hesabın var mı? giriş yap

  • huzur veren tenor saksafonculardan, gerçek blues ruhlulardan, 52nd street tayfasından, "the brute". bu adama "brute" diyorlar da o hep hüzünlü... zaten müziğini de o kadar etkili yapan tüm egosundan sıyrılarak en yalın haliyle çalabilmesi. hakkındaki bir yazıda geçtiği gibi müziği iki uçtadır. hızlı tempoda ham, haşin ve havalıyken, balladlarda hassas ve yumuşaktır. birçok caz müzisyeni gibi abartılı duyguları ve tepkileri de (kimi zaman "brute") boldur gözyaşları gibi... birden fazla kayıtta çalarken saksafonunun ardında göz yaşları döktüğü görülüyor. adamı mezarından çıkarıp, sarılıp, geri yatırasım var saksafonunu eline verip.

    malum, caz anekdotlarının sonu yok... şöyle bir şey geçiyordu hakkındaki bir belgeselde... soruyorlar "neden ağlıyorsun baladları çalarken" diye. o da "çünkü çok güzel çalıyorum" diyor. annelerin soğan yalanına mı benzer özünde bilmem ama gözyaşlarını o saksafondan akıttığı kesin.

    bir başka anekdot... bir müzisyen arkadaşı olan yusef lateef'in dediğine göre hayatta tek isteği ufak bir ev, bir eş ve köpeğinin olmasıymış. bunlara ulaşamadan gitmiş olması kalp acıtır.

    en akılda kalan performans kayıtlarından biri olan 1970 kopenhag stardust performansı (teddy wilson piyanoda, ole molin gitarda, hugo rasmussen kontrbasta, ole streenberg davulda. bu kayıt yakın arkadaşlarından alto saksafoncu johnny hodges'ün ölümünden birkaç gün sonradır) hakkındaki güzel bir yazı için şu taraflara adım atın ya da bir parçası aşağıda :

    "was ben webster weeping not only for the deaths of hawkins and hodges, sid catlett and jimmy blanton, but for an entire generation of his friends, artistic colleagues? for the inevitability of their deaths, all the old folks of jazz? was he even wondering how long he would live? perhaps.

    but his tears do not disable him. he does not, in yeats’s words, “break up his lines to weep.” it all had to be saved for the music — a professional musician, a grown man, he had his job to do, whether or not tears were spilling out of his eyes. and so he continues playing old folks, hesitantly, but with such feeling. it almost makes me weep, watching it: ben’s slow pace, his patient, sorrowful exploration of its lines.

    but it took me twenty years to realize that ben’s closing solo is a musical evocation of the weeping he would not surrender to. his eyes dry up; he gains control of himself. but he weeps through his horn. what are his brief, irregular phrases, separated by gulps of air, but sobs and gasps? his loss, his tenacity, his art — inseparable. watch closely: here is ben webster, a man, majestic and infirm at once, someone who would die in two years, racked by emotions, playing as beautifully as any musician ever did. without ever being didactic, this performance has so much to say to us, to teach us."

    ... ahh webster ...

  • bazı gelinlerin bu masraftan kurtulmak için berbere gelin olduğunu söylemeyip ancak çokta sıradan yapmasın diye gelinin kardeşiyim deyip gelinliğini evde giyerek damatın ayaklarını yerden kestiğini bilirim.

  • buna inanan net aptaldır.

    1 ortada henüz uçan bir uçak yok, peşinen bu kadar net konuşmak şov yapmak demektir.
    2 henüz ambargolar kalkmadı ve uçağa motor yok, motor olmadan bu proje hayal olur. hayatında hiç motor üretmemiş bir ülkenin 5. nesil uçağa jet moturu yapacağına inanmak aptallıktır.

    biz de isteriz tabii ki ülkemizin her ürünün en iyisini yapmasını ama bu işler öyle kolay değil. gidin evinizde sevinin.

    her seçim öncesi bir savunma sanayi projeleri çıkıyor, milli uçak hangardan çıkıp bir kıçını başını oynatıp geri dönüyor, altay tankı 3 aya kalmaz seri üretime geçiyor falan filan. hala bunlara inanan varsa allah yardımcısı olsun.

  • yalan yok hiç bu kilometrede bir araba almadım... ama sattım bu kilometrelerde arabalar. alır mıyım? evet kesinlikle alırım. çünkü kilometreden çok bakımları ve bakımların ne kadar düzenli yapıldığı önemlidir. aynı şekilde arabanın kullanıldığı güzergah ve nasıl kullanıldığı da çok önemlidir.

    iki örnek verelim;
    mesela 244 bin kilometrede bir arabamı sattım geçen sene, arabayı 205 bin kilometrede almıştım ve araba tamamen yetkili servis bakımlıydı ve aşırı pimpirikli ve arabasını çok çok seven birinden almıştım. çift turbo kullanan bir arabaydı ve aracın üzerindeki turbolar fabrikanın taktığı turbolardı. sattığım kişiyle de hala görüşüyorum, 260 bin kilometreyi gördü araba yaklaşık ve evet hala fabrikanın taktığı turbolar arabanın üzerinde.

    diğer yandan yine aynı markanın 60 bin kilometredeki başka bir modelini alan birini tanıyorum. kilometresi düşük diye bir dünya para vererek ve çok güvenerek aldığı arabasının turbosunu 85 bin kilometrede değiştirmek zorunda kaldı. çünkü bir önceki sahibi yağ değişimlerini düzenli yapmamış ve arabayı durunca hiç beklemeden direk stop etmiş... e turbo yağsız kalmış ve iyi bile dayanmış! sonuç; 4.000tl turbo değişimi için ödenen para..

    kilometre hiç ama hiç önemli değildir. nasıl kullanıldığı ve ne denki bakıldığı önemlidir.

  • emperyalizmin bireysel modeli olduklarindan cok da zor degil gecinmeleri.

    -anneaa para var mi?
    -bir sigara versene kanka
    -cay soyle de icelim haci
    -amcaoglu ne yiyorsun ne guzel koktu yaa
    -mudur beni bir eve at ya
    -muhittin abi su enseyi bir topla
    -karakaçan bugun cok guzelsin
    -rifki abi o mezar bos mu?

  • televizyonda arap bir eleman sarki turku soylemektedir.

    - ne diyor bu eleman simdi?
    - arapca soyluyor, anlamiyorum.
    - e siz de arapca konusmuyor musunuz zaten?
    - yok, biz turkce konusuyoruz.
    - himm, arada pek fark yok ama degil mi?
    - yok, ikisi de diyaloglar vasitasi ile ve agiz yolu ile konusuluyor.
    - himm.
    - peki sen koyuncopluyonmu?
    - hö?
    - zzzztt... yok birsey devam et.

  • mizahın ve fantastik edebiyatın üstadı terry pratchett'ın, onyıllar içinde sağda solda yayınladığı bir dolu yazısının derlendiği müthiş kitap.

    discworld'ün nasıl doğduğundan, fantastik edebiyattaki kadın temsilinin yıllar boyunca nasıl da eksik, gedik ve sorunlu kaldığına kadar; üstadın çocukluk anılarından, vefatına da sebep olan alzheimer hastalığına kadar, onlarca başarılı ve elbette komik yazı, bir arada.

    kısacası, pratchett'ın pratchett olma yolundaki tüm adımlarının bulunup takip edilebileceği, edebiyatın farklı kollarına dair fikirlerin senelerce, tekrar tekrar okunabileceği, gerçek bir başucu derlemesi.

    "en harika fikirlerinizi nereden bulursunuz? onları çalarsınız. gerçeklikten çalarsınız. çünkü gerçeklik, çoğu zaman, fanteziden daha etkileyicidir."

  • davayı kaybederse örnek teşkili bakımından dönüm noktası olabilir, cidden benzersiz bir dava oluyor. ama bi şekilde kazansa bile, kendi reputasyonunu bitirdi, yani her şey ortada videolu kanıtlı, nasıl kameraya oynadığı, nasıl yalan söylediği, nasıl kocasını aldattığı, nasıl şiddet uyguladığı, nasıl adaleti yalan delillerle kandırmaya çalıştığı.. bunlar uzar karının vukuatları bitmiyor. daha kötüsü gerçekten şiddete uğrayan kadınların ilerideki hak arama proseslerini riske soktu. korkunç bir kadın, korkunç bir iki yüzlü, korkunç bir sosyopat.