hesabın var mı? giriş yap

  • şark kurnazlarına bak, adam diyorki insan gibi, bekle herkes binsin ben alıcam. o hırt adama saldırıyor. ya bi gidin ya. kimsenin hakkını düşünmeyen insanlardan nefret ediyorum. ya bu hırtın arkadaşı da otobüsün önüne falan yatmışi ya arkadaşım bi gidin ya, dünya sizin çevrenizde dönmüyor. adam almıyorum dememiş azcık bekle.

    tanım: sonuna kadar haklı olan otobüs şoförü

  • türk bayraklı binlerce kişiye biber gazı ve kimyasal ilaçlı su sıktırıp polise dövdürten adamın icraatıdır.

  • ışid'in fahri başkenti olan kentte gerçekleşmiş barbarlık.

    rakka ile yarışıyor kodumun yobazları.

  • bebekler hepimizin kıymetlisi fakat olay fazlasıyla mantıksız ilerlediği için ilk paragraftan sonrasını okumadım. içi dolu bir bezin yayacağı kokuyu düşünmeden, diğer insanlar rahatsız olur mu diye düşünmeden yolcu koltuğunda değiştirmeyi teklif edip red yiyince de gelip buraya yazan kişiye de denecek bir şey yok sanki.

  • 1859 yılında san juan adalarında geçen fantastik bir krizdir. (bkz: domuz savaşı) veya (bkz: domuz ve patates savaşı)olarak adlandırılır. uluslararası hukuk dersleri açısından önemli bir krizdir. san juan adaları, kanada ve abd arasında bulunan 400-450 ada ve kayalıktan oluşan bölgedir.
    san juan adaları haritası
    günümüzde abd'ye bağlıdır. aktörlerimiz ise ingiltere ve elbette abd'dir. adada tarımla uğraşan lyman cutlar adlı amerikalı çiftçi, bahçesine girip mahsullerini(patateslerini) yiyen domuzu 3 el atış sonrası öldürür.
    belle vue çiftliği
    fakat domuzun sahibi olan britanyalı charles griffin, ünlü (bkz: hudson's bay company) şirketi çalışanıydı. yani taşaklı bir abimizdi. bu iki komşu sorunu kendi aralarında çözemedi. griffin domuzunu çok sevdiğini söyleyip fahiş bir kan parası(!) istedi. cutlar ise en fazla 15 dolar ödeyeceğini söyledi hatta daha sonra para vermek zorunda olmadığını sadece mahsüllerini koruduğunu söyledi. griffin arkasındaki gücü kullanıp cutlar'ı ingiliz yetkililere şikayet etti. cutlar kodese tıkılınca adada bulunan amerikalı yerleşimciler birleşik devletler hükümetinden yardım istedi. konu artık griffin ve cutlar meselesinden çıkmıştı.
    konu saçma bir şekilde büyümüştü ve adaların kimin hakimiyetinde olması gerektiği tartışması alevlenmişti. iki hükümet de askeri güç gösterisi yapmak amacıyla donanmalarını kullanmak istedi.
    amerikalı amiral (bkz: george pickett) ve ingiliz meslektaşı (bkz: robert lambert baynes) pasifik okyanusunda birbirlerini tahrik etmeye çalıştılar. ilk hamleyi karşı tarafa yaptırtmaya çalışan iki amiral de bu savaş nedeninin saçma olduğunun farkındaydı.
    iki ülke monşerlerinin araya girmesiyle bu garip kriz kansız bir şekilde son buldu.
    zaman içerisinde yapılan anlaşmalarla adalar birleşik devletlerin yönetimine bırakıldı.
    daha detaylı bilgiler için;

    kaynak1
    kaynak2

  • brezilya'da vuku bulmuş olaydır. 11 yaşındaki kızını taciz eden 23 yaşındaki tacizciyi döve döve öldüren bir baba.

    haber linki

    liveleak (+18)

    şimdi, linç kültürüne karşıyım fakat ben bu haberi okurken öldürülen için hiçbir şekilde rahatsızlık duymadım. sözlük ahalisi ne der bu duruma acep?

  • market ya da ormanda yürüyüş dışında dışarı çıkmadığım, eşim dışında hiç kimseyle fiziki olarak görüşmediğim karantina sürem 1 ayı geçti.

    neredeyse her gün ne kadar şanslı olduğumu düşünüyorum bu aralar. evlenirken “hayatı beraber geçirmek istediğin insan”ı seçtiğini düşünüyorsun ama birebir yaşayıp görmek çok değişik bir duygu.

    mutlu olunca “kesin bir bokluk olacak” diye düşünen bir insan olduğum için, şimdiye kadar hep içimde evlendik ama belki birkaç yıl sonra aslında doğru insan olmadığızı anlarız belki gibi bir korku vardı. “ya hata yaptıysam” korkusu. şu bir ayı geçirdikten sonra, anladım ki çok doğru bir karar vermişim.

    başka hiç kimse olmadan, 1+1 ufacık evde mutlu mutlu yaşayabildiğim bir insanı bulmuş olmak inanılmaz.

    o kadar insan içinden nasıl oldu da böyle harika bir insanla ikimiz de bekarken tanıştık, ikimiz de birbirimizi çekici bulduk, zaman geçti iyice bağlandım, o da bana bağlandı ve mutlu olduk. nasıl bu ufak ihtimal gerçekleşti? aklım almıyor.

    ilerde daha ufak bir yere taşınsak şehir hayatını özler miyiz, beraber sıkılır mıyız tantana olmadan diye düşünüyordum arada. çok daha mutluymuşuz meğer.

    mutlu evde büyümediğimden herhalde bana öyle olağanüstü ve inanılmaz geliyor ki... neyse hayat bu ama şimdilik pek güzel.

  • yıllar önce makyavel taktikleri vermiş zaten. bizzat uyguladığım için %100 işe yaradığını söyleyebilirim.

    1) iş hayatında bir şeyi kontrol etme gücüne sahip olana kadar asla yüzünü belli etmeyeceksin. kimseyi kesinlikle yakın arkadaşın olarak görmeyeceksin. ismi üstünde onlar "iş arkadaşı".
    2) erkekler iyi anlar beni aynı askerlik gibi ortada bir yerde duracaksın, ne çok silik olacaksın ne de her işe koşacaksın. her zaman delta-pozitif olacaksın.
    3) en önemlisi ise ne olursa olsun iş hayatını ciddiye almayacaksın. yoksa seni ele geçirir ve bu mutsuzluk hayatına yansır.

    özetle işi yapılması gereken, sana gelir sağlayan yan bir şey gibi düşünmek en doğrusudur ki buna profesyonellik denir. ne demişler? "iş işte kalır."

  • ukrayna ile vizesiz seyahatin 30 gün mü 60 gün mü olacağı konusunda yaşanan, erdoğan'ın derin rusça bilgisi ile damgasını vurduğu pazarlıkta ortaya çıkan durumdur. ukraynalı lider yanukoviç "30 gün olacak" demiş, başbakan "hani 60 gündü?" demiş, yanukoviç "haaa tamam o yönde çalışıyorz" deyince bizimki engin rusçasını ortaya dökmüş

    "da"

    işte habercilik, başlık atma sanatı böyle bir şey. adam "da" dedi diye, rusça pazarlık diyebilirsiniz. demek ki bir de davay deseydi ortalık yıkılacaktı kodumun yerinde.