hesabın var mı? giriş yap

  • filmi bir hafta içinde -dikkatle- üç kez izledim. ilkinde tektim, ikinci kez eşimle, üçüncü kez de nbc hayranı bir arkadaşımla.

    bu arada hem ekşi sözlükte hem birikim'de hem de t24'de yazılanları okudum, birkaç youtube çözümlemesi seyrettim. birazdan aşağıya yazacaklarıma hiç bir yerde rastlamadım. belki bu sebeple yapacağım değerlendirme aşırı yorum bile sayılabilir, baştan marj koyayım.

    yapılan eleştirilerin aksine ben samed karakterinin bencil, narsist ve alçak olduğunu düşünmüyorum. aksine samed'in okuldaki hademeden ev arkadaşına, 'terörist' olma potansiyeli taşıyan işsiz güçsüz gençten nuray'a, öğrencisi sevim'e kadar 'ilişki' kurduğu herkese karşı son derece açık ve samimi. en azından böyle bir yaklaşımla hareket ediyor.

    'tavuk aldım, yumurtaları artık benden alın, ötekilere de söyle' diyen hademenin isteğini geri çevirmiyor, hemen öğretmenler odasında sözünü açıyor. gelen alaylara karşı 'adamın iki çocuğu var' cevabını veriyor.

    evlenmek isteyen arkadaşına nuray'ı öneriyor, birbirleriyle tanıştırıyor.

    içinde bir enerji ve potansiyel gördüğü sevim'e özel ilgi gösteriyor, ona hediyeler alıyor, kitaplar öneriyor, bu çorak coğrafyada kuruyup gitsin istemiyor, yetiştirmeye çalışıyor.

    veterinerin dükkanına uğrayan umutsuz gençle -belli ki alamayacağını bile bile borç para vermiş- sohbet ediyor, sıradan bir devlet memuru gibi 'tehlikeli' görmüyor onu.

    okulun etrafında gezinen uyuz köpekler için veterinerden destek istiyor.

    üstelik bütün bunları -sofradaki tartışmada nuray'ın yüklediği devrimci ya da toplumcu ahlaki bir duyarlılıkla değil- öyle çok sıradan, çok önemsiz şeylermiş gibi derin anlamlar yüklemeden yapıyor.

    ve çok ilginç; ortalama seyirci bu karakteri egoist, narsist ve alçak olmakla suçluyor.

    oysa samed insanlarda derinlik, samimiyet ve açıklık arayan birisi. tanıştırdığı kızla flört etmeye başlayan ev arkadaşında bu açıklığı göremeyince... ki bu konuda arkadaşının itiraf etmesi için oldukça sıkıştırıyor, imkan da veriyor aslında...

    mektubunu sakladığı sevim'de bu açıklığı göremeyince...

    kenan'la tanıştırdığı nuray'da bu açıklığı göremeyince... öfkeleniyor. kırılıyor. ve kötücül yanına teslim oluyor. her şeyden ve herkesten küçük bir çocuk gibi intikam almak istiyor.

    sevim'e olan tepkileri... nuray'ın davetini kenan'a söylemeyişi... nuray'ın kenan'a söyleme tembihine rağmen ilk fırsatta nuray ile yaşadıklarını kenan'a anlatışı...

    insanlarda derinlik, açıklık ve samimiyet arayan, onlardan, onlara yaklaştığı gibi yakınlık ve samimiyet göremeyince kırılan, öfkelenen samed'i kendime çok benzetiyorum ve onu çok iyi anlıyorum.

    nuri bilge, ebru ceylan ve akın aksu samed'i yazarken neyi amaçladılar bilmiyorum fakat ben izlediğim ve anladığım kadarıyla samed çizdiği profilin çok ötesinde, çok derin ve kişilikli birisi. en azından konuştuğunda mangalda kül bırakmayan fakat zora gelince realiteye çarçabuk teslim olan ev arkadaşından, kendisini bir davaya adadığını-haklar kazandığını-bu uğurda bacağını kaybettiğini söyleyen fakat mahallesindeki köpekler için bir tas yemek vermeyi çok görüp 'onların da kaderi bu' diyen, 'eve gelirken birisi seni gördü mü?' diye tedirgin olan nuray'dan çok daha dürüst ve tutarlı.

    daha da yazarım elbette fakat şimdilik bu kadar. aklıma bir şeyler gelirse eklerim. fakat filmi bir de bu gözle seyretmenizi tavsiye edeceğim.

  • kağıt paranın yaygın kullanımı çok eski değildir. çok değil 200-300 yıl önce kağıt para yerine altın gibi değerli madenlerden yapılmış madeni paralar kullanılıyordu. dolayısıyla kimin daha çok altını varsa o daha fazla para basabiliyordu. devletin kasasında altın azalırsa, ya yeni madeni para çıkartılamıyor yada paranın içindeki altın oranı azalıyordu. içindeki altın oranı azalınca da paranın alım gücü azalıyor, bir nevi enflasyon oluşuyordu. osmanlı tarihindeki yeniçeri ayaklanmalarının çoğu bu sebepten çıkmıştır.

    bir süre sonra devletler yavaş yavaş kağıt para kullanmına geçtiler. ilk zamanlar bu banknotlar bir nevi sertifika gibiydi. karşılığı kadar altın, parayı basan kuruluşun hazinesinde tutulurdu. yani elinizdeki para ile gidip, sizin olan altını alabilirdiniz. zaten öteki türlü hiç kimseyi alt tarafı bir kağıt parçasına güvenmek için ikna edemezdiniz banknotlar yeni çıktığında. gerçi daha sonra bu pratik kayboldu ve merkez bankaları bulundurmaları gerektiğinden daha az altın bulundurmaya başladılar. ama yine de halk bunu seziyor ve paranın alım gücü azalıyordu. böylece enflasyon oluşuyordu.

    bu düzen 1945 yılında ki bretton woods toplantılarına kadar böyle sürdü. bu toplantılar sonucunda imf, dünya bankası ve birleşmiş milletler gibi kuruluşlar kurulmuş ve amerika dünyanın geri kalanına "beyler, siz merkez bankanızda altın bulunduracağınıza dolar bulundurun. ben zaten bu dolarların karşılığı olan altınları elimde tutacağım" demiştir. yani, hesapta bir şey değişmeyecekti. bizim merkez bankasındaki altınlar amerikaya gidecek, bize de dolar gelecekti. yani, bugün piyasadaki tl'nin karşılığı merkez bankasında duran 40 milyar dolardır. 1970'lere kadar amerika altın karşılık taahhüdünü tutmuşsa da daha sonra caymış, caydığı gibi de altın fiyatları birden 900 $'a kadar çıkmıştı.

    amerika bastığı paraların bir karşılığı olması gerektiğini biliyordu ama bu altın olamazdı, çünkü o kadar altını yoktu. altının yerine kendi imajını ve emperyal gücünü koydu. yani bildiğiniz amerikan rüyası aslında bir nevi $'ın arkasındaki güçtü. mesela aslı astarı olmayan yıldız savaşları projesi de bu tip hesaplarla çıkmıştı. bugün aldığınız her doların altında, sizin amerikaya psikolojik olarak duyduğunuz güven dışında hiçbir şey ama hiçbir şey yoktur. belki biraz michael jackson, belki biraz manhattan silüeti belki biraz da cruise füzleri ve biraz da arap petrolü !

    bugün gelinen noktada ise, dünya dolar ile dolmuştur. söz gelimi türkiye'de toplam 100 milyardan fazla dolar vardır. peki ya uzakdoğu. aman allahım, uzakdoğu dediğiniz yer, dolaristandan başka bir yer değildir. senelerce amerikaya ihracat yapabilmek amacıyla, ihracat yaptıkça değer kazanan kendi para birimlerini sabit tutabilmek için piyasadan dolar topladılar. bugün çin olsun, japonya olsun, güney kore olsun ellerinde trilyonlarca $ bulunduruyorlar. çin ihracattan kazandığı dolarları amerikan tahvillerinde değerlendiriyor. şu an dünyada başka hiç bir ülkede çin'in elinde olduğundan daha fazla amerikan tahvili yok ve sürekli artmakta. çünkü yuan'ın değerini sabit tutabilmek için sürekli piyasadan dolar topluyorlar. bu paranın bir kısmı ile petrol alıyorlar. belki de, şimdi neden doların arkasında biraz da arap petrolü var dediğimi anlamışsınızdır. çünkü bütün bu dolarların eni konu gerçekten bir miktar da olsa karşılık bulduğu bir yer varsa o da arap petrolüdür. size küçük bir tüyo, eğer saddam 2002 senesinde petrolü artık euro ile satacağını açıklamasaydı acaba ırak harekatı olur muydu ?

    peki bu saadet zinciri nereye kadar gider ? kısaca gittiği yere kadar demek gerek. çin, japonya, güney kore yada araplardan birisi su koyverecek ve elindeki dolarlardan kurtulmaya çalışacak. ve işte o zaman anlayacaklar ki, 50 senedir amerikaya sattıkları otomobil, bilgisayar, petrol vs vs karşılığında sadece basit bir kağıt parçası almışlar. büyük olasılıkla bu oyun bu noktaya geldiğinde her büyük kriz öncesi olduğu gibi dünyada büyük bir savaş patlayacak ve savaş sonrası herşey yeniden başlayacak.

    (bkz: iran/@galatyphoon)

  • üst edit: sevgili dostlar, öyle güzel mesajlar attınız ki teşekkür etmek borç oldu topluca. inanın hala aklıma geldikçe güldüğüm ve çok da takmadığım bir hadiseydi yazdığım. ismi çok soran olmuş, burada kimliğimi ortaya çıkaran paylaşımlarda bulunmaktan kaçındığım için yazamıyorum affınıza sığınarak. tek özgür alanım burası ve beni anlayacağınıza eminim.

    çok komik gelebilir ama hayatımda ilk defa gerçekleştirdiğim bir arkadaş silme eylemi için benim açımdan yeterli gerekçeler içerir. anlatayım. yakın aile dostlarımız ve biz aynı süreçte bebek beklemeye başladık. aradan bir kaç ay geçti ve biz oğlumuzun ismini netleştirdik. elemana söyledim biz falanca koyacağız diye. tam 4 ay öyle isim mi olur diye dalga geçti. hatta bu dalga sürecine arada eşi de dahil oldu telefondan. neyse, çok sallamadım. aramızdaki ilişki böyleydi zaten uğraşırdık birbirimizle. gel zaman git zaman, doğumlara iki hafta kala birgün bunlar saçma bir gerekçeyle bizi evlerine davet ettiler. hayırdır inşallah deyip gittik eşimle. bir karın ağrıları olduğunu eve girer girmez anladım. uzatmayayım çocuğun odasını yaptık sizce nasıl olmuş temalı çağırma ritüellerinin en göz alıcı noktası kapıya bizim oğlana koyacağımız ve aylarca dalga geçtikleri ismi yazdırmış olmalarıydı. bizi sırf bunu görelim diye çağırmış ama cesaret edip açıktan söyleyememişlerdi. evden çıkarken eşi arsızca siz ne koyacaksınız adını diye sormaz mı? eşim gülümseyerek “falanca” dedi. nasıl yani biz de öyle koyacağız olur mu öyle sözleri manyağın kulağımdan çıkmıyor. aylarca dalga geç, evine çağır aptal yerine koy sonra bir de hesap sor. bakın bu insanlar öyle cahil cühela tipler de değil. biri anestezi diğeri plastik cerrahi uzmanı. o gün kestim görüşmeyi bu köylü kurnazlarıyla. belki de biraz geçmişin birikimi oldu bilemiyorum. oğlumuza falancanın yanına çok ayırıcı bir isim daha koyduk. görüşmüyoruz, mutluyuz.

  • işemeden sıçması çok enteresan onun dışında normal vidyo bence. bu milletin tuvalet adabını bunca yıl istikrarla sürdürmesi mucizeydi zaten.

  • güncelleme editi5: yıl 2024 oldu, çalıştığım kurumunun zam politikası geçen yıllardaki gibi yine aynı devam... yemek kartlarımız 5000 tl oldu, değişen birşey yok: erimeye devam...

    güncelleme editi4: 2023 asgari ücret zamlarını biliyorsunuz. önceki editlerimde de göründüğü üzere asgari ücretin birazcık fazlasını almaya devam. yemek kartı 2750 tl oldu.

    güncelleme editi3: 2022 temmuz'dan itibaren yine asgarî ücretten bir tık fazladır maaşım. 5750 tl maaş + 1430 tl metropol yemek kartı.

    güncelleme editi2: 2022 yılı asgarî ücretinin yine azıcık fazlasıdır; 4788 tl maaş + 1000 metropol yemek kartı

    güncelleme editi: 2020 yılı asgarî ücretinin yine azıcık fazlasıdır; 2401 tl + 500 tl metropol yemek kartı.

    üstte görünmesi gereken edit3: 2019 yılı asgarî ücretten azıcık fazla* + 451 tl metropol yemek kartı.

    güvenlik görevlisi(silahlı)
    1700 + 350 tl metropol yemek kartı.

    edit: ezik diye mesaj atan haysiyet yoksunu kibirli şerefsiz, buraya silahlı diye belirtmemin sebebi; bazı firmalarda silahsız güvenlik görevlileri bile çalıştığım kurumun kat kat üstünde haklara sahip. ekşi sözlük sizin kibir kusma platformunuz mu? burada insanlara belki de meslek seçiminde yardımcı olan entryler var. mecbur olmasam katlanır mıyım bu azaba? kimse keyif aldığı için bu komik rakamlara emeğini satmıyor!

    edit 2: iyi insanlar, seviyorum sizi. keşke çalıştığım ortamlarda da sizin gibi insanlarla karşılaşsam da iş stresi olmasa. iyi ki varsınız :)

  • akp kütahya milletvekili hüsnü ordu’nun kızı.

    --- spoiler ---

    milyonlarca genç iş ararken, akp kütahya eski milletvekili hüsnü ordu'nun kızı sümeyra, sınavsız ve açıktan atamayla kütahya belediyesi özel kalemi'nde işe girdi. ancak ankara'da yaşayan ve internet üzerinden kedi satışı yapan sümeyra'nın işe gitmediği ortaya çıktı. aydan aya hesabına yatan maaşını ise düzenli olarak aldığı iddia edildi.

    --- spoiler ---

    https://www.sozcu.com.tr/…ada-kedi-satiyor-2687215/

    eğer gazete haberi doğruysa, büyük rezalet.
    ama akp türkiyesi'nde şaşırtıcı mı? hayır tabi ki.

    ben şahsen akp'li olsam, akp'ye oy veren bir vatandaş olsam, her gün vicdan azabı duyar uyuyamazdım.

  • arkadaş (sataus) : benim hayatim su sorularla geçti hep niye? nicin? nasil? neden?....

    bi arkadaşından gelen yorum : niye niçin ve neden aynı sorular nerdeyse :d hayatının 4te3ü boşa gitmiş yawrum..

    ( arkadaş oturtmuş lafı yahu )

  • hukuk diplomasını manavdan alan birinin söylemesi muhtemel söz. bu nasıl savunma lan ? madem herkes birbirini öldürsün sonra nasıl olsa adam öldü ceza versek geri mi gelecek sanki diye salalım bütün katilleri.

  • -hiç üzülme duygucum şimdi senin için başlık açıcam.
    ........
    ........
    -bak
    +aa tatlı kız da demişsin :)))

  • amerika kıtasına columbus'tan önce ayak basmış olan nors kâşiftir. 10. yüzyılda dünyaya gözlerini açmış olan eriksson, amerika kıtasına 11. yüzyılda seyahat etmiştir, bilahare columbus ve vespucci'nin seyahatleri 15. yüzyılın sonlarında ve 16. yüzyılın başlarında gerçekleşmiştir. arada yaklaşık yarım milenyum vardır.

    eriksson izlanda doğumludur, erik the red'in ikinci çocuğudur. erik the red, grönland'da ilk viking kolonisini kurmuş olan adamdır. kendisi cinayet suçundan ötürü izlanda'dan sürülmüştür.

    eriksson'a dair bilgiler için graenlendinga saga, eiriks saga rauda gibi el yazmaları kaynak gösterilir lakin kral olaf trygvasson'a odaklanan olafs saga tryggvasonar gibi el yazmalarında da eriksson ile ilişkili bilgilere rastlanabilir. olafs saga'nın 1100'lü yılların sonlarına doğru latince versiyonları yazılmıştır. diğer efsanelerin orijinalleri ise 13. yüzyılda kaleme alınmıştır.

    efsaneye göre eriksson, daha batıda yeni bir yerleşim yeri olduğunu bjarni adındaki bir izlandalıdan işitmiştir. bunun üzerine, grönland'dan denize açılmıştır. buzlu, taşlı bir yer karşılaşmış ve bu yere helluland adını vermiştir.

    eriksson'ın bir sonraki durağı, beyaz kumlu plajları olan, düz ve ağaçlık bir alan olarak tasvir edilir. nors kaşif bu bölgeyi ise markland şeklinde isimlendirmiştir.

    descriptio insularum aquilonis adlı latince manüskri ise biraz daha güneyde yer alan bir bölgeye ilişkin anlatımlar içermektedir. bu bölgenin de viking lisanındaki karşılığı vinlanddir.

    continental ambitions : roman catholics in north america : the colonial experience'da der ki:

    "adam described vinland as an island on the frozen and fogbound edge of the world, where wild grapes and self sown wheat grew."

    "adam (kevin starr'ın burada adam dediği kişi descriptio insularum aquilonis'in yazarıdır, aslında bremenli adam olarak bilinir) vinland'i yabani üzümlerin ve kendi kendine ekilen buğdayın yetiştiği, dünyanın donmuş ve sisli bir ucunda bulunan bir ada olarak nitelendirdi."

    vinland isminin etimolojik kökeni ile ilgili olarak, çeşitli olasılıklar vardır:

    1) üzümler şarap yapımı ile bağlantılı olduğundan, latincede vinum olan şarap sözcüğü

    2) eski nors lisanında çayır, mera gibi anlamlara gelen vin sözcüğü,

    3) izlandacada vaha mânâsındaki vin sözcüğü

    velhasılıkelam, vikingler kuzey amerika'ya çoğu avrupa medeniyetinden daha önce ayak basmışlardır. peki yazılı efsaneler dışında somut kanıtlar var mıdır? vardır, l'anse aux meadows arkeoloji sitesi gibi. unesco siteyi dünya kültür miras listesine çoktan sokmuştur. radyokarbon tarihleme yöntemleri de, norsların, kuzey amerika bölgelerinde bulunmalarının günümüzden yaklaşık 1000 yıl önce olduğu savını desteklemiştir. günümüzde markland'in labrador, vinland'in ise newfoundland olduğu düşünülmektedir.

    eriksson'ın, reykjavik'teki hallgrimskirkja kilisesinin hemen önünde bulunan heykelinin epik bir fotoğrafı:

    leif eriksson heykeli

    peki neden eriksson, bir columbus veya bir vespucci kadar tanınmamaktadır?

    çünkü columbus ve vespucci'yi avrupa tarihi için önemli kılan, onların yeni bir kıtaya ayak basmış olmaları değil kolomblar borsasıdır. 15. yüzyıldaki yolculuklar pek çok hastalığın, bitkinin, hayvanın ve teknolojinin daha önce gitmedikleri diyarlara ulaşmalarına vesile olmuş ve dünya tarihini derinden etkilemiştir. eriksson dünyada bu tür bir etki yaratmamıştır.