hesabın var mı? giriş yap

  • soğuk su kullanılarak, drip methodu ile kahve demleme işlemine verilen isim. diğer bir soğuk su ile demleme yöntemi ise (bkz: cold brew/@ridefort)dur. ikisi ayrı yöntemlerdir. ayrıca (bkz: iced slow drip) (bkz: dutch coffee maker) olarak da isimlendirilir.

    öncelikle şu sorunun cevabı aranmalı. neden soğuk su ile kahve demliyoruz? çünkü sıcak su, öğütülmüş kahve çekirdeğinin içindeki asitleri ve yağları çözüp ortaya çıkartırken, soğuk su asitlerin ve yağların çıkışına izin vermez. yani demleme sonucunda elde edilecek kahve düşük asiditeli bir kahve olur. karşımıza bir soru daha çıktı. neden düşük asiditeli kahve gerekiyor? çünkü yüksek asidite kahvenin tadını bozan bir şeydir. zaten belirli asiditeye sahip kahve soğudukça asiditesi artar ve tadı içilmez hale gelir. eğer 1-2 saat bekleyip oda sıcaklığına gelmiş bir kahve içildiyse, o yüksek asiditenin kahveye ne kadar kötü bir tat verdiği oldukça rahat anlaşılır. bu kötü tat oluşmadan kahveyi soğuk bir şekilde tüketilebilmesi için soğuk demleme yöntemleri geliştirilmiş. çok da güzel olmuş. bu ön bilgiden sonra artık bu demleme nedir, nasıl yapılır kısmına geçilebilir.

    cold drip methodu, yöntemi gereği çok farklı şekillere sahip olabiliyor. 300 dolara büyük cold drip towerları* bulunabildiği gibi 50 dolar civarına* da daha küçük aletler bulunabiliyor. hepsi birbirinin tıpa tıp aynısı. tek değişen şey dış görünüşü ve boyutları. bu yüzden custom olarak evde bu kulelerden yapılabilir. bu, yazının sonlarına doğru değinilecektir.

    çalışma prensibi ise oldukça basit. üst potta bulunan buz ile karışık su bir valf yardımı ile orta potta bulunan öğütülmüş kahve üzerine damlaması sağlanır, kahve çekirdeklerinin içerisinden geçip alt pot olarak adlandırılan bir sürahide birikir. elbette bu demleme yönteminde de bi filtremiz olmalı. bu yüzden öğütülmüş kahveyi tutan orta pota kahve konmadan önce kağıt filtre yerleştirilmeli ve ıslatılmalıdır. ayrıca kahvenin de üstüne kağıt filtre yerleştirilmesi gerekiyor. eğer kahvenin üzerine yerleştirilmezse damlayan su, damladığı bölgede kanal oluşturarak demleme işlemini çok az bir kahveden olmasını sağlara. kağıt filtre damlayan suyun çarparak dağılmasını sağlar böylece kanal oluşmaz. filtre olarak aeropress veya uygun şekilde kesilmiş v60 filtresi kullanılabilir.

    demlenecek kahveyi 4 unsur büyük ölçüde etkiler. suyun soğukluğu yani buz/su karışımındaki oran, damlanın sıklığı, kahve/su oranı, kahvenin öğütülme derecesi.

    eğer su çok soğuk olursa yeterince ekstraksiyon sağlanmaz, eğer çok ılık olursa da bir miktar asidite oluşabilir. bu yüzden karışımdaki buzun oranı 50%'yi geçmemelidir. genel olarak yarı yarıya uygun bir tercihtir. biraz daha yoğun olması için buz oranı azaltılıp su oranı arttırılabilir. buradaki kullanılan suyun oda sıcaklığında olduğunu da belirtmeliyim.

    damlanın sıklığı tamamen zevk meselesi denilebilir. damlanın akışı ne kadar yavaşlarsa, demlemenin süresi o kadar uzar, sonucunda daha gövdeli kahve elde edilir. genel olarak 2 saniyede 1 damla veya 3 saniyede 1 damla olacak şekilde ayarlanır. ama damla sıklığı ayarlanmadan önce ilk başta bir miktar su akıtılıp pre-infusion yapılmalıdır.

    1:10 oranı bence oldukça ideal. 100 gram kahve ile 1000 mililitre su/buz karışımını kullanıyorum. 1 litre su için 110 gramı geçmemesini öneririm. aksi halde çok fazla yoğun olabilir.

    öğütme inceliği olarak ise standart kağıt filtre için kullanılan medium inceliği oldukça uygun. daha kalını az ekstraksiyon, çok incesi fazla ekstraksiyona sebep oluyor. ama medium-fine'da kullanılabilir.

    o zaman artık gereken soruyu soralım. evde custom bir şekilde nasıl yapılır? maliyet düşüyor olsa da işin içinde büyük cam parçalar olduğu için çok ucuza yapıldığını söyleyemem. yapmak için 4 parçaya ihtiyaç duyuluyor.

    ilki, buzu ve suyu tutan, ayarlı valfe sahip üst pot. en sıkıntılı kısım bu bence. laboratuvar malzemeleri satan yerlerde ayırma hunisi oluyor. biraz pahalı ama kullanıma uygun. veya altında tüp uzanan herhangi bir cam kullanılabilir, valfin dahil olmaması önemli değil, sonradan alınıp da takılabilir*. veya herhangi bir cold drip towerının sadece üst potu da alınabilir. alınacak camın boyutu da önemli, küçük boyutlu pot çok fazla kahve yapma imkanı vermiyor. en ideali 1 litrelik bir pot kullanmak.

    ikinci olarak kahveyi tutan percolator veya orta pot diye adlandırılabilecek kısım. silindir şeklinde ve çapı 12-13 cm uzunluğunu geçmemesi iyi olur. ben bu kısım için syphonumun üst kısmını kullanıyorum.

    üçüncü olarak en basit şey olan sürahi* görevindeki alt pot. yapılacak kahveyi alacak boyutta olması yeterli. ben chemex 6-8 cup kullanıyorum. 1 litreyi rahatlıkla alıyor. ama işe deney havası katmak için laboratuvar malzemelerinden de kullanılabilir.

    dördüncü ve son olan stand kısmı. aslında bunun da çok basit olduğunu söyleyemem. önerilerim arasında statif çubuk* var. 2 kelepçe yardımıyla üst pot ve orta pot statif çubuğa sabitlenebilir. çok şık bir görüntü olmasa da işe yarıyor. onun dışında ahşap bloklardan çok şık bir şey üretilebilir. veya yine cold drip towerların kullandıkları stand ayrı bir şekilde alınabilir. bazıları plastikten oluyor ve ucuz oluyor.

    elbette ortaya çıkarmak kolay değil, biraz emek ve para harcama gerektiriyor. sonuçta custom bir cold drip tower ortaya çıkıyor. emeğe ve harcanan paraya kesinlikle değiyor. tadına gelecek olursak cold brew kadar konsantre bir kahve olmuyor. daha temiz bir içimi var. ister süt ile, ister su ile karıştırarak ister sek hatta gazlandırılarak bile içilebilir. yanına alınacak şanti sifonu sayesinde evde (bkz: nitro coffee/@ridefort) bile yapılabilir.

    afiyet olsun!

  • strongyloides stercoralis ile birlikte hem intestinal boşluğu hem de dokuları tutabilen ve ondan sonra* insanda hastalık yapabilen en küçük ikinci nematoddur.

    insana bulaş larva içeren doku kistleri ile özellikle iyi pişmemiş domuz etlerinin yenmesi ile olur. mideye geçen kist ve larvalar mide asiditesinden etkilenmeden ince barsağa gelir ve barsak mukozası içerisinde erişkin forma dönüşür. çiftleşen erişkin parazitlerin yumurtaları dolaşım sistemi vasıtası ile çizgili kas adelelerine yerleşir ki larvalar gelişimlerini sadece burada tamamlayabilirler.

    trichinella'nın bu şekildeki evrimi kendisine hem ara konağında hem de son konağında üreme siklusunu tamamlama imkanı verir ( aynı strongyloides stercoralis ve taenia solium'da olduğu gibi). dolayısıyla erişkin formları ile dolaşım sistemi bulguları verirken, larvaları ile de miyalji gibi kas bulguları verirler.

    tanı; serolojik testlerle, kas biyopsisiyle veya kanda larvaların görülmesi ile konulur. dışkıda yumurta bulunmaz ve eozinofili de tipik bir bulgudur.

    erişkin formların tedavisinde mebendazol veya tiabendazol kullanılabilir ancak larvaların etkili bir tedavisi yoktur.

  • bu aralar ahmet hakan'la tartışan her dönemin yazarı varlık.

    ahmet hakan (11 mayıs)
    "dünya ne sana ne de bana kalmaz.
    sultan süleyman'a kalmadı.
    kenan evren'e kalmadı.
    sana da kalmaz.
    ona da kalmaz.
    böyle hiçbir kitap yazmaz.
    ne diyelim?
    barlasların başı sağ olsun."

    mehmet barlas (12 mayıs)
    "rahmetli erbakan'ın karşısında süt dökmüş kedi gibi beyaz çorapları ile otururken biraz sonra aydın doğan'ın sofrasında şarap servisi yapmayı sınıf atlamak zanneden dalaksız mürtediler, yine kaşınıyorlar. neticede bu gibilerin sonunun önce sözcü'ye gönderilmek ve sonra da aydın doğan'la davalaşmak olduğunu biliyoruz. bu sonu bekleyin, görürsünüz."

    ahmet hakan (14 mayıs)
    "seni cenazede neden göremedik mehmet?
    kenan evren ölünce, kenan evren'in en yakın arkadaşı mehmet barlas'a "başın sağ olsun" dedim. o da bana cevap verdi:
    "beyaz çorap, erbakan, nişantaşı, sınıf atlama, kafe falan..."
    zaten mehmet barlas'a ne zaman "sen kenan evren'in arkadaşı değil miydin, evinde ağırlamadın mı, millet zindanlarda çürürken sen kenan evren'le kah kah kih kih mavra çevirmiyor muydun" diye sorsam... aynı cevabı veriyor:
    "beyaz çorap, erbakan, nişantaşı, sınıf atlama, kafe falan..."
    sen bırak bunları da cevap ver:
    neden arkadaşının cenazesine gitmedin?
    muteber bir devlet başkanı iken evinde ağırlamakla hava attığın şahıs, itibarı kalmamış bir halde ölünce... neden sırtını çevirip kaçtın?
    hiçbir soruma doğru dürüst cevap vermiyorsun.
    bugünün muteberlerine de yarın öbür gün aynı muameleyi yapmayacağının bir garantisi var mı, bari bu soruma cevap ver."

  • çeyrek altının 800 tl'ye dayanması sonucu artık çeyrekliği kalmamıştır.
    daha kuvvetli bir ismi hak etmektedir.

    önerim; 15 temmuz demokrasi altını.

  • yaptığımız itiraz ankara 4. sulh ceza hakimliğince kabul edildi ve erişim engelinin kaldırılmasına karar verildi. kararın uygulanması için yetkililerle iletişime geçiyoruz. hukuka inanmaya devam edeceğiz.

  • en kolayı aynı cümlenin olumsuz halini söylemek.

    must'ta "mamalı" anlamı olur, have to'da "zorunda değil" anlamı olur.

    örnek:
    you must fill this form: bu formu doldurmalısın.
    you have to fill this form: bu formu doldurmalı/doldurmak zorundasın.

    olumsuz:

    you mustn't fill this form: bu formu doldurmamalısın.
    you don't have to fill this form: bu formu doldurmak zorunda değilsin.

    görüldüğü üzere olumluda anlamlar birbirine çok yakınken olumsuzda anlam farkı ciddi boyutlara geliyor. ayrımı bence en güzel bu şekilde yapılabilir.

    20 senedir ingilizceyle haşır neşirim ve şunu söyleyrbilirim ki must ile have to arasındaki en bariz süzgeç bu.

  • günümüz futbolunun geldiği nokta brezilya gibi kreatif adamların olduğu bir ülkeyi bile yemiş, bitirmiş. artık futbol üç günde bir maç yapan, tamamen fiziğe dayalı, bir nevi robotik futbolcular istiyor. ama biz eski futbol romantikleri ronaldo, rivaldo, ronaldinho, beckham, inzaghi, batistuta, bergkamp, klinsmann, figo, recoba, del piero, hagi, zidane hatta higuita gibi adamları izlemek istiyor. daha birşeyler anlatmak istiyor ama anlatamıyorum, yinede ne demek istediğimi anlayan birileri olduğunu düşünüyorum.

    edit: bu arada yanlış anlaşılma olmasın, biz futbol sevdalıları 0-0 bitmiş lecce - cagliari maçını bile banttan izleyebilir, ondan bile ara ara keyif alınabilecek kısımlar bulabiliriz. bu yazı sadece izleyenlerin gözlerindeki pası silen, atlet gibi sağa sola yardır yardır koşmaktan ziyade bir nevi sanat icra eden eski ikon futbolculara duyulan bir özlemdir.

    eskiden bırakın büyük ülkelerin büyük futbolcularını, romanya'nın, şili'nin, bulgaristan'ın, nijerya'nın bile sahaya çıktığı vakit tüm gözleri üzerlerinde toplayan, sahada şovunu yapıp, "ulan ne futbolcu be dediğimiz" ikonları, efsaneleri vardı.

  • bu gece programı kapatırken "bizi izleyen askerlerimize; daha doğrusu vatanını devletini seven, canını kardeşini feda edecek kadar seven askerlerimize selam olsun" diyen şey. aklınca isyan eden yarbaya laf çakıyor. bir reyizci, şehit abisine laf çakıyor, hem de meşrebince.