hesabın var mı? giriş yap

  • televizyonda evlilik programı var. ben de babama takılıyorum:
    + babaa varya sen gitsen şu programa bi sürü talibin gelir.

    babam da gaza geliyor:
    - 47 yaşındayım, emekliyim. evine ailesine bağlı bir insanım. kumral, yeşil gözlüyüm...

    annem diğer odadan "noluyor orada" diye bağırmaya başlayınca babamın taliplerine seslenme şekli biraz daha değiştiriyor:
    - evliyim, dünyalar güzeli bir eşim var. taliplerimi bekleyemiyorum :(

    adamın yüzü bildiğin üzgün smiley oldu. yirim.

  • ne zaman bu gençleri, bu yavrularımızı, bu can yiğidolarımızı görsem mcdonalds'ın önüne oturup bağlama çalasım geliyor dertli dertli... bilhassa iki katlı mcdonalds'ların üst katına yerleşmiş bu topluluk aslında hemen farkedilebilir. birbirine aşık ve masanın üzerine kafalarını dayayıp el ele tutuşan rosromantik bir genco çift ve onların çevresindeki kızlı erkekli arkadaş grubundan oluşan bu gençler kış sezonunda sağa sola koydukları montlarıyla kurdukları koloninin sınırlarını çizerler. en önemli özelliklerinden biri de masa tutuculuğudur. bu iş için aralarındaki romantik çiftleri kullanırlar. kolonilerinde yaşayan diğer gencolar ise "ben bi' eda'ya bakmaya gideyim", "bizim cenk'ler gelecekti, ben onlara bakacağım" falan diye türlü güdilik nedenlerle koloniyi terketseler de mutlaka dönerler.

    çeşitli konularda sohbet ederken içlerinden biri mutlaka küser. koloninin sevilen üyelerinden biri küsen kişiyi geri getirmeye gider. çünkü koloni ne kadar kalabalık olursa o kadar güçlü görünecektir çevreye karşı. mcdonalds (ya da burger king) kalabalıklaşıp uyarı aldıklarında ise içlerinden birini ortamdaki en ucuz ürünü almaya gönderirler. bu yavrularımızın ömürlerini böyle tüketmelerine üzüleyeim mi yoksa abd gençlik muvilerindeki gibi çete kurmayıp sağ sola saldırmadıkları için sevineyim mi bilmiyorum. ne zaman bu toplulukla karşılaşsam karmaşık hislere kapılıyorum. gerçi ben kenan erçetingöz'ün bıyıklarına bakınca da karmaşık hislere kapılıyorum. gerçekten çok ilginç bıyıkları var kenan abi'nin...

  • palahniuk'un türkiye'de sorgulanmasıyla taçlandırılması gereken olay. al getir chuck'ı buraya, sorgula, neymiş derdi öğrenelim bakalım:

    - nedir bu dövüş kulübü anlat bakalım çak efendi.

    - dövüş kulübünün ilk kuralı dövüş kulübü hakkında konuşmama...

    - kes lan it!!!! nerde bu külüp söyle!

    - teşvikiye caddesi yüzotuzbeş, gülbahar apartmanı a blok, kat 4: no :12.

  • bir kiz bir erkek olmak uzere iki kardesin uvey annelerinden gordugu eziyeti konu alan nurseli idiz filmi.
    adeta kemalettin tuğcu eseridir (ki belki de oyle, bilemiyorum).
    oynayan kiz cocugu surekli agliyordu, gereksiz olarak aklimda kalan detaylardan biri.

  • bunun yüzünden favorilenen entrylerime bakmaya korkuyorum. insanın sevinci te şurasına yabışıyor.
    tanım: bir çaylak.

  • müthiş tespittir.

    islamın ilk ve en büyük 4 halifesinin 3'ünü yine müslümanlar öldürmüştür.

    yani düşün, başka ülke ile savaş falan değil. islam devletinin en bilinen, en büyük ilk 4 halifesinden 3 tanesini yine kendileri öldürmüşler.

    ama bugün kalkmışlar, laikliğe laf atıyorlar.

    keşke laiklik falan olmasa da, haçlılar yeniden toplanıp, ortalığın anasını avradını sikse. rakka'ya atom bombasını gömerler. vallahi o zaman laiklik bile sizi kurtaramaz mercedes cemaatinin altın varaklı sayın kuklası.

    debe editi1: (bkz: güvendik ilk-orta okulu yardım kampanyası)

    debe editi2: (bkz: #50012306)

  • yılın fotoğrafı,
    tek karede durumu özetlemiş.
    bizden istenen bu,
    turistler tatil yapıp rahatlarken.
    biz ortada gözükmeyerek,hizmet ederek haddimizi bilmemiz lazım.

  • - evet beyler benim maçım biter
    + falcao abi, bir beş dakika daha oynasaydın be abi
    - kaçıcam hüseyin kardeş işim var
    + bari maç başından düşseydin be abi. falcao abi 10 dakikaya 100bin maç başı verdik. bir 10 dakika daha oyna maç başından düşelim abi.
    - ne zaman sakatlanacağımı sana mı soracağım aslanım?

  • akabindeki 3 4 gün boyunca devam edecek olan sıçamama hadisesinin başlangıcıdır. mecaz falan değil abi, bi şey oluyor sıçamıyorsun. başka yerlerde askerlik yapan arkadaşlara da doğrulattım onlarda sıçamamışlar. biz pasta kesmiştik ersoy sıçtı diye. öncü birlik oldu o bize, sonra hepimiz kahramanca sıçmıştık. ne günlerdi bea.

  • öncelikle söyleyeyim; arama yapıp sözlükte buna benzer iki başlık gördüm. ama iki başlığı da beğenmedim. o yüzden ayrı bir başlık açıyorum.

    (bkz: çalışmak için yaşamak mı yaşamak için çalışmak mı)
    (bkz: çalışmak için yaşamak yaşamak için çalışmak)

    ikinci olarak biraz dikkat ettim de sanki bir yaşam gurusymuş gibi ya da "bu işler benden sorulur koçero rahat ol sen" der gibi entry girip duruyorum. ama galiba sözlüğe yazar olurken "sadece bilgi vereceğim, sözlüğü forum gibi kullanmayacağım" sözümü tutmaya çalışıyorum.

    konuya gelecek olursak; bu konu kapitalist düzen açısından, insanın köleleşmesi, siyaset, popüler kültür gibi daha pek çok açıdan irdeleniyor. benim de bu konular hakkında ekonomik ve siyasi unsurlar açısından edecek bir iki sözüm var ama etmeyeceğim. onun yerine işin psikolojik boyutu hakkında birkaç laf etmeye çalışacağım.

    amerikalı psikolog abraham maslow'un 1943'te yaptığı bir çalışmayla ortaya koyduğu ihtiyaçlar hiyerarşisini bilirsiniz. bu hiyerarşinin 4. basamağı saygınılk, prestij gereksinimiyken; 5. basamağı kendini gerçekleştirme gereksinimi (bilmeyenlere uzun açıklamıyorum, konumuz bu değil, açıp okuyun bir ara). maslow der ki karnı doymuş olan, kendini güvende hisseden ve sevgi ihtiyacı doyurularak kendini bir yere ait hisseden birey 4. basamaktaki "prestij ve saygınlık kazanma" ihtiyacının doyurulmasını ister. eğer bu da karşılanırsa en son basamaktaki "kendini gerçekleştirme" ihtiyacını, yani sahip olduğu yeteneklerle ilgi duyduğu alanda istediği hayatı yaşama ihtiyacını doyurarak bütünlüğe ulaşmaya çalışır.

    buraya kadar maslow söyledi. bundan sonrasını ben söyleyeyim. insanın saygınlık kazanma ihtiyacı var dedik. bakın bu bir ihtiyaç. olursa güzel olur diyebieleceğimiz bir şey değil. çocuk yetiştirirken siz saygınlık ve prestij ölçütü olarak matematikte başarılı olmayı, türkçeden ya da fenden iyi not almayı koyarsanız; müzikte iyi bir kulağı olmasını, harika resim yapmasını, müthiş bir dans yeteneği olmasını o kadar da övgüye değer bulmazsanız, çocuk da "ulen benim bu anne baba dediğim insanlar matematikten 90 alınca havalara uçuyor, yüzlerinde güller açıyor, aferinlerin bini bir para oluyor ama sınıfın çoğundan güzel resim yapıp resmim sergide kullanılsa bile en fazla bir aferin alıyorum. iyisi mi ben matematiğe odaklanayım" der ve bir süre sonra kendi yeteneklerinden uzaklaşmaya başlar. çok uzatmayayım aynı çocuk büyüyüp de bir iş yaşantısına girdiğinde karşısında iki durum bulur: biricisi; çocukken yetersiz bir şekilde karakterine ya da yeteneklerine yönelik değil de sadece dışsal değerlendirmelerdeki başarılarına yönelik (matematikten 90) onay aldığı için çok para kazanmaya çalışarak veya patronun en çalışkan elamanı olarak dışsal ödüllerle prestij kazanmaya çalışır. ikincisi; kendi yeteneklerine yabancılaştığı için ilgi alanına uygun olmayan bir alanda mutuz olma pahasına çalışarak yetersiz ve sahte bir doyum arar.

    tabiri caizse küçükken doğru bir şekilde karşılanmayan saygınılk ve prestij ihtiyacını doyurmak için it gibi çalışır ama ne kadar çalışırsa çalışsın doyumu sahte ve geçici olacaktır (bkz: çocukluğa inmek) tabi kişi bunun farkına varmaz. çalışır,çalışır,çalışır... sanki hayat sadece böyle yaşanırmış gibi, çalışmanın neden kendisine bu kadar haz verdiğini bilmeden, yorulmasına rağmen neden işini bu kadar çok sevdiğini bilmeden çalışır.

    diğer yandan gelişim psiklolojisi alanında hizmet yapmış ve insan yaşamını sekiz döneme ayırarak psikolojisini anlamlandırmaya çalışmış erik homburger erikson'un psikososyal gelişim kuramında göre insan, yaşamının yetişkinlik döneminin sonlarında şöyle bir kendini yoklar ve üretken olma ihtiyacını doyurmaya çalışır. eğer üretken olmazsa mutsuz olur. bu üretkenliğini de ya gerçekten üreyerek, çocuk yaparak sergiler ya da bir eser üreterek, bir iş üreterek, bir para üreterek sergiler. çoğunlukla ikisi birden.

    tabi işin kimlik boyutu falan da var. ortamsız, itilmiş, kendini yalıtmış asosyalin tekisindir. kabul gördüğün, en geniş sosyal ortamına ulaştığın, yani tabiri caizse hayatta adam yerine konduğun ilk yer ve belki de tek yer iş ortamındır. sen de dana gibi çalışırsın.

    seni çok dövmüşlerdir. hayatta güçlü olmaya yemin etmişsinidr. tek gücün para olduğunu fark etmişsindir. o yüzden ihtiyacın olmasa da yine kendini paralarcasına çalışırsın. hep daha fazlası için.

    son iki paragraftaki açıklamarı özellikle biraz sığ yaptım. bunlar da uzun uzun irdelenebilir konular ama bilinirliği daha fazla olduğu için anlatmaya pek gerek yok sanırım.

    bu kadar yazdık ama inşallah okuyan çıkar. hadi bakalım.

  • her yil biraz daha az beklentisi olan insandir.

    once aileyle gecirilen yilbasindan vazgecilir, sonra sevgiliyle olan yilbasindan...

    ardindan bari yilbasinin ertesi gunu yanimda olsun dedigin insanlar birer birer azalirlar ve en sonunda yilbasi gununde ve ertesi gununde bile calismak koymaz insana.

    gitgide ozgurlesen ve hafifleyen insandir.