hesabın var mı? giriş yap

  • murat ülker, aralarında şok marketlerinin de olduğu zincir marketlere yönelik "fahiş fiyat" suçlamalarına cevap verdi. marketlerin buradaki en zavallı kesim olduğunu belirten ülker, "milletin aklıyla alay etmeye lüzum yok" dedi.pladis yönetim kurulu başkanı murat ülker, aralarında şok marketlerinin de olduğu zincir marketlere yönelik "fahiş fiyat" suçlamalarına yanıt verdi. ülker, gazetecilerle sohbet toplantısında "fahiş fiyatlar" hakkında açıklamada bulunarak, zincir marketlerin fahiş artışların sebebi olarak gösterilmesinin milletin aklıyla alay etmek olacağını savundu.
    "biz yüzde 1 kazanıyoruz, bunu indirsek ne olur?"
    türkiye'nin büyük bir planlama sorunu olduğunu söyleyen murat ülker şunları kaydetti:

    "bir sene dağ-taş soğan dolu ertesi sene piyasada soğan yok. marketlere yükleniyorlar. marketçi alıp satıyor. parasını üreticiye ödüyor. yani milletin aklıyla alay etmeye lüzum yok. herkes akıllı herkes bakkala gittiği zaman kim kaç para biliyor. ve herhangi bir fahiş fiyat varsa asla satılmıyor öyle bir şey yok. millet aptal mı? biz yüzde 1 kazanıyoruz, bunu indirsek ne olur?

    "sadece domateste 35 milyon lira zarar ettik"
    daha pahalıya alıp ucuza satabilen biri doğmadı. o dönem domates fiyatları indirildi. sadece domatesten 35 milyon tl zarar ettik. türkiye'de enflasyon yüzde 19 civarında, üretici enflasyonu ise yüzde 45. yani aradaki fark aslında biz üreticilerin ne kadar fedakarlık yaptığının kanıtı.

    "market buradaki en zavallı kesim"
    artık herkes tl'nin değerlenmesi için çalışması gerekiyor. neden başkasının parasının değer kaybetmesini bekliyoruz. ya bu memleketin planlamacısı yok mu? market buradaki en zavallı kesim. alıyor, satıyor. desen ki, 'aldığın fiyata satma' o zaman hakikaten alaeddin'in cini lazım. 'aldığın fiyata satmayacaksın.' nasıl olacak bu iş?

    "patates bir sene sonra yığıldı kaldı"
    mesela ne oldu patateste. patates hiç satılmadı niye? patatesin çoğu bu hamburgercilerde, büfecilerde satılırdı. bu satılmayınca dağ taş patates oldu. şimdi tekrar açılıverince de, patatesler bozuldu tabi, patates yok oldu şimdi de. e tabi var yok yaparsan bunun fiyatı da aşağı yukarı oluyor."

    kaynak

  • (bkz: caresizlik)
    kadincagiz son umut yardim istemis ama otobus soforu ne yapsin zaten adam kalkmadan ates etti, bu kararlilikla ona da bir tane sikabilirdi. bu insanlari diger masum insanlar durduramaz maalesef, bu devletin ve guvenlik guclerinin gorevi.

  • fark ettiğim üzere çok ucuz ürünlerin gönderim ücreti 28-40 tl’ye çıkmış.
    lakin 137 tl ye bir kalem vardı sepetimde o hala ücretsiz.
    gümrüğe de çaktırmadan 50 kuruş koymuşlardı en son.

    biz niçin diğer ülke vatandaşları gibi paramızı hakkıyla harcayamıyoruz?

    suluboya yapmak istiyorum kağıtlar olmuş 200 lira
    fotoğraf makinesi almayı düşünüyordum o da 6-7 binlere uçmuş
    bisikletler zaten uçtu
    bir de hayale kapılıp acaba teleskop mu alsam diye aklımdan geçirdim 10 saniye kadar.

    150 liraya fırça mı olur ulan, boyalara hiç girmiyorum.

    bunlar lüks ihtiyaçlar farkındayım, bunlar olmasa da yaşanır lakin canımı sıkan bu yazdıklarımın maliyetini karşılayıp vergisini karşılayamıyorum.

    ben böyle sanat ruhlu bir devlet görmedim, her istediğimden kendine de alıyor birer ikişer tane..

    benim aliexpress rekorum 8 gün arkadaşlar.
    8 günde aras kargoyla geldi, gümrük ödememiştim.
    kendimi bir an fransada hissetmiştim.
    fazla mutlu olduysam demek ki..

    çember daralıyor.

  • anime / manga dünyası one piece, bleach ve naruto ile altın bir döneme giriş yapmıştı. bu dönemin ürünleri yer yer duygusal anlar yaşatsa da genel olarak olumlu, dostluk yoldaşlık gibi kavramları ön plana çıkaran, azim ve mücadele ile işlerin düzeltilebileceğine inanan bir yapıya sahipti. ancak bu hikayelerin başlangıcından itibaren dünya pek burada anlatılan şekilde ilerlemedi. biz daha depresif, daha nihilist bir hale geldik. özellikle 90’ların bitiminden itibaren pek çok insan dünya hakkındaki umutlarını da yitirdi. bu durumun yansıması haliyle animelere de geldi. çünkü mesela hollywood, her zaman seyirciye oynamayı hedeflediği için bu tür olumsuz durumlara karşı tepkisi de yavaş oluyor. animeler ise daha deneysel bir tarza sahip oldukları için yeni dünyaya adapte olma konusunda daha hızlı. şimdi yeni dönem nihilist animelerin en önemli örneklerinden biri olan attack on titan’a ve depresif atmosferine bir göz atalım.

    --- spoiler ---

    attack on titan ilk bakışta mecha shounen’lere çok benziyor. ortaya bir tehdit çıkar, ana karakter bir kayıp yaşar, daha sonra azimle eğitime başlar ve şans eseri tehdide kafa tutacak gizli bir gücü olduğunu keşfeder. standart bir hikayede bu keşif yaşandıktan sonra ana karakterin kolay bir galibiyet alması, bu sırada sezon finalinde yeneceği rakiple karşılaşıp bir kere yenilmesi ve bir flash-back / eğitim sonrası finalde galibiyete uzanması gerekiyor. ancak attack on titan’ın dünyası böyle olumlu değil. öncelikle birinci sezon ana karaktere eziyet etmekle geçiyor. elinde muazzam bir güç olmasına rağmen eren 24 bölüm boyunca üstünlüğü asla ele geçiremiyor. kazandıkları ufak tefek galibiyetlerde bile takımın çoğunu kaybetmiş oluyorlar. yani durum tam olarak pirus zaferi her zaman.

    bunu da sırf izleyiciyi yormuş olmak için yapmıyorlar. her şeyin dayandığı bir mantık var. anime mücadele konusunda çok gerçekçi. eren’in ilk sezon boyunca karşısına çıkan tüm rakipleri titan’lık konusunda hem daha eğitimli hem daha bilgili. bu nedenle ana karakter daha çok bağırıyor diye rakiplerini yenecek diye bir kural geçerli değil. ayrıca anime kahramanlık hikayelerini de sevmiyor. hatta işin oraya döneceğini düşünen izleyiciyi de sık sık cezalandırıyor. mesela birinci sezondaki sert eğitimin ardından ekibin gelen titan’ları çerez gibi çitleyeceğini umuyorsunuz ama baya kabuslarınıza girecek görüntüler eşliğinde karakterlerin ölüşünü izletiyorlar. hatta bir ara ekip tekrar toparlanıyor. hadi yapabiliriz falan diyor. bu sefer daha beter yeniliyorlar.

    peki anime’de hiç mi kazandıkları an olmuyor derseniz oluyor. ancak onların da sonuçları var. bir karakter istediği yöne gitmeye başladığında ya büyük bir yıkıma sebep oluyor ya da etik anlamda gri ya da siyah alana geçmeye başlıyor. hatta çoğu durumda bunların ikisi birlikte yaşanıyor.

    animenin yenilikçi bir diğer yönü de ana karakterin ekipteki en güçlü insan olmaması. mesela dünyanın kaderini kime emanet edersin diye sorsanız 1) armin, 2) erwin 3) mikasa 4) levi 5) hange 6) historia 7) pixis falan diye giderdim ben. eren ilk 10’da yer alır mıydı ondan bile emin değilim. elemanın motivasyonu bile insanları kurtarayım değil dünyada ne kadar titan varsa hepsini öldüreyim üzerineydi. normalde ana karakterin birini bile isteye öldürmesi animelerde bile tabu olacak bir noktayken burada eren sürekli tekrar ediyor aynı şeyi.

    hele hikayenin finali yüzyıl arasanız bulamayacağınız türden. ana karakterimiz ülkesini kurtarma peşinde. işin içinde biraz da intikam duygusu var. bunun için de işlerin kaynağına gitmeye çalışıyor ki attack on titan, lore açıklama konusunda çok başarılı. eren yine gözü kara hareket ediyor ama hadi buraya kadar kabul. peki halkı kurtarmak için uyguladığı yöntem ne? tüm dünyaya savaş açmak. bunun için de kendi ülkesindeki insanlar dahil herkesi riske atmak. hatta bir tanesinin kendi hayatını alt üst ettiği colossal titan’ları çoluk çocuk demeden tüm dünyanın üzerine göndermek. yani etik anlamda bu artık siyah bile değil. ancak animenin zaten kimseyi kahraman olarak yansıtmak gibi bir derdi yok. eren’i de dünyayı kurtarmak isteyen bir çocuk olarak değil, travmatik şekilde belli bir fikre kapılan biri olarak anlatıyorlar sürekli.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak attack on titan başladığı tarihten itibaren çok farklı bir hikaye anlattı bize. düşündüğümüz hiçbir kalıba uymadan, aman izleyici / okuyucu ana karakter hakkında ne düşünür diye kendisini kısıtlamadan, yer yer stres olmanıza neden olarak hikayesini tamamladı. bu nedenle üzerine kafa yormaya değer bir anime / manga olduğunu düşünüyorum. ancak yine de hikayeye kapılıp binge watch yapmayın bence. çünkü bir saatten sonra gözünüzü kapattığınızda insan yiyen titan’lar görmeye başlıyorsunuz. kimsenin de uyumadan önce rod reiss’in titan haliyle karşılamak isteyeceğini sanmıyorum o nedenle.

  • sistemin dışına çıkmadan bundan emin olmamız mümkün müdür? bunu test etmek için evren simülasyonuyla yapay zekalı insanlar yaratıp onların simülasyon olup olmadıklarını anlayıp anlayamadıklarına bakmak isterdim *

  • ben bu davada erkeği tutuyorum.

    adam beyninin %100'ünü kullanıp kendince bir taktik bulmuş, şansını deniyor. napsın yalnız mı ölsün bu erkekler, illa ki bir şekilde ilişki kurmak zorundalar. öyle rahatsız edici bir durum da göremedim, hayır dersin olur biter. ifşa edip etkileşim arayışına girmeye ne gerek var?

  • yeni evliler kesinlikle. yani isteme sürecinden başlayıp gerdek gecesine kadar takip ettiğimiz bu insanların büyük aşkı ilişkiden soğutmuştur.