenmesi ( ishale hatlarındaki kayıpların oranı yaklaşık %45'tir.)
    - su muhafazası ile ilgili yatırımlara ekonomik teşvik sağlanması
    - su ölçme ve kaçakları ölçme programlarının geliştirilmesi
    - su kullanım ve dağıtım şeklini değiştirerek tasarruf imkanlarının arttırılması
    - yüzey ve yeraltı suyunun birlikte kullanımının “conjunctive use” teşvik edilmesi.
    - rezervuarların planlama kapasitesinde çalışması için rehabilitasyon programları hazırlanması ve tamamlanması
    - taşkın suyunun depolanması imkanlarının araştırılması
    - suyunu kendi sağlayan endüstriyel kullanıcıların halkın tehlike anında kullanımını sağlamak üzere envanterinin çıkartılması

    ve pek tabi bunların geneli bir otoriter sistemin gerçekleştirmesi gereken hususlardır bunların hayata geçirilmesini beklemek bireysel olarak yapabileceklerimizin önüne geçmemelidir. su kullanımı konusunda her günümüzü musluğu açtığımızda suyun akmadığını düşünürek geçirmeliyiz. (bkz: #118084357) su tasarrufu için yapabileceklerimizi günlük hayatımıza dahil etmeliyiz.

    su risk atlası sayesinde mevcut durum ve senaryoların neler olduğunu inceleyebilirsiniz.

  • tescilli bir aktrolün "böyle olsa ne olurdu" düşünceli kompozisyon çalışması. ikisi alman biri arap 3 kişi varsa, kendi aralarında arapça konuşan kim?

    puanım 100 üzerinden 7-8 falan. imla kurallarına falan dikkat edilmiş, o yüzden..

  • işte ege ve ilayla girilen komik diyaloglar
    :
    - romica: evet çocuklar bireyin yalnızlığının katastrofik sonuçlarına dikkat etmelisiniz
    - ege: birey yalnızsa peki nietzsche'nin üstinsanının burdaki konumu nedir sence
    - ilay : heh başladın yine nihilizme, annemiz egzistansiyalist artık anlasana

    gerçekte olan
    - romica: ege buraya gel senin beynini ezerim terbiyesiz şu odanın kapısını kitleme
    - ege: banane ya banane ben gitmicem köye filan bilgisayar oynicam işte
    - ilay: salaak saalaak saalaak saalak gerizekalı salak