hesabın var mı? giriş yap

  • yazılı gibi başlayıp sonunda sözlüye çevrilmiş cümle.

    - hocam müsadenizle önce kubarı basabilir miyim?
    + evinde niye basıp gelmedin çocuğum!
    - akşam aradım torbacımı ama telefona cevap vermedi ipne, sabah gelirken alabildim anca
    + doğru dürüst bi torbacı bulaydın kendine, otur sıfır!
    - o_0

  • daha da kötüsü aslında bunun farkında olmak; ama içine doğduğun hayatın uyuşturucu durgunluğuna kapılıp savrulmaktır.

    önce iyi bir eğitim almadığını bilirsin içten içe; ama tutulduğun yarışın anlamsızlığının farkında olmama rağmen düzene boyun eğip vasat bir insan olursun.

    insanlar bir yerlerde hayatını yaşarken, boş insanların boş muhabbetlerini dinlemek zorunda kalırsın; dinlemezsen yalnız kalırsın ve asosyallikle suçlanırsın; dinlersen de bombok kafalı biri olursun.

    bu düzen üzerine bir pislik gibi yapışır. silmeye çalıştıkça daha çok bulaşır; öyle kalakalırsın. ilişkiler yüzeysel ve vasattır. öyle dandik bir çevren vardır ki, iyi bir şeyler yapmaya çalışmak demek, delirme noktasına gelinceye kadar ödün vermek demektir. sorgulayan bireyler, hem aşağılanır, hem yalnız bırakılır, hem de ümitsizlik içinde boğulmasına göz yumulur.

    garip, kasvetli ve kötümser bir yorum gibi görünebilir ama değildir; çünkü bu toplumsal zehrin kendini nasıl da felç ettiğini bazen çok geç anlarsın; bazen de hiç anlayamazsın. umutsuzluk bir yandadır; ortağım doblo'yu x'e sattım; beylikdüzünden y saatte geldim; bilmemneyi gördün mü survivor'da elendi iyi oldu diğer taraftadır.

    ilginç bir boktur bu anlatmak zor.

  • belli bir yaştan sonra birden sınıf atlayınca boyle oluyor

    nereden mi anladım? son yıllarda boyle çok kisi türedi, konuşma tarzı hep aynı

  • ilkokuldayken derste duyulan “malazgirt savaşıyla anadolu’nun kapıları türklere açıldı.” cümlesi ve zihinlerde oluşan o devasa kapı. seni de unutmadım...

  • ülkede bir şair, bilim insanı, sanatçı veya sporcu yetiştiremeyenlerin "çivi çakıyoz yeaa" diye atladığı köprü.

    insana değil beton dökmeye yatırım yapın: sonra altınızda alman arabası, cebinizde amerikan telefonu, ayağınızda amerikan ayakkabısı, üzerinizde italyan kıyafeti ile fransız-isveç tasarımı, bankadan borçla yapılmış köprüden geçerken miliyetçilik yaparsınız boş boş...

  • en çok da türk ahlakına uygun olmaması sebebiyle şikayet edilmesine güldüğüm dizidir. türk ahlakı. sanat galerilerine sopalarla dalan, cebi dolsun diye 2 milyon ağaç kesen, talana ve memleketin topraklarının satılmasına göz yuman, ama zikko bir dizideki bir sahneden etkilenen sözüm ona namus bekçisi. türk ahlakı... sokayım ahlakınıza.

  • şu şartlarda yapılması en doğru olan eylem. bakın anadolu'da bulunan bir devlet olarak ormanlar, gıda ve et bakımından sıkıntı yaşamamamız gerekiyor.

    eğer dolara müdahale etmek yerine odun ve et üretip bunları at arabalarıyla ticarete salıp altın ile dengede tutup sınırsız sayıda paladin basarsak ortadoğu ve balkanlar'daki bütün ülkelere tek atabiliriz. tek attığımız ülkelerin kaynaklarına da çöküp ayasofya kilisesini wonder olarak kullanırsak dolara molara ihtiyacımız kalmaz elhamdülillah.

    çare paladin.

    düzenleme ile @bz isimli yazarın uyarısı: hazır et ve odun varken halberdier ve skirmisher basalım ki doğu'dan persler fillerle girince "benim halberdierim işini bilir" diyebilelim.

    ikinci düzenleme: arkadaşlar dolar kurunun yükseliş hızı yüzünden elim ayağıma dolaşmış şimdi fark ettim. başlık "dolara müdahale etmek yerine paladin basmak" olarak düzeltilirse daha iyi olur. ha böyle iyi akarı kokarı yok denirse beni bağlamaz.

    7 mayıs 2020 edit: başlığı açtığım gün yani (tam diyebiliriz) 2 sene önce dolar kuru 4.59 imiş.

  • maçtan sonra sıcağı sıcağına "yarın süleyman abi'nin mezarına gideceğim" dedi..

    reina'daki kutlamalara katılmak yerine evine gidip erken yatmış, dün sabah da gerçekten sessiz sedasız gidip çiçek bırakmış, mutlu haberi vermiş..

    ***

    aynı röportajda, "beşiktaş büyük kulüp tamam, biliyorum ama ben beşiktaş taraftarının da böyle olduğunu bilmiyordum" demişti..

    şenol hoca, asıl ben senin böyle büyük adam olduğunu bilmiyordum..

    alnının her terine helal olsun..

  • budizm'e göre gerçek aşkın dört unsuru vardır.

    birinci unsur, maitridir. yani, sevdiğimiz insanın hayatına mutluluk getirebilmektir. burada vurgulanan şey, mutluluk getirme isteğimizden ziyade, becerimizdir. çünkü bazen, tüm iyi niyetimize rağmen, karşı tarafı üzebilecek davranışlarda bulunabiliyoruz. budizm bizi bu konuda uyarıyor. ve diyor ki, bir insanı "doğru" bir şekilde sevip, onun hayatına mutluluk getirmek istiyorsanız eğer, her şeyden önce onu "anlamaya" çalışmanız gerek. ve bunun önemini zen ustası thich nhat hanh şöyle vurguluyor: bir adam, karısının en derin endişelerini, en derin beklentilerini ve çektiği en derin çilelerden bir haberse eğer, onu "doğru" bir şekilde sevip, hayatına mutluluk getiremez. çünkü, anlamak aşkın esansıdır. ve anlayamadığınız bir insanı mutlu edebilme ihtimaliniz imkansıza yakındır.

    peki anlamak için ne lazım? anlamak için zaman lazım. onunlayken tüm dikkatinizi ona verip, gözlem yapmanız lazım. sadece fiziken değil, zihnen de orada olmanız lazım. derin derin bakmanız lazım. onu görmeniz lazım. en derinine inmeniz lazım. ve ona sıradan bir insanmış gibi davranmak yerine, "iyi ki varsın", "iyi ki karşımdasın" diyebilmeniz lazım.

    bu emeği sarf etmediğiniz takdirde, elde ettiğiniz herhangi bi "anlayış" oldukça yüzeysel kalacaktır. bu yüzden budizm bize şunu sorar, sevmek için/gerçek aşkı yaşamak için yeterince zamanınız var mıdır? çünkü, bir insana verebileceğiniz en değerli hediye ona ayırabileceğiniz zamandır, varlığınızdır.

    gerçek aşkın ikinci unsuru, karunadır. yani merhamet ve şefkattir. yine, burada önemli olan şey, o insanın acılarını yok etme isteğimizden ziyade, becerimizdir. budizm der ki, bir insanın yaralarını sarabilmek için, her şeyden önce onun yaralarını bulup, ardında yatan hikayeleri öğrenmeniz gerektir. çünkü, anlayamadığınız bir şeyi iyileştiremezsiniz. ona neyin iyi gelip gelmeyeceğini bilemezsiniz. dolayısıyla, o insana yardımcı olamazsınız. bu konuyla ilgili thich nhat hanh şunu der, birini anlamaya çalışmak (iyisiyle/kötüsüyle), meditasyon yapmanın ta kendisidir. çünkü işin özünde, meditasyon dediğimiz şey, bir şeylerin en derinine inip, kalbinde yatanları keşfetmekten ibarettir.

    üçüncü unsur, muditadır. yani, neşedir. budizm'e göre, yaşadığınız "aşkın" içinde neşe yoksa eğer, o zaman yaşadığınız şey "gerçek aşk" değildir. çünkü sürekli acı çekiyorsanız, ağlıyorsanız ve ağlatıyorsanız, bu durum aslında aşkın tam tersidir. ve thich nhat hanh der ki, emin olun ki, neşe yoksa bir yerde, gerçek aşk da yoktur orada.

    sonuncu unsur ise, upekshadır. yani, özgürlüktür. budizm der ki, gerçek aşk size kendinizi özgür hissetirendir. tam tersini yaşıyorsanız, veya hissetiriyorsanız, o gerçek aşk değil, kafestir. bu konuyla ilgili thich nhat hanh'ın tavsiyesi şudur: öyle bir şekilde sevin ki, karşınızdaki insan hem kendi içinde özgürlüğü bulsun, hem de dışarıda. ve aşkınızı test etmek istediğinizde kendinize şu soruyu sorun. "kalbimde ve çevremde yeterince yer/boş alan var mı?" sorunun cevabı size gerçek aşkı bulup bulmadığınızı gösterecektir.

    not: aradığımız cevap tabii ki de evettir. çünkü, gerçek aşk sizi bir köşeye sıkıştırmaz, kısıtlamaz. tam tersi... sanki uçuşabilecekmişsiniz kadar hafif ve özgür hissetmelisiniz kendinizi. daha basite indirmek gerekse, bir bitki olduğunuzu düşünün. büyüyüp, çiçek açabilmeniz için geniş bir alana ihtiyacınız vardır dimi?

    yani, birbirinizi kısıtlamayın. büyüyün. büyütün. birlikte çiçekler açın.