hesabın var mı? giriş yap

  • yapimi 14 yil suren ve 1941'de tamamlanan bir anittir.

    anitta bulunan ba$kanlarin secilme sebebi, bu ba$kanlarin amerika birle$ik devletleri 'ni olu$turan ve bugunlere gelmesine sebep olan yapi ta$larina imza atmalaridir.

    1. ba$kan george washington abd topraklarina yerle$enlerin lideri olarak buyuk britanya'dan tam bagimsizlik kazanarak ulkeyi kurmu$, amerika birle$ik devletleri' nin atasi sayilmi$tir.

    3. ba$kan thomas jefferson , bir cok dunya ulkesine ornek te$kil eden bagimsizlik bildirgesini hazirlami$, louisiana bolgesini fransizlardan satin alarak* ulke sinirlarini geni$letmi$tir.

    16. ba$kan abraham lincoln ic sava$ sirasinda birligi saglamaya cali$mi$, koleligin yikilmasinda on ayak olan ilk ba$kan olmu$tur.

    26. ba$kan theodore roosevelt , ulkenin 20. yy'a girdigi gunlerde ekonomik reformlar saglami$, panama kanali ile birlikte dogu ve batiyi arasindaki ticareti saglami$, i$ci haklarina onem vermi$tir.

  • toplum gelir duzeyinde en dipte bulustukca dünya gorusunde, yaşam tarzında, kulturde, her bokta dibe vurdu.

  • bedirhan bey merhabalar,

    ben yaptığınız deneyi izledim ve size bu satırları yazma gereği duydum. öncelikle bilime duyduğunuz ilgi için sizi tebrik ediyorum. bilmek sizin de farkında olduğunuz üzere çok heyecan verici bir macera. bu yolculuğunuzda sonsuz başarılar diliyorum.

    eğer kabul ederseniz tecrübeli bir deney avcısı olarak size ufak önerilerde bulunmak isterim. birincisi deneylerin bize ne anlattığını da öğrenmeye ve öğretmeye çalışmak. mesela sizin yaptığınız balon ve su deneyinde balon neden patlamıyor bunu da izleyenlerle paylaşsanız daha iyi olmaz mı. siz eminim bunu biliyorsunuzdur ancak ben bilmeyenle için paylaşmak istiyorum.

    su ısı kapasitesi yüksek sevimli bir moleküldür. normal şartlarda balonu patlatacak olan ısı balonun içindeki suyun ısıyı hapsedip buharlaşmak için kullanması nedeniyle balonun yapısına zarar vermez. biraz daha detay vermek gerekirse şunları da ekleyebiliriz;

    suyun önemli özelliklerinden biri ısının su üzerine olan etkisi ile ilgilidir. örneğin su, doğal maddeler arasında en yüksek ısı kapasitesine sahip moleküllerden biridir. ısı kapasitesi, herhangi bir cismi soğutmak için çıkartılacak ısının miktarının ölçümüdür. suya uygulanan ısı, su moleküllerinin kinetik enerjisini (hareketini) arttırmadan önce ısının önemli bir miktarı ilk önce su molekülleri arasındaki zayıf hidrojen bağlarını kırmak için kullanılır. bu yüksek ısı kapasitesinden dolayı su iklim koşullarının dengelenmesinde de en önemli unsurdur.

    diğer sıvılarla karşılaştırıldığında su ısıtıldığı zaman daha yavaş buharlaşma eğilimi gösterir. bu, yüksek buharlaşma ısısı olarak bilinir. bunun nedeni suyun kaynamadan önce ısının önemli bir kısmını moleküller arasındaki hidrojen bağlarının koparılmasında kullanılmasındandır. benzer olarak donması için geçmesi gereken süre de uzundur. bunun anlamı suyun buz haline dönüşmesi için büyük miktarda ısı salması gerektiğidir.

    sizin deneyinizde mumun ısısı balona zarar vermeden önce su tarafından emilerek kullanıldığından balon patlamadan kalabilmektedir. su doğada bulunan sıvılar arasında ısı tutma kapasitesi en yüksek maddedir. ısı iletim kapasitesi ise cıvadan sonra ikinci sıradadır. (bildiğiniz gibi çok zehirli olduğu için cıva ile deney yapmamalıyız bedirhan bey.)

    öte yandan su ve ısı konusu konuşulurken değinmeden geçemeyeceğimiz bir diğer konu da yoğunluk konusudur. dünyamızda bilinen diğer tüm maddelerin aksine suyun yoğunluğunun en yüksek olduğu derece +4 santigrat derecedir. bu da buzun suyun üzerinde yüzmesine ve su canlılarının kışın dondurucu soğuklarda bile hayatta kalabilmesine olanak sağlamaktadır. daha basitçe söylemek gerekirse buz, sıvı sudan hafiftir.

    suyun sahip olduğu diğer heyecan verici özellikleri de merak ederseniz sizinle paylaşmak isterim. çünkü aralarından bazıları gerçekten tam deney yapmalık. mesela yüzey gerilimi. bunu sonra konuşalım.

    size önermek istediğim bir diğer konu da deneyleri yaparken mutlaka koruyucu gözlük ve eldiven kullanmanız bedirhan beyciğim. biliyorum bunları takmak sıkıcı ama bilmelisiniz ki sizin gibi bilim insanları laboratuvarlarda hep bu şekilde çalışıyorlar. bu hem koruyucu, hem de çok karizmatik. bu tarz koruyucu ekipmanları kolaylıkla internetten edinebilirsiniz. bir site de önereyim göreceksiniz ki çok güzeller. eğer bana ulaşırsanız size seçtiğiniz bir tanesini hediye etmekten onur duyarım. mail adresim limonkimyonzorro@gmail.com (bir de deneyimizde ateş varsa o aşamayı kesinlikle bir yetişkin gözetiminde yapmalıyız. elimizi yahut evimizi yakmak istemeyiz.)

    son olarak yaptığınız deneyleri nasıl seçtiğinizi ve hangi bilimsel siteleri takip ettiğinizi merak ediyorum açıkçası. ben de bir sürü site takip ediyorum ve eğer sizinkileri benimle paylaşırsanız çok sevineceğim.

    benim takip ettiğim siteler şunlar;

    www.evrimagaci.org
    www.yalansavar.org
    www.kozmikanafor.com

    daha önce denk gelmediyseniz sizin de buraları okuyup yeni deney konuları bulacağınıza eminim.

    yaptığınız deney için tekrar tebrik ediyorum ve başarılarınızın devamını diliyorum. görüşmek üzere.

    edit:
    su hakkında daha detaylı bilgi için;
    (bkz: kar tanesi/@limon kimyon zorro)

  • victoria devrinde sayıları 1,4 milyonu bulan işçi sınıfı. ülke ekonomisinde kilit rol oynayan tarım işçilerinden, kömür madencilerinden ve pamuk işçilerinden bile sayıları daha fazla.
    sanayi devrimi'nden sonra devletin artan iş gücü gereksinimi sebebiyle şehirlere akın eden çalışan kesim, ülkenin yeni "orta sınıf"ını oluşturuyor. bu kesimin ikamet edebilmesi için de şehirlerde inanılmaz bir konut patlaması yaşanıyor ve manchester, liverpool, birmingham gibi şehirlerde terrace house dediğimiz konutlar ortaya çıkıyor. bu evlerdeki çatı ve bodrum katları hizmetçileri konaklatmak için tasarlanıyor.
    sanayi devrimi ve britanya imparatorluğu'nun sömürgelerinin suyunu sıkarak edindiği servet sebebiyle aşırı zenginleşen kesimse feodal dönemlerden kalan muazzam büyüklükteki yapıları "ev" olarak seçiyor; günümüzde estate ya da "english country house" olarak anılan yerler.

    zenginlerin ve soyluların, bu muazzam büyüklükteki evlerinde yer yer 300 kişiye kadar geniş bir hizmetçi takımı bulunurken, orta sınıf için bu pek mümkün olmuyor; ancak, orta sınıf da, toplumsal hiyerarşide yerlerini sağlamlaştırmak için en az bir hizmetçi bulundurmayı bir gösterge haline getiriyor.

    büyük evlerde, her bir işten sorumlu ayrı ayrı bir ya da birkaç kişi olurken -mesela laundry maid(çamaşır hizmetlisi), kitchen maid(mutfak hizmetlisi), aşçı, kahya, uşak, vs- orta sınıfın evlerinde bu işleri tek bir kişi üstleniyor. tek başına tüm bu işleri yapmak zorunda kalan hizmetçiyeyse "maid-of-all-work" deniyor; yani, "bütün işlerin hizmetçisi". maid-of-all-work, adından da anlaşılacağı şekilde, her zaman kadınlardan seçiliyor. (bkz: #81371698)

    evin büyüklüğü fark etmeksizin, karın tokluğuna çalıştıkları bu evlerde (mesela kadınlar için en düşük pozisyon olan çamaşırcılık, yıllık olarak 2 ya da 3 guinea gibi bir miktar getiriyor. günümüzde aşağı yukarı 700 pound ediyor), günde 17-18 saat ayakta kalıyor, dayak yiyor ve vebalı muamelesi görüyorlar. english country house denen bu saray yavruları, victoria devri değerlerine göre ya yeniden inşa ediliyorlar ya da büyük değişiklikler geçiriyorlar. hizmetçilerinin varlığını hissetmek istemeyen zenginler, evlerine, hizmetçilerin kullanması için gizli koridorlar, kapılar, merdivenler yaptırtıyor. böylece, kendi arkalarını toplayan insanları görmek zorunda kalmıyorlar; hizmetçiler de efendilerini gölge gibi takip edebiliyorlar. bu evlerde, tam manasıyla gerçek bir sınıf ve cinsiyet ayrımı yaşanıyor; hatta çocuklar bile ailelerinden ayrılıyor. devrin "ahlaki değerleri" bu sayede korunmuş oluyor.

    tüm bunlar yaşanırken kilise ve zenginlerin kontrolünde bulunan gazeteler ve dergiler, hizmetçileri ahlaki yönden kontrol altında tutmak için çeşitli yazılar, ilanlar ve hatta dualar yayımlıyorlar.
    fakirlerin, öksüzlerin ve düşkünlerin yazarı charles dickens hizmetçi tutmanın toplumdaki önemine all the year round adlı dergisinde yer veriyor. 1859 senesinde, bir cerrahın eşinin mektubu bu dergide yayımlanıyor; eşinin senede 80 pound kazandığını söylerken şunu da ekliyor: "rahip ve eşi, zengin komşumuz ve eşi, birkaç seçkin aile daha sürekli görüştüğümüz kişiler. oldukça kibar bir profil çizmeliyiz. ev işi yapmamalı ya da bebeğimi taşımamalıyım, yoksa toplumdaki yerimi kaybederim. bir hizmetçimiz olmak zorunda."

    orta sınıfın nüfusu arttıkça hizmetçilere olan ihtiyaç da artıyor; ancak, çalışma şartlarının zorluğu, 1902 senesinde geçen eğitim reformu ve devrin bitiminden birkaç sene sonra da birinci dünya savaşının başlaması gibi çeşitli nedenlerle hizmetçi sayısı düşüyor. bunun önüne geçebilmek için öksüz ve yetim çocukları iyi birer hizmetçi olarak yetiştirmek amacıyla workhouse denilen kurumları kullanıyorlar. çocukları sokaktan alıp yetiştirdikleri ve bir zanaat kazandırdıkları için masumane görünseler de, bu çocuklara verdikleri eğitim sadece "hizmetçi" olmaları yönünde olduğu için başka şansları da olmuyor hayatta.

    bu dönemde, hizmetçilerin sesini duyan kimse mi olmuyor? oluyor tabii ki; ancak, fazlasıyla cılız ve yetersiz kalıyorlar; güçleri de ancak daha da zor durumda kalmışlara yetiyor. bir iki tane olan bu kurumlar, ya "zoraki hizmetçilik" yoluna itilmiş çocukları bu hayattan kurtarmak için çalışıyorlar ya da st. faith's house of mercy gibi bazı kurumlar da magdalen evi(magdalen home) olarak kurulup rahibeler tarafından işletiliyor ve suistimale uğramış hizmetçi kadınları bünyesine kabul ediyor. bu evlerin meşruluğu ve insancıllığı da ciddi anlamda tartışılır zaten. (bkz: the magdalene laundries)

  • müge anlı'nın, dişine göre bir suçlu bulmanın heyecanıyla, "atalay filiz hmmm a.f. kullandığı isim furkan altın hımm f.a." şeklinde şifrelerini tahtada çözüp, zekasına övgüler yağdırdığı, uzak bi yerlerden tanıdık gibi gelen seri katil.

    bacım anladık "amcamgille kız kardeşimi telefonla konuşurken görünce küreklen tepikledik" tiplerinden bıktın da bu da katil yani.

  • bizim zamanımızda fazla naza çekmekti. hemen evet demeyeyim, atlamış gibi olmayayım diye haftalar, hatta aylarca havada bırakır, "çok ısrar etti, çok peşimden koştu da öyle ikna oldum" diyebilmek için flört dönemini sakız gibi uzatırlardı. tabi o arada gururlu, doğru sinyalleri alamayan, ya da "istemiyor galiba" diye düşünüp saygılı davranarak uzaklaşan bir çok iyi taliplerini kaçırmış olurlar, en yapışkan tiplere kalırlardı. şu sıralar ne gibi hatalar yapıyorlar, ben de okuyup öğreneyim bakalım.

  • çünkü istediğim zaman bozabiliyorum. 3-6-12 ay bağlamama gerek kalmıyor.

    ayrıca henüz o farkı alabilmiş birisi yok, dolayısıyla alınıp alınamayacağının da şu anki ekonomik durumda bir garantisi yok...