hesabın var mı? giriş yap

  • bir ülke düşün; koca bir ülke. inşaat sektöründen ekmek yiyor. ülkenin hemen hemen tüm zenginleri müteahhit. yolda 19 yaşında hayvani jipe binen bir kız görüyorsun, babasının müteahhit olduğunu tahmin etmek seni ayrıcalıklı yapmıyor. koca koca sanayiciler sektörlerindeki mücadeleleri bırakıp inşaat işine giriyorlar. neden? kolay para. sonuç? az istihdam, çok ithalat, az ihracat. bankadan ev kredisi çeken insanlarla dolu her yer. bir de "bir sürü evim olsun, kiraya verir gül gibi yaşarım" demeye mahkum edilmiş bir ekonomi. kimse ev dışında yatırım yapmaya cesaret edemiyor. küçük esnafın rekabet gücünü bitiren avmler, zincir marketler bla bla. koca bir ülke banka patronlarına, müteahhitlere ve birkaç kodamana çalışıyor. diğerlerinin tek derdi ayın sonunu getirebilmek.

    işte size "dönya devi" bir ülkenin hikayesi.

  • ışık kirliliği, yanlış yerde, yanlış miktarda, yanlış yönde ve yanlış zamanda ışık kullanılmasıdır.

    günümüzden 100 yıldan biraz daha uzun bir süre önce, herhangi büyük bir şehirde dahi gece dışarıda yürürken samanyolu galaksisi'ni gökyüzünde görebilirdiniz. van gogh gibi ilham veren sanatçılar veya holst gibi müzik bestecileri ya da shakespeare gibi yazarlar açısından gece gökyüzünde binlerce yıldız görmek günlük hayatın doğal bir parçasıydı. ve bu gözlemlerin ilham özelliğinden her biri fazlasıyla yaralanabilmiştir.

    yanlış biçimde gerçekleştirilen aydınlatma, gece gökyüzünün rengini ve kontrastını değiştirir, doğal yıldız ışığının görünmesini engeller ve çevreyi, enerji kaynaklarını, vahşi yaşamı, insanları ve astronomi araştırmalarını etkileyen sirkadiyen ritimleri bozar. her yıl yapay ışığa olan talebin artmasına bağlı olarak ışık kirliliğinin yarattığı tehdit de artmaya devam etmektedir.

    başlıca nedenleri:
    yapay dış mekan ışıklarının gerekli olmayan zaman ve mekanlarda kullanılmasıdır. kötü tasarlanmış konut, ticari ve endüstriyel dış mekan aydınlatmaları da ışık kirliliğine önemli ölçüde neden olmaktadır.

    koruması bulunmayan aydınlatma armatürleri sağladıkları aydınlatmanın neredeyse %50’sinden fazlasını gökyüzüne veya yanlara doğru yaymaktadır. pek çok durumda, yayılan ışığın sadece %40’ı gerçekten hedeflenen bölgeyi aydınlatabilmektedir. bu kötü tasarımlar nedeniyle dış mekan aydınlatmasının yaklaşık %30’unun boşa harcandığı tahmin edilmektedir.

    ışık kirliliğinin ölçülmesi karmaşık bir işlemdir, çünkü doğal atmosfer parlama ve dağınık ışık nedeniyle aslında tamamen karanlık değildir. doğru bir ölçüm elde etmek için bilim insanları, ışık kaynaklarının sayısını ve yoğunluğunu belirlemek ve geceleri toplam gökyüzü parlaklığını hesaplamak için geceleri dünyanın uydu görüntülerini kullanmaktadırlar.

    amatör ve profesyonel astronomlar, gök parlaklığını ölçen bir el cihazı olan gökyüzü kalite metresini (sky quality meter) kullanabilmektedirler. dark sky meter ve loss of the night gibi mobil uygulamalar ise hepimizin ışık kirliliğini kontrol edebileceğimiz uygulamalardır.

    ışık kirliliğini ölçmenin diğer bir yolu ise gözlemlenebilir standartlar sağlayarak gökyüzü kalitesini ölçen dokuz seviyeli bir derecelendirme sistemi olan bortle ölçeğidir. amatör gökbilimci olan john e. bortle, 2001 yılında derecelendirme sistemini amatör gökbilimcilerin bir gözlem yerinin karanlığını değerlendirmelerine yardımcı olmak için tasarlamıştır.

    ışık kirliliği her yıl atmosfere ciddi miktarda sera gazı salınımına neden olmakta ve 12 milyon tondan fazla karbondioksit salınımının kaynağı haline gelmektedir.

    harcanan ışığın ürettiği karbondioksiti absorbe etmek için yaklaşık 702 milyon ağaca ihtiyaç olduğu göz önüne alındığında bu olayın ne gibi durumlar yarattığı daha iyi anlaşılmaktadır.

    ışık kirliliği diğer kirlilik türlerine de neden olabilmektedir.2010 ulusal okyanus ve atmosfer birliği tarafından yapılan bir araştırmaya göre, ışık kirliliği, geceleri havayı temizleyen doğal olarak oluşan bir süreci baskılayarak dolaylı olarak da hava kirliliğini artırıyor.

    bir nitrojen oksit biçimi olan nitrat radikali, geceleri araç ve fabrika emisyonlarını parçalamaktadır. gece gerçekleşen bu durum, emisyonların duman, ozon kirliliği veya diğer zararlı tahriş edici maddeler haline gelmelerini önlemektedir. süreç sadece geceleri gerçekleşir. zira güneş ışığı nitrat radikalini yok eder. ancak, binalardan, arabalardan ve sokak lambalarından gelen yapay ışıklar, güneş ışığından 10.000 kat daha kısık olsa da nitrat radikalini de etkiler ve temizleme işlemini %7 yavaşlatır. yapay ışık aynı zamanda ozon tabakası için zararlı kimyasalları %5 arttırmaktadır.

    yaşadığımız şehirlerde, gökyüzündeki muhteşem yıldızlardan ve gezegenlerden mahrum kalmanın burukluğunun yanında görüldüğü gibi birçok çevre etkisi de yaratmaktadır. yaşadığınız şehirler en iyi ihtimalle beşinci sınıfta yer almaktadır. bu da asla gökyüzünü gözlemleyebilmemiz için yeterli değildir. buradaki haritadan bulunduğunuz bölgede size en yakın gökyüzü gözlemi yapabileceğiniz yerlere ulaşabilirsiniz. türkiye'de en iyi gözlem yapabileceğiniz yerler ikinci sınıfta yer almaktadır. denizin ortasında, karadan epey uzaklaşırsanız belki birinci sınıfa erişebilirsiniz.

    ışık kirliliği haritası

    21-22 nisan'da gerçekleşecek lyrid meteor yağmurunu gözlemlemek için şimdiden kendinize karanlık bir alan belirleyebilirsiniz.

    ve mutlaka samanyolu galaksisi'ni gözlemlemeyi ihmal etmeyin. ne kadar muhteşem bir galaksinin içinde var olduğumuza şahit oldukça ondan büyülenmemek elde değil.

    samanyolu doğuş saatleri için

  • gece 2'de sıcaktan uyandım. etraf karanlık, kimse uyanmasın diye ışığı açamıyorum, kör bir şekilde yolumu buluyorum. bu havasız karanlıkta ne yapacağım? seçenekler:

    1) 31
    2) netflix buffer yaparken kısa bir 31

    netflix açıldı, ama hızlı açıldı dikkat edersen, daha donumu indirmemiştim. hafif bir şeyler izleyip sızayım derken, yanlışlıkla daredevil'e tıkladım, hadi dedim bir bölümüne bakayım, bari eğlendirici bir şey olsa. 6 bölüm sonra ben hala kanepedeyim ve işe gitmeye hazırlanan hatuna bunca saattir kahvaltı bile hazırlayamadığım için utanıp salonda uyuyakalmış numarası yapıyorum. ancak o zaman farkediyorum saatlerdir işemeye bile kalkmadığımı ve patlamak üzere olduğumu.

    izlediğim en iyi marvel şeyi, filmler dahil. yalnız esas oğlanın ortağı olan karakterin olduğu sahneleri atlıyorum genelde, jar jar binks gibi bir şey, lüzumsuz ve söndürülmesi lazım.

    halen kanepedeyim sanırım, dövüş koreografilerini yattığım yerden yeniden canlandırıyorum. karşı koltuğu iyi dövdüm geçen bölüm, sezon finalinde cam sehpaya dalıcam. bu entry bir rüya mı? buffering...

  • sabah saat dokuz sularında durağa giriş yaptım. durakta benden başka yetmişlerinde şık giyimli bir yaşlı teyze vardı. durağın uç kısmında ayakta bekliyor, sık sık kolundaki gümüş saate bakıyor, saatten hemen sonra trenin geliş yönüne değil gidiş yönüne dönüyordu. belki de yanlış yerde bekliyor diye düşünüp onu uyarmak için yanına yürüdüm. yürürken birisi sırtıma dokundu. refleks olarak geri dönüp baktım, kimse yoktu. etrafımda bir tam tur atıp yanlış his kanısına vardım ve tekrar teyzeye baktım. teyze kaybolmuştu. allah korusun raylara mı düştü diyerek koştum. raylarda yarısına kadar içilmiş bir marlboro touch'tan başka bir şey göremeyince doğruldum. nereye gitti lan teyze derken beklediğimiz bostancı istikametine değil de kadıköy istikametine gidecek tren perona geldi. trenden bir kişi indi, yetmiş yaşlarında şık giyimli o teyze. yavaş yavaş yürüyüp önümden geçti ve onu ilk gördüğüm yerde ilk gördüğüm şekilde beklemeye başladı. şu, bir yerdeki fırtınaya katılmak için hızla koşar gibi aniden vurup geçen rüzgarlardan biri esti. benim sırt çantamı bile sallarken teyzenin kılını dahi kıpırdatmadı. dikkatle onu izliyordum ama o bunu zerre umursamıyordu. saatine bakıyor, trenin gidiş yönüne dönüyor, tekrar saatine bakıyordu.

    artık onunla konuşmadan ölemezdim. yeniden depreşen niyetimle bir adım atmıştım ki tren perona yaklaşırken raylardan duyulan o metalik filinta sesi duyuldu. teyze heyecanla elini kalbine koydu. tren yaklaşmaya devam ediyordu ancak görünürde bir şey yoktu. görmediğim bir tren istasyonda durdu. sesi vardı ama kendi yoktu. sonra aniden istasyonda bir adam belirdi; yetmişlerinde şık giyimli bir adam. teyzeye doğru bakıp 'nebahat' diye bağırdı. teyze onu duymuyordu. tekrar 'nebahat' diye bağırdı ve koşmaya başladı. o yaklaşırken ben umursamadan dikilen teyzeye döndüm. dalgın dalgın ona doğru bakınırken amcanın koşu yolunu kapattığımı fark etmedim. yanımdan geçerken sırtıma dokundu. kenara çekilmemi beklemeden yanımdan geçti. teyze bu kez gözlerimin önünde hiç orada yokmuş gibi kayboldu. gözünüzü kırpıp açın ve orada olan bir şeyin artık olmadığını hayal edin, tıpkı öylece. yaşlı amca peronun ucuna gidip rükuya gider gibi eğildi, ellerini dizlerine dayayıp soluklandı ve ağlamaya başladı. sonra doğruldu, kolunu kaldırıp teyzenin kolundaki gümüş saate benzeyen saatine baktı. kadıköy yönüne giden trenin sesi duyuldu. amca oraya doğru koşmaya başladı. tren göründü. gelip efendi gibi peronda durdu ve içinden yetmişlerinde şık giyimli o teyze indi. yaşlı amcayı gördü boynuna sarıldı. tren yeniden hareket etmeden el ele tutuşup trene bindiler ve kapılar kapanıyor sinyali duyuldu. o anda onları kaybetmemek için trene binmem gerektiğini fark ettim ama artık çok geçti.

    tren gitti, ben şaşkın şaşkın durağın, teyzeyi ilk gördüğüm köşesine yürüdüm. bir sigara yaktım. birkaç duman aldıktan sonra orada sigara içilmediğini hatırlayıp sigarayı raylara fırlattım. sonra sigarayı oraya atmamam gerektiğini hatırlayıp ona doğru baktım. az önce orada gördüğüm ikinci sigara yoktu ve benim az önce attığım sigara o ilk gördüğüm sigaranın aynısıydı.

    edit: (bkz: renkli rüyalar oteli hikaye) devamlılığı olan benzer hikaye.

  • ilk dikkat çeken nesne tabiki evden getirdiğimiz sandviç/ekmek arasını hangi nesne ile kapladığımızdan belli olur.

    nasıl mı? şöyle ki, eğer getirdiğimiz şeyi gazete kağıdına sarmıssak bu ekmek arası bilmem ne olur, yok eger, getirdiğimiz şeyi jeletinli aluminyum folyo ile kapladıysak o zaman bu sandviç olur. normalde ikisi de beslenme saatinda karın doyurmaya yarayan yiyecektir ama aradaki ince farki olusturan nesne aluminyum folyodor. daha bi filmsel yiyecek moduna sokar ekmek arasını. halbuse o da ekmek arası bu da ekmek arası, ama arada super bir fark olusturur gorsel olarak.

    işte bu durum, zengin ile fakir arasındaki statuyu gosteren durumdur. folyo sahibi çocuk zengin, gazete kagıdı sahibi cocuk fakirdir.

    onemli not: eger gazete o günün gazetesi ise, cocugumuz orta hallidir. yok eğer gazetenin spor sayfasinda hami mandiralinin shalkeye gittiğinden bahsediyorsa durum fecidir...

  • batman'in kendisi ciddi, düşmanları laubalidir. spiderman'in kendisi laubali, düşmanları ciddidir.